Dünyanın en çok izlediği video paylaşım platformu YouTube, Türkiye’de 5 Mayıs 2008 tarihinden bu yana sansürlü durumda. Dahası, aynı IP havuzunda yer alan bazı Google servisleri de şimdi bundan nasibini almış durumda. Başka deyişle Google arama motoru veya her hangi bir Google servisi hakkında erişim engelleme kararı olmasa da, YouTube için verilen sansür kararı Google’ı da kapsayacak şeklilde genişletilmiş durumda.
İlişkili Haberler
Türkiye’de gerek devlet katmanlarında gerekse kullanıcılarda, ‘internet’ ve ifade özgürlüğü algılarının turnusol kağıdı haline gelen YouTube sansürü, ilk olarak 8 Mart 2007 tarihinde İstanbul Nöbetçi Sulh Ceza Mahkemesi’nin kararıyla başladı. Site, kapatmaya gerekçe yapılan videolar kaldırılınca tekrar açılmıştı.
Ancak başka ‘sakıncalı’ videoların siteye görünmesi ve Türkiye’de henüz işler ve ayrıntılı bir internet yasasının olmaması neticesinde, kendi de başlı başına sorunlu olan ‘tedbir’ kararıyla site süresiz olarak erişime kapatıldı. Başka deyişle ‘sakıncalı’ videoları tüm dünya izlemeye devam ederken, Türkiyeli internet kullanıcıları hem bunları hem de YouTube’taki yüzbinlerce videoyu seyredemez oldu.
DOLAYLI SANSÜR MÜ?
3 Haziran 2010 akşamından itibaren Google’da arama yapmak veya Gmail hesaplarını kontrol etmek isteyenler büyük güçlük yaşamaya başladı. Google’ın, sahibi olduğu YouTube ile ortaklaşa kullandığı IP (internet protocol) adresleri de yasak listesine alınmış, dolayısıyla bazı Google servisleri de kullanılamaz olmuştu.
Halen kısmen de olsa devam eden bu sorun, özellikle tek e-posta iletişim yolu Gmail olan kullanıcıların, site istatistiklerini Google Analytics ile takip eden site yöneticilerinin, önemli dosyalarını Google Docs’ta yedekleyen küçük ve orta ölçekli işletmelerin ve daha pek çok kesimin internet deneyimini ıstırap haline getirdi.
HANGİ YASA?
Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı İnternet Daire Başkanlığı’nın tedbir uygulamaları ve mahkeme kararlarıyla bugüne kadar Türkiye’de erişime engellenen site sayısının 10 bin geçtiği varsayılıyor. “Varsayılıyor” diyoruz çünkü TİB yaklaşık 2 yıldır bu rakamları açıklamıyor.
Ancak bu sansürlü sitelerin çoğunun uluslararası hukuğa göre suç olmayan, ancak kullanımı belirli yaşın üstündekilere açık olacak şiekilde sınırlandırılan erotik/pornografik sitelerden oluşması dikkat çekiyor. TİB rakamlaırna göre bu tür sitelerin sansürlü siteler içindeki oranı yüzde 70.
Bunun yanında Atatürk ve T.C. aleyhinde içerik barındıran, ‘bölücülük’ propagandası yapan, ateizmi tartışan ve savunan siteler de listede yer alıyor.
Bu sansür kararları alınırken başvurulan temel mevzuat, internet suçlarının çok genel ifadelerle tanımlandığı 5651 sayılı yasa. Buna göre TİB sakıncalı gördüğü siteyi, bir mahkeme kararını beklemeden, ‘tedbiren’ kapatabiliyor. Elbette bu yasaya dayanarak mahkemeler de erişim yasağı kararı alabiliyor.
TİB tarafından ‘tedbiren’ kapaılan sitelerin karara itiraz etme veya sakıncalı olduğu söylenen içeriği kaldırarak tekrar erişime açılmayı isteme hakkı var. Ancak bu sitelerin çoğu dış kaynaklı ve neredeyse hiçbiri TİB’e başvurup Türkiye’deki yasağın kaldırılmasını talep etmiyor. Bu da TİB’e, bir mahkeme kararı olmadan, tamamen kendi sübjektif değerlendirmesiyle, siteleri sonsuza sansürleme kudreti veriyor.
Öte yandan 5651 sayılı kanunda belirtilen 9 adet katalog suç tanımı da son derece genel ve muğlak yapıldığı için, mahkemeler bunları istedikleri gibi yorumlayıp kapatma kararlarını kolayca alabiliyor.
Dünyada bilişim suçlarının önlenmesine yönelik temel kriter ve ilkelerin belirlendiği Uluslararası Siber Suç Sözleşmesi var. Bu sözleşmeyi imzalayan ülkeler kendi mevzuatlarını da buna paralel olarak düzenlemekle yükümlü. Türkiye, bu sözleşmeyi imzalamayan az sayıda ülkeden biri.
Öte yandan 5651 sayılı kanunda belirtilen 9 adet katalog suç tanımı da son derece genel ve muğlak yapıldığı için, mahkemeler bunları istedikleri gibi yorumlayıp kapatma kararlarını kolayca alabiliyor.
Dünyada bilişim suçlarının önlenmesine yönelik temel kriter ve ilkelerin belirlendiği Uluslararası Siber Suç Sözleşmesi var. Bu sözleşmeyi imzalayan ülkeler kendi mevzuatlarını da buna paralel olarak düzenlemekle yükümlü. Türkiye, bu sözleşmeyi imzalamayan az sayıda ülkeden biri.