Onlarca yıldır işgal, sürgün ve katliamlara maruz bırakılan Filistinliler, 7 Ekim 2023’te İsrail’e bir kez daha dur dedi.
Hamas’ın eşi benzeri görülmemiş Aksa Tufanı Operasyonu, bir daha hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağına dair ilk fitili ateşledi.
Peki bu direniş nasıl başladı?
İsrail, işgal altında tuttuğu Filistin topraklarında 14 Mayıs 1948 yılında bağımsızlığını ilan ederek bir devlet kurdu. Son İngiliz birliklerinin bölgeyi terk etmesiyle bu, resmiyete kavuştu ve İsrail devleti ilk iş olarak Filistinlileri zorunlu göçe, yani sürgüne yolladı.
İsrail devletini tanıyan ilk ülke, Ortadoğu’da sicili kabarık olan Amerika oldu.
15 Mayıs 1948’te başlayan Nakba (Büyük Felaket) sırasında yaklaşık 1 milyon Filistinli, toprakları ellerinden alınarak sürgün edildi. Binlerce Filistinli öldürüldü.
İsrail’in yarattığı Nakba sonucu, Filistinlilerin yüzde 80'i çeşitli ülkelerde mülteci olarak yaşıyor. Filistin Merkezi İstatistik Kurumu’na göre İsrail, 1948’te Filistinlilere ait 774 kent ve köyünü ele geçirdi, 531’ini tamamen yıktı ve geriye kalanlarda işgal politikasını sürdürdü.
DİRENİŞTE BİR EŞİK: FİLİSTİN HALK KURTULUŞ CEPHESİ
İsrail’in Filistin halkı üzerindeki suç politikalarının, devlet olmasıyla birlikte “meşru hale” gelmesi kaçınılmaz oldu. Ancak tarih derslerinden öğrendiğimiz gibi, her baskı kendi isyanını doğuracaktı. Filistin’de de öyle oldu.
Nakba’dan birkaç yıl sonra 1959’da, İsrail’e karşı direnişin sol kanadı olan Filistin Kurtuluş Cephesi (FKC) kuruldu.
Ancak 1967’de, Arap ülkeleri ile İsrail arasında yaşanan Altı Gün Savaşı’nın, İsrail’in Batı Şeria, Doğu Kudüs, Gazze Şeridi, Sina Yarımadası ile Golan Tepeleri'ni işgaliyle sonuçlanmasının ardından Geriye Dönüş Yiğitleri adlı direniş grubu, FKC ile birleşerek Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC) adını aldı. Filistin Özgürlük Cephesi Müfrezeleri, Filistin Özgürlüğü için Ulusal Cephe ve birkaç direniş örgütü daha FHKC’ye katıldı.
Yoksul mahallelerde ve mülteci kamplarında örgütlenen FHKC, Altı Gün Savaşı’ndan sonra hazırlanan Birleşmiş Milletler’in İsrail’in tanınmasını öngören kararına karşı Arap Kurtuluş Cephesi ile birlikte 1974 yılında Red Cephesi’ni kurdu. Lübnan işgaline karşı direnişte ve Birinci İntifada’daki rolüyle Filistin halkı ve dünyanın geri kalanındaki ezilen halklar nezdinde büyük bir prestij yakaladı.
TAŞLARIN ANLATTIKLARI: BİRİNCİ İNTİFADA
Filistinli direniş örgütleri, İsrail işgaline karşı güçlü cepheler kurmaya çalışırken, 1987 yılında İsrailli bir kamyon şoförü, Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Beyt Hanun kontrol noktasında, aracını Filistinli işçilerin üzerine sürdü ve dört Filistinli’yi öldürdü. Bu saldırı, tarihe geçecek bir isyanın fitilini ateşledi.
Gazze’deki Cibaliye Mülteci Kampı'nda saldırıyı protesto eden Filistinliler ve İsrail güçleri arasında çatışmalar başladı. Bu çatışmalar Gazze Şeridi ile Batı Şeria ve Doğu Kudüs’e yayıldı.
48’ten bu yana süren işgal, sürgün ve gözaltı operasyonları ile biriken öfke burada patlak verdi ve Filistin direniş tarihinin hafızalara kazanan isyanı olan Birinci İntifada başlamış oldu.
Birinci İntifada’nın en sembolik tanımı taşlarla yapılıyor. Çünkü Filistinliler, İsrail tanklarının ve silahların karşısına ellerinde taşlarla çıktı. Buna rağmen işgal güçleri, yani İsrail askerleri protestoculara ateş açtı.
Birinci İntifada’da, İsrail güçlerinin saldırıları sonucu 1162 Filistinli hayatını kaybetti. Altı yıl süren direniş, İsrail ile Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) arasında 1993 yılında imzalanan Oslo Anlaşması'yla sona erdi.
FKÖ'nün lideri Yaser Arafat’ın, 1974’te Birleşmiş Milletler’de yaptığı konuşmada sarf ettiği, ''Bugün bir elimde zeytin dalı, bir elimde kurtuluş savaşı veren birinin silahı var. Zeytin dalını düşürmeyin'' cümleleri, Filistin direniş tarihinde önemli bir yerde duruyor.
FİLİSTİNLİLER NE İSTİYORDU?
Filistin halkının en temel talepleri, topraklarına çöken İsrail’in çekilmesi, işgal altındaki Doğu Kudüs ve Batı Şeria’daki yerleşimlerin boşaltılması ve başkenti Kudüs olan bir Filistin devletinin kurulmasıydı. Bir diğeri ise İsrail devletinin kuruluş sürecinde sürgüne gönderilen tüm Filistinlilerin, kendi topraklarına koşulsuz dönüşlerinin sağlanmasıydı.
Bu talepler bugün hala geçerliliğini koruyor çünkü birincisi, İsrail’in kökleşen işgal politikasında bugün de aslan payı yasa dışı yerleşim birimlerinde.
İkincisi, topraksızlaştırma politikasının sonunun gelmesi için Filistin devletinin kurulması büyük önem taşıyor.
HAMAS İLK KEZ SAHNEDE
Birinci İntifada, 7 Ekim’de İsrail’e büyük bir askeri çalım atan Hamas’ı doğurdu. Hamas ilk kez burada silahlı direnişle İsrail güçlerinin karşısına çıktı.
İsrail işgaline karşı silahlı ve siyasi mücadele veren en büyük İslami hareket konumundaki Hamas, 1987'de Şeyh Ahmed Yasin liderliğinde kuruldu.
İKİNCİ İNTİFADA: SUİKASTLER BAŞLADI
2000 yılında o dönemki İsrail Başbakanı Ariel Şaron’un, İsrail askerlerinin koruması altında Mescid-i Aksa'ya gitmesi, İkinci İntifada'nın fitilini ateşledi. Filistinlilerle İsrail askerleri arasında başlayan çatışmalarda 7 Filistinli hayatını kaybetti.
İsrail güçleri ellerinde yeniden taşlarla ayaklanan Filistinlileri, tanklarla bastırmaya çalıştı. Protestolar sırasında Batı Şeria’da bir askerinin ölmesi sonrası İsrail, şiddetin dozunu artırdı. İki hafta süren çatışmalarda 100 Filistinli öldürüldü.
İsrail, İkinci İntifada'yı bastırmak için Filistinli liderlere suikastler düzenlemeye başlarken, buna karşılık FHKC de İsrail Turizm Bakanı Rehavam Zeevi'yi suikastle öldürdü.
EN SAĞCI HÜKÜMET KURULDU: AKSA TUFANI’NA KARŞILIK SOYKIRIM SAVAŞI
İşgal politikaları ve direnişle geçen sonraki yılların ardından, bir diğer kilometre taşı, 2022’de İsrail tarihindeki en sağcı hükümetin kurulması oldu. Binyamin Netanyahu’nun aşırı sağ partilerle koalisyon pazarlıkları sonucu kurduğu hükümet, tam bir yıl sonra 7 Ekim sınavını verecekti.
Hamas’ın öncülüğündeki Filistinli silahlı gruplar, 7 Ekim 2023’te dünyayı şok eden bir operasyon başlattı. İsrail’in en güvendiği “başarısı” olan istihbarat ağını yerle bir eden Aksa Tufanı Operasyonu, Filistin direnişini bir kez daha dünyanın merkezine yerleştirdi.
Hamas’ın silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları, 7 Ekim sabahı İsrail'in güneyine geniş çaplı saldırı başlattı. Gazze'yi çevreleyen güvenlik çitini geçen Filistinli silahlı gruplar, İsrailli topluluklara (kibbutz) ve ileri karakollara baskınlar düzenledi. Operasyon, İsrailliler bir müzik festivalindeyken gerçekleşti.
Geçtiğimiz temmuz ayında İsrail tarafından öldürülen Kassam Tugayları’nın komutanı Muhammed Deif, saldırının Mescid-i Aksa'ya radikal İsraillilerin girmesi nedeniyle gerçekleştirildiğini açıkladı. Buradaki saldırılarda 1200 İsrailli ölürken, 250’si rehin alındı.
Netanyahu hükümetinin aşırı sağcı bakanı Itamar Ben Gvir de Mescid-i Aksa'ya baskınlarıya meşhur oldu. Ben Gvir, İsrail askerlerinin korumasında Filistinlilerin kutsal mekanına defalarca gidip burada özellikle kışkırtıcı bir rol üstlendi.
SİVİLLERİ İSRAİL SAVAŞ UÇAKLARI MI VURDU?
Hamas, Aksa Tufanı’nın, İsrail'in, Filistin direnişini tasfiye etme, toprakları ele geçirme ve Yahudileştirme, Mescid-i Aksa ve kutsal mekanlar üzerinde tam olarak hakimiyet kurma planlarına karşı koymak için atılmış gerekli bir adım olduğunu açıkladı.
7 Ekim’de sivillerin hedef alındığı eleştirilerine illişkin Hamas, şu açıklamayı yaptı: “O gün çekilen videolar ve İsraillilerin daha sonra yayınlanan ifadeleri gösteriyor ki, Kassam savaşçıları sivilleri hedef almadı, sivillerin çoğu İsrail ordusunun ve polisinin şaşkınlığı sonucu İsrail polisi ve askeri tarafından öldürüldü" dedi.
7 Ekim sonrası uluslararası basında çıkan bazı haberlerde de Supernova müzik festivalinde öldürülen İsrailli’lerin, Hamas’ın saldırısına hazırlıksız yakalanan İsrail güçleri ve savaş uçakları tarafından vurulduğu iddiaları yer aldı.
İsrail’i şoka sokan bu saldırı, soykırıma kadar giden bir karşı saldırıyı başlattı. 7 Ekim 2023’ten bu yana 42 bine yakın Filistinli İsrail bombalarıyla öldürüldü. Bunların 17 bini çocuk.
AMERİKA: SAVAŞ SUÇLARININ ORTAĞI
İsrail o tarihten bu yana yalnızca bombaları değil, açlık ve susuzluğu da bir savaş silahı olarak kullanıyor. Gazze’de çocukların açlıktan ölmesi, İsrail’in savaş suçlarından yalnızca biri.
Netanyahu hükümeti, son Filistinli ölene kadar soykırımdan vazgeçmeyecek gibi görünse de Filistin direnişinin meşruluğu, hem Gazze ve Lübnan’da, hem de dünyanın birçok köşesindeki halklar için su götürmez bir gerçek.
İsrail’e 7 Ekim’den bu yana limitsiz askeri ve siyasi destek veren Amerika’nın, Gazze’de işlenen savaş suçlarının en büyük ortağı olması kadar gerçek.