Arınç'tan TÜSİAD Başkanı'na: Adı Ümit ama...
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, türbanın üniversitelerde serbest bırakılmasından sonra kamuya da gireceği öngörüsünde bulunan TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner'e "Adı Ümit ama ümitlerimizi boşa çıkardı" dedi.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, NTV Ankara Temsilcisi Murat Akgün’ün sorularını yanıtladı.
CHP'nin türban konusunda bir rapor taslağı hazırladığının hatırlatılması üzerine Bülent Arınç, ''Konuşmamıza türbanla başlamak... Demek ki bir sorun ve sorun çözülmemiş, sorunun çözülmesini isteyenler var, bu konuyla ilgili tartışmalar var anlamına gelir'' diye konuştu.
Kendilerinin yıllardan beri bu konuyu konuştuğunu, görüştüğünü belirten Arınç, ''En son 3 yıl kadar oldu, Anayasa'nın 10 ve 42. maddelerinde yapılan değişiklik CHP tarafından Anayasa Mahkemesine götürülüp, orada da iptal edilmeseydi belki biz başka bir şey konuşmuş olacaktık. Çünkü, orada hem kanun önünde eşitliği hem de yükseköğretimdeki sınırlamaları ortadan kaldıran bir düzenleme vardı'' değerlendirmesinde bulundu.
'NASIL ÇÖZECEĞİNİ DE SÖYLESİN'
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, referandum öncesi konuşmalarında türbanın gündeme geldiğini, o günlerde kendilerinin öyle bir şey konuşmadığını anlatan Arınç, şöyle devam etti: ''Çünkü, 10 ve 42. maddeler 411 oyla kabul edilmesine rağmen, Anayasa Mahkemesi işin esasına girip, bizce de çok yanlış bir karar vererek bunu iptal etmesiyle biz artık susmuştuk. Yani bu sorunun zaman içerisinde bir şekilde çözülmesini bekliyorduk ama bu konuda bir girişimci olmayı da mevcut Anayasa Mahkemesi kararı karşısında çok olanaklı bulmuyorduk. Ama Sayın Kılıçdaroğlu, belki inanarak belki referandum öncesi kendi liderliğini kanıtlamak için toplumda kronik hale gelmiş bazı sorunların çözümü konusunda ümit veren ifadelerde bulundu.
Bunlardan bir tanesi de 'biz çözeceğiz', nasıl çözeceksiniz? 'İşte biz siyasallaştırmadan çözeceğiz', peki nasıl olacak bu? 'iktidara geldiğimizde görürsünüz.' Bu klasik bir cevap oldu. Nitekim dün akşam da bir üniversitede başörtülü bir öğrencinin sorusuna karşılık verdiği cevapta, 'Siz oyunuzu kullanın CHP'ye bizi iktidara getirin, bakın nasıl çözeceğimi göreceksiniz' dedi. Bir siyasetçi için bu büyük bir talihsizlik. Bir sorun varsa ve bu sorunun çözüleceğini de söylüyorsanız, hukuk, demokrasi ve Anayasa çerçevesinde, toplumsal mutabakat gerekliyse, bazı konularda bunu birlikte harmanlayarak, nasıl bir çözüme ulaşacağımızı söylemeniz lazım.''
'AYRIMCILIK, ZORBALIK, HAKSIZLIK'
CHP'nin bu konuda hazırladığı rapora dikkati çeken Arınç, şunları söyledi: ''Görülüyor ki bugünkü raporlarına bakarsak, kafaları bir hayli karışık. Çünkü, parti içerisinde de bu sorunun öncülüğünü yapmış, savunuculuğunu yapmış, simge haline gelmiş, başörtüsü örten öğrencileri hayatından bezdirmiş insanlar da var. Bugün milletvekili sıfatıyla onlar CHP içerisinde bu sorunun çözülebileceği konusunda bir düşünceye sahip değiller. Şunu kabul etmemiz lazım: 90'lı yılların sonuna doğru, 28 Şubat sürecinde Anayasa'da, kanunlarda hiç bir hukuk normu olmamasına rağmen, yani başörtüsünü yasaklayan, kadının kıyafetini belirleyen bir hukuk normu olmamasına rağmen, özellikle üniversitelerde başörtülü öğrenci sayısının artması karşısında, bunu irticai eylem olarak, laikliğe ve rejime bir başkaldırı olarak görenler çok yanlış bir şey ama bunu görenler yazılı emir ve talimatla bunu üniversitelerde bir yasak olarak uyguladılar. Bunu uygulamak istemeyen rektörleri görevden aldılar, baskı kurdular, tehdit ettiler.
Bugün Türkiye'de nasıl bazı şeyler yıllar sonra konuşulabiliyor, hatta çok korkunç iddialar bile gündeme geliyorsa, emin olun bazı rektörler de konuşmaya başlarsa, geçmişte YÖK Başkanlığı yapanların, hatta YÖK Başkanının imzasına gerek olmadan, Genelkurmay İkinci Başkanlığı yapanların yazdığı yazılarla, çağırarak, telefon ederek, bizzat nasıl baskılarda bulunduğunu, bunlar hep söyleyecektir. Ama o dönemi geçtiğimizi kabul edelim, şimdi ne olacak? Bir defa şu olacak: Sayın Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer de başta olmak üzere ne zaman başörtüsü gündeme gelse, 'bu mesele bitmiştir, Anayasa Mahkemesi kararı var, Danıştay kararları var, hatta AİHM kararları var, bu konuda konuşamazsınız, bu konu bitmiştir...' Bu ne kadar kolaycı bir yaklaşım. Şimdi görüyoruz ki bitmemiş, hatta bitmediğini söyleyende CHP'nin Genel Başkanı. Demek ki başörtüsü veya türban, ne derseniz deyin, çok güçlü bir şey ve gücünü her zaman hissettiriyor ve demokratik gelişmeler karşısında bunu bir ifade özgürlüğü olarak, kendi kıyafetini bir kadının nasıl belirleyebileceğini peşinen kabul etmekle ilgili bir konu.'
Eşleri başlarını açabilir hatta diledikleri kıyafetleri giyebilir bu bize garip de gelebilir. Ama bir başkası da başını şu veya bu şekilde örtmek istiyorsa, buna kesinlikle engel olunmaması gerekir. Çünkü, bu ayrımcılıktır, bir zorbalıktır, bir haksızlık. Temel haklar noktasından baktığımız zaman bir insanın kendi kimliğini ortaya koyması, ifade etmesini bence bir özgürlük olarak kabul etmek lazım.''
ANAYASA'NIN 13. MADDESİ
Anayasa'nın 13. maddesinde ''Temel haklarda bir sınırlama olacaksa, bu ancak kanunla olmalıdır'' hükmünün yer aldığını belirten Arınç, şöyle konuştu: ''Anayasa'da sınırlama yok, kanunlarda da sınırlama yok, yönetmelikler ve önergelerde, onların da hep kanuna dayanarak, dayanağını oradan alarak ortaya konulması lazım. Anayasa Mahkemesinin şu veya bu kararından bahsedebilirsiniz. Anayasa Mahkemesi kararlarının hepsinin doğru olduğunu, hepsinin yasal dayanağı bulunduğunu söyleyemeyiz. Ama kanunda Anayasa normunda yer almayan bir şey müspet olarak YÖK Kanunu, 2547 Sayılı kanun ek 17. maddesinde var. Ek 17 madde diyor ki 'Yürürlükteki mevzuata aykırı olmamak kaydıyla başörtmek serbesttir.' Şimdi bu Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmedi. Bu, halen YÖK Kanunu'nda geçerli bir hüküm olarak duruyor. Ama bunu dikkate almadan, Anayasanın 1,2,3. maddeleri ile bağlantılı görerek herhangi bir konuyu Anayasa Mahkemesinin ele alması bizzat Anayasa Mahkemesinin kuruluş kanunundaki ilkelere aykırıdır. 'Her şey bitti bu konuyu konuşmanın gereği yok' ama konuşuluyor ama bu konunun bayraktarlığını yapan, bu yasakçılığın önderliğini yapan, bir tanesi ikna odalarının mucidi, bir başkası başka şey... Bana isim verdirmeyin, her ağızlarını açışta 'laiklik elden gidiyor, irtica tehlikesi var...' Ne zamana kadar? 29 Mart seçimlerinden önce çarşaflılara rozet takıncaya kadar. Bütün bunları söyleyenlerin geçmişine baktığımız zaman, bugün aynı ağızlar 'artık bu sorun çözülmeli, artık üniversitelerde örenciler hiç bir engelle karşılaşmamalı' diyor. 'Başörtüsü müdür, türban mıdır bir yasaklama olmamalı' diyorsak, önce Anayasa Mahkemesinin geçmiş kararlarından çok, buna bakmak lazım.''
SHP-CHP
Türkiye'deki bazı yasakların kendiliğinden, belli güçlerin, kendi güçlerini ortaya koyarak kurduğu sınırlamalar olduğunu ifade eden Arın, ''CHP bugüne kadar bu noktada yapılan düzenlemelere geçmişte SHP olarak, düne kadar da CHP olarak karşı çıkmamış olsaydı, fevkalade himayeye mazhar bir parti olduğu için onun söylediklerini Anayasa Mahkemesi de kabul edecek, hatta oraya gidilmediği için belki de bu konuda bir yasaklama kararı da verilmeyecekti'' dedi.
Kılıçdaroğlu'nun konuşmalarını olumlu kabul etmek gerektiğini belirten Arınç, kafasının arkasında ne vardır ne yoktur diyerek de niyet okuyuculuğuna girişilmemesi gerektiğini söyledi.
CHP'ye karşı bir güven bunalımı olduğunu öne süren Arınç, bunun nedeninin de CHP'nin bu konuya geçmişte yüzde 100 karşı olmasının, bu konuda konuşmayı dahi kabul etmemesinin geldiğini belirtti.
''Masaya elbette oturulur'' diyen Arınç, ''Ama ne yapacağınızı söylemeniz lazım. 'Biz geldiğimizde bu iş çözülecek' derseniz, sizin geldiğinizde belki ben 120 yaşında olacağım. Yani o günü beklemeye benim vaktim müsait olmayabilir. İnşallah umarım ki daha demokratik, daha özgürlükçü bir parti olursunuz, halk sizi seçer. 'Hayır'larda kalmazsınız, pozitif siyaset yaparsınız, 'Evet' diye bağırırsınız, yüzde 58'in gücü karşısında siz de güçlenir iktidara gelirsiniz'' diye konuştu.
‘MESELE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜDÜR’
Arınç, ''CHP'nin kırmızı çizgisi, türbanın kamuda kullanılmaması ve üniversite öncesine indirgenmemesi. Sizin aklınızdan geçen ne?'' sorusunu da şöyle yanıtladı: ''Şimdi Sayın Kılıçdaroğlu bunu söyledi ama Partisi kabul etmedi. Ondan çok daha iyi bilenler var yanında. 'Hayır onu söylemek istemedi aslında, bir sürü şey söylemek istedi de onun içinde türbanı saydı' diyenler var. Maşallah, çok iyi taktik hocaları var yani. Bunlar topu taca atmaktır. Konuştuğumuz konu, tartığımız konu, üniversitelerdeki öğrencilerin, reşit olmuş, 18 yaşını geçmiş, artık kendi iradesi ile üniversite eğitimi alırken, kıyafetini de belirleyecek olan kızlarımızın üniversitelerdeki yasaklardan kurtulmasıdır. Topu taca atmayalım. Bunun üzerinde konuşuyorlardı şimdi ipe un sermek için kırmızı çizgiler, mavi çizgiler yeşil hatlar, kurtarılmış bölgeler... Bunlarla ortaya çıkıyorlar. Hatta o ara Parti Meclisindeki Sayın Sencer Ayata, 'biz bunu uzmanlarına soracağız' dedi. Sizde mi veya başka yerde mi, 'bu, Sayın Zekeriya Beyaz ve Yaşar Nuri Öztürk' dedi... Dini açıdan bir gereklilik olup olmadığı sorulacaksa, anayasal bir kurum olarak ta büyük Atatürk zamanından beri Anayasalarda yer almış Diyanet İşleri Başkanlığına bu iş sorulabilir. Geçmişte de soruldu, görüşleri bellidir. Tekrar sorarsınız görüşlerini alırsınız ama bu piyasada, ekran ekran dolaşan din konusunda otorite olduğunu zannettiğimiz, aslında hiç de öyle olmayan bir takım insanlara sorularak çözülecek bir şey değil. Yeni bir gereklilik olarak oraya sorarsınız ama mesele bir dini gerekliliğin de ötesinde bir ifade özgürlüğüdür. Bir kılık kıyafet özgürlüğüdür. 'Ben bir bayanım böyle bir kıyafeti tercih ettim...' Biz, artık onun üzerinde hiç bir şey söylememeliyiz. Saçının şu kadarı görünecek, alttan bağlayacak... Üniversiteden bahsediyorum. Üniversite dışındaki bütün konuşmalar, o kırmızı çizgiler falan, bir yerden geçerken ıslık çalmaya benziyor. Biz üniversiteyi konuşuyoruz, onun dışındaki hiçbir şey şu aşamada konuşulacak bir konu değil. O korkuları vererek aslında sözlerden vazgeçmeye çalışıyorlar.''
Başörtüsü konusunda niyeti açıkça ortaya konulmasını isteyen Arınç, ''Senin niyetin, üniversitelerde türban konusunun, hatta İran mı, Pakistan mı o konuya hiç girmeden, bir kadına saygı duy en azından. 'Sen nasıl istersen kıyafetini, ben onu kabul ediyorum' demen doğru olur. Kırmızı çizgi 4 tane, yeşil çizgi 5 tane... Ne konuşacağız biz sizinle? Bugünkü, dünkü tartışılan konu; üniversitelerde kızlarımızın türbanla, başörtüsüyle eğitim yapıp yapamayacağı konusu'' diye konuştu.
'ADI ÜMİT AMA...'
Bu konunun sadece anamuhalefetin değil, TÜSİAD'ın da gündeminde olduğu, TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner'in, bir gazeteye verdiği demeçte ''Türbanın kamuya gelmemesi mümkün değil'' şeklinde açıklamalarının olduğunun hatırlatılması üzerine Arınç, şu yanıtı verdi:
''Hanımefendi isabet buyurmuş. Kendisi hakkındaki ümitlerimizin tamamını boşa çıkaran, ismi Ümit hanımefendi ama bütün ümitlerimizi boşa çıkaran, özgürlükçü görünen ama arkadan korkularla, endişelerle, bu tür şeyler... Dünkü bir gazetedeki mülakatını söylüyorsunuz. Bendeki kredisini tamamen tüketmiş durumda. Hatta ziyaretime geldikleri zaman, geçmişteki TÜSİAD'ın hazırladığı raporların arkasında nasıl durulmadığını, konjonktüre göre nasıl hareket ettiklerini söylemiş ve 'siz cesur bir hanımefendiye benziyorsunuz, bundan sonraki düşüncülerinizin arkasında umarım kalırsınız' demiştim. Yani şu Anayasa referandumunun öncesi ve sonrasıyla dünkü mülakatını okuyunca tüylerim diken diken oldu. Yanlış düşünceler, bunlara katılmıyorum.''
Arınç, ''CHP'nin türban raporu taslağında YÖK'ün kaldırılması, üniversitelerin özerk olması, zorunlu din dersinin kaldırılması şeklinde öneriler var. Bunlar bir paket halinde getirilirse, hükümetinizin, partinizin tavrı ne olacak?'' sorusunu yanıtlarken de şunları söyledi: ''1995'ten beri parlamentodayım, 35 yıldır siyasetin içerisindeyim, 91-95 arasında sayın Tansu Çiller'in mal varlığı ile ilgili bir komisyon kurulması düşünüldü. Mal varlığı ile ilgili komisyon kurulurken, bir önerge verdiler. 'O güne kadar Başbakanlık yapmış tüm siyasetçilerin mal varlığı araştırılsın' denildi. Bir bakıldı ki 50-60 kişi çıktı. Yani iş sulandırılırsa, genişletilirse, iş başka mecralara dökülmek istenirse, bizde eskiden güzel bir tabir vardır, 'işi uyutmak istiyorsanız komisyona havale edeceksiniz.' Arkadaş, bunlar güzel şeyler ama biz YÖK Kanunu 2002'den sonra ilk iş olarak değiştirmeye kalktığımızda Sayın Başbakan, ısrarla ifade ediyor, Sayın Baykal'ın sözü 'YÖK bir rejim meselesidir kaldıramazsınız' olmuştu. Şimdi Baykal gitti Kılıçdaroğlu geldi diyelim. O zaman konuş, net konuş, ne yapmak istediğini bilelim. YÖK kaldırılsın yani dün bir rejim meselesi olarak görüyordunuz, bugün kaldırılsın... Yoksa YÖK kalsın da bir koordinasyon görevi mi görsün? Üniversiteleri, rektörlerini seçmek, şöyle yapmak, böyle yapmanın dışında. O yetkileri üniversitelerin bizzat kendilerine verelim de YÖK sadece üniversiteler arasında bilimsel rekabeti mi, çalışmaları mı, koordinasyonu mu götürsün? Bunların hepsi konuşulabilir. Topu taca atma. Senin ağzından referandumdan önce çıkan söz, 'türbana özgürlüğü getireceğiz' sözüdür. Bunun yanına başka şeyler ilave etme Çiller Komisyonunda olduğu gibi...''
Arınç, türban konusunu üniversitelerde çözüme kavuşturma görevinin CHP'de olduğunu söyledi.
Bunun arkasından diğer konuların da gündeme gelebileceğini ifade eden Arınç, ''Hatta bu konuda Sayın Başbakanımızın güzel bir yöntem de belirledi. Arkadaşlar, önümüzdeki aylar içerisinde, kim ne çalışacaksa çalışsın. Ama Anayasa değişikliğine ilişkin yasalarla ilgili elbette bir an öncede bazı şeyler yapılabilir. Şimdi CHP'ye sormak lazım; bu raporu yazdınız ama niyetiniz ne? Anayasa'da bir değişiklik mi gerekiyor, bunları yapmak için yoksa yeni bir yasa maddesi mi gerekiyor? Yoksa bu ikisine de gerek olmadan ortaya çıkıp da 'ey rektörler, ey YÖK artık üniversitelerde türban yasağı olmamalıdır. Geçmiş itirazlarımızı kaldırıyoruz, biz bundan sonra hiç bu konuda aleyhte yasaklayıcı, kısıtlayıcı konuşmayacağız' deseler bile bence bu bir Anayasa değişikliği kadar etkili olur'' açıklamasında bulundu.
BEDELLİ ASKERLİK
''Bedelli askerlik'' konusuna ilişkin soru üzerine Arınç, bu konudaki düşüncelerini daha önce ifade ettiğini, ardından bazı gelişmeler olduğunu ''tek tip askerlik'' ve sürelerine ilişkin konuların gündeme geldiğini söyledi.
Arınç, ''Sanki Genelkurmaydan Milli Savunma Bakanlığına bu konuyla ilgili bir şey gelmiş de hemen yarın karar verecekmişiz gibi, halbuki yok. Sayın Genelkurmay Başkanı'nın eskisinin de yenisinin de tek tip askerliğin lüzumlu olduğuna dair açıklamaları oldu ama bu konuda yasal bir çalışmayı yapıp bakanlık kanalıyla hükümete göndermediler'' diye konuştu.
Konunun şu aşamada tartışıldığını ifade eden Arınç, şöyle devam etti:
''Sürenin ne olacağı, üniversite doktorlarına, doçentlerine kadar herkesin eşit şartlarda mı askerlik yapacağı veya yapmayacağı, bedellinin bunun içinde olup olmayacağı belli değil. Önce asker kendi görüşünü içerisinde belirleyecek, Milli Savunmadan bize gelecek, biz de ona siyasi bir veçhe koyacağız. Çünkü hükümet sorumluluk taşıyor. Bu konunun askerlik gereği olan kısmı askerlik meselesidir ama kanun haline gelecekse bu da hükümetin vereceği karardır. Ben prensip olarak askerlik süresinin bu kadar uzun olmasına karşıyım. Yani 12-15 ay askerlik olmamalı artık Türkiye'de. Biz uzunda eşitliği değil, belki kısada eşitliği konuşabiliriz. Ama bunların hepsi tasavvurlarımızda olan şeydir. Siz farklı düşünüyor olabilirsiniz, ben de Bülent Arınç olarak hükümetin bir bakanı olarak bunu düşünüyor olabilirim. Ama hükümetin kararı yok. Hükümet karar verdiğinde benim değil hükümetin kararı olur.'' Arınç, ''Bu konuda seçim öncesinde karar verilebilir mi?'' şeklindeki soruya da ''10 aylık bir süreden söz ediyorsunuz sanırım. 2011... Bu kadar konuşulduktan sonra mutlaka bir şey olması gerekir. Ortada bırakılamaz'' karşılığını verdi.
'KABADAYILIK YAPMASINLAR'
Bülent Arınç, ''Ergenekon'' soruşturması kapsamında tutuklu bulunan eski Türk Metal Sendikası Genel Başkanı Mustafa Özbek'in tahliyesinin ardından yaptığı ''22 ay savunma yapmadan çıktım, 3 saat önce teröristtim, şimdi ne değişti'' açıklamasının hatırlatılması ve ''Hala içeride suçlu olup olmadığı kesinleşmeden duranlar olduğu'' belirtilerek sürecin ne zaman sonuca varacağının sorulması üzerine, şunları söyledi:
''Her maçtan sonra yorumcular maçın tahlilini yapıyor, biz aynı noktaya gelmeyelim. Hukukçu olarak da düşüncelerimi ifade etmiştim, geniş yankı bulmuştu. Eleştirenler oldu, doğru diyenler oldu. Avukatlar olarak tahliye, beraat olduğunda seviniriz ama müvekkilimiz mahkum olduğunda üzülürüz. Bir insan 22 ay sonra tahliye olmuş, hayırlı olsun, gözü aydın. Diğer arkadaşlar içerideler. Bu konu artık Meclisin gündemine de geldi. İnsan Hakları Komisyonu uzun süren tutukluluk hallerini, Sayın Cumhurbaşkanımızın da belki Meclisteki açılış konuşmasında söylediği doğrultuda ele aldı. Ama bunu sadece Silivri ile sınırlı olarak düşünmüyorum. Sayın Zafer Üskül ile program yaparsanız detaylarını anlatacaktır. Bu, adaletin kendi içinde bir sorundur. 'Geç kalan adalet, adaletsizliktir' sözü evrensel bir kuraldır. Bir insan hemen yargılanmalı ve hemen neticeyi almalıyız. Hatta Sayın Sami Selçuk eski Yargıtay Başkanlarımızdan, bu konunun uzmanlarındandır. Arada, bir aylık, 15 günlük, 3 aylık arka arkaya mahkemeler olmasını yasalara, Anayasa'ya, temel insan haklarına aykırı görüp 'duruşmalar devam eder' der. Duruşmalar bugünden yarına, yarından öbür güne kalır, bitinceye kadar ara vermeden devam eder. Belki biraz fantastik ama bugün Türkiye şartlarında bu ne demektir? Hakim başlar ve bitirir. Bütün delillerini toplar, ifadelerini alır. Zaten dava açılırken bunlar yapılmıştır, sonuca gider. Şimdi Mustafa Özbek savunma yaptı mı yapmadı mı... Ama sorgusu yapılmıştır. Sorgusundan sonra zaten susma hakkı diye bir şey var, 'konuşmayacağım' dediğinde zorla konuşturacak halleri yok. Dolayısıyla tahliye edildi. Bu işin keyfini yaşasın, içerideki arkadaşları için de dua etsin onlar da özgürlüklerine kavuşsunlar ama kabadayılık olmasın. Çünkü öyle kabadayılar vardı. Tahliye edilip çıktığında 1,5 saat kadar televizyon önünde konuşan sonra tekrar 'içeri buyurun' dendiğinde sesi çıkmayanlar var. Tahliye edilenler sevinsin. İnşallah beraat edenler olacaktır. Onlar da mutlu olsunlar. İyi bir yargılama güzel bir adalet hepimiz için gerekli.''
'YASAKLAR İÇİME SİNMİYOR'
Arınç, ''Türkiye'de hala Youtube yasaklı, Facebook ile ilgili konular gündemde. Hak, hukuk, adalet derken hala Türkiye'de yasaklar olması sizin içinize siniyor mu'' sorusuna şu yanıtı verdi: ''Sinmiyor. Burada siyasi karar veya hükümetin dahli söz konusu değil. Siz veya bir başkası şikayet ediyor, o şikayetler içerisinde de internetteki siteler konusunda bir karar veriliyor. 3 seneden beri yasaklar var. Aldığım bir bilgiyi söylemek istiyorum, sanıyorum geçen sene sayın Kemal Kılıçdaroğlu facebook ile ilgili kendisine hakaret konusunda müracaat ediyor, mahkeme yasaklıyor ama TİB'e geldiğinde facebook ile ilgili işlem yapılmasının mümkün olmadığı ve erişimin engellenmesi konusunda sayılan şartların bu konuda oluşmadığı söyleniyor. Elbette hakaret çok çirkindir Youtube'da Atatürk'ün hatırasına hakaretle ilgili bazı videolar sebebiyle yasaklama kararı alındığını biliyorum. Ama şahıslar için de bu söz konusu olabilir. Hakaret, küçük düşürücü, özel hayatın gizliliğine aykırı bir takım şeyler yapılırsa insanlar bundan şikayetçi olabilirler ama bu bütün dünyanın izleyebildiği, hatta bizde bile başka kanallar aracılığıyla izlenebilen konularda daha özgürlükçü davranışla karar vermek gerektiğini düşünüyorum. Ama böyle bir yasak var ve bu mahkeme kararıyla...''
''Hanefi Avcı davasının da Ergenekon gibi uzaması riskini görüp görmediğinin ve CHP'lilerin Hanefi Avcı'yı ziyaretinden sonraki açıklamalarının'' sorulması üzerine ise Arınç, şöyle konuştu:
''CHP'nin bazı vekilleri, bunlar bellidir. Çünkü bir gün Erzincan'da, bir gün başka bir yerde olabiliyorlar. Hatta davaları orada dinleyici sıralarında özel olarak takip edebilİyorlar. Bir partinin milletvekilinin bu davalarla adeta bir avukat gibi ilgilenmesinin, hatta görüşmeler yaparak bunları bir başka şekilde aktarmasının yanlış olduğunu düşünüyorum. Bu bir yargı sürecidir. Yargı sürecinin, soruşturmanın gizliliği esastır. Bir şekilde de bunların dışarıya aktarılması yargıyı etkilemeye teşebbüstür. TCK'da bazı maddelere bakarsanız... Zaten bu kişilerin bazıları hakkında fezlekeler var. Dokunulmazlığın kaldırılması talepleri var. Çünkü dışarıda onları savunuyorlar, davayla ilgili doğru veya yanlış bilgi veriyorlar. Kamuoyunda yargılamayı etkileme konusunda çaba gösteriyorlar. Doğrusu CHP milletvekillerinin bu tür çabalarının yanlış olduğunu düşünüyorum. Bunu Genel Başkanları ve kendileri takdir etsin. Hanefi Avcı ile ilgili soruşturma devam ediyor. Daha sonra dava açılırsa kovuşturmaya dönecek. Bu konuda nasıl bir yargılama olacak, kısa mı uzun mu sürer? Bilgi sahibi değilim.''
'BALIKÇI’YI TANIMIYORUM'
Arınç, ''Terörle mücadele kapsamında Öcalan ile görüşmeler yapıldığı konusunda 'balıkçı' diye bir kişiden bahsediliyor. Böyle biri var mı?'' sorusu üzerine, ''Bir gazete özellikle bunu yapıyor herhalde en iyi bilecek durumda olanlar onlar. Bizim bir bilgimiz yok. Ancak bildiğiniz gibi sanıyorum önümüzdeki salı günü Kuzey Irak ile ilgili tezkerenin 1 yıl daha uzatılması gündemde. Aynı gün Sayın İçişleri Bakanı bu konuda görüşmelerde bilgi verecek. Sayın Kılıçdaroğlu'nun da talebi vardı. O talebini de karşılamış olacağız hem de meclis bilgilendirilmiş olacak. Özellikle son aylarda Kuzey Irak ile ilgili bazı görüşmeler umarım milletvekillerimizi ve kamuoyunu tatmin edecek düzeyde olur. Ben 'balıkçı' diye birini tanımıyorum'' diye konuştu.
''Sayın Başbakan'ın çılgın projesi var. Ne olduğunu biliyor musunuz?'' sorusuna Arınç, gülerek ''Bilmiyorum. Böyle çılgınlıklarla uğraşmıyorum'' yanıtını verdi. Projeye ''O ismi takan kim?'' diye soran ve ''Sayın Hıncal Uluç'un köşesinde okumuştum'' yanıtını alan Arınç, ''Hıncal Uluç'a sormak lazım, bir proje nasıl çılgın olabilir? Kendisinin projelerinden bahsetmiyor umarım...'' şeklinde konuştu.
ÖZAL'IN ÖLÜMÜ
Bülent Arınç, ''Turgut Özal ve Eşref Bitlis'in öldürülüp öldürülmediği konusunda son zamanlarda üst üste dosyalar gündeme geliyor. Size gelen, fikir oluşturacak bir bilgi var mı?'' şeklindeki soru üzerine, ''Bu konularla ilgili çok fazla detayları bilmiyorum ama benim bildiğim söz var, Allah'ım kalmasın alemde hiç bir hakikat nihan. Bu ne demek, alemde hiçbir gerçek gizli kalmasın. Nihan gizli demektir. Keşke bütün bu olayların gerçek yönleri ortaya çıkarılabilse. Türkiye'de geçmişte olumsuzluklar yaşadığımız için bu olaylardaki bütün endişeleri bütün senaryoları, bütün konuşulanları mutlaka araştırmak gerekir. Eğer geçmişte yaşanan bazı olaylar Türkiye'nin yüzünü kara çıkarmaya yönelik bazı tezgahlar, provokasyonları görmemiş, duymamış, yaşamamış olsaydık, bu bir trafik kazasıdır, şudur, budur diyebilirdik, yine belki öyledir ama üzerine gidilmeli, mutlaka gün yüzüne çıkarılmalıdır'' dedi.
Arınç, Meclis Başkanlığı yaptığı dönemde, yıllarca önce işlenen bir cinayet için araştırma komisyonu kurduğunu belirterek, ''O olay yıllarca konuşuldu ama biz araştırdık. Dönemin emniyet müdüründen başlayarak, siyasetçilere kadar kimlerin ihmali olduğu konusunu raporun sonucuna ekledik. Merak edenler oradan bakabilir. Meclis Araştırma Komisyonu dahil olmak üzere, öncelikle adli yargının, bu iddialar ne kadar basit olursa olsun ciddi kabul ederek araştırılmasında fayda var'' diye konuştu.
- Etiketler :
- Haberler