Emek, sabır ve hayal gücüyle Türk el sanatları
Köklü geçmişe ve zengin çeşitliliğe sahip olan, hayal gücünün emek ve sabırla birleşmesinden oluşan Türk el sanatları, boncuktan iğne oyasına, halı ve kilim dokumasından baston yapımına kadar her bölgede farklı şekillerde yaşatılıyor.
Çukurova'da geçmişten günümüze gelen en önemli el işlerinden biri olan boncuk oyasını, anneler kızlarının evlerini süslemek, yeni gelinler de duygularını anlatmak için işlemeye devam ediyor. Anadolu'da genç kızlar ve anneler için özel anlamı bulunan oyalar, el sanatlarının önemli unsuru olarak ön plana çıkıyor. Türk halkının üstün zevkinin, zekasının, inceliğinin ve yaratıcılığının birer göstergesi olarak iplerde hayat bulan oyalar, farklı bölgelerdeki zengin çeşitleriyle dikkati çekiyor. Araştırmalara göre 17. yüzyıldan beri teknik, renk, konu, malzeme ve kompozisyon bakımından çeşitlilik gösteren oyalar, Çukurova yöresinde ise genellikle boncukların işlenmesiyle elde edilen ''boncuk oyası'' olarak yerini alıyor. Çukurova'nın en önemli el işi olarak öne çıkan boncuk oyası, genellikle tülbent kenarlıklarında kendine yer buluyor. Çeşitli renklerdeki boncukların ipe dizildikten sonra mille işlenmesiyle oluşturulan boncuk oyası, yörede çeyizlerin en önemli eşyası olma özelliğini taşıyor. Yöredeki anneler tarafından kızları daha çok küçükken işlenmeye başlanan boncuk oyaları, özel olarak tasarlanan ahşap kutularda biriktirilerek çeyizlerdeki yerlerini alıyor. Evlendikten sonra çeyizlerini açan genç kızlar da annelerinin yıllarca emek verdiği boncuk oyalarını gururla sergiliyor.
BONCUK OYASIYLA GELİNLER DUYGULARINI ANLATIYOR
Çukurova'da boncuk oyası işleyen gelinler mutluluk, umut, üzüntü gibi duygularını göz nuru ürünleriyle anlatırken, kullandıkları boncuk renkleri ve motifler ayrı anlam ifade ediyor. Kaynanalarına boncuk oyalarıyla mesaj veren gelinler, ''düğün mevliti''nde dağıtmak için hazırladıkları tülbentlere işledikleri yeşil boncukla mutluluğunu, sarıyla mutsuzluğunu anlatıyor. Gelinler, ayrıca başlarına bağladıkları tülbentlere boncuklarla işledikleri diken motifiyle kaynanasına ''Bana diken gibi batma'', biber şekliyle de ''Aramız biber gibi acı'' mesajını veriyor. Adana Olgunlaşma Enstitüsü Müdür Yardımcısı Özlem Akalın, yaptığı açıklamada, boncuk oyalarının yörede önemini koruduğunu, bu geleneğe katkıda bulunmak için kendilerinin de özel çaba gösterdiğini söyledi. Boncuk oyasının yöre için önemini anlatan kitap hazırladıklarını bildiren Akalın, bunun bir kültür olduğunu ve yeni kuşaklara aktarılması gerektiğini kaydetti.
BİR YANDA KİLİM, BİR YANDA İĞNE OYASI
''Akdeniz'in İncisi'' olarak nitelendirilen Mersin, tarihi ve doğal güzelliklerinin yanı sıra tarihten gelen el sanatlarına sahiplik yapıyor. Özellikle Mut ilçesine bağlı köylerde, Yörük kültürü olan halı dokuma sanatı bugün geçerliliğini koruyor. Tahtadan yapılan tezgahtaki düzenekle el emeklerini sergileyen köylüler, 1 metrekarelik halıyı ortalama 2 günde dokuyabiliyor. İlçeye bağlı Hacı Ahmetli köyü çevresinde yoğunluk kazanan bu çalışmanın, bugün daha belirgin hal almasını sağlamak amacıyla çalışmalar da yapılıyor. Bu kapsamda İçel El Sanatları ve Eğitim Vakfınca AB destekli Doğal Boya Projesi sürdürülüyor. Proje sayesinde uzun vadede doğal boya yapımı ve doğal boyalı ip üretimi, sanayi haline dönüştürülerek Türkiye geneline yayılmaya çalışılıyor. Kısa vadede ise gençlerin halı dokuma sanatına yönelik sempati kazanması hedefleniyor. Halılar, görselliği nedeniyle genellikle duvara asılarak değerlendiriliyor.
EMEK VE SABRIN ÜRÜNÜ İĞNE OYASI
Toroslar'ın eteğinde bulunan Mersin'in Çamlıyayla ilçesi ise kadınların işlediği iğne oyalarıyla adını duyuruyor. Göz nuru alın teri nakışlar, emek ve sabrın birer ürünü. Santimetresinde yüzlerde düğümün yer aldığı ürünün yapımı, bu konuda uzman bir kadının ortalama 2 saatini alıyor. Bu çalışma sayesinde boş zamanlarını değerlendiren kadınlar, yaptıkları satışlarla da aile ekonomilerine destek oluyor. Deyim yerindeyse ''iğneyle kuyu kazmaya'' benzeyen bu çalışma, gelinlik kızların çeyizindeki olmazsa olmazlar arasında. Yayladaki kadınların 10-15 TL'ye sattığı bu ürünlerin büyük şehirlerdeki satış fiyatı ise 50 TL'ye kadar çıkıyor. Genellikle eşarp olarak kullanılan bu ürünlere kadınlar, ''üzümlü, kulplu, yıldızlı, kelebek, yonca, kızılcık, aslan pençesi, taçlı, çift kelebek, öküz gülü, karanfil, yelpaze, çıtırık, çitlenbik, kanatlı, süpürgeli, bıyıklı, tavus kuşu, çamlı, kuşayağı, manas, karanfil, sepetli, yarım ay, pisi kuyruğu, erik çiçeği, dutlu, metelik, topuz, yasemen, beş parmak, şeftali çiçeği, çıtrık, ortanca, zambak, öpücüklü, ve asma yaprağı'' gibi isimler veriyor.
ÜZERİNDE YÜRÜDÜKÇE GÜZELLEŞEN DÖŞEMEALTI HALILARI
Antalya'nın Döşemealtı ilçesinde tabiattan elde edilen bitkilerle boyalı iplerle dokunan Döşemealtı halısı, kullanıldıkça kabartma tabloya dönüşüyor. Antalya'nın kuzeyinde, Toros Dağları'nın eteklerindeki geniş bir alan olan Döşemealtı, Orta Asya'dan Anadolu'ya uzanan yolculukta Yörük kültürünün bir parçası olan halıcılığın önemli merkezlerinden biri konumunda. Yapağıdan üretilen iplerin, bitkiler kullanılarak boyanmasıyla elde edilen, kadınların el emeği göz nuru Döşemealtı halıları, yüzlerce yıl sağlam kalabilmesi ve yıllandıkça güzelleşmesiyle tanınıyor. Döşemealtı'nda, kent merkezine yaklaşık 35 kilometre uzaktaki Kovanlık köyü, halıcılık yapılan en önemli yerleşim birimi. Kovanlık'ta 1987 yılında Tarım Kredi ve Kalkınma Kooperatifince başlatılan halıcılık projesi çerçevesinde, geleneksel Döşemealtı halıları, yöre halkının ekonomik gelir getirmesine yardımcı olmuş. Proje çerçevesinde evlere tezgahlar dağıtılırken, kooperatif üyeleri de yöre halkına dokumada kullanacakları ipleri dağıtmış. Ancak Kovanlık köyünün hemen yakınlarında kurulan Organize Sanayi Bölgesi, genç neslin halıcılığa ilgisini azaltmış. Yaklaşık 450 hanelik köyde geçmişte hemen her evde 1 ya da 2 tezgah bulunurken, bugün sayı 25'e düşmüş durumda. Kooperatifin 2. Başkanı Celil Şahan, halılarında kullandıkları desenlerin neredeyse 300 yıldır hiç değişmediğine dikkati çekti. Kadınların doğada gördükleri yılandan akrebe, koyundan deveye her canlıyı desen olarak halılarına işlediğini belirten Şahan, Döşemealtı halısını diğerlerinden farklı kılan özelliğinin ise ipleri olduğunu bildirdi.
YÜZLERCE YIL SAĞLAM KALIYOR
Şahan, Döşemealtı halısında tabiattan elde edilen kök boyanın kullanıldığını, bu bitkiler içinde bazılarının asitli olduğunu söyledi. Zaman içinde asitli bitkilerle boyanan iplerin inceldiğini anlatan Şahan, şöyle konuştu: ''Dolayısıyla halı kullanıldıkça bazı renklerde çökme olur, asitsiz bitkilerle boyanan renkler yukarıda kalır. Halıda bazı desenler kendiliğinden öne çıkar. Yani halımız güneşi gördükçe değil, üzerine basıldıkça güzelleşir. Özelliğini de buradan alır. Bizim halımız yüzlerce yıl sağlam kalır. El dokuması, el eğirmesi ve kök boyası kullanılan bu halıların tanıtılması lazım.'' Kovanlık köyünde yaşayan ve 11 yaşından bu yana halı dokuyan Ayşe Akbaba, halı dokumayı annesinden öğrendiğini anlattı. Kendisinin de büyük kızına dokumayı öğrettiğini belirten Akbaba, ''Aç olur, açıkta kalırsa halısını satar yine kendisine bakar'' dedi.
DÖŞEMEALTI HALILARININ YAPILIŞI
Koyunların yünleri kırkıldıktan sonra kadınlar yünü ve yapağıyı yıkarlar. Elleriyle liflere ayırdıkları ve kirmanla eğirdikleri yünü, daha sonra 'tengerek' adı verilen alet yardımıyla bükerler. Bükme işlemi tamamlandıktan sonra kök boyayla ipler boyanır. Siyah için ceviz veya palamut kabuğu, sarı için asma yaprağı, kırmızı için kök boya kullanan kadınlar, Döşemealtı halısını ''Gördes'' adı verilen ters düğümle dokur. Ortalama 1 metrekare halı 8-9 günde dokunur. Göbeğinde kullanılan desene göre adlandırılan Döşemealtı halıları, ''halelli, toplu, kocasulu, mihraplı, akrepli, bayraklı, ambarlı, dokuz toplu, kocasulu'' gibi isimler alır. Döşemealtı halılarının metrekare fiyatı 150-200 TL arasında değişiyor.
AHŞAP TEZGAHLARDA TARİHİ EL SANATINA CAN VERİYORLAR
Burdur'da yaklaşık 200 yıl önce üretimine başlanan ancak zaman içinde unutulmaya başlanan Alaca dokumaları, yetiştirilen ustalarla yeniden hayat buluyor. Kırmızı zemin üzerine sarı çubuklu desenin sıklıkla kullanıldığı pamuklu bir kumaş türü olan Alaca dokumaları, yıllara meydan okuyor. Burdur'a özgü Alaca dokumalarının tarihinin 200 yıla dayandığı belirtilirken, tarihte kentteki hemen her evde bir ya da daha fazla dokuma tezgahının olduğu belirtiliyor. Padişahların kaftanlarında da kullanılan Alaca dokumaları unutulmaya yüz tutarken, Burdur Valiliği ve Belediyesi, AB fonlarıyla desteklenen projelerle yöreye özgü dokumacılığı yeniden canlandırmak için çalışmalara başladı. Proje çerçevesinde gençlere dokumacılık kursu veriliyor. Kursu tamamlayanlar, Valilik ve Belediye desteğiyle kurulan 100'e yakın tezgahta yöresel kumaşlardan dokuyor. Yetiştirilen ustaların dokuduğu örtüler, el bezleri, peştamallar ve havlular, Cumhuriyet Parkı yakınlarındaki merkezde de satışa sunuluyor. Burdur Belediye Başkan Yardımcısı Hasan Duygulu, yüzlerce yıllık geleneğin hazırlanan projeyle canlı tutulmaya çalışıldığını, uzun yıllardır kullanılmayan tezgahların yeniden çalışmaya başladığını kaydetti.
HEREKE HALILARI, 166 YILDIR SARAYLARI SÜSLÜYOR
Köklü geçmişe ve zengin çeşitliliğe sahip olan, hayal gücünün emek ve sabırla birleşmesinden oluşan Türk el sanatları, boncuktan iğne oyasına, halı ve kilim dokumasından baston yapımına kadar her bölgede farklı şekillerde yaşatılıyor.
Kocaeli'nin Hereke ilçesinde üretilen, düğüm atışından tezgahın hazırlanışına, kırkımından kenarlarına her aşamasında el emeği göz nuru bulunan, saf ipek veya pamuk çözgülük üzerine yünden özenerek dokunan, görkemin ve kalitenin simgesi Hereke halıları, 166 yıldır sarayları süslüyor. En eski örnekleri Topkapı Sarayı Müzesi ve dünyaca ünlü birçok sarayda bulunan Hereke halılarının tarihi, 1843'te Sultan Abdülmecid döneminde Osmanlı sanayisinin ilk modern fabrikası kabul edilen Hereke Fabrika-i Humayun'un kurulmasına uzanıyor. Başta Osmanlı sarayları olmak üzere dönemin eşraf evlerinin döşemelik kumaşları ve halı ihtiyacını karşılayan fabrika ve Herekeli dokuma ustalarının yarattığı sanat eserlerinin ününün kısa sürede Avrupa'ya yayılmasıyla siparişler de artmış. Yüklü miktarda sipariş alan Hereke fabrikasında dokuma ve halıların çeşidi, miktarı da artırılmış. Aralarında Dolmabahçe, Yıldız, Beylerbeyi sarayları, Fransa'daki Versailles Sarayı, Lahey Adalet Divanı, Beyaz Saray'ın da bulunduğu birçok yapıda Hereke halıları yer alıyor. Osmanlı İmparatorluğu'nun ilk ihraç ürünleri arasında olan Hereke halıları, uluslararası fuarlarda düzenlenen yarışmaların çoğunda da kalitesiyle birincilik ödülü aldı. Lyon 1894, Diplome De Grand Prix Brüksel 1910, Diplome De Grand Premio Torino 1911, Hereke halılarının aldığı birincilik ödüllerinden bazıları.
HEREKE HALISINDA EN ÖNEMLİ FARK DÜĞÜM
Hereke Halıcılar Derneği Başkanı Erhan Ör, bu halıları diğerlerinden ayıran en önemli özelliğin örme şekli ve kullanılan düğüm tekniği olduğunu söyledi. Hereke halısında dokuma malzemesi olarak çok ince iplik ve ipeğin kullanıldığını anlatan Ör, şunları kaydetti: ''Hereke halısının uzun ömürlü ve kaliteli olmasının nedeni 'çift düğüm' dokumasıdır. Ustaların tüm halıları inceleyerek geliştirdikleri bu teknik, Hereke halısının yıllara meydan okumasının en önemli sırrı. Santimetrekaredeki düğüm sayısının artması, biçimlendirilen motiflerin detaylandırılmasını da beraberinde getirir. Sonuçta olağanüstü incelikte ve hayal gücünün ötesinde motifler taşıyan sanat eserleri ortaya çıkar. Malzeme seçimi, 'çift atkı' uygulaması ve her dokuma sırasının el makasıyla kesilmesi de halının kalitesini artıran diğer unsurlar.'' Bursa yöresinden elde edilen saf ipek veya pamuk çözgülük üzerine yünden dokunan Hereke halılarında lale, goncagül, yaprak, karanfil, sümbül gibi 200'den fazla çiçek motifi kullanıldığını, bunların bir araya getirilerek eşsiz desenler oluşturulduğunu ifade eden Ör, şöyle konuştu: ''Diğer halılarda 5-7 renk kullanılırken, Hereke halısında 30'u aşkın rengi bir arada kullanabiliyoruz. Diğer halılarda santimetrekareye ortalama 4 ile 16 düğüm atılırken, Hereke halısına en az 36 düğüm, ipek Hereke halılarında ise en az 100 düğüm atılıyor. İpek halılarda bir santimetrekarede 1225 düğüme kadar çıkabiliyoruz. Bu bir dünya rekorudur. İpek Hereke halısında bir santimetrekareye düşen düğüm sayısı, dokuyucunun sonsuz sabrının sadece sayısal ifadesidir. Hereke halı ustası, 1 milyon düğümden oluşan bir metrekarelik halı için 1 yılını tezgah başında geçirir.''
HER HEREKE HALISI AYRI BİR SANAT ESERİ
''Bir çiçek cümbüşüne dönüşmüş Hereke halılarına her dokunuşta çiçek yumuşaklığı, üzerinde her gezinişte gülistan ferahlığı hissedilir'' diyen Erhan Ör, Yedi Dağın Çiçeği, Badegül, Kırçiçeği, Binbir Çiçek, Lalezar, Kristal, Karpuzlu, Zümrüt-ü Anka ve Çeşm-i Bülbül'ün, Hereke halısının en meşhur desenleri olduğunu bildirdi. Halılara her türlü figürün işlenebildiğini, yazı yazılabildiğini, resimler yapılabildiğini ifade eden Ör, genellikle Mustafa Kemal Atatürk, Osmanlı padişahları ve Hz. İsa resimlerinin yapıldığını, Kur'an-ı Kerim'deki bazı ayetlerin yazıldığını, manzara ve hayvan figürleri işlenebildiğini söyledi. Özellikle ipek Hereke halılarının siyasetçi ve sanatçıların da aralarında bulunduğu birçok ünlüye hediye edildiğini belirten Ör, bunlar arasında eski ABD başkanları George Bush, Bill Clinton, Almanya Başbakanı Angela Merkel, Estonya Cumhurbaşkanı Toomas Hendrik Ilves, ünlü sihirbaz David Copperfield'in bulunduğunu bildirdi. Erhan Ör, Fener Rum Patriği Bartholomeos'un ''varoluş''u sembolize eden ipek Hereke halısını geçen yıl Vatikan'da görüştüğü Roma Katolik Kilisesi'nin lideri Papa 16. Benediktus'a hediye ettiğini kaydetti. Hereke'de üretilen halıların tamamına Osmanlıca ''Hereke'' yazıldığını bildiren Ör, ''Bu da Hereke halısının orijinal olduğunun bir bakıma sembolü. Hereke markasının sahtelerinden ayrılması için her halımızı belgeleyen sertifikasyon sistemi uyguluyoruz'' dedi.
AHLAT'IN DÜNYACA ÜNLÜ BASTONLARI
Bitlis el sanatlarında, Ahlat bastonu, taş işçiliği ürünleri, yöresel ayakkabı harik yapımı ve kilim dokumacılığı öne çıkıyor. Kazı çalışmalarında elde edilen bulgulara göre, bölgede baston yapımı Urartular dönemine kadar dayanıyor. Geçen yıllarda Van'daki Yoncatepe Kalesi kazılarında 3 bin yıllık olduğu tahmin edilen ahşap baston bulunması da yörede bastonculuğun ne kadar eskiye dayandığını gösteriyor. Ancak bastonculuk, bölgede artık sadece Ahlat'ta yapılıyor. Ahlatlı ustalar, manda ve koç boynuzunun yanı sıra ceviz, kiraz, dut ve dişbudak ağaçlarının dallarını kullanıp, birçok aşamada işleyerek bastonu sanat eserine dönüştürüyor. İlçede yapılan bastonlar, geçmiş yıllarda eski ABD Başkanı Bill Clinton, İngiltere Kraliçesi 2. Elizabeth, ABD Başkanı Barack Obama, Türk Cumhuriyetlerinin devlet başkanları, Suudi Arabistan Kralı ve Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e kadar ulaştı. Bunun yanı sıra Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a ampul, 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal'a arı, Bülent Ecevit'e güvercin, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e özel kılıç, merhum MHP Genel Başkanı Alpaslan Türkeş'e kurt başlı ve üç hilal motif işlemeli üretilen Ahlat bastonu, bu sayede Türkiye ve dünya çapında da üne kavuştu.
GELENEKSEL MOTİFLER AHLAT BASTONUNA İŞLENİYOR
Özellikle baş kısmında kullanılan motifleriyle dikkati çeken Ahlat bastonunda, ejder, kurt, at, kobra, güvercin, kartal, ördek, şahin, balık gibi figürler kullanılıyor. Bu figürler asırlık ceviz ağaçlarından yapıldığı gibi, manda ve koç boynuzlarından üretilen özel bastonlar da dikkati çekiyor. Selçuklu ve Osmanlı eserlerinden esinlenilerek bastonun kafa ve gövdesine işlenen figürler ve geleneksel motifler, bastona ayrı anlam ve değer kazandırıyor. Baston ustası Refa Gökbulak, bastonunun, duygu, emek, göz nuru, sevgi ve sabrın sonucunda ahşap ve kemikle sanata dönüşerek somutlaştığını, özellikle kemik işlemeli bastonların dünyada benzerinin olmadığını söyledi. Baston sanatının Selçuklu'dan Osmanlı'ya, Osmanlı'dan bugüne gelen ata sanatı olduğunu vurgulayan Gökbulak, ilçede şu an yaklaşık 11 baston ustasının bulunduğunu bildirdi. Bastonların kullanılan malzeme ve motiflerine göre bazen 1, bazen 10 günde tamamlandığını anlatan Gökbulak, şöyle konuştu: ''Kullanılan malzeme ve işçiliğe göre fiyatları 10 ile 1500 TL arasında değişiyor. Manda, koç, sığır ve bufalo boynuzundan yapılan özellikle kılıçlı ve parçalı bastonlar, fiyatın yükselmesine neden oluyor. Bazen hayvan güden bir çobanın elinde görülebilen baston, bazen de ev veya iş yerlerinin baş köşesinde asılı sanat eseri oluyor.''
BİTLİS'E ÖZGÜ HARİK SANATI YAŞATILIYOR
Bitlis yöresine özgü ayakkabı olan harik, kullanıcının ayak ölçüsüne göre özel üretiliyor. Yapımında kullanılan doğal malzeme sayesinde, giyen kişinin taşlı arazide yürümesi kolaylaşıyor. Harik 40x40 santimetre ebadında, 2 santimetre kalınlığında ceviz veya dut ağacından, çeşitli ayak ölçülerinde kesilerek hazırlanan kalıplarla, kendir ipliği, keçi kılı, yün iplik gibi doğal malzemeler, sabun ve su kullanılarak yapılıyor. Leğende ıslatılan keçi kılı sabunlandıktan sonra tahta kalıplara sıkıştırılarak yerleştiriliyor ve kurumaya bırakılıyor. Kalıplardan çıkarılan keçeleşmiş altlıklar, etrafı ve üzeri boşluk kalmayacak şekilde, kendir ipiyle çuvaldız kullanılarak çorap gibi örülüp sertleştiriliyor. Üst kısmı ise teşiyle (kirman) eğrilen 3 veya 4 kat hazırlanan yün veya kıl ipliklerle örülüyor, çuvaldızla tabana dikiliyor. Hazırlanan alt ve üst kısım birbirine dikilip ayakkabı şeklini alması için ıslatılarak, tahta kalıplara geçiriliyor. Birkaç günlük bekleme süresinden sonra kalıplardan çıkarılan harikler, kullanıma hazır oluyor. Bitlis'teki harik ustası Haydar Yılmaz, hariki geliştirmek için ''Proje Bitlis'' adıyla çalışma yürüttüklerini, bu yıl açtıkları kursa 10 gencin katıldığını, ayrıca engelliler için harik kursu verdiklerini bildirdi. Yılmaz, geçmişte yörede yaşayan vatandaşlarca kullanılan harikin, artık sadece halk oyunları ekiplerince giyildiğini ve el sanatı ürünü olarak satıldığını kaydetti. Öte yandan, yerel giysilerden 'gej' yapımı, bölgede unutulmaya yüz tutan el sanatı ürünleri arasında yer alıyor.
HAYAL GÜCÜ, AĞAÇTAN YAPILAN EŞYALARA YANSIYOR
Gaziantep'te sayıları gün geçtikçe azalan sedefkarlar, büyük emek ve sabırla hayal gücünü ceviz ağaçlarından yapılmış eşyaların üzerine işliyor. Bu ilde baba mesleğini sürdüren ve atölyelerinde yapılan sedef ürünlerini dükkanlarında satışa sunan sedefkar Eyüp Demir, ceviz ağacından yapılan mücevher kutusu, çeyiz sandığı, çerçeve, sandalye, masa gibi eşyalara sabır ve emekle, çekiç ve pirinç tel aracılığıyla şekil verdiklerini söyledi. Ustanın öncelikle ham ürün üzerine hayal gücüyle oluşturduğu motifleri ya da Osmanlı motiflerini çizdiğini, bu çizilen yerlere çelik keskiler aracılığıyla pirinç ya da gümüş tel çakıldığını, eşyada sedefin konulacağı yerin oyularak çıkarıldığını ifade eden Demir, şöyle konuştu:
''İçlerine ceviz ağacı tozu ve tutkal karışımından oluşan bir macun yerleştiriliyor. Daha sonra şekil verilen sedefler, buraya yerleştiriliyor ve 1 gün kurumaya bırakılıyor. Kemikleştikten sonra zımparalarla eşyanın üzerindeki artıklar temizleniyor. Sonrasında ise renk aşamasına geliniyor. İşlenilen sedef eşyanın kahverengi bir görünümü olması isteniyorsa kezzap sürülüp güneşte kurumaya bırakılıyor. Daha sonra ise üzerine zeytinyağı sürülüyor, zımparalanıyor ve cilalanıyor. Daha koyu bir renk için ise kezzap sürüldükten sonra yakılıyor.''
Sedef ürünlerinin 5 ile 20 bin lira arasında değişen fiyatlarla satıldığını bildiren Demir, fiyatı belirleyen unsurun işçilik ve emek olduğunu, bir üründe ne kadar emek varsa ne kadar çok işleme varsa fiyatının o kadar arttığını ifade etti. Sedefkarlığın sabır, emek ve ustalık istediğini vurgulayan Demir, ''Bir sedefkar, günlerini harcayarak bir ürünü ince ince işliyor. Ürünlerimize daha çok turistler ilgi gösteriyor. Kentimize gelenler yakınlarına hediyelik eşya almak istediklerinde de sedef ürünleri tercih ediyor'' dedi. Baba mesleğini elinden geldiğince devam ettirmeye çalıştığını belirten Demir, ''Ustalar bu kadar emek verdikleri ürünlerden yeterince kazanamıyor. Mesleğin yok olmasının en önemli nedenlerinden biri de maddi kaygılar. Mesleğimizin desteklenmesini ve ürünlerimizin daha etkin şekilde tanıtılmasını istiyoruz'' dedi.
- Etiketler :
- Haberler