Seçimlerde dış politika

Milliyet Gazetesi Yazarı Sami Kohen, partilerin seçim bildirgelerinde yer alsa da gündeme gelmeyen ve miting meydanlarına yansımayan Türk dış politikası konusundaki tutumlarını değerlendirdi.

Bazı istisnai haller dışında, ’deki seçim kampanyalarında dış politika konuları pek yer almaz.

12 Haziran seçimleri için de meydan mitingleri ve konuşmaları başladıktan sonra siyasi liderler ve diğer adaylar, dış meselelere nerdeyse hiç değinmediler. Ta ki iki-üç gündür “Mavi Marmara” olayı ve İsrail ile ilişkiler, tartışılmaya başlayıncaya kadar...

Aslında seçim kampanyalarının başında, partilerin yayınladığı seçim bildirgesi bir dış politika bölümü de içerir.

Okurlarımız geçen ay bu köşede AK Parti, CHP ve MHP seçim bildirgelerinin dış politika faslını etraflıca irdelediğimizi anımsayacaklardır.

Partilerin bu kitapçıklarda seçmenlere sunduğu görüşler, diğer konularda olduğu gibi, dış meselelerde de, kendi yol haritaları ve aynı zaman taahhütleri niteliğindedir.

Bu kez seçim bildirgelerinde yer alan belli başlı dış politika konuları, liderlerin meydan mitinglerindeki konuşmalarına pek yansımadı. Örneğin AB ile tıkanan katılım süreci, Kıbrıs’ta bir arpa boyu gelişmeyen müzakereler, ABD ile ilişkilerdeki pürüzler, Kuzey Irak’taki durum, Ermenistan‘la ölü noktaya gelen diyalog ve özellikle son zamanlarda Arap dünyasındaki halk hareketleri ve Türkiye’yi direkt etkileyebilecek Suriye‘deki olaylar, hiç gündeme gelmedi.

Karşılıklı atışmalar
Bunu yadırgamamak lazım. Zira seçim kampanyalarında ağırlık her zaman iç sorunlar üzerindedir ve bu kez de ekonomiden demokratik hak ve özgürlüklere kadar öncelikle tartışılması gereken pek çok güncel konu vardır. Ama ne yazık ki seçim meydanlarındaki konuşmalara daha çok liderler arasındaki kişisel sürtüşmeler, karşılıklı atışmalar, hatta hakaretler hâkim olmaktadır...

Son günlerde bu konuşmalarda yer alan “Mavi Marmara” ve İsrail ile ilişkiler meselesinin de, aynı suçlayıcı ve sert üslupla tartışıldığı görülüyor.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu arasındaki söz düellosunda iki taraf da “Mavi Marmara” krizi bağlamında birbirlerini ağır sözlerle suçluyor.

Erdoğan, Kılıçdaroğlu’nun aylar önce verdiği bir demeçte hükümetin “Mavi Marmara” meselesindeki davranışını eleştirmesine karşılık, “sen dış politikadan ne anlarsın” gibi bir tepki gösterdi. Ayrıca onun, İsrail saldırısını yeterince eleştirmemesini gündeme getirdi, onu İsrail’den yana bir tutum almakla itham etti ve şöyle bir ifade kullandı: “Cesaretin varsa İsrail’e yaltaklanmak yerine, Akdeniz’deki korsanlığı eleştirirsin...”

Buna karşılık Kılıçdaroğlu da, hükümetin “Mavi Marmara” gemisine AK Parti milletvekillerinin binmesini engellediğini iddia etti; bir başka konuşmasında da Başbakan’ın kendisine yakın bir işadamına yardımcı olmak için bir bakanını İsrail’e gönderdiğini öne sürdü. CHP lideri, “Mavi Marmara” saldırısından sonra İsrail ile uzlaşmak için bir bakanını da Avrupa’ya yolladığını söyledi ve şöyle bir çıkış yaptı “İsrail’e kim yalakalık yapıyor, ben ona göstereceğim...”

Popülizm yarışı
Aslında yakında yaratabileceği yeni tehlikeler nedeniyle soğukkanlılıkla ele alınması gereken “Mavi Marmara” meselesi, meydanlardaki gergin seçim atmosferi içinde, karşılıklı bir suçlama ve karalama konusu haline getiriliyor. Bu konuşmalarda mitinglere katılanların ayrıntılarını bilmediği karmaşık sorunlarla ilgili iddialar ortaya atılıyor, “eski defterler” karıştırılıyor ve sonuçta hamaset ve popülizm yarışına giriliyor.

Dış politika konularını -seçim meydanlarında bile olsa- tartışmanın yolu bu değil tabii. Aslında sadece dış değil, iç meseleleri de...

Sayfa Yükleniyor...