Pet şişeler, naylon torbalar, elektronik alet, gıda ambalajları, inşaat malzemeleri, muşambalar vesaire vesaire. Plastik, hayatımızın bir parçası. Dolayısıyla denizlere de akla gelebilecek her tür yoldan giderek daha fazla miktarlarda sentetik madde atılıyor. Sudan daha hafif olduğundan su yüzeyinde yüzüyor ve uzun mesafeler kat edebiliyor.
Tahminen okyanuslarda kilometrekare başına 100 gram plastik bulunuyor. Dünyadaki tüm denizleri topladığımızda bu, 40 bin tonu aşkın sentetik atık anlamına geliyor. Bunları yiyecek sanıp yiyen kuş, balık ve kaplumbağalar sindiremediklerinden ölüyorlar. Ama plastikten yarar sağlayan bir canlı da var: Su üstünde patinaj yapabildiği için ‘kayakçı’ diye adlandırılan 'gölcük kayakçısı'.
Halobates sericeus adlı deniz böceği kayarcasına deniz yüzeyinde bir oraya bir buraya hareket ediyor. Tatlı sulardaki akrabaları gibi yaklaşık bir santimetre boyunda, uzun bacaklı, zayıf böcek, deniz yüzeyindeki gerilimden yararlanarak sürükleniyor. Yumurtalarını ise denizin altına bırakıyor. Bunun için ihtiyacı olan tek şey, yumurtayı üzerine bırakabileceği sağlam bir temel. Biyolog Martin Thiel:
“Deniz yüzeyinde de yüzebilecek mesela yosun, tahta ya da mürekkep balığının iskeleti gibi şeyler. Yumurtaları üzerine bırakmak için önemli bir başka dayanak ise yanardağ patlamalarıyla ortaya çıkan ve karakteristik olarak plastiğe çok benzeyen süngertaşı.”
Okyanuslardaki parçacıklar küçüldükçe deniz canlıları için tehlikesi de artıyor.
Kayakçı böceği hiç seçici değil. Eskiden okyanuslarda daha çok tahta bulunurken, şimdilerde plastik atıklar büyük hızla artıyor. Denizlerdeki plastik miktarı 70’li yıllara göre neredeyse 100 kat arttı. ABD’nin Kaliforniya eyaletindeki La Jolla Üniversitesi Okyanus Bilimi Enstitüsü’nden araştırmacılar, kayakçı böceğinin yumurtalarını bırakmak için artık plastik atıkları kullandığını ortaya koydu. Plastik atıklar özellikle de akıntıların kesişme noktalarında birikiyor ve kayakçı böceği ile denizin diğer sakinleri arasında rekabet başlıyor. Biyolog Martin Thiel:
“Burada koşullara ayak uyduran organizmalar arasında çok özel bir yaşam birlikteliği var. Herhangi bir nesne deniz yüzeyinde belirdiğinde üzeri hemen yosunlarla kaplanıyor. Ardından diğer organizmalar geliyor. Örneğin yengeç türleri ve kabuklu deniz canlılarından balanidler. Yüzeyde sağlam bir nesne bulur bulmaz yapışıp üzerine yerleşiyorlar.”
Ancak plastik atıkların karanlık yönünü gözle görebilmek kolay değil. Çünkü okyanustaki atıkların büyük bölümünü mikro plastikler oluşturuyor. Yani dalgaların hareketleri ve güneş ışınlarının etkisiyle atıklar giderek küçülüyor, neredeyse gözle görülemeyecek zerrecikler haline geliyor. Alman Alfred-Wegener Enstitüsü Biyoloji Bölümü'nden Heinz-Dieter Franke, bazı parçacıkların ise mikroskobik boyutlarda olduğuna dikkat çekiyor:
“Çoğu, tekstil ürünlerinden sentetik dokular ya da deterjan, kozmetik ve kimyasal üretimden gelen katalizör parçacıkları. Otomobil lastiklerinden aşınıp kopan parçacıklar ve bileme-yontma süreçlerinden açığa çıkan tüm atıklar da yağmur suyuyla nehir ve denizlere sürükleniyor.”
Parçacıklar küçüldükçe deniz canlıları için tehlikesi de artıyor. İçlerindeki zehirli maddeler, bu parçacıkları yutan deniz canlıları yoluyla beslenme zincirine halka oluyor ve insana kadar ulaşabiliyor.
Kayakçı böceği, yumurtalarını bırakacak yer bulduğu için plastik atıklara sevinirken, diğer canlılar zehirlenerek ölebiliyor. Kayakçı böceği nüfusunun artması, yumurtalarından beslenen küçük balıklar için iyi, ancak kayakçı böceğinin yediği plankton organizmalar için kötü bir haber. Sonuçta karada olduğu gibi denizde de aynı kural geçerli: Biri için yaşam kaynağı olan, diğerinin sonunu getirebiliyor.
Tahminen okyanuslarda kilometrekare başına 100 gram plastik bulunuyor. Dünyadaki tüm denizleri topladığımızda bu, 40 bin tonu aşkın sentetik atık anlamına geliyor. Bunları yiyecek sanıp yiyen kuş, balık ve kaplumbağalar sindiremediklerinden ölüyorlar. Ama plastikten yarar sağlayan bir canlı da var: Su üstünde patinaj yapabildiği için ‘kayakçı’ diye adlandırılan 'gölcük kayakçısı'.
Halobates sericeus adlı deniz böceği kayarcasına deniz yüzeyinde bir oraya bir buraya hareket ediyor. Tatlı sulardaki akrabaları gibi yaklaşık bir santimetre boyunda, uzun bacaklı, zayıf böcek, deniz yüzeyindeki gerilimden yararlanarak sürükleniyor. Yumurtalarını ise denizin altına bırakıyor. Bunun için ihtiyacı olan tek şey, yumurtayı üzerine bırakabileceği sağlam bir temel. Biyolog Martin Thiel:
“Deniz yüzeyinde de yüzebilecek mesela yosun, tahta ya da mürekkep balığının iskeleti gibi şeyler. Yumurtaları üzerine bırakmak için önemli bir başka dayanak ise yanardağ patlamalarıyla ortaya çıkan ve karakteristik olarak plastiğe çok benzeyen süngertaşı.”
Okyanuslardaki parçacıklar küçüldükçe deniz canlıları için tehlikesi de artıyor.
Kayakçı böceği hiç seçici değil. Eskiden okyanuslarda daha çok tahta bulunurken, şimdilerde plastik atıklar büyük hızla artıyor. Denizlerdeki plastik miktarı 70’li yıllara göre neredeyse 100 kat arttı. ABD’nin Kaliforniya eyaletindeki La Jolla Üniversitesi Okyanus Bilimi Enstitüsü’nden araştırmacılar, kayakçı böceğinin yumurtalarını bırakmak için artık plastik atıkları kullandığını ortaya koydu. Plastik atıklar özellikle de akıntıların kesişme noktalarında birikiyor ve kayakçı böceği ile denizin diğer sakinleri arasında rekabet başlıyor. Biyolog Martin Thiel:
“Burada koşullara ayak uyduran organizmalar arasında çok özel bir yaşam birlikteliği var. Herhangi bir nesne deniz yüzeyinde belirdiğinde üzeri hemen yosunlarla kaplanıyor. Ardından diğer organizmalar geliyor. Örneğin yengeç türleri ve kabuklu deniz canlılarından balanidler. Yüzeyde sağlam bir nesne bulur bulmaz yapışıp üzerine yerleşiyorlar.”
Ancak plastik atıkların karanlık yönünü gözle görebilmek kolay değil. Çünkü okyanustaki atıkların büyük bölümünü mikro plastikler oluşturuyor. Yani dalgaların hareketleri ve güneş ışınlarının etkisiyle atıklar giderek küçülüyor, neredeyse gözle görülemeyecek zerrecikler haline geliyor. Alman Alfred-Wegener Enstitüsü Biyoloji Bölümü'nden Heinz-Dieter Franke, bazı parçacıkların ise mikroskobik boyutlarda olduğuna dikkat çekiyor:
“Çoğu, tekstil ürünlerinden sentetik dokular ya da deterjan, kozmetik ve kimyasal üretimden gelen katalizör parçacıkları. Otomobil lastiklerinden aşınıp kopan parçacıklar ve bileme-yontma süreçlerinden açığa çıkan tüm atıklar da yağmur suyuyla nehir ve denizlere sürükleniyor.”
Parçacıklar küçüldükçe deniz canlıları için tehlikesi de artıyor. İçlerindeki zehirli maddeler, bu parçacıkları yutan deniz canlıları yoluyla beslenme zincirine halka oluyor ve insana kadar ulaşabiliyor.
Kayakçı böceği, yumurtalarını bırakacak yer bulduğu için plastik atıklara sevinirken, diğer canlılar zehirlenerek ölebiliyor. Kayakçı böceği nüfusunun artması, yumurtalarından beslenen küçük balıklar için iyi, ancak kayakçı böceğinin yediği plankton organizmalar için kötü bir haber. Sonuçta karada olduğu gibi denizde de aynı kural geçerli: Biri için yaşam kaynağı olan, diğerinin sonunu getirebiliyor.