Bülent Arabacıoğlu, yarattığı Tipitip, En Kahraman Rıdvan ve Gırgır dergisinde çizdiği panoramik sayfa ile mizah dünyasının en önemli isimleri arasında yer aldı.
İlişkili Haberler
Üniversite eğitiminin ardından 1972 yılında bir ajansta başlayan çizgi dünyasındaki yolculuğunu Hürriyet gazetesi ile Çarşaf, Gırgır, Hıbır, HBR Maymun ve Dinozor dergilerinde sürdürdü.
Arabacıoğlu'nun, 1974 yılında çizdiği ve bir sakız karakteri olan Tipitip çocukların sevgilisi haline geldi. Çocuklar Tipitip'i öylesine sevdi ki, ona mektup yazarak annesini ve babasını şikayet ettiler. O mektuplardan birini Arabacıoğlu da unutamamış: "Tipitip, sen olmasaydın ben intihar edecektim. Fakat senin hayat doluluğun, neşen bana ilham verdi; intihardan vazgeçtim."
Bülent Arabacıoğlu, "Konuşma Balonu" başlıklı söyleşilerimizin ilk konuğu oldu.
Üniversitede Harita Mühendisliği eğitiminin ardından “ben bu işi yapmayacağım” deyip çizgi dünyasına atılıyorsunuz. Neydi sizi çizgi dünyasına çeken?
Kendimi bildim bileli defterlerime, kitaplarıma bir şeyler çizerdim. Çizdiğim tiplemeler de vardı ama her şeyi çiziyordum hayvan, ev, dağ, bayır… Yıldız Teknik Üniversitesi’nde mimarlık okumayı çok arzu ediyordum. Büyüklerimiz dediler ki; “Harita mühendisliğinin geleceği var, iyi bir meslek. Piyasada çok mimar var, sen harita mühendisi ol.” Ben de büyüklerimiz doğru bilir diye girdim. Meslek, güzel bir meslek fakat bana hitap etmedi. Sene kaybetmeden okulu da bitirdim. Eşimle o zamanlar sözlüyüz, “Dışarıda herhangi bir iş, en basit amelelik yaparım ama ben bu mesleği yapmayacağım. Karikatür çizeceğim” dedim. O da beni destekledi sağ olsun, öyle başladık.
Nerede başladınız, ilk karikatürleriniz nerede yayımlandı?
Yurtdışına çocuk kitapları, Alman dergilerine karikatürler gönderen bir ajansa karikatür çizmek için girdim, 3 ay kadar çalıştım. O sıralar Hürriyet’in hafta sonları çıkan ‘Bonbon’ adında ilavesi vardı. Oraya da karikatürlerimi gönderiyordum, amatör olarak. Bir komşumuz “Raşit Yakalı’ya götür sen bunları” demişti; o da beni Bonbon’a yönlendirmişti. Bir gün “Bunlar güzel sen bizle çalışır mısın?” dediler. Böyle bir şeyi hiç beklemiyorum benim için büyük bir sürpriz oldu. “Neden olmasın ama ne yapacağım, ben çok amatör bir karikatüristim” dedim. Rahmetli Sezgin Burak’ın çizdiği ‘Bizimkiler’ diye tiplemeleri olan bant karikatürleri vardı. ‘Bizimkiler’in yayın hakkı Hürriyet’teymiş, Sezgin Burak ayrıldıktan sonra onu devam ettirmemi istediler. Böylelikle, 1973’te Hürriyet’e girdim. Orada Bülent Düzgit, Mahmut Karatoprak, Öznur Kalender’le çok güzel çalışmalar yaptık. Tabii o dönemde biz daha çok genciz, amatör sayılırız. Semih Balcıoğlu, Aziz Nesin, Nehar Tüblek gibi abi sayılan isimlerle ‘Çarşaf’ dergisi kuruldu ve biz de onların arasında yer aldık gençler olarak.
Bu arada da Tipitip doğdu…
Hürriyet’te çalışırken ‘Tipitip’i yaptım. O dönem firma sahipleri genç bir insan olsun, yaşlı olmasın diye beni seçmişler. Çok beğenildi piyasaya çıktıktan sonra ve firma ben daha Hürriyet’ten ayrılmadan çizgi filmlerini reklam olarak yapmamı istedi. O güne kadar çizgi film yapmamıştım. Karikatürist arkadaşım Ateş Benice’nin deneyimi vardı. “İstersen yapabiliriz” dedi. Öyle ortaklık kurduk ve Hürriyet’ten ayrıldım. Hürriyet’in yayın yönetmeni rahmetli Nezih Demirkent’e fikrimi açtığım zaman; “Eğer başka bir gazeteye gidecek olsaydın sana yardımcı olmazdım. Ama kendi işini kuruyorsun sana yardımcı olacağım” dedi. Tipitip’ten yola çıkarak “Tip Ajans”ı kurduk ve 3 sene boyunca çok güzel çalışmalar yaptık. Muazzam bir tempoyla, haftada bir dakikalık çizgi filmler yapıyorduk. 60 saniye şu andaki reklam sürelerine göre çok iyi bir süre. Bunu eşim de dahil olmak üzere 7-8 kişilik bir kadroyla inanılmaz bir koşturmacayla gerçekleştirdik. O dönemin çocukları şimdi nasıl önemli diziler takip ediliyorsa her hafta o bir dakikalık çizgi film TRT’de yayınlanacak diye beklerdi. Çocuklardan o kadar çok mektuplar gelirdi ki; tek tek cevap vermemek için “Tipitip’ten Haberler” diye dergi çıkardık. Firmanın elinde promosyonlara katılan çocukların adresleri birikmişti ve 84 bin çocuğun adresine ücretsiz gönderdik. Çocukların çok hoşuna gitti. Düşünebiliyor musunuz, çocuksunuz ve sizin adınıza, adresinize çocuk dergisi geliyor. Çocuklarla aramızda inanılmaz bir bağ oluştu.
Tipitip ismi nasıl ortaya çıktı?
Enteresan, firma benden böyle bir şey isteyince 10 tane farklı karakterlerde tiplemeler hazırladım. Şu an bildiğimiz tiplemeyi beğendiler, bir aile şirketiydi. Orada konuşurken; “amma tip olmuş”, “tipe bak ya”, “şu burna bak, şu gözlüklere bak”, “tipe bak”, “tipi de tip olmuş” derken “Tipitip” dedik ve ondan sonra öyle de kaldı, çok da güzel oldu doğrusu.
Kocaman gözlüklü, papyonlu, beceriksiz ve neşeli bir karakterdi Tipitip...
Dergilerde ve gazetelerde tabii karikatürün muhalif bir gücü var. Orada muhalefet yapabiliyorsunuz, eleştirebiliyorsunuz; hatta yeri geliyor erotizm yapabiliyorsunuz, siyaset kullanabiliyorsunuz ama Tipitip tamamen apolitik ve her yaştan insana hitap edeceği için bazı konulara giremiyorsunuz. Daha genel olması lazım. İnsanlar bir şey yaptığı zaman normal karşılanır ama birisi bir şeyi sakarlıkla yaparsa onun komik bir tarafı vardır. Bunu öne çıkartan bir karakter… İlk karikatürleri çizmeye başladığımda çok fazla da irdelemiyordum. Komik olsun, sakızda kullanabileyim diyordum ama sonra çocuklardan öyle geri dönüşler olmaya başladı ki; Tipitip’i bir yaratık olarak gören, hele hele çizgi filmini yapmaya başladıktan sonra annesini, babasını Tipitip’e şikayet eden çocuk mektupları geliyordu. Ve ben ister istemez çok daha dikkat etmek zorunda kaldım çünkü benim de çocuğum olmuştu. Demek ki; siz yanlış bir şey de verseniz, onu dönüp komik bir şekilde sunarsanız çocuk onu doğru olarak kabul ediyordu. Bu sefer bir pedagog gibi düşünerek, espri bulmakta zorlanmaya başladım çünkü yanlış şeyleri vermemem gerekiyordu ama çok keyifliydi.
Enteresan, firma benden böyle bir şey isteyince 10 tane farklı karakterlerde tiplemeler hazırladım. Şu an bildiğimiz tiplemeyi beğendiler, bir aile şirketiydi. Orada konuşurken; “amma tip olmuş”, “tipe bak ya”, “şu burna bak, şu gözlüklere bak”, “tipe bak”, “tipi de tip olmuş” derken “Tipitip” dedik ve ondan sonra öyle de kaldı, çok da güzel oldu doğrusu.
Kocaman gözlüklü, papyonlu, beceriksiz ve neşeli bir karakterdi Tipitip...
Dergilerde ve gazetelerde tabii karikatürün muhalif bir gücü var. Orada muhalefet yapabiliyorsunuz, eleştirebiliyorsunuz; hatta yeri geliyor erotizm yapabiliyorsunuz, siyaset kullanabiliyorsunuz ama Tipitip tamamen apolitik ve her yaştan insana hitap edeceği için bazı konulara giremiyorsunuz. Daha genel olması lazım. İnsanlar bir şey yaptığı zaman normal karşılanır ama birisi bir şeyi sakarlıkla yaparsa onun komik bir tarafı vardır. Bunu öne çıkartan bir karakter… İlk karikatürleri çizmeye başladığımda çok fazla da irdelemiyordum. Komik olsun, sakızda kullanabileyim diyordum ama sonra çocuklardan öyle geri dönüşler olmaya başladı ki; Tipitip’i bir yaratık olarak gören, hele hele çizgi filmini yapmaya başladıktan sonra annesini, babasını Tipitip’e şikayet eden çocuk mektupları geliyordu. Ve ben ister istemez çok daha dikkat etmek zorunda kaldım çünkü benim de çocuğum olmuştu. Demek ki; siz yanlış bir şey de verseniz, onu dönüp komik bir şekilde sunarsanız çocuk onu doğru olarak kabul ediyordu. Bu sefer bir pedagog gibi düşünerek, espri bulmakta zorlanmaya başladım çünkü yanlış şeyleri vermemem gerekiyordu ama çok keyifliydi.
Çocuklardan mektuplar geliyordu dediniz neler yazıyorlardı?
O kadar farklı mektuplar vardı ki bana gösterilen. Mektuplar, bir tane iki tane değil; çuvallarla geliyordu. Özellikle Karadeniz bölgesinden çok ilgi vardı. Bir tane çocuğu hiç unutmuyorum. “Tipitip, sen olmasaydın ben intihar edecektim. Fakat senin hayat doluluğun, neşen bana ilham verdi; intihardan vazgeçtim” diyordu. Ne kadar doğruydu, çocuklukla intihar ne kadar gerçekçiydi ama çocuklar çok safiyane duygularla bunu ifade edebiliyordu. Mesela; firma olarak bir kampanya yapmıyorsunuz ama çocuk numara sırasına göre 1’den 70’e kadar biriktirmiş göndermiş. Firmada çok ince düşünüyordu. Çocuk o kadar düşünmüş, yorulmuş, uğraşmış, biriktirmiş; kolay değil onları biriktirmek. Bunları boş çevirmeyelim deyip bir tanesine tişört gönderiyorlar. Fakat çocuklar arasındaki fısıltı gazetesi var, inanılmaz tirajı olan bir fısıltı gazetesi. Çocuklar birbiriyle öyle bir haberleşiyor ki siz onu gönderdiğiniz haftasında patır patır 1’den 70’e kadar birikmiş bir sürü mektup gelmeye başlıyor. Bir, iki, yüz derken baktılar olacak gibi değil bir promosyon kampanyası düzenlediler. Yani aslında promosyon kampanyasını firma yapmadı, çocuklar yaptırdı zorla. Böyle böyle çok sayıda mektup geliyordu.
Tipitip başta yalnız bir karakterdi, sonra bir aile kurdu ve imaj yeniledi. Nasıl bir değişimden geçti Tipitip?
Tipitip’i ilk yaptığımda bu kadar beğenileceğini düşünmemiştim. Bir çizgi karakter yaptığınızda doğal olarak onu yaşatmanız gerekiyor. Filmlerde de öyledir bir sanatçı rol yaptığında, rol yaptığını hissederseniz o filme konsantre olamazsınız. Karakter çizimlerinde de aynı şey geçerli. Kimse hayatında tek başına başarılı olamıyor. Tipitip’in de başarılı olması içinde bir ailesi olmasına karar verdik. Önce karısı, sonra çocukları ve köpeği oldu. Bir süre sonra imaj değiştirdi. Şapka insanlar arasında kullanılmayan bir öğe olmaya başlayınca kaldırdık, kahkül yaptık. Papyon yerine kravat taktık. Papyon kibarlığı, temiz bir şeyi temsil ediyordu; o amaçla vermiştik. Fakat günümüzde papyon çok çok az, özel davetlerde smokinle kullanıldığı için ya da bazı insanlar imajları gereği kullandıkları için biz de kravata döndük.
O kadar farklı mektuplar vardı ki bana gösterilen. Mektuplar, bir tane iki tane değil; çuvallarla geliyordu. Özellikle Karadeniz bölgesinden çok ilgi vardı. Bir tane çocuğu hiç unutmuyorum. “Tipitip, sen olmasaydın ben intihar edecektim. Fakat senin hayat doluluğun, neşen bana ilham verdi; intihardan vazgeçtim” diyordu. Ne kadar doğruydu, çocuklukla intihar ne kadar gerçekçiydi ama çocuklar çok safiyane duygularla bunu ifade edebiliyordu. Mesela; firma olarak bir kampanya yapmıyorsunuz ama çocuk numara sırasına göre 1’den 70’e kadar biriktirmiş göndermiş. Firmada çok ince düşünüyordu. Çocuk o kadar düşünmüş, yorulmuş, uğraşmış, biriktirmiş; kolay değil onları biriktirmek. Bunları boş çevirmeyelim deyip bir tanesine tişört gönderiyorlar. Fakat çocuklar arasındaki fısıltı gazetesi var, inanılmaz tirajı olan bir fısıltı gazetesi. Çocuklar birbiriyle öyle bir haberleşiyor ki siz onu gönderdiğiniz haftasında patır patır 1’den 70’e kadar birikmiş bir sürü mektup gelmeye başlıyor. Bir, iki, yüz derken baktılar olacak gibi değil bir promosyon kampanyası düzenlediler. Yani aslında promosyon kampanyasını firma yapmadı, çocuklar yaptırdı zorla. Böyle böyle çok sayıda mektup geliyordu.
Tipitip başta yalnız bir karakterdi, sonra bir aile kurdu ve imaj yeniledi. Nasıl bir değişimden geçti Tipitip?
Tipitip’i ilk yaptığımda bu kadar beğenileceğini düşünmemiştim. Bir çizgi karakter yaptığınızda doğal olarak onu yaşatmanız gerekiyor. Filmlerde de öyledir bir sanatçı rol yaptığında, rol yaptığını hissederseniz o filme konsantre olamazsınız. Karakter çizimlerinde de aynı şey geçerli. Kimse hayatında tek başına başarılı olamıyor. Tipitip’in de başarılı olması içinde bir ailesi olmasına karar verdik. Önce karısı, sonra çocukları ve köpeği oldu. Bir süre sonra imaj değiştirdi. Şapka insanlar arasında kullanılmayan bir öğe olmaya başlayınca kaldırdık, kahkül yaptık. Papyon yerine kravat taktık. Papyon kibarlığı, temiz bir şeyi temsil ediyordu; o amaçla vermiştik. Fakat günümüzde papyon çok çok az, özel davetlerde smokinle kullanıldığı için ya da bazı insanlar imajları gereği kullandıkları için biz de kravata döndük.
Çizgi filmde Tipitip’i Şener Şen seslendirmiş. O projeye nasıl dahil oldu?
Çizgi filmi ilk yaptığımız dönemde Şener Şen de Şehir Tiyatroları oyuncusuydu. Ertem Eğilmez’in Hababam Sınıfı, Bizim Aile filmlerinin de kadrosundaydı. Hem ses hem fizik olarak hoşumuza gidiyordu. Birçok sesi de değiştirerek kullanabiliyordu. O dönem teklif yapmıştık ve o da kabul etmişti.
Çizgi filmler sinemalarda da gösterilmiş hatta renkli ve televizyondan daha uzun. Tipitip’in sinema macerası nasıl başladı?
Televizyon için birer dakikalık çizgi film yapıyorduk. Tabii televizyon siyah-beyaz, TRT dönemiydi, her hafta cuma günü yayınlanırdı. Fakat biz farklı, renkli bir çalışma yapmak istiyorduk ama televizyon o imkanı vermiyordu. O dönemde de sinemalarda reklam filmleri oynuyordu. Firmaya “Biz bunu sinemalara da yapalım” dedik. Beşer dakikalık birkaç film yaptık. Bizim çizgi film yaptığımız dönemde çizgi film yapıyoruz demek kolay bir cümle sadece… O dönem Türkiye’nin 70 cente muhtaç olduğu dönemler; ne boya bulabiliyorsunuz, ne asetat bulabiliyorsunuz. Film hiç bulamıyorduk, karaborsa film bulup negatifle çekiyorduk. Çünkü bilgisayar, digital hiçbir şey yok. Eşe dosta rica edip Almanya’dan boyalar getirtiyorduk, imkansızlıklar içinde yürüttük işi.
Yakın zamanda “En Kahraman Rıdvan”ı kitaplaştırdınız, Tipitip’i de kitaplaştırmayı düşünüyor musunuz?
Tipitip’in çeşitli dönemlerde promosyonları yapıldı, takvimler yaptık. Bugüne kadar bir kitap yapmadık, bugünden sonra olur mu bilmiyorum. Bir ara film, dizi teklifleri oldu. Bu ticari bir ürün, karakterin yaratıcısı benim ama isim hakları firma adına kayıtlı. Dolayısıyla orada anlaşmazlık oldu. Film olmadı ne yazık ki; aslında olsaydı çok güzel, sevimli bir şey çıkacaktı ortaya. O dönemin çocukları şimdi anne, baba oldular. Film yapılsaydı çok sıcak bir temas olabilecekti ama olmadı. Maalesef albüm haline de gelemedi, koleksiyonerlerin elinde olanlar var. Ben de bir miktarını toplayabildim o kadar ancak.
İkinci bölüm: 'En Kahraman Rıdvan Don Kişot ruhlu'
Çizgi filmi ilk yaptığımız dönemde Şener Şen de Şehir Tiyatroları oyuncusuydu. Ertem Eğilmez’in Hababam Sınıfı, Bizim Aile filmlerinin de kadrosundaydı. Hem ses hem fizik olarak hoşumuza gidiyordu. Birçok sesi de değiştirerek kullanabiliyordu. O dönem teklif yapmıştık ve o da kabul etmişti.
Çizgi filmler sinemalarda da gösterilmiş hatta renkli ve televizyondan daha uzun. Tipitip’in sinema macerası nasıl başladı?
Televizyon için birer dakikalık çizgi film yapıyorduk. Tabii televizyon siyah-beyaz, TRT dönemiydi, her hafta cuma günü yayınlanırdı. Fakat biz farklı, renkli bir çalışma yapmak istiyorduk ama televizyon o imkanı vermiyordu. O dönemde de sinemalarda reklam filmleri oynuyordu. Firmaya “Biz bunu sinemalara da yapalım” dedik. Beşer dakikalık birkaç film yaptık. Bizim çizgi film yaptığımız dönemde çizgi film yapıyoruz demek kolay bir cümle sadece… O dönem Türkiye’nin 70 cente muhtaç olduğu dönemler; ne boya bulabiliyorsunuz, ne asetat bulabiliyorsunuz. Film hiç bulamıyorduk, karaborsa film bulup negatifle çekiyorduk. Çünkü bilgisayar, digital hiçbir şey yok. Eşe dosta rica edip Almanya’dan boyalar getirtiyorduk, imkansızlıklar içinde yürüttük işi.
Yakın zamanda “En Kahraman Rıdvan”ı kitaplaştırdınız, Tipitip’i de kitaplaştırmayı düşünüyor musunuz?
Tipitip’in çeşitli dönemlerde promosyonları yapıldı, takvimler yaptık. Bugüne kadar bir kitap yapmadık, bugünden sonra olur mu bilmiyorum. Bir ara film, dizi teklifleri oldu. Bu ticari bir ürün, karakterin yaratıcısı benim ama isim hakları firma adına kayıtlı. Dolayısıyla orada anlaşmazlık oldu. Film olmadı ne yazık ki; aslında olsaydı çok güzel, sevimli bir şey çıkacaktı ortaya. O dönemin çocukları şimdi anne, baba oldular. Film yapılsaydı çok sıcak bir temas olabilecekti ama olmadı. Maalesef albüm haline de gelemedi, koleksiyonerlerin elinde olanlar var. Ben de bir miktarını toplayabildim o kadar ancak.
İkinci bölüm: 'En Kahraman Rıdvan Don Kişot ruhlu'