Erdoğan’dan muhalefete: Kapınızı kapatmayın
Başbakan Erdoğan, Kürt açılımı konusunda muhalefete çağrıda bulunarak, “Bu kardeşlik ve barış projesine kapılarınızı kapatmayın. Gelin bu sorunu birlikte çözelim” dedi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, partisinin grup toplantısında konuştu.
Kürt açılımıyla ilgili değerlendirmelerde bulunan Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:
"Türkiye'nin bugün demokrasiyle elde etmiş olduğu standartları bundan 10, 20, 30 yıl önce elde etmiş olsaydık, Türkiye bugün nerelerde, hangi seviyelerde olurdu? Bunun hesabını yaptık mı, kendimize bu soruyu sorduk mu? Türkiye, çetelerle, mafyayla, karanlık örgütlerle mücadelesini ertelemesiydi, faili meçhullerin üzerine örtmeseydi, hukuk ve demokrasiyi tüm kurum ve kurullarıyla işletseydi acaba bugün nasıl bir ülkede yaşıyor olacaktık? Türkiye geçmişte içine kapanmasaydı, etrafına sanal duvarlar örmeseydi, aktif dış politika izleseydi, bölgesel ve küresel meselelerde daha güçlü roller üstlenseydi bugün nasıl bir Türkiye'de yaşıyor olurduk? işte biz bu soruları kendimize sorduk, soruyoruz ve soracağız. Biz kendimizi bu soruları sorma zorunluluğunda hissediyoruz. Ama aynı şekilde gelecek nesillerin bu soruları sormaması için elimizden geleni yapıyoruz.
Biz artık şu soruyu da soruyoruz, hem de yüksek sesle, gür sesle; eğer Türkiye enerjisini, bütçesini, kazanımlarını, bütün bunların ötesinde huzurunu, refahını, gencecik fidan gibi delikanlılarını teröre kurban etmeseydi, Türkiye son 25 yılını terörle, çatışmayla, olağanüstü hal ile faili meçhullerle, boşaltılan köylerle, üzerine ayyıldızlı bayrağımızın örtüldüğü tabut görüntüleriyle heba etmeseydi bugün nerede olurdu? Eğer sorun daha ortaya çıkarken fark edilip gerekli tedbirler alınabilseydi, eğe mesele büyümeden çözüme kavuşturulsaydı on binlerce insanımız hayatını kaybetmeden, on binlercesi yaralanmadan ve yüz binlercesi mağdur olmadan bu mesele suhuletle çözülmüş olsaydı bugün Türkiye nerede olurdu? Bu soruları çoğaltarak sormanızı istiyorum. Milletçe sormamızı istiyorum.
Ne oldu, nerede yanlış yapıldı? Nerede yanlış politikalar uygUlandı, nerede yanlış tavırlar sergilendi? Bizim binlerce yıllık dostluğumuzun, akrabalığımızın, kardeşliğimizin kopacağına, çökeceğine, çürüyüp,bozulabileceğine kim nasıl inanma cüretini gösterdi de aramıza nifak tohumları ekme gayretine girdi? Bu iş bu kadar kolay mı? Binlerce yıldır bir arada yaşayan, kız alıp kız veren, birbirine akraba olan, birbirine kardeş olan, et ile tırnak haline gelen Türküyle, Kürt'üyle, Laz'ıyla, Çerkez'iyle, Boşnak'ıyla, Gürcüsüyle birbirinden ayırmak, birbirine düşman eylemek mümkün müdür, muhtemel midir?
Türkiye'nin zenginliği olarak gördüğümüz tüm farklılıklarını birbirinden ayırmak, birbirine rakip ve düşman göstermek kimin haddinedir? Selahattin Eyyubi'nin sancağı altında Kudüs'ü fethederek, orayı bir barış ve huzur şehrine çeviren ordunun neferleri biz değil miydik? Çaldıran'da Yavuz Sultan Selim'in ordusunda birbirine kardeş olan biz değil miydik? Yemen'de, Çanakkale'de, Sarıkamış'ta, Kutülamare'de vatan topraklarını birlikte savunan, birlikte şehit ve gazi olan biz değil miydik? Kurtuluş Savaşı'nın kahraman evlatları hep birlikte biz değil miydik, Cumhuriyeti kuran ve ortak değerler etrafında yücelten bizler değil miydik?
HORO
N DA ZEYBEK DE ZILGIT DA BİZİM
İstiklal Marşı'nı dinlerken hepimiz yüreği kabarmıyor mu? Yemen Türküsü'nü dinlerken hepimizin gözleri yaşar mıyor mu? Fuzuli'nin şiirleri nasıl ruhumuza hitap ediyorsa, Ahmedi Hani'nin dizeleri de aynı şekilde bizi duygulandırmıyor mu? Neşat Ertaş, 'Gönül Dağı' dediği zaman her birimizin tüyleri ürperiyor. Aynı zaman Şivan Perver, 'Halepçe', 'Hazal' dediğinde gönül dünyamızın derinliklerine dalıyoruz. Yunus Emre, Mevlana, Hacı Bektaşı Veli, Karacaoğlan, Pir Sultan Abdal bu toprakların mayasını yoğururken Cudi'nin, Munzur'un eteklerinde dolaşan dengbejler de aynı topraklara, aynı kardeşlik mayasını atıyor. Horon bizim horonumuz, zeybek bizim zeybeğimiz, halay bizim halayımız, zılgıt bizim zılgıtımız, bizi birbirinden ayırmak kimin haddine? Bizim kardeşliğimize kastetmek kimin haddine? Bizi birbirimize düşürmek, düşman eylemek kimin haddine? Türkiye Cumhuriyeti'nin tüm vatandaşlarını birbirine ayrı gayrı görmek, kimin haddine? Bu ülkede, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı üst kimliği altında yer alan her etnik kökendeki insan, Türk'üyle, Laz'ıyla, Kürt'üyle, Çerkez'iyle, Gürcü'sü ile bizim kardeşimizdir. Buna kimse gölge düşüremez.
'BÜYÜTTÜM, BELEDİM, ASKER EYLEDİM...'
En büyük acı evlat acısıdır. Allah hiç kimseye bunu yaşatmasın. Elleri telefona uzanırken, hasret gidermekle şahadet haberini almak arasındaki erin uçurumda kalmıştır. Bunu gittim bir evde yaşadım. 'Oğlum dün beri aradı. Anne ben şu anda bir yola çıktık, gidiyoruz. Dua et, ama şahadeti de özlüyorum 24 saat sonra oğlumun haberini aldım...' Tabii, göğsündeki cebinden çıkmış olan emanetleri, bana gösterdiklerinde de benim de dünyam sarsıldı. Hangi annenin yüreği dayanır buna? Hangi annenin kalbi bu açıyı taşır. 'Büyüttüm, besledim asker eyledim, gitti de gelmedi yavrum, buna ne çare...' diyerek ağıtlar yakan bir anneyi, hangi etkileyici söz teselli edecektir. 30 yıldır nice anne, telefonun başında Ağrı Dağı gibi, Munzur Dağı, Cudi Dağı gibi, Erciyes Dağı gibi, Kaçkar Dağı gibi olduğu yere yığılıp kaldı. Babaların göz yaşları da sel olup içine aktı.
ANNELERİN İDEOLOJİSİ YOK
Annenin ideolojisi yoktur, annenin siyaseti yoktur, sağcılığı, solculuğu yoktur. Oğlu her ne sebeple hayatını kaybetmiş olursa olsun, Yozgat'taki anne ile Hakkari'deki anne, oğullarının başında aynı duayı ediyorsa, evladı için Yasin ve Fatiha okuyorsa, cemaat aynı kıbleye dönüyorsa, burada çok ciddi bir yanlış olduğu ortadadır. Bu süreçten hiçbir tarafın kazançlı çıkmayacağı aşikardır. Ama kaybedenin Türkiye olduğu, kaybedenin vatanımız olduğu, kaybedenin milletimiz olduğu, ülkemizin geleceği olduğu aşikardır. Kaybedenin anneler olduğu, babalar olduğu aşikardır. Şehit anneleri, buyurun, Diyarbakır'da bir araya gelip kucaklaşabiliyor da ama birilerine bakıyorsunuz ki onlar bu buluşmadan rahatsız oluyorlar. Bu çok enteresan.
PAKET DEĞİL, SÜREÇ
İçişleri Bakanımızın koordinasyonunda bir süreç devam ettiriyoruz. Bir paketten bahsetmiyoruz. Bir süreç... Bu süreci devam ettirirken de parlamento içi, parlamento dışı siyasi parti liderleriyle de görüşmeler yapalım. Akademisyenlerle, bu ülkenin çeşitli aydınlarıyla, çeşitli medya mensuplarıyla, sivil toplum örgütleriyle, yani bu konuda söyleyecek sözü olan her kesimle görüşmeler yapılsın diyoruz. Bu görüşmeleri, İçişleri Bakanımızın koordinesinde yürütüyoruz. Ama bakıyorsunuz dün, Anamuhaletef ile diğer muhalefet partisi, her ikisine mektup gidiyor ve anında ret cevabı geliyor.
BU MESELEDE MUTABAKAT ARAMAYACAKSANIZ DA...
Hani bunlar uzlaşmadan yanaydı, hani bunlar bu ülkeden, mutabakattan yanaydılar? Bu meselede mutabakatın olmayacak da bu meselede çözüm aramak olmayacak da nerede çözüm arayacaksınız, söyler misiniz? Benim Bakanım gelip de size bir şeyi dayatmayacak, sizinle bir şeyi paylaşacak. Söyleyecek neyiniz var? Bize bunu söyleyin. Biz, bunları da bu çalışmanın içerisine koyalım. İnşallah sonuç bildirgesine, raporumuza bunu koyalım. Bu sürede inşallah bunları bir milat yapalım istiyoruz. Bu meselenin kalıcı olarak çözümü, huzur ve emniyet zemininin, kardeşlik ikliminin yeniden tesis edilmesi için biz bu çalışmayı sürdürüyoruz, sürdüreceğiz.
GÖLGE ETMEYİN, ENGEL OLMAYIN
Biz legal yapılanmaları muhatap kabul ettik. Hiçbir zaman illegal yapılanmaları kabul etmemiz mümkün değildir. Hiçbir zaman çelişkili açıklamalar, samimiyetten uzak yaklaşımlar göstermedik. Meseleleri şartlara, konjektüre, siyasal çıkar ilişkilerine asla endekslemedik. Ama şunu açıklıkla ifade edeyim, Kürt vatandaşlarımızın sorununu üreten siyasi zihniyetin, sorunu bu hale getiren politik yaklaşımı bizim sahiplenmemiz, paylaşmamız, sürdürmemiz mümkün değildir. Bizim dünya görüşümüz, siyaset felsefemiz, böyle bir sorunu üretmeyi de böyle bir sorunu çözümsüzlüğe mahkum etmeyi de böyle bir soruna gözümüzü yummayı da normal göremez. Sorunun devam etmesine, çözümün akamete uğramasına çanak tutan anlayışlar, yaşanan acıların vebaline de ortak olur. Sorunu bu hale getiren anlayışlardan medet beklemiyoruz. Ama diyoruz ki gölge etmeyin, engel olmayın. Bu kardeşlik projesine, bu barış ve bütünleşme projesine, bu milli birlik ve bütünlük projesine kapılarınızı kapatmayın. Gelin bu çalışmayı hep birlikte şekillendirelim.
Diyarbakır'da getirdiğimiz düşüncelerle, bugün ortaya koyduğumuz irade arasında da fark yoktur. Bu bir demokratik açılım projesi olacaktır. Bunu böyle bilin. 14 Ağustos 2001'de yola çıkarken, onu söyledik. 'Batı neyse, doğuda o olacak' dedik, 'Güney neyse, kuzeyde o olacak' dedik. Antalya'daki konuşmamızda söyledik, 'Bizim 3 tane kırmızı çizgimiz var' dedik. 'Biz etnik milliyetçilik yapmayacağız, dinsel milliyetçilik yapmayacağız, bölgesel milliyetçilik yapmayacağız' dedik, yola böyle çıktık. Bunda asla taviz vermedik, bundan sonra da vermeyeceğiz.
İLLEGAL YAPILANMAYI MUHATAP ALMAYIZ
Biz legal yapılanmaları muhatap kabul ederiz, Hiçbir zaman illegal yapılanmaları kabul etmemiz mümkün değildir. Kürt vatandaşlarımızın sorununu üreten siyasi zihniyeti sorunu bu hale getiren politik yaklaşımı bizim sahiplenmemiz paylaşmamız sürdürmemiz mümkün değildir. Bizim dünya görüşümüz siyaset felsefemiz böyle bir sorunu üretmeyi de çözümsüzlüğe mahkum etmeyi de böyle bir soruna gözümüz yummayı da normal göremez. Çözümün akamete uğramasına çanak tutan anlayışlar yaşanan acıların vebaline de ortak olurlar. Bu milli birlik bütünlük projesine kapılarınızı kapatmayın diyoruz. Gelin bu çalışmayı hep birlikte şekillendirelim. Diyarbakır’da dile getirdiğimiz düşüncelerle bugün ortaya koyduğumuz irade arasında da fark yoktur.
BAHÇELİ'YE: VATAN SEVGİMİZİ ÖLÇECEK KALİTEDE DEĞİLSİN!
Bütün siyasi partiler, sivil toplum örgütleri, akademisyenlerle, medya, yazar-çizer, hepsiyle elele verelim ve bu işi böyle çözelim. Burada siyasi polemiğe girmek istemiyorum. Bizi son derece ağır ve insafsız şekilde eleştiren, haşa bizi adeta vatan haini olarak ilan eden Sayın Bahçeli'ye cevap verecek değilim. İnanıyorum ki MHP'nin kendi içindeki mensupları bile onun bu yaklaşımından rahatsızdır. Ben buna inanıyorum. Sayın Bahçeli, yaklaşan güz kongresinin hazırlığı içerisinde, bu hezeyanlara girmesi yanlıştır. Bizim vatan sevgimizi bir defa ölçebilecek ne kalitededir ne kariyerdedir. CHP'nin de Sayın liderine burada cevap verecek değiliz. Onlarla bu şekilde bir tartışmanın içerisine girecek değilim. Ancak, 2 lidere de tavır belirleme noktasında son derece aceleci davrandıklarını, bu şekilde çözümden değil, çözümsüzlükten yana bir tavır içine doğru sürüklendiklerini hatırlatmak isterim. Henüz dere görülmeden muhalefet set çekmek için kazmayı küreği eline almıştır. Eylem planı, yol haritası noktasında, bizim çalışmalarımız devam ediyor. Henüz nihai bir aşamaya gelmedik. Ne koordinatörüm ne şahsım, böyle bir açıklamayı yapmış değiliz.
AMAN YARABBİ O NE EPEPTİR
Aman Yarabbi, o ne edeptir? Nasıl edepli konuşmalar yapıyorlar? İlgilileri, yetkilileri nasıl konuşmalar yapıyor? Sokakta lanettayın dolaşan kişiler bu dili kullanmaz. Bu parlamentonun çatısı altında bu dili konuşan bir milletvekili nasıl olur? Bu nasıl bir ahlak anlayışıdır? Benim arkadaşlarıma bu şekilde bir hakarette bulunmak kimsenin haddi değildir. Bunun hesabını MHP'nin tabanı, onlardan soracaktır. Ben yine inanıyorum ki CHP'nin tabanı bunların hesabını onlardan soracaktır.
EVLAT ACISINA TAHAMMÜLÜMÜZ YOK
Elbette istismar mekanizmaları çalışacaktır, elbette çözümsüzlükten beslenenler, süreci çarpıtmak için ellerinden geleni yapacaklardır. Elbette bağımsızlık gibi, milli birlik ve bütünlük gibi sadakat gibi kavramları dillerine dolayanlar, bu hepimizce kutsal sayılan kavramları, siyasi hırslarına alet edenler çıkacaktır. Ancak şunu bütün samimiyetim, kalbimle, bütün yüreğimle ifade ediyorum: Sürecin siyasi riski, siyasi getirisi ve götürüsü her ne olursa olsun, bizim bu meseleyi Türkiye'nin çıkarına, 71.5 milyon vatandaşımızın çıkarına, geleceğimiz adına çözmekten başka bir gayemiz yoktur ve olamaz.
Gencecik fidanlarımızın, ana kuzularının sararıp solmasına, artık tahammülümüz yok. Ağıtlara, annelerin gözyaşlarına, evlat acısına, feryadı figana daha fazla tahammülümüz yok. Türkiye'nin kaybetmesine, daha büyük risk ve tehditlerle karşılaşmasına, tahammülümüz yok. Ülkenin bir bölümü üzerine çökmüş karabulutlara tahammülümüz yok. Umutsuzluğa tahammülümüz yok. Biz artık Botan Çayı'nda serinlemek, Zap suyu gibi coşmak, Dicle, Fırat, Murat gibi barışa kardeşliğe akmak istiyoruz. İstiyoruz ki Munzur dağlarında hep birlikte kardelen toplayalım. Cudi Dağında yediverenler, Ağrı dağında çiğdemler dermek istiyoruz. Ülkemin 7 coğrafyasından derilmiş çiçekleri, ülkemin annelerine, o tertemiz yüreklere vermek istiyoruz.
Bu kardeşlik projesini, bu bütünleşme projesini, bu Türkiye'yi ayağa kaldırma projesini hep birlikte başaracağız.''
Başbakan Erdoğan'ın konuşması sırasında, bazı milletvekillerinin gözyaşlarına hakim olamadığı görüldü.
- Etiketler :
- Haberler