İstanbullu Gelin'de Garip ile Esma'nın gençliği (Yunus Narin ve Ilgaz Kaya)
İstanbullu Gelin dizisinde Tamer Levent’in canlandırdığı Garip karakterinin gençliğine hayat veren Yunus Narin ile İpek Bilgi’nin oynadığı Esma’nın gençliğini canlandıran Ilgaz Kaya ntv.com.tr’ye konuştu.
Haberler ntv.com.tr 22.02.2019 - 13:33
-
YUNUS NARİN
İstanbullu Gelin dizisinde Garip karakterinin gençliğini oynuyorsunuz. Dahil olma sürecinden bahseder misiniz?
- Yanlış hatırlamıyorsam yaz sonuydu. Audition'ı yazlıkta çekip yolladım. İstanbullu Gelin’i biliyordum tabii ama böyle bir işte dönem rolü gelmesi benim için sürpriz oldu. Hem Zeynep Hoca ile çalışacak hem de Tamer Abi'nin gençliğini oynayacak olmam ekstradan motive etti beni. Bu motivasyonun rolü almamda etkisinin büyük olduğunu düşünüyorum.
Tamer Levent gibi güçlü bir oyuncuyla aynı karakteri canlandırıyor olmak nasıl bir duygu?
– Harika! Böyle usta bir oyuncuyla oturup sohbet etmek bile çok kıymetli. Oynadığım karakterin tutarlılığı ve derinliği adına halen daha gözlemliyorum onu. Zaten etraftan gelen olumlu tepkiler ve insanların bizim aynı kişi olduğumuzu kuşkusuz hissettiklerini söylemeleri de ayrı bir keyif veriyor. Tadını çıkara çıkara oynuyorum.
İlk oyuncu olma kararını kaç yaşında aldınız? Bir dönem fotoğrafçılıkla da uğraştığınızı duyduk, nasıl bir süreçti?
- Fotoğrafçılık benim için bir hobi. Hala kafama estiğinde makinemi alıp bir şeyler çekiyorum. Bir sene boyunca Tolga Yurdaer’in asistanlığını yaptım İzmir’de. O dönemlerde oyuncu olmak adına kafamda net bi fikir yoktu açıkçası. Aslında kendimi akışa bıraktım, gerçekten neyi istediğimi anladığımda 22 yaşında kendimi İstanbul’da buldum.
-
-
Kendinizi geliştirmek ve oyunculuğunuza bir şeyler katmak için neler yapıyorsunuz?
- Oyunculuk eğitiminin sonu olmadığına inanıyorum. Ümit Çırak’tan 2 yıllık bir eğitim aldım ve devamında çeşitli workshop'lara katıldım. Fırsat buldukça katılmaya da devam ediyorum. Diziyle beraber tiyatro da yapıyorum. İşin hem reji hem oyunculuk kısmında yer almak oyunculuğuma katkı sağlıyor. Oyuncunun birçok disiplini içinde barındırması gerektiğini düşünüyorum. Bu müzik olabilir, binicilik olabilir, dans olabilir hatta yolda yürürken insanları gözlemlemek bile olabilir. Dipsiz bir kuyu benim için.
İstanbullu Gelin 3. sezonunda. Artık pek çok dizi 1. sezonunu bile bitiremeden kalkarken siz bu başarıyı neye bağlıyorsunuz?
- Kusursuz çalışan bir mekanizma var. Samimiyetle söylüyorum herkes kendi işini o kadar hakkını vererek yapıyor ki... Ortaya böyle kaliteli bir iş çıkıyor. Bir de tabii hikayeyi anlatış biçimi önemli. Seyircimiz bizi neden seviyor? Zeynep Hoca bir röportajında bunu çok güzel ifade etmiş: ‘’Hikayeyi dışarıda aramaktansa içerde aramak bana daha kuvvetli geliyor. Yani bizim toprağımızın hikayelerinden ve insanın içine bakarak anlatmaktan bahsediyorum.’’ İşte bu!
İstanbullu Gelin 46. Uluslararası Emmy Ödülleri’nde “En İyi Dizi” kategorisinde finale kaldı. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
- Gurur duydum. Çünkü ben de bunun bir parçasıyım ve hatta çok heyecanlandım. Ortada hatrı sayılır bir emek var. Herkes en iyisini ortaya koyuyor. Karşılığını da Böyle büyük bir organizasyonda finale kalarak almak çok değerli bence.
-
Çevrenizden nasıl tepkiler alıyorsunuz?
- Diziye başladığımdan beri öyle kıymetli geri dönüşler alıyorum ki. Oynadığım karakterin samimiyetine inanılması benim için çok önemli. Ve gördüğüm kadarıyla insanlar Genç Garip ve Genç Esma’nın arasındaki o naif aşka özlem duyuyorlar. Nadir olan kıymetlidir ya hani.
Ayrıca yurt dışından da bizi takip eden hatrı sayılır bir izleyicimiz var. Onlara da güzel yorumları için teşekkür ediyorum.
Tiyatro oyunculuğu da yapıyorsunuz. Tiyatro mu televizyon mu desek?
- Anneni mi daha çok seviyorsum babanı mı gibi bir soru bu. Çünkü ikisini de ayrı ayrı o kadar çok seviyorum ki. Sahnede de sette de kendimi inanılmaz iyi hissediyorum. An’ın aurasını elimde tutuyorum! Sanırım ikisinden de vazgeçmeyeceğim.
Bugüne kadar canlandırdıklarınız arasında en sevdiğiniz karakteriniz hangisi?
-Garip.
-
-
İzmir doğumlusunuz. Sonra oyunculuk kariyeriniz için İstanbul'a yerleştiniz. Sizin için İzmir mi, İstanbul mu?
- Doğup büyüdüğüm yer tabii ki. Benim için ayrı bir huzuru var İzmir’in. Ayda 2,3 gün gidebilsem yeter bana. Buradaki koşuşturmadan fırsat bulup gittiğimde, doğaya kaçtığımda sıfırlanıyorum. Bu İstanbul’u sevmediğim anlamına gelmiyor. Seviyorum. Ama İzmir’i daha çok. Sakız adasından batan güneşi izlemek mesela!
Spor yapıyor musunuz?
-3 aylık bir sakatlığım vardı. Geçti sayılır. Başladım tekrardan. Salon sporları dışında doğada koşmayı ve yüzmeyi seviyorum. Zaten 3 aylık bebekken dedemin küçük teknesinde tanışmışım denizle. O günden beri de kopamadım. O yüzden yazları spor açısından daha aktif geçiyor.
Oyuncu olmasaydınız. Ne olmak isterdiniz?
-Bilmiyorum. İstemezdim. Olsun diye diretirdim. olmalı! Başka bir meslekte oyunculuktaki tatmini bulabileceğimi düşünmüyorum.
-
ILGAZ KAYA
Oyuncu olmak istediğinize ne zaman ve nasıl karar verdiniz?
Çok küçük yaşlarımdan beri oyunculuğu bir meslek olarak yapmak istiyorum. Kararı ilk ne zaman verdiğimi hatırlamıyorum, kendimi bildim bileli diyeyim.
Bu kararı verdikten sonra nasıl bir yol izlediniz?
İlk eğitimimi 7 yaşımda Ayla Algan’ın açtığı çocuklar için drama kursunda almaya başladım. Sonrası benim için bol bol eğitimle geçti. Ortaokulda İstanbul Gösteri Sanatları Merkezi’nin seçmelerine girip derslerini almaya başladım. Vefa Lisesi’ni kazandıktan sonra okul ekibinde tiyatro yaparken son senemde şimdi de birlikte çalıştığım tiyatro ekibine dahil oldum. Üniversitedeki ilk senemde Craft’tan eğitim almaya başladım, son iki yıldır orada eğitim alıyordum. Fırsat buldukça oyunculuk ve dans atölyelerine katılmaya çalışıyorum, hem burada Türkiye’de hem de yurtdışında sektörü takip etmeye, yabancı dillerimi geliştirmeye ve yenilerini öğrenmeye çalışıyorum.
-
-
Karşınıza çıkan en büyük engel ne oldu ya da size engel gibi görünen ama şimdi dönüp baktığınızda aslında iyi olmuş dediğiniz bir şey var mı?
Üniversiteye hazırlandığım senede sınavlara son bir ay kala tamamen tesadüfi bir şekilde ekibim V.o.l.lNokta ile tanıştım ve beni oyunlarına dahil etmek istediklerini söylediler. Benim için profesyonel bir tiyatro oyununda yer almak çok büyük bir fırsattı, hiç düşünmeden kabul ettim. Ancak oyunun çıkmasına çok kısa bir süre vardı ve gece gündüz demeden prova almamız gerekiyordu. Çok keyifli bir prova süreci olmasına rağmen, sınava hiç çalışamıyor olmak, uykusuzluk ve düzensizlik üzerime çok büyük bir stres yüklemişti. Sınavlara girdikten sonra pişmanlık yaşamıştım, o zamanki bakış açımla aceleci davrandığımı düşünüyordum, sınavların iyi geçmediğini, geleceğim için büyük bir hata yaptığımı düşünmüştüm. Ancak şimdi geriye dönüp baktığımda, hem hedefim olan Boğaziçi Üniversitesi’ni, hem de hayatımda büyük etkileri olan çok yetenekli insanları kazandım, ve o ekiple hala birlikte çalışıyorum.
Aileniz nasıl bir rol oynadı bu süreçte?
Ailem her zaman en büyük destekçim. Belirli bir yaştan sonra insan kendi kendini eğitebiliyor ama küçük yaşlarda edinilen alışkanlıklar, o yaşlarda alınan eğitimler gerçekten çok büyük bir katkı sağlıyor. Ailem okulda başarılı olmama rağmen beni asla istemediğim bir mesleğe yönlendirmeye çalışmadı, tam aksine oyunculuk için verdiğim çabalara hep destek oldular. Yanımda oldukları için her gün şükrediyorum.
-
İstanbullu Gelin 3. Sezonunda, artık pek çok dizi 1. sezonunu bile bitiremeden kalkarken siz bu başarıyı neye bağlıyorsunuz?
Ben İstanbullu Gelin’i çok samimi buluyorum. En dramatik, en hüzün dolu sahneleri de; insanı gülmekten kırıp geçiren sahneleri de hep çok gerçek. Gerçekte bir evin içinde atmosfer nasılsa bu dizide de aynen öyle, aile içi diyaloglar, kavgalar, küsmeler, barışmalar, her şey çok doğal çok organik yansıyor ekrana. Sanırım bu kadar uzun süren başarının sırrı bu samimiyet. Ayrıca çok kısa bir süre bile izleseniz, dizinin kalitesi gerçekten kendini hissettiriyor. Görüntüler, ışık, müzik, oyunculuklar… Her şeyiyle özenli ve kaliteli olması İstanbullu Gelin’i birçok diğer işten ayırıyor diye düşünüyorum.
Hatta İstanbullu Gelin 46. Uluslararası Emmy Ödülleri’nde “En İyi Dizi” kategorisinde finale kalan 4 finalistten biri oldu. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Bunu öğrendiğimde gerçekten çok gururlanmıştım. Bence ülkemizde yapılan bir işin yurtdışında sesini böyle güzel duyurması harika bir şey. Hem Türkiye’den bir dizi böyle bir başarı elde ettiği için hem de bu dizide kendim de yer aldığım için çok mutlu oldum. Umarım birçok yapımla ileride daha da güzel başarılara imza atarız.
-
-
Karakteriniz geçen sezon sonunda biraz değişmeye başlamıştı sanki.. 3. sezon için nasıl bir hazırlık süreci geçirdiniz?
Ben Esma’nın günümüzdeki hallerini izlemeyi çok seviyorum. Sınavlar ve provalardan dolayı diziyi kaçırsam bile, mutlaka internetten onun sahnelerine bakıyorum. Bence bir karakteri anlamaya çalışmak insanı ona yaklaştıran yegane şey. Geçmişten sahnelerde de, öncesinde kendini sürekli geriye çeken, duygularından kaçınan bir Esma varken daha sonra aşık ve biraz daha teslim olmuş bir Esma’yı izlemeye başladık. Bir yandan da günümüzdeki Esma Garip aşkı ilerlemeye başlamıştı. Günümüzdeki hallerini anlamaya çalışarak, ondan seneler evvel aynı aşkı yaşayışına yansıtmaya çalışıyorum.
Rolünüzle ilgili nasıl tepkiler alıyorsunuz? Sizi gerçekten Esma Boran’ın gençliğine benzetenler var mı?
En çok fiziksel özelliklerimle ilgili yorumlar alıyorum, herkes beni İpek Bilgin’e benzetiyor, hatta insanlar bazen akraba olup olmadığımızı bile soruyorlar. Onun dışında şimdiye kadar gerçekten çok çok güzel yorumlar aldım, insanlar diziyi çok dikkatli izliyorlar, benim bile fark etmediğim ufacık mimikleri yakalayıp ‘Bak şurada aynı Esma‘ diyorlar, bu benim çok hoşuma gidiyor.
Sokaktaki tepkiler nasıl?
Okula giderken sürekli toplu taşıma kullandığım için, gün içinde diziyi izleyen birçok insanla sohbet etme şansım oluyor. Herkes çok sıcak ve samimi yaklaşıyor bana, güzel dileklerde bulunuyorlar, hem diziyi hem de Esma’yı ve bu gençlik aşkının hikayesini severek takip ettiklerini söylüyorlar. Bir de makyajsız görünce ‘Sen küçükmüşsün biz seni daha büyük sanıyorduk‘ diyor herkes J
-
Bugüne kadar canlandırdıklarınız arasında en sevdiğiniz karakteriniz hangisi?
Doğruyu söylemek gerekirse, henüz gencim, canlandırdığım karakter sayısı henüz pek fazla değil. Ama seçmem gerekirse, iki sezondur Dara isimli bir tiyatro oyununda oynuyorum. Buradaki karakterim Çiçek üzerine gerçekten çok çalıştım. Böyle güzel yazılmış bir oyunda, böyle iyi işlenmiş bir karakterin hakkını vermek istedim. Belki de bu yüzdendir, iki sezondur her oyunda ayrı bir keyif alıyorum Çiçek’I canlandırmaktan. Hem çok dinamik, hem de çok derin bir karakter; oyuncuya tembellik yapma izni vermiyor. Temposuna uyum sağlayabilmek için sürekli tetikte olmak gerek. Bu özelliğini çok seviyorum. Beni sürekli heyecanlı tutuyor, her oyun öncesi elim ayağım birbirine dolanıyor; her seferinde ilk kez oynuyormuş gibi hissediyorum.
Sizi en çok heyecanlandıran rol veya roller ne olur, hiç düşündünüz mü?
Belki dans etmeyi çok sevmemden, belki de başka sanat dallarındaki profesyonellerin hayatlarını çok merak ettiğimden, bir dansçıyı oynamayı çok istiyorum. Hatta bir oryantali oynamak da çok keyifli olabilirdi. Hem fiziksel hem de mental olarak hazırlanmam gereken roller beni çok cezbediyor. Bir de henüz belki erken ama, başka ülkelerin yapımlarında, başka bir dilde konuşan bir karakteri canlandırmayı çok isterim. Farklı kültürlerde yetişmiş insanlarla bir arada olmak, onlarla tanışmak ve birlikte çalışmak beni çok mutlu eder.
Kendinizle, bedeninizle ilişkiniz nasıl? Kendinizi seviyor musunuz? Kendinize iyi bakıyor musunuz? Beslenmenize dikkat ediyor musunuz?
Kendiyle barışık bir insanım, hem fiziksel olarak hem de karakter anlamında kendimi seviyorum. Hepimizin yaratılışımızdan gelen farklarımız var tabi ki, ama ben hiçbirine kusur gözüyle bakmıyorum. Bu kendimle barışıklığın sebebi küçük yaştan beri spor yapıyor olmam olabilir. Düzenli spor yaptığınızda nasıl göründüğünüzden bağımsız olarak çok sağlam bir özgüven geliştiriyorsunuz, bu insana özellikle de karakterinin oturduğu yaşlarda çok iyi gelen bir şey. Bale, binicilik, dans, voleybol gibi bir sürü spor yaptım; son birkaç senedir de düzenli olarak spor salonuna gidiyor ve yoga yapıyorum. Bu yıl yoga öğretmenliği için sertifika alma hayalim var. Umarım gerçekleştirebilirim. Beslenmem üzerine çok yoğun kafa yoran bir insan değilim çünkü fast-food’a fazla düşkünlüğüm yok. Sadece ev yapımı çikolatalı tatlılara asla hayır demem J
-
-
En çok hangi özelliğini seviyorsunuz karakterinizin?
Evin içindeki huzuru ve düzeni korumak için yaptığı ve yapabileceği fedakarlıklar çok hoşuma gidiyor Esma’da. Bu konuda kendimle çok benzetiyorum. Gençlik hallerinde ise, o flörtöz ama burnundan da kıl aldırmayan hallerini çok şeker buluyorum. Bir yandan kur yapıyor bir yandan yukarıdan bakıyor ya Garip’e, o hallerini oynamak acayip keyifli oluyor.
Modayla aranız nasıl? Alışveriş yapmayı seviyor musunuz?
Modayı, özellikle de Paris, Milano ve New York moda haftalarındaki sokak stilini takip ediyorum. Tasarımcılar ve trendler hakkında bilgi sahibi olmayı seviyorum. Ancak çok sık kıyafet alışverişine çıkan bir insan değilim; zamansız, şık ve kaliteli parçalar satın alıp uzun süre kullanmayı seviyorum. Giymediğim, kullanmadığım eşyaların dolabımda yer kaplaması hiç hoşuma gitmiyor. Giyim ve makyajda daha minimal bir yaklaşımım var.
En çok ne satın alırsınız?
Kitaplar, dergiler ve mumlara gerçekten çok para harcıyorum. Hiçbir şeyi telefon veya bilgisayar ekranından okumayı sevmediğim için, kitap ve dergiler benim için olmazsa olmaz. Bir de güzel kokulu mumlar, parfümler ve cilt bakım ürünlerine çok düşkünüm.
Hayranlarınıza iletmek istediğiniz bir mesaj var mı?
Bizi üç sezondur yalnız bırakmayan herkese çok teşekkür ederim. Hem yüz yüze hem de internet üzerinde insanlar bana hep çok samimi ama bir o kadar da nazik yaklaşıyorlar, bu beni çok mutlu ediyor; zaten elimden geldiğince her mesaja, her yoruma cevap yazmaya çalışıyorum, güzel mesajlarınız, iyi dilekleriniz için çok teşekkürler!