Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, ABD Başkanı Joe Biden'in Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan ile telefon görüşmesinde ihtilaflı konuları ele aldıklarını belirterek, "ABD, PYD ve YPG'ye verdiği desteği sonlandırılmalıdır. FETÖ'nün oradaki faaliyetlerine artık bir 'dur' demelidir" dedi.
Kalın, TRT Haber canlı yayınına katılarak gündeme ilişkin soruları yanıtladı, değerlendirmelerde bulundu.
ABD Dışişleri Bakanlığı'nın Osman Kavala'nın serbest bırakılması çağrısına ilişkin görüşleri sorulan Kalın, Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hami Aksoy'un yaptığı açıklamaya atıfta bulunarak, "Burada devam eden bir yargı süreci var. Bütün ülkeler Amerika da dahil olmak üzere bu yargı sürecine saygı göstermek zorundadır. Nasıl Amerika'da devam eden yahut dünyanın başka bir ülkesinde devam eden bir yargı süreci ile ilgili bizim önden şunu yapın, bunu yapın, yargının kararını etkileyecek mahiyette bir açıklama yapmamız doğru değilse onların da buradaki yargı sürecine aynen saygı göstermeleri gerekir" diye konuştu.
ABD'de 54 senatörün imzaladığı ve Joe Biden'a yolladığı mektuba da değinen Kalın, tüm bunlar alt alta konulduğunda daha ilişkilerin hemen başında tansiyonu yükseltip, Türk-Amerikan ilişkilerini tekrar türbülanslı havaya sokma gibi gayretin olduğunu gördüklerini belirtti.
Bunun bir ayağında Senato ile başka lobilerin olduğunu, özellikle senatörlerin yazdığı mektubun hiçbir gerçekliği ifade etmediğini, eksik ve yanlış taraflı bilgilerle dolu olduğunu ifade eden Kalın, "Ona zaten bugün Meclis Başkanımız bir cevap verdi. Parlamentodaki milletvekili arkadaşlarımız da gerekli cevabı verdiler ve verecekler. Şimdi direkt bize hitaben yazılmış bir şey değil zaten. Orada gerekli süreçleri devreye sokacaklardır diye düşünüyorum" dedi.
"SULLIVAN İLE İHTİLAFLI KONULARI ELE ALDIK"
Biden yönetiminin birçok yeni vaatle geldiğini ve Donald Trump döneminden sonra yeni adımlar atacaklarına ilişkin açıklamalarda bulunduğunu belirten Kalın, geçen hafta Biden'in Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan ile bir telefon görüşmesi yaptığını ve bunun yeni yönetimle ilk temasları olduğunu belirterek, şöyle devam etti:
"Biz orada da aslında bütün konuları etraflı bir şekilde ele aldık. Yani yaklaşık 1 saat süren bir telefon görüşmesiydi o. Ve orada hem ihtilaflı konuları hem de ortak hareket edebileceğimiz meseleleri etraflı bir şekilde ele aldık. İhtilaflı konularımızı hemen söyleyeyim; S-400 meselesi ve bununla bağlantılı olarak CAATSA yaptırımlarının uygulanması ve Türkiye'nin F-35 programından çıkarılması. İkinci olarak ABD'nin ta Obama döneminden beri PYD ve YPG'ye verdiği destek. Üçüncüsü de FETÖ yapılanmasının halen ABD'de elini kolunu sallayarak Türkiye aleyhine faaliyetlerine devam ediyor olması. Bu üç tane temel meseledir bizim ilişkilerimizi geren ABD yönetimleriyle. Obama döneminde başladı, Trump döneminde büyük oranda devam etti. Maalesef Trump yönetimi de bu konularda en azından bizi rahatlatacak somut adımlar atmadılar. Giderayak bir de CAATSA yaptırımları uyguladı. Trump gerçi o 12 maddenin içinde belki olabilecek en hafif 5'ini seçerek bunu yaptı ve Biden yönetimine de bu meseleyi bırakmamış oldu. Artı olarak görenlerde de oldu bunu ama neticede bir müttefike alakasız bir konudan ve tek taraflı Amerikan Kongresi'nin aldığı bir yasaya dayanarak böyle bir ambargonun uygulaması kabul edilebilir bir şey değil."
Kalın, Biden yönetiminin uluslararası kurum ve kuruluşları tekrar restore edecekleri şeklinde bir iddiayla ortaya çıktığına dikkati çekerek, şunları kaydetti:
"Aslında bunu destekleyici mahiyette birtakım adımlar da attılar. Yani gelir gelmez Paris İklim Anlaşması'na geri döndüler, Dünya Sağlık Örgütüne geri döndüler. Trump döneminde Filistin'e yapılan yardımlar kesilmişti, bunu tekrar başlattılar. 7-8 zannediyorum Müslüman ülkeye dönük vize yasağını kaldırdılar ve İran Nükleer Anlaşması'nı tekrar canlandırmak ve İran'la tekrar müzakerelere başlamak için de bir arayış içindeler. Şimdi bu 4-5 maddeyi sadece bunları bile alt alta koyduğumuzda aslında uluslararası kurum ve kuruluşları tekrar bir toparlamaya ve müttefiklik ilişkilerini güçlendirmeye dönük bir iradelerinin olduğu anlaşılıyor."
"ABD, FETÖ'NÜN FAALİYETLERİNE ARTIK BİR 'DUR' DEMELİ"
Biden'in ilk görüştüğü liderlerden birisinin NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg olması ve NATO üzerine vurgu yapmasının önemine değinen Kalın, şöyle devam etti:
"Şimdi bu sistem içinde benim de Sullivan ile yaptığım görüşmede öne çıkan konu; böyle bakıyor iseniz yani öyle baktıklarını ifade ettiler, Türkiye ile ilişkilerimizi de biz bu anlamda son derece önemsiyoruz. Evet ihtilaflı olduğumuz konular var demin bahsettiğim üç mesele ve biz bu konularda da şöyle bir mutabakata vardık telefonun sonunda, birçok konu var süre de uzadı, önümüzdeki günlerde sadece bu ihtilaflı konuları ele almak üzere tekrar bir görüşme yapalım. Şimdi biz bu konularda hep müzakere tarafında olduğumuzu zaten söyledik. Fakat şöyle bir hususun altını çizmekte fayda var; bu konular yani YPG ve PYD'ye verilen destek, ayrıca FETÖ'nün oradaki faaliyetlerine hala göz yumuluyor olması Türkiye açısından bir ulusal güvenlik meselesidir. Bunlar tali konular değil bizim açımızdan. Hangi yönetim gelirse gelsin Obama, Trump, Biden fark etmez. Biz bu konularda çok net bir tavır sergiledik ve Cumhurbaşkanımızın kararlı duruşu olmasaydı bugün Suriye'nin kuzeyinde Amerika'nın ve başka ülkelerin, Avrupa'nın ve diğerlerinin de desteğiyle PYD ve YPG'nin kontrolünde bir terör koridoru oluşacaktı. Bu tabii hem bizim ulusal güvenliğimiz açısından hem Suriye'nin toprak bütünlüğü ve siyasi birliği açısından ve diğer birçok mülahazadan dolayı ortaya daha büyük bir felaket senaryosu çıkartacaktı. Şimdi biz bunları gene konuşacağız tabii ki. Biz halen söylüyoruz ABD, PYD ve YPG'ye verdiği desteği sonlandırılmalıdır. FETÖ'nün oradaki faaliyetlerine artık bir 'dur' demelidir."
ABD'de 6 Ocak'taki Kongre binası baskınını hatırlatan ve Trump'ın yargılama sürecine değinen Kalın, şöyle konuştu:
"Galiba 3 kişi hayatını kaybetti yanlış hatırlamıyorsam kongrede içinde ve etrafında o gün. Orayı basanlara 'terörist' dediler, işte 'bir ayaklanma yapılıyor' dediler. Bakın bu ülkede 251 insanımızı biz şehit verdik. Yani 15 Temmuz gecesi. Ve bunun failleri ellerini kollarını sallayarak ABD'de Türkiye aleyhine her tür faaliyeti yapıyorlar. Türk-Amerikan ilişkilerini zehirlemek için de her tür kara propaganda ve lobi faaliyetlerine devam ediyorlar. Şimdi Amerikalıların bu gerçeği de görmesi lazım. Biz bunları konuşarak çözebileceğimize inanıyoruz, kararlı prensiplere dayalı olarak adımlar atarlarsa, Türkiye'nin ulusal güvenlik mülahazalarını dikkate alarak değerlendirme yapıp stratejik fotoğrafı doğru okurlarsa ben bu konularda da adım adım mesafe alabileceğimize inanıyorum."
"CUMHURBAŞKANIMIZIN BLÖF YAPTIĞINI ZANNETTİLER"
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar'ın S-400 krizinin aşılmasında "Girit modeli"ne ilişkin önerisi hatırlatılan Kalın, şunları söyledi:
"Biz baştan beri söyledik, S-400 ile ilgili Türkiye egemen bir ülke olarak karar verdi ve bu süreci de sonuna kadar devam ettirecek, tamamlayacak. S-400 kararının bir gecede alınmış bir karar olmadığının altını tekrar çizmek lazım. Bunu Amerikalı muhataplarımıza da pek çok defa anlattık. Kendileri de aslında bütün bu işin safahatını gayet iyi biliyorlar. Yani Patriotlar'la ilgili müzakerelerin kaç yıl sürdüğünü gayet iyi biliyorlar. Orada bizim taleplerimizin ne olduğunu gayet iyi biliyorlar. Cumhurbaşkanımız da bu süreç boyunca çok şeffaf oldu. Yani 'Bana Patriotları vermeyeceksiniz bunu açıkça söyleyin, ben alternatif bakayım' dedi. Bunu ilk söylediğinde blöf yaptığını zannettiler Cumhurbaşkanımızın. Ama daha sonra zaten açık bir şekilde ortaya çıktı blöf yapmadığı. Ve baştan beri de gizli saklı yürümedi bu. Üstelik bizim S-400'lerle ilgili anlaşmayı imzalamamız biliyorsunuz 2017 Ağustosu'nda Amerikan Kongresi'nde çıkarılan CAATSA yani yaptırım yasasından yaklaşık 4 ay öncedir. Yanlış hatırlamıyorsam biz nisan ya da mayıs ayında imzaladık S-400 anlaşmasını. Amerikan Kongresi'nden o yasa ağustos ayında çıktı. Hukuki açıdan baktığınızda yani geriye doğru bunu uygulamaları da aslında tutarsız bir şey. Fakat biz buna rağmen şunu söyledik; S-400'leri biz NATO güvenlik sistemine entegre etmeyeceğiz. Dolayısıyla burada F-35'lere yahut NATO güvenlik sistemine tehdit teşkil edebilecek bir durum söz konusu değil. Bunları biz teknik olarak konuşabiliriz."
ABD tarafının şu ana kadar böyle bir müzakereye girmek istemediğini, hazır olmadıklarını ya da girmeyeceklerini ifade ettiğini hatırlatan Kalın, "Ama bu sorunu çözmüyor ki. S-400'ler burada, biz de bu bölgede var olmaya devam edeceğiz. Bizim güvenlik sorunlarımız, taleplerimiz ve ihtiyaçlarımız devam ediyor, edecek ve bunları da biz bir şekilde karşılayacağız. Dolayısıyla burada gene yani stratejik fotoğrafı biraz daha büyük bir zaviyeden görüp doğru bir perspektifle okumaları halinde bu alanda da biz mesafe alabileceğimizi düşünüyoruz." dedi.
"KARŞILIKLI SAYGI İLKESİNE GÖRE ÇÖZEBİLECEĞİMİZİ DÜŞÜNÜYORUZ"
ABD ile üzerinde çalışılması gereken konuların yanı sıra ortak hareket edebilecekleri alanlar da olduğunu anlatan Kalın, şöyle devam etti:
"Yani Suriye'de PYD konusunda anlaşamıyoruz ama diyeyim ki işte Esed rejiminin geleceği konusunda ortak birçok noktamız var. Irak, bölgede terörle mücadelede, DEAŞ ile mücadele buralarda ortak noktalarımız var. Doğu Akdeniz ve diğer konularda, Libya'da ve diğer alanlarda. Dolayısıyla burada sorunları açık ve net bir şekilde ortaya koyup bunlar üzerine nasıl gidebiliriz, bunlara bakacağız. Bunları yaparken de eşit aktör prensibine göre yapacağız. Yani bizim ulusal çıkarlarımız, Amerika kendi ulusal çıkarlarını savunur. Karşılıklı saygı ilkesine göre bu meseleleri çözebileceğimizi düşünüyoruz."
Kalın, ABD'ye daha önce S-400'lerin NATO savunma sistemine entegre edilmeyeceği için kaygılarını ortadan kaldıracak bir modelin birlikte geliştirilebileceği önerisinde bulunduklarını aktararak, şunları kaydetti:
"Ama giderek mesele S-400'lerin F'35'lere bir güvenlik riski oluşturacağından ziyade 'Neden Rusya ile böyle bir angajmana girdiniz, niye Rusya ile böyle bir alışveriş yapıyorsunuz', meselenin özünde bu var. Ha o zaman fotoğrafı biraz daha büyütelim; biz o zaman Rusya ile ilişkileri biz nasıl bir ilişki geliştirdik, Amerikalılar nasıl bir ilişki geliştirdi, Avrupalılar, Almanya ve diğer ülkeler Rusya ile nasıl bir ilişki geliştirdi onlara bakalım. Bunlara baktığınız zaman bir kere Rusya bizim coğrafyamızın önemli bir aktörü, göz ardı edemezsin. Sadece biz değil Amerika da göz ardı edemiyor, Avrupa da göz ardı edemiyor. Nasıl ilişki kurduğumuz önemli burada. Bakın ben şunu açıkça söyleyeyim; biz Rusya ile de birçok konuda anlaşamıyoruz. Esed rejiminin, Esed'in kendisinin geleceği konusunda farklı görüşlerimiz var. Biz Kırım'ın ilhakını hiçbir zaman tanımadık. Ukrayna'daki kargaşanın bir an önce sona ermesini istiyoruz. Biz Libya'da da farklı yerlerde duruyoruz. Rusya Hafter'e destek verdi, veriyor. Wagner'in orada olmasını bir istikrarsızlık unsuru olarak gördük, görüyoruz. Hatta Karabağ'da bile biraz farklı görüşlerimiz söz konusuydu. Ama bütün bu ayrı ayrışmalara rağmen yönetebildiğimiz bir ilişki var. Diğer konularda Amerika ile niye aynı şeyi yapmayalım? Avrupa ile niye aynı şeyi yapmayalım?"
Kalın, sorunların çözümünün bir süreç olduğunu ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Şimdi gerçekleri görmezden gelemeyiz ama masayı baştan devirmek gibi bir tavrımız da olmaz. Yani diploması bunun için var zaten. Yani işler tıkandığında ya da tıkanmadan bu konuları müzakere edebilmek, konuşabilmek. Bir süreç bu, yani hemen bunları böyle çok kolay, hızlı çözümler beklemesin hiç kimse. Bunlar üzerinde biz çalışmaya devam edeceğiz. Biz pozisyonlarımızı ortaya koyacağız, çözüm yollarımızı önereceğiz, müzakere yapacağız. Biz bunları diplomasi yoluyla, müzakere yoluyla çözmenin hem müttefiklik ruhuna daha uygun olduğunu düşünüyoruz. Hem bölgedeki büyük sorunları düşündüğünüzde iki tarafında ve diğer taraflarında enerjisini tüketmeden ve doğru yönlere kanalize etmemiz açısından önemli olduğunu düşünüyoruz."
"ÖNÜMÜZDEKİ GÜNLERDE DIŞİŞLERİ BAKANLARI GÖRÜŞECEK"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Joe Biden'ın görüşme takvimine yönelik soru üzerine Kalın, "Önümüzdeki günlerde muhtemelen Dışişleri Bakanlarımızın, Bakanımızın bir görüşmesi olur. Ondan sonra da önümüzdeki haftalarda diyeyim tam bir tarih yok şu anda önümüzde, Cumhurbaşkanımızın Biden ile bir görüşmesi olabilir" diye konuştu.
Yunanistan ile sürdürülen istikşafi görüşmelere ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Kalın, aylar süren bir süreç yaşandığını ve sonunda 25 Ocak'ta İstanbul'da istikşafi görülmelerin 61'inci turuna yaklaşık 4,5 yıllık bir aradan sonra başlandığını hatırlatarak, ilk toplantının gayet iyi geçtiğini söyledi.
Kalın, toplantının gerilimi düşürdüğünü, müzakerelerin önünü açan bir iklim oluşturduğunu, Yunanistan ve Avrupa Birliği (AB) tarafından bunu destekleyici yönde adımlar ve tavırlar beklediklerini vurgulayarak, "Biz dikkat ederseniz öncesinde, yani 25 Ocak öncesinde ve bugüne kadar da bu süreci baltalayacak ya da gölgeleyecek hiçbir beyanatta bulunmadık, bir tutum içinde olmadık. Tam tersine sürecin bu noktaya gelmesi Sayın Cumhurbaşkanımızın kararlı, dirayetli liderliği sayesinde oldu. Her seferinde 'Diplomasiye bir daha fırsat verelim, bir daha imkan tanıyalım' dedi ve bu noktaya geldik." dedi.
"MİÇOTAKİS'İN AÇIKLAMALARI TAHRİKKAR"
Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis'in, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'ne ziyarette bulunup, Rum lider ile oturup Türk askeri varlığını "işgal" olarak tanımlamasının bu sürece hiçbir şekilde katkısı olmadığını ve tahrikkar bir açıklama olduğunu belirten Kalın, şöyle devam etti:
"Cumhurbaşkanımızın açıklaması üzerine dün öğleden sonra bir açıklama daha yaptı. Orada tonunu biraz daha düşürdüğünü yani Türkiye ile Doğu Akdeniz ve diğer konularda ikili olarak birlikte çalışmak durumunda olduklarını, bu meseleleri çözmemiz gerektiğine dair mesajlar da verdi. Umarım bu yapıcı ton devam eder ve istikşafi görüşmelerin 62'nci turu mutabık kaldığımız üzere Atina'da devam eder. Henüz kesinleşmiş bir tarihi yok ama umarım mart ayı içerisinde bir tarihte bu görüşme gerçekleşir."
Kalın, Türk askerinin adada "işgalci" olmadığını, bu ifadeyi hep reddettiklerini vurgulayarak, Türk askerinin Kıbrıs'ta barış ve istikrarın garantörü olarak bulunduğunun altını çizdi. 1974 ve öncesinde yaşananları herkesin bildiğini ifade eden Kalın, "Biz orada herhalde adadaki Türk kardeşlerimizin geleceğini Rum tarafının insafına bırakacak değildik. Yani Kıbrıs Barış Harekatı'nın yapılmasının sebebi de oydu. Yani biz bir etkiye tepki verdik orada ve o günden beri de garantör olarak oradayız. Evet, orada olmaya da devam edeceğiz tabii ki. Adadaki bu denge devam ettiği müddetçe orada olmaya da devam edeceğiz." değerlendirmesinde bulundu.
"ARTIK İKİ DEVLETLİ ÇÖZÜMÜ KONUŞMAMIZ LAZIM"
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Kıbrıs meselesine yönelik "İki devletli çözümden başka çıkış kalmadı" sözlerinin sorulması üzerine Kalın, "Bunu aslında bir müddettir konuşuyoruz. Biz bunu Avrupalı, Amerikalı muhataplarımız ve diğer uluslararası aktörlerle, BM yetkilileriyle de bir müddettir konuşuyoruz. Aslında bizim temel tezimiz şu; 40 kusür yıldır devam eden müzakereler sonuç vermedi ve 1974'ten beri diyelim müzakereler daha sonra başladı, 40 yıla yakındır iki toplumlu, iki kesimli bir federal yapı, devlet kurulsun modeli üzerinde konuşuldu, bunun detayları konuşuldu" dedi.
Kalın, bunun Annan Planı ve Crans Montana'da da ele alındığını dile getirerek, "Artık iki devletli çözümü konuşmamız lazım. Çünkü öbür bütün opsiyonlar denendi, bütün alternatifler tüketildi. Aynı şeyi tekrar etmenin bir anlamı yok" diye konuştu.
Temel meselenin Rum tarafının, Türk kesiminin siyasi eşitliğini kabul etmemesi olduğunu vurgulayan Kalın, "40 yıldır meseleyi tıkayan konu bu. Eşit görmüyor kendisini, üstün görüyor" görüşünü paylaştı.
AB ile son dönemde birçok konuda yoğun bir görüşme trafiği yaşandığını aktaran Kalın, "Türkiye ile AB'nin ilişkilerin iyi olması hem bizim hem de AB'nin menfaatinedir. Bölgenin menfaatine iş birliği yaparsak enerjimizi aynı yöne teksif edersek buradan bir ilave pozitif enerji ve sinerji çıkarmamız mümkün. Kavga edersek enerjimizi heba ederiz, karşılıklı olarak tüketiriz." ifadesini kullandı.
Türkiye'nin AB'ye tam üyelik perspektifinden vazgeçmediğini belirten Kalın, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Biz Türkiye için AB'den başka bir gelecek tasavvur etmek istemiyoruz." sözünü anımsattı.
AB ülkelerinin birçoğuyla Türkiye'nin çok iyi ikili, siyasi, ekonomik, güvenlik ilişkilerinin olduğunu, AB ülkelerinde yaklaşık 5 milyon Türk vatandaşının yaşadığını aktaran Kalın, "Bütün bunları bir araya getirdiğinizde buradan bir pozitif iklim, siyasi bir perspektif çıkarmak son derece mümkün. Türkiye ile AB ilişkileri bütün bölge için pozitif bir enerji üretebilir." dedi.
İbrahim Kalın şunları kaydetti:
"Bütün bunlar bir yere imale olacak. Nereye? Türkiye-AB ilişkilerinde yeni bir yol haritasını hayata geçirmek üzere adımların atılmasına. Burada da birkaç önemli konu var. Birincisi Göç Anlaşması'nın güncellenmesi. Göç Anlaşması'nın güncellenmesi gerekiyor çünkü mülteci sorunu azalmış ya da ortadan kalkmış değil ama ihtiyaçlar değişti. Gümrük Birliği'nin güncellenmesi konusu zaten epeydir gündemimizde, bu konuda adım atılırsa bu hem Türkiye-AB ekonomik ilişkilerini olumlu yönde etkiler hem de Eurozone da ekonomik anlamda ciddi bir katkı sağlar. Üst düzey siyasi istişarelerin ve görüşmelerin yapılması son derece önemli ki bu AB üyelik perspektifi tamamen ortadan kalkmasın, kaybolmasın. Zirvelerin yapılması, Türkiye'nin zirvelere davet edilmesi mutlaka imkan ve fırsatlar sağlayacaktır.
Vize serbestisi konusu önemli bir konu, bu 2013'ten beri Türkiye vaat edilmiş bir konu. Bu konuda AB tarafı, Türkiye'nin terörle mücadelede bulunduğu hassas noktayı da dikkate alarak birtakım adımlar atabilir. Bizim de burada atmamız gereken birtakım adımlar var. Bunları bir araya getirdiğimizde, bu pozitif gündemi, bu yol haritasını adım adım hayata geçirmek imkansız değil. Bu konuda bizim görüşmelerimiz devam ediyor. Göç Anlaşması'nın güncellenmesiyle ilgili önümüzdeki aylarda somut bir iki adım atılabilirse Gümrük Birliği ile ilgili, ilk planda bu ikisiyle ilgili adımlar atılabilirse havanın tekrar olumlu hale geleceğini düşünüyorum. O iklimle, o ivmeyle vize serbestisi sorunu da çözülebilir."
"SİNCAR BİR İLK ADIMDIR, BAŞLANGIÇTIR"
Kalın, Irak Merkezi Hükümeti ile Kürt Bölgesel Yönetimi'nin terör örgütü PKK'nın Sincar'dan tamamen çıkarılmasıyla ilgili mutabakata varmalarının sevindirici bir gelişme olduğunu vurguladı.
Sadece Sincar'da değil Irak'ın hiçbir toprak parçasında ya da bölgesinde Türkiye'ye karşı terörist faaliyetlerin devam etmemesi gerektiğini belirten Kalın, "Sincar bir ilk adımdır, başlangıçtır. Biz de bunu memnuniyetle karşıladığımızı ifade ettik. Eş zamanlı olarak kendi topraklarımıza dönük terör saldırılarını ortadan kaldırmak için mücadelemiz sonuna kadar devam edecek. Bunu yani Irak Merkezi Hükümeti ile de Kürt Bölgesel Yönetimi ile de eş güdüm halinde yaptık, yapmaya devam ediyoruz. Irak'tan bizim ülkemize bir terör saldırısı olmasa, burada terör yapılanmaları söz konusu olmasa bizim Irak'ta herhangi bir operasyon yapma gibi bir ihtiyacımız ya da önceliğimiz söz konusu olmaz." değerlendirmesini yaptı.
Irak'ın kuzeyindeki Gara bölgesinde başlatılan Pençe Kartal-2 Harekatı'nda teröristlerle çıkan çatışmada şehit olan askerlere Allah'tan rahmet, ailelere ve millete de başsağlığı dileyen Kalın, "Onların kanı yerde kalmayacak, bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın." diye konuştu.
"İhtiyaca göre Irak makamları ile yapılacak istişareler çerçevesinde bu operasyonların şekli, istikameti, genişliği ve derinliği değerlendirilir ve buna göre de adımlar atılır." ifadesini kullanan Kalın, bu konuda Türk Silahlı Kuvvetleri ve istihbarat teşkilatının ilgili bütün değerlendirmeleri yaptıklarını söyledi.
Gelebilecek tehditlere karşı ön alıcı tedbirlerin hayata geçirildiğini vurgulayan Kalın, Sincar Operasyonu'nun da ihtimal dışı olmadığını belirtti.
Libya'da geçici hükümetin kurulmuş olmasından duyduğu memnuniyeti dile getiren Kalın, "Biz bundan sonra da bu geçici hükümetin çalışmalarına destek olmaya devam edeceğiz." diye konuştu.
Karmaşık siyasi, askeri yapının içerisinde geçici hükümetin işinin kolay olmadığını söyleyen Kalın, "Libya aslında fakir bir ülke değil petrolü, doğal gazı, sahil zenginlikleri var, başka zenginlikleri var ama bunları etkin kullanamadığı için varlık içinde yokluk çeken bir ülke konumuna düştü. Bu imkanları ve kaynakları iyi kullanabilirlerse çok kısa sürede refah seviyelerini de yükseltebilirler" değerlendirmesini yaptı.
Türkiye'nin Libya siyasetinin Deniz Yetki Anlaşması gibi birçok kazanım sağladığını dile getiren Kalın diğer kazanımlara ilişkin şu ifadeleri kullandı:
"Türk şirketlerinin Libya'da eski, uzun bir tarihi var. Libya'nın yeniden inşası, bu temel hizmetlerin sağlanması konularında Türk firmaları da aktif rol aldılar, alacaklar. Bundan sonra da orada olmaya devam edecekler. Artık Libya meselesi konuşulurken Türkiye'yi dikkate almayan, Türkiye'yi muhatap almayan hiçbir çözümün, formülün, forumun, platformun işler olmadığını herkes açık bir şekilde gördü."
"ÖNÜMÜZDE ÖNEMLİ BİR FIRSAT VAR"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "yeni anayasa" çağrısına ilişkin Kalın, Türk demokrasisinin önemli eksiklerinden bir tanesinin sivil bir anayasanın olmaması olduğunu söyledi.
Kalın, 1982 Anayasası'nın 80 ihtilali sonrası askerlerin kontrolünde, gölgesinde, yönlendirmesine yazıldığını belirterek şunları kaydetti:
"Türkiye'nin ne o günkü ihtiyaçlarını ne de bugüne kadarki değişen ihtiyaçlarını karşılayamadığı için de maalesef böyle yamalı bohça haline gelmiş bir Anayasa'mız var bizim şu anda. Daha önce de 10-15 yıl içerisinde anayasa konusu ciddi bir şekilde gündeme geldi. Fakat şu veya bu siyasi gerekçelerle maalesef o çalışma bir türlü tamamlanamadı. Şimdi önümüzde önemli bir fırsat var. Gerçekten sivil, Türkiye Cumhuriyeti'ni 2023 ve ötesine taşıyacak, Türkiye Cumhuriyeti'nin bütün vatandaşlarının gururla 'Benim anayasam' diyebileceği bir ana metni ortaya çıkarmak için önümüzde tarihi bir fırsat var. Bunu Cumhurbaşkanımız bir davete dönüştürdü. Bütün siyasi partileri davet etti ama sadece siyasi partileri değil aslında bütün milletimizi davet etti bu çalışmaya. Bu anayasa hepimizin anayasası olacak. Neticede oradaki ruh, Türkiye Cumhuriyeti'nin bütün vatandaşlarının ortak ruhunu ifade edecek. Milletin anayasası olacak, bu coğrafyanın anayasası olacak, bizim tarihi birikimimizi, temel değerlerimizi, Anadolu'nun ruhunu, kalbini ifade edecek. Dünyaya açık bir perspektifle, çağdaş temel ihtiyaçları da dikkate alarak bir anayasa yazacağız. Umarım muhalefet partileri de Cumhurbaşkanımızın bu çağrısına olumlu cevap verirler ve bu konuda ciddi bir çalışmaya başlarız. Türkiye'nin 21'inci yüzyılda dünyada kendini yeniden konumlandırabilmesi ve bir 'ben' tasavvuru inşa edebilmesi için en temel metinlerden bir tanesi anayasası olacak. Bu aslında çok önemli bir fırsat. Gelecek nesillere belki bırakacağımız en önemli miraslardan birisi bu olacak."
"Türk astronota isim bulunması konusunda bir öneriniz var mı?" sorusuna ise Kalın, "Ben de mevcut alternatifler üzerinde düşünüyorum, kendimi ikna edebildiğim, mutmain olduğum bir kelime henüz gelmedi." karşılığını verdi.