Kadınlarla girdiği ilişkide entrikalar çeviren, oyunlar oynayan; pardösüsü, uzun favorileri ve Jaguar arabasıyla "sıra dışı" bir çizgi karakter Otisabi. Çizeri Yılmaz Aslantürk, "en iyi bildiği şeyi", kendisini çizerek başlamış hikayeye. Ev sahibi Nejat Amca ve komşusu Kaan da hikayelerde kadınlar dışındaki diğer karakterler.
Aslantürk, 12 yaşında bir kaza sonucu ikiz kardeşini kaybettikten sonra resim ve karikatür çizmeye başlamış. Güzel Sanatlar'daki eğitiminin ardından da mizah yolculuğu başlamış. Gırgır, Avni, Pişmiş Kelle dergisinin yanında gazetelerde grafikerlik yapmış. Okurları için bir fenomene dönüşen "Otisabi" karakteri de Pişmiş Kelle dergisinde çizdiği "Başımdan Geçti Bunlar" başlıklı hikayelerde ortaya çıkmış.
Yılmaz Aslantürk'le Otisabi'nin dizi projesini, ilişkileri, kadınların Otisabi'ye nasıl baktığını konuştuk.
Otisabi okurlarının şu sıralar en çok merak ettiği soruyla başlayalım. Dizi projesi ne durumda? Oyuncular belli oldu mu? Özellikle Otisabi’yi kimin oynayacağı merak ediliyor.
Otisabi’yi oynayacak oyuncu henüz netleşmedi. Dizilerde yan rollerde oynamış Otisabi’ye benzeyen, yetenekli bir oyuncu var, netleşmediği için söyleyip onu da heyecanlandırmayalım. Nejat Amca'yı Ali Erkazan oynayacak. Kaan karakteri için de birkaç aday var. Oyuncu olmayan, Kaan'a müthiş benzeyen, diken saçlı, çilli, konuşurken terleyen bir arkadaş, o olacak herhalde.
İnternette yayımlanacak, bir de Pay TV kanallarında, D-Smart Sinema TV kanalında gece 11’den sonra yayımlanacak. Diyaloglarda kısıntıya, sansüre gitmemek için böyle bir şey tercih ettim. Bildiğimiz o 90 dakikalık dizilerden de olmayacak. 15'er dakikalık iki bölüm olacak. Hikayelerin aynı atmosferde çekilmesini sağlayacağız. Nisan sonu gibi yayında olacağız.
Neden interneti tercih ettiniz?
Sansürlenmek zorunda… Nejat Amca küfürlü konuşan birisi onu biplediğimiz zaman hiçbir anlamı kalmayacak. Bir de ilişkilere dayalı haliyle seks de var gerçi abartılı gösterilmeyecek, usturuplu bir şekilde göstereceğiz. Sansürlemeyeceğiz de çok abartılı bir şey de olmayacak. Direk konu o olmayacak, o hikayede sonuç... Erkekler sevişmek için birlikte oluyorlar. Onu da ucundan biraz göstereceğiz.
Dizi projesinin ne kadar içindesiniz? Senaryo, oyuncu seçimlerine ne kadar dahil oluyorsunuz?
Yapımcıyla o konuda bir anlaşmamız var. Çok olumlu, benim görüşlerimi çok önemsiyor. Oyuncu seçimlerinin hepsine katıldım. Hikayeleri senaryo haline getiriyorlar, ben tekrar modifiye ediyorum. Yıllar önce yazdığım dille şimdiki arasında çok fark var, biraz güncelleştiriyorum. Başta zaten her şeye burnumu sokucam.
Otisabi sinema için de uygun bir karakter. Dizinin ardından sinemada da görebilir miyiz?
Onu da istedim ama cesaret edemedim, çok büyük geldi sinema. Koca perdede Otisabi’yi görmek ürküttü aslında. Bir de senaryo yazmak ve ona zaman ayırmak gerekiyor. Öyle bir enerjim ve zamanım yok. Dergiye çizmek zaten 4 günümü alıyor. Eskiden sabahlardım şimdi yaş itibariyle onu da yapamıyorum. Sinema da olacak ama önce diziyi bir göreyim, o dünyayı bir tanıyım. Genç yönetmenlerden teklif de geldi ama ben uzak duruyorum.
Otisabi nasıl doğdu? İsmi ne anlama geliyor?
Pişmiş Kelle’de karikatür çizerken bir akşam çok eğlenerek bir yazı yazdım. Atasözü ya da deyimleri bölerek başka anlamlar üreten bir adam. Engin Ergönültaş çok güldü, bayağı yerlere düşerek güldü. O yazının ilk başlığı “Açıklıyoruz”du. O dönemde Dustin Hoffman’ın otistik bir karakteri oynadığı “Rain Man” filmi vardı. Engin Abi de ona benzeterek “Otissin sen” demeye başladı. O yazıda esprileri yapanların abisi aslında; çok büyük, derin bir anlamı yok.
İnce bantlarda polisiye hikayeler çizerken, Engin Abi “Büyük tam sayfa çiz” dedi, “Ne çizeyim dedim”, “En iyi neyi biliyorsan onu çiz” dedi. Ben de taşradan İstanbul’a gelmiş bir adamım, üniversitede okuyorum, en büyük sorun 80’li yıllarda ev bulmak. Hadi ev buldun orada yaşamak için birileriyle evi paylaşman gerekiyor. Para yok, bunun için bir takım kurnazlıklar, hileler yapan bir adam. Kendi başımdan geçen komik hikayeleri anlatmaya başladım. Dolayısıyla burada kızlarla da eve gitmek zorunda kalıyor, ev sahibine mahalleliye çaktırmaması gerekiyor, kızı ikna etmesi gerekiyor. Daha önce yapılanlardan farkı Otisabi burada küçük küçük kötülükler yapıyor, entrikalar çeviriyor, kıza bir şey söylerken düşünce balonunda gerçek niyetini söylüyor. Başta çok tepki gösterildi, telefon açıp küfür ettiler. Sonra sonra sevdiler, çünkü ben bu kötülüğü yaptım diyen adam bir şeyi itiraf etmiş oluyor, dürüstçe bir şey yapıyor, gizlemiyor. Sonra sonra tamamen kadın erkek ilişkisine dayalı, tek derdi kadınlarla birlikte olmak için numaralar çeviren bir adam oldu. 20 yıldır da devam ediyor.
"Başımdan geçen hikayeleri anlatıyorum" dediniz. Otisabi, Yılmaz Aslantürk diyebilir miyiz?
Bir kısmı benim hayatım diyebiliriz bir kısmı da değil. Yaşadığım, tanık olduğum ya da arkadaşlarımdan gördüğümü hikayeleştiriyorum, bir kurgu var. Birebir bir şeyi anlattığım zaman ilginç bir tarafı yok. Kızla tanıştım, eve gittim; bunun ilginç bir tarafı yok. Herkes yapıyor ama onu hikayeleştirip, kurgulayıp, kızın dünyası, Otisabi’nin dünyası, çevresel faktörler bir araya gelince hikayeleşiyor. Bir sona ulaşması gerekiyor ve o sona ulaşması için kaçınılmaz bir kurgu yapıyorum, öbür türlü çok sıkıcı çirkin bir şey olur. Kendi hayatımdan derseniz ikinci kitaptaki hikayelerde Otisabi plazada çalışıyor. Orası Milliyet Gazetesi’ydi, oradaki insanlardı. Bana sürekli “Otisabi haydi yemeğe gidelim” diyen birisi vardı onu da çizdim, sürekli sigara otlanan birisi vardı, çok telefonla konuşan bir kadın vardı hatta Sedat Ergin’i de çizdim. Okuyordu, bir tepki de göstermedi.
Kendi dünyanızı çizdiğiniz için çevrenizdeki insanlar nasıl tepkiler veriyorlar. Hikayelere konu olmaktan rahatsız olanlar var mı?
Genellikle hikayelerde kullanılmak, görünmek istiyorlar. Kendi ismi kullanılsın istiyorlar ama ben isimlerini, tiplerini değiştiriyorum, kendisi olduğunu pek anlamıyor. Bazı çok zeki olanlar anlıyor onlar da tepkisini gösteriyorlar.
Onu da istedim ama cesaret edemedim, çok büyük geldi sinema. Koca perdede Otisabi’yi görmek ürküttü aslında. Bir de senaryo yazmak ve ona zaman ayırmak gerekiyor. Öyle bir enerjim ve zamanım yok. Dergiye çizmek zaten 4 günümü alıyor. Eskiden sabahlardım şimdi yaş itibariyle onu da yapamıyorum. Sinema da olacak ama önce diziyi bir göreyim, o dünyayı bir tanıyım. Genç yönetmenlerden teklif de geldi ama ben uzak duruyorum.
Otisabi nasıl doğdu? İsmi ne anlama geliyor?
Pişmiş Kelle’de karikatür çizerken bir akşam çok eğlenerek bir yazı yazdım. Atasözü ya da deyimleri bölerek başka anlamlar üreten bir adam. Engin Ergönültaş çok güldü, bayağı yerlere düşerek güldü. O yazının ilk başlığı “Açıklıyoruz”du. O dönemde Dustin Hoffman’ın otistik bir karakteri oynadığı “Rain Man” filmi vardı. Engin Abi de ona benzeterek “Otissin sen” demeye başladı. O yazıda esprileri yapanların abisi aslında; çok büyük, derin bir anlamı yok.
İnce bantlarda polisiye hikayeler çizerken, Engin Abi “Büyük tam sayfa çiz” dedi, “Ne çizeyim dedim”, “En iyi neyi biliyorsan onu çiz” dedi. Ben de taşradan İstanbul’a gelmiş bir adamım, üniversitede okuyorum, en büyük sorun 80’li yıllarda ev bulmak. Hadi ev buldun orada yaşamak için birileriyle evi paylaşman gerekiyor. Para yok, bunun için bir takım kurnazlıklar, hileler yapan bir adam. Kendi başımdan geçen komik hikayeleri anlatmaya başladım. Dolayısıyla burada kızlarla da eve gitmek zorunda kalıyor, ev sahibine mahalleliye çaktırmaması gerekiyor, kızı ikna etmesi gerekiyor. Daha önce yapılanlardan farkı Otisabi burada küçük küçük kötülükler yapıyor, entrikalar çeviriyor, kıza bir şey söylerken düşünce balonunda gerçek niyetini söylüyor. Başta çok tepki gösterildi, telefon açıp küfür ettiler. Sonra sonra sevdiler, çünkü ben bu kötülüğü yaptım diyen adam bir şeyi itiraf etmiş oluyor, dürüstçe bir şey yapıyor, gizlemiyor. Sonra sonra tamamen kadın erkek ilişkisine dayalı, tek derdi kadınlarla birlikte olmak için numaralar çeviren bir adam oldu. 20 yıldır da devam ediyor.
"Başımdan geçen hikayeleri anlatıyorum" dediniz. Otisabi, Yılmaz Aslantürk diyebilir miyiz?
Bir kısmı benim hayatım diyebiliriz bir kısmı da değil. Yaşadığım, tanık olduğum ya da arkadaşlarımdan gördüğümü hikayeleştiriyorum, bir kurgu var. Birebir bir şeyi anlattığım zaman ilginç bir tarafı yok. Kızla tanıştım, eve gittim; bunun ilginç bir tarafı yok. Herkes yapıyor ama onu hikayeleştirip, kurgulayıp, kızın dünyası, Otisabi’nin dünyası, çevresel faktörler bir araya gelince hikayeleşiyor. Bir sona ulaşması gerekiyor ve o sona ulaşması için kaçınılmaz bir kurgu yapıyorum, öbür türlü çok sıkıcı çirkin bir şey olur. Kendi hayatımdan derseniz ikinci kitaptaki hikayelerde Otisabi plazada çalışıyor. Orası Milliyet Gazetesi’ydi, oradaki insanlardı. Bana sürekli “Otisabi haydi yemeğe gidelim” diyen birisi vardı onu da çizdim, sürekli sigara otlanan birisi vardı, çok telefonla konuşan bir kadın vardı hatta Sedat Ergin’i de çizdim. Okuyordu, bir tepki de göstermedi.
Kendi dünyanızı çizdiğiniz için çevrenizdeki insanlar nasıl tepkiler veriyorlar. Hikayelere konu olmaktan rahatsız olanlar var mı?
Genellikle hikayelerde kullanılmak, görünmek istiyorlar. Kendi ismi kullanılsın istiyorlar ama ben isimlerini, tiplerini değiştiriyorum, kendisi olduğunu pek anlamıyor. Bazı çok zeki olanlar anlıyor onlar da tepkisini gösteriyorlar.
Kadınlar da Otisabi karakteri üzerinden erkekleri tanıyor.
Evet, “Seni seviyorum” diyor adam ama o günü kurtarmak için söylüyor. Şöyle bir şey var; erkekler ilişki başlatmayı biliyorlar ama ilişki sürdürmeyi bilmiyorlar. Sorun da orada çıkıyor zaten. İstiklal Caddesi’nde, kafede, barda kavga eden çiftler görüyorum. Kadın, canına tak etmiş bas bas bağırıyor. Ama adam “ne yaptım ben” diye bakıyor. Bir şey yapmıyorsun ki, bir şey yapsan o ilişki sürecek. İlişkilerdeki bu konuları anlatmayı seviyorum o yüzden Otisabi’yi çiziyorum.
Otisabi kadınlarla çok rahat ilişki kuruyor.
Kompleksi yok çünkü reddedilmek onu yıkmıyor. Kadın onunla olacaksa değerli, istemiyorsa da asla ısrar etmiyor ya da gerilla gibi pusuda bekliyor, bir takım düzenekler hazırlıyor, oradan geçerken elde ediyor. Formülünü veriyorum aslında, ilişkilerin yürümesinin bir formülü var. Risklerini gösteriyorum.
Kadınlar buna tepki göstermiyor mu “biz bu kadar kolay mı elde ediliyoruz” diye.
Tabii tepki gösteriyor. “Bu kadınlar nerede” diye erkekler de tepki gösteriyor. Elbette yok, böyle bir şey nasıl olsun. Bir adam olsun ve her akşam çıksın ve bulsun ve sonunda da istediğine kavuşsun. Öyle bir şey yok zaten. Öyle algılanmasının nedeni de bir sayfalık yer olduğu için başlayıp hızla bitmesi gerekiyor. Hiçbir ilişki o kadar kısa sürmüyor.
Kadınlarla arkadaşlığı hep evde, yatakta bitiyor.
Otisabi’den beklenen bir şey var: Kadınlarla beraber olacak. Bu “Süpermen niye evlenmiyor” gibi bir şey. Süper kahraman ne yani dünyayı kurtarırken gidip pazardan alışveriş mi yapsın. Bir beklenti var o beklenti Otisabi kadınlarla ilişkisi olacak ve bunda da başarılı olacak. Kurgusu bu kadar. Kadınla arkadaş olsa okurun beklentisi “onunla neden yatmadı” olacak.
'OTİSABİ'NİN DE KIRMIZI ÇİZGİLERİ VAR'
Kadınları elde etmek için oyunlar oynayan, entrikalar çeviren, birlikte olmak için her yolu mübah gören bir karakter. Hiç sınırları yok sanki…
Başarıya giden yolda her yol mübahtır. Ama her yol değil mutlaka bir takım kırmızı çizgileri, prensipleri var. Mesela; evli kadınla olmuyor, paralı seks yapmıyor, korunmasız seks yapmıyor.
Evet, “Seni seviyorum” diyor adam ama o günü kurtarmak için söylüyor. Şöyle bir şey var; erkekler ilişki başlatmayı biliyorlar ama ilişki sürdürmeyi bilmiyorlar. Sorun da orada çıkıyor zaten. İstiklal Caddesi’nde, kafede, barda kavga eden çiftler görüyorum. Kadın, canına tak etmiş bas bas bağırıyor. Ama adam “ne yaptım ben” diye bakıyor. Bir şey yapmıyorsun ki, bir şey yapsan o ilişki sürecek. İlişkilerdeki bu konuları anlatmayı seviyorum o yüzden Otisabi’yi çiziyorum.
Otisabi kadınlarla çok rahat ilişki kuruyor.
Kompleksi yok çünkü reddedilmek onu yıkmıyor. Kadın onunla olacaksa değerli, istemiyorsa da asla ısrar etmiyor ya da gerilla gibi pusuda bekliyor, bir takım düzenekler hazırlıyor, oradan geçerken elde ediyor. Formülünü veriyorum aslında, ilişkilerin yürümesinin bir formülü var. Risklerini gösteriyorum.
Kadınlar buna tepki göstermiyor mu “biz bu kadar kolay mı elde ediliyoruz” diye.
Tabii tepki gösteriyor. “Bu kadınlar nerede” diye erkekler de tepki gösteriyor. Elbette yok, böyle bir şey nasıl olsun. Bir adam olsun ve her akşam çıksın ve bulsun ve sonunda da istediğine kavuşsun. Öyle bir şey yok zaten. Öyle algılanmasının nedeni de bir sayfalık yer olduğu için başlayıp hızla bitmesi gerekiyor. Hiçbir ilişki o kadar kısa sürmüyor.
Kadınlarla arkadaşlığı hep evde, yatakta bitiyor.
Otisabi’den beklenen bir şey var: Kadınlarla beraber olacak. Bu “Süpermen niye evlenmiyor” gibi bir şey. Süper kahraman ne yani dünyayı kurtarırken gidip pazardan alışveriş mi yapsın. Bir beklenti var o beklenti Otisabi kadınlarla ilişkisi olacak ve bunda da başarılı olacak. Kurgusu bu kadar. Kadınla arkadaş olsa okurun beklentisi “onunla neden yatmadı” olacak.
'OTİSABİ'NİN DE KIRMIZI ÇİZGİLERİ VAR'
Kadınları elde etmek için oyunlar oynayan, entrikalar çeviren, birlikte olmak için her yolu mübah gören bir karakter. Hiç sınırları yok sanki…
Başarıya giden yolda her yol mübahtır. Ama her yol değil mutlaka bir takım kırmızı çizgileri, prensipleri var. Mesela; evli kadınla olmuyor, paralı seks yapmıyor, korunmasız seks yapmıyor.
Çizdiklerinizi erotik hatta pornografik bulanlar var.
Evet, var. Bu nereden baktığına bağlı. Otisabi’deki pornografi kısmı balonlarda. Her şey orada çok açık, net görünüyor. Yataktaki pozisyonlar falan yok, zaten usturuplu çiziyorum. Birebir göstermiyorum çok şart olmadıkça. Ya eli görünüyor ya bir bacak kalkmış oluyor… Balondaki o niyetler pornografik. Gerçek niyet orada çok açık göründüğü için rahatsız oluyorlar. Bir de kendisi de öyle düşündüğü için kendisini o kadar açık görmek istemiyor. Fermuarı açık yakalanmış ya da çatalı görünmüş gibi hissediyor ondan rahatsız oluyor.
Kadınlar ilişkilere daha çok emek harcadıkları için onlar daha bir derinlemesine bakıyorlar, anlıyorlar. “Bak yine yaptı ama helal olsun yapar” diyor. Bir okurla tanışmıştım. Bir arkadaşı hediye etmiş bir hikayeyi okumuş küfredip kaldırmış, birkaç gün sonra bir daha eline almış okurken “Aaa bunun aynısını yaptım” demiş sonra gerisi gelmiş.
'SUPERMEN DE TAYT GİYİYOR...'
Otisabi yaz, kış pardösüsü üzerinde bir üniforma gibi hiç çıkartmıyor.
Ben kendimi çiziyorum dedim ya benim de pardösüm vardı. Halâ da var pardösü giymeyi seviyorum. Bir çizgi roman karakteri olduğu için de okur gözünde netleştirmek gerekiyor. Okurun onu hatırlaması için objeler kullanması gerekiyor, bir marka gibi tasarlamak gerekiyor. O yüzden “ha bu Otisabi” desinler diye o pardösüyü çıkartmıyorum. Bu çizgi roman karakteri. Gerçek hayatta yaz-kış üzerinde olsa terlersin, pişik olur. Süpermen de tayt giyiyor, nasıl olacak? Deli derler adam öyle dolaşsa ama çizgi romanda öyle bir özgürlüğünüz var ve sonuna kadar kullanıyoruz.
Nejat Amca gibi bir ev sahibiniz oldu mu?
90'ların başında Kadıköy’de oturuyordum o zaman Nejat Amca gibi bir ev sahibim vardı. Emekli askerdi. Kadın Doğum Uzmanı bir doktor. Eşinden boşanmış, bakıcısıyla evlenmişti. Bütün para ona kalacak diye paniği vardı ve çok küfürbazdı. Ama aynı binada değildik. Kaan gibi bir komşum olmadı.
Hikayelerin sonunu hep bir yazıyla bağlıyorsunuz…
Bir sayfa olduğu için kareler yetmedi. Orada, “şunlar oldu, bunlar oldu” diye yazma ihtiyacından çıktı. Ama şimdi o yazıyı seviyorum. Yine toparlayalım, şöyle bir sonuç var, kıssadan hisse gibi hikaye anlatan bir adam ya da günlük yazar gibi oluyor.
Otisabi dışında başka bir karakter yaratmak, başka şeyler çizmeyi düşünüyor musunuz?
Başka bir karakter yaratmak gibi niyetim yok bunu çizmeyi çok seviyorum. Ömrüm yetse 70 yıl daha çizerim. Tenten’e bakın adam ömrü boyunca Tenten’i çizmiş, Asteriks’i çizmiş. Niye kendimi riske atayım ki çiziyorum, okunuyor, her şeyini çok iyi bildiğim bir karakter. Bunu daha iyi nasıl yaparım derdindeyim. Her hafta hikaye bir öncekinden daha sert olsun, daha iyi olsun peşindeyim. Çizimde de öyle artık bilgisayarda çiziyorum ve işimi çok kolaylaştırıyor.
Evet, var. Bu nereden baktığına bağlı. Otisabi’deki pornografi kısmı balonlarda. Her şey orada çok açık, net görünüyor. Yataktaki pozisyonlar falan yok, zaten usturuplu çiziyorum. Birebir göstermiyorum çok şart olmadıkça. Ya eli görünüyor ya bir bacak kalkmış oluyor… Balondaki o niyetler pornografik. Gerçek niyet orada çok açık göründüğü için rahatsız oluyorlar. Bir de kendisi de öyle düşündüğü için kendisini o kadar açık görmek istemiyor. Fermuarı açık yakalanmış ya da çatalı görünmüş gibi hissediyor ondan rahatsız oluyor.
Kadınlar ilişkilere daha çok emek harcadıkları için onlar daha bir derinlemesine bakıyorlar, anlıyorlar. “Bak yine yaptı ama helal olsun yapar” diyor. Bir okurla tanışmıştım. Bir arkadaşı hediye etmiş bir hikayeyi okumuş küfredip kaldırmış, birkaç gün sonra bir daha eline almış okurken “Aaa bunun aynısını yaptım” demiş sonra gerisi gelmiş.
'SUPERMEN DE TAYT GİYİYOR...'
Otisabi yaz, kış pardösüsü üzerinde bir üniforma gibi hiç çıkartmıyor.
Ben kendimi çiziyorum dedim ya benim de pardösüm vardı. Halâ da var pardösü giymeyi seviyorum. Bir çizgi roman karakteri olduğu için de okur gözünde netleştirmek gerekiyor. Okurun onu hatırlaması için objeler kullanması gerekiyor, bir marka gibi tasarlamak gerekiyor. O yüzden “ha bu Otisabi” desinler diye o pardösüyü çıkartmıyorum. Bu çizgi roman karakteri. Gerçek hayatta yaz-kış üzerinde olsa terlersin, pişik olur. Süpermen de tayt giyiyor, nasıl olacak? Deli derler adam öyle dolaşsa ama çizgi romanda öyle bir özgürlüğünüz var ve sonuna kadar kullanıyoruz.
Nejat Amca gibi bir ev sahibiniz oldu mu?
90'ların başında Kadıköy’de oturuyordum o zaman Nejat Amca gibi bir ev sahibim vardı. Emekli askerdi. Kadın Doğum Uzmanı bir doktor. Eşinden boşanmış, bakıcısıyla evlenmişti. Bütün para ona kalacak diye paniği vardı ve çok küfürbazdı. Ama aynı binada değildik. Kaan gibi bir komşum olmadı.
Hikayelerin sonunu hep bir yazıyla bağlıyorsunuz…
Bir sayfa olduğu için kareler yetmedi. Orada, “şunlar oldu, bunlar oldu” diye yazma ihtiyacından çıktı. Ama şimdi o yazıyı seviyorum. Yine toparlayalım, şöyle bir sonuç var, kıssadan hisse gibi hikaye anlatan bir adam ya da günlük yazar gibi oluyor.
Otisabi dışında başka bir karakter yaratmak, başka şeyler çizmeyi düşünüyor musunuz?
Başka bir karakter yaratmak gibi niyetim yok bunu çizmeyi çok seviyorum. Ömrüm yetse 70 yıl daha çizerim. Tenten’e bakın adam ömrü boyunca Tenten’i çizmiş, Asteriks’i çizmiş. Niye kendimi riske atayım ki çiziyorum, okunuyor, her şeyini çok iyi bildiğim bir karakter. Bunu daha iyi nasıl yaparım derdindeyim. Her hafta hikaye bir öncekinden daha sert olsun, daha iyi olsun peşindeyim. Çizimde de öyle artık bilgisayarda çiziyorum ve işimi çok kolaylaştırıyor.
Yılmaz Aslantürk'ün her hafta Uykusuz dergisinde çizdiği Otisabi, Mürekkep Yayınları tarafından kitap olarak da yayımlanıyor. Serinin beşinci kitabı da geçtiğimiz günlerde çıktı.