Davutoğlu: "4 olağan şüpheli var"
Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Bizim için 4 olağan şüpheli DAEŞ, PKK, DHKP/C ve Reyhanlı saldırısında olduğu gibi rejim destekli bir faaliyet ve bir terör saldırısı" dedi.
Davutoğlu, Show TV canlı yayınında gazetecilerin gündeme ilişkin soruları cevapladı.
Ankara'daki terör saldırısındaki faillerin isimlerinin netleşip netleşmediği ve gelinen son duruma ilişkin soru üzerine Davutoğlu, saldırıda hayatını kaybeden vatandaşlar için taziyelerini sundu.
Böyle barbarca bir saldırı sonrasında adım adım yapılması gereken şeyler olduğunu ifade eden Davutoğlu, saat 10.10'da haberi olduğunda birinci önceliklerin yaralılar, vefat eden vatandaşlarla bir an önce bu konuda atılan adımlar olduğunu söyledi.
Çok büyük bir acı olduğunu ve hala derinliğini yüreklerinde taşıdıklarını dile getiren Davutoğlu, "İlk yaralıların hastaneye intikali, acil müdahaleler ve bugün itibarıyla da büyük ölçüde cenazelerimizin tespitinin hemen hemen tamamının... 99 cenazemiz var. 94'ü teslim edildi, geri kalan 4 cenaze ailesini bekliyor. Bir cenaze de Filistinli. O da ailesini bekliyor, ailelerinin almasını" diye konuştu.
Bir taraftan bu sağlıkla ilgili acil konular yapılırken diğer taraftan da çok seri şekilde olayın arka planı üzerine çok ciddi soruşturma başlatıldığını anlatan Davutoğlu, önce olayın oluş seyri ve tek tek parçalar toplanarak, son derece titiz bir çalışmayla soruşturmanın yürütüldüğünü aktardı.
Takriben 24 saat içinde bütün bu tespitlerin yapıldığı bir sürecin yaşandığını kaydeden Davutoğlu, şöyle konuştu:
"Biz de yakın takiple onların geldiği aşamaları takip ettik. 24 saati demem şu. Yani alandaki parçalar tek tek toplanarak, onların temizlenmesi, sağlık işlemlerinin yapılması, onların tutanaklarının tutulması. Bu uluslararası standartlar arasında acil müdahale bağlamında hem tıbbi müdahale hem de hukuki müdahale bağlamında son derece üstün standartlarda bir çalışma yapıldı. Burada olayın oluş anından itibaren hemen şüpheli olarak bunların kimin tarafından yapılabileceğiyle ilgili analiz yapılabilirdi yani veriler toplanırken. Bizim için 4 olağan şüpheli DAEŞ, PKK, DHKP/C ve Reyhanlı saldırısında olduğu gibi rejim destekli bir faaliyet ve bir terör saldırısı. Suriye rejimi, Reyhanlı saldırısında açık ve net bir şekilde bütün geçmiş saldırıların tümü aydınlatıldı. Aslında faili meçhul bir durum bırakılmadı Reyhanlı da dahil olmak üzere. Dolayısıyla burada bir birikim var. Türkiye ile hesabı olan, Türkiye'nin istikrarını tehdit eden, Türkiye'nin bütünlüğüne zarar vermek isteyenlerin istifade edeceği bir terör olayından bahsediyoruz. Bir de zamanlama itibarıyla seçime doğru giderken bunun yapılmış olmasının da getirdiği ekstra bir durum vardır."
"TÜRKİYE DEMOKRATİK BİR ÜLKE"
AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Davutoğlu, zamanla bu örgütlerin birbirinden kopuk gibi görünse de bir çoğunun birbiriyle irtibatlı olduğunu belirterek, şunları kaydetti:
"Nasıl irtibatlı? Mesela bir zamandır DHKP/C militanlarının 'ölümsüzler fedaisi' şeklinde Kandil'de eğitildiğini ve bazı intihar bombacılarının Türkiye'ye gönderildiğini biliyoruz. Yani DHKP/C ile PKK arasında bu anlamda bir irtibat var. DAEŞ'in zaten bu konularda çok belli bir sicili var fakat DAEŞ içinde de hem dış istihbarat unsurlarının hem de Suriye rejiminin de son dönemde DAEŞ'e sızdığıyla ilgili çok ciddi veriler var. Bütün bunların ortada bazen kategorik olarak şu örgüt dediğinizde bir piyonu işaret edebilirsiniz ama onun arkasındaki güçler o gördüğünüz piyonun çok ötesinde olabilir. Dolayısıyla çok acele bir yargıda bulunmaktansa bütün ihtimalleri değerlendiren ve her gün ben bir kaç kez İçişleri Bakanımız, istihbarat birimlerimizi çağırarak anlık bilgiler aldım."
"ELİNİ TAŞIN ALTINA KOYMADI"
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun bir röportajda, "Bir liste vardı emniyet birimlerinde, bu iki isim ve fail o listede var mı?" yönündeki sorusunun hatırlatılması üzerine Davutoğlu, "Sayın Kılıçdaroğlu keşke hükümet içinde görev almayı kabul etseydi yani kastettiğim seçim hükümeti. Koalisyon olmadı. O siyasi irade ama o olsaydı bütün bu süreci birlikte yürütürdük ama elini bu taşın altına koymadı. Sayın Bahçeli de koymadı. Şimdi hariçten ahkam kesmek kolay oluyor" diye konuştu.
Ahmet Davutoğlu, pazar günü Kılıçdaroğlu ile görüştüğünde bunları aktardığını dile getirerek, burada her zaman şüpheli olarak olabilecek riskler itibarıyla birtakım çalışmalar ve isimlerin tespit edilerek, bunların takip edildiğini anlattı.
Başbakan Davutoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Bu isimler basında çıkan 'bombacı' diye şey olan isimlerin dışında da isimler olabilir. Bazen paravanlar kullanılarak bazı isimler öne çıkarılabilir. Bütün bunları detaylı olarak incelemeye tabi tuttuk. Şimdi bir çarpıcı misal olarak söyleyeyim. Geçen gün televizyonda söylediğimde bunu da basın etiği bağlamında doğrusu paylaşmak istedim, hemen yanlış yorumlandı. Sanki bombacıların isimleri biliniyordu da takip edilmemiş veya bu normalmiş gibi. Hayır. Kastettiğim şu. Türkiye demokratik hukuk devleti. Bir kişinin potansiyel suçlu olduğunu bilseniz bile, bu kim olursa olsun, hangi yapıyla, siyasi ideolojiyle irtibatlı olursa olsun potansiyel suçlu oldu diye birini tutuklayamazsınız Türkiye'de. Her tutuklamanın savcı tarafından delillendirilmesi lazım. Şüphelenirsiniz, takip edersiniz ama Türkiye herhangi bir antidemokratik bir ülke değil. Şuradan 'sokaktan geçen 100 kişiyi toplayın' denilen ya da 90'lı yıllarda, 12 Eylül döneminde olduğu gibi 'muhtemelen suç işleyebilir, yüzüne, simasına bakın ihtiyaten içeriye alın' diyecek bir ülke değil. Türkiye demokratik bir ülke."
Makul şüphenin gündeme getirilmesi yönündeki bir soru üzerine Davutoğlu, "Makul şüphede de bir örnek vereyim size. Bir hanımla ilgili 'bu canlı bomba olabilir' diye geçmişte DHKP/C militanıyla ilgili bir açıklama oldu ve dikkatler ona çekildi. Günlerce eleştiriye muhatap olduk. 'Nasıl birini böyle deşifre edersiniz?' diye. O kadın daha sonra canlı bomba olarak faaliyet gösterdi. Şunu kast ediyorum. Demokratik hukuk kuralları içinde, hiçbir vatandaşın hukukunu zedelemeden, bütün güvenlik tedbirlerini almak, hassas bir terazide veya ince bir ip üzerinde yürümek gibidir. Takip edeceksiniz, suç varsa yakalayacaksınız, suça doğru gidiyorsa takip edip, doğru zamanda yakalayacaksınız" ifadelerini kullandı.
"ACIMASIZ, BİLEREK VE KASITLI ŞEKİLDE ELEŞTİRİYE TABİ TUTULDUK"
"Sayın Başbakan 'Elimizde ama eylem yapmadan yakalayamayız' cümleniz eleştirildi. Burada makul şüpheli konusu gündeme geldi" yönündeki soruyu Davutoğlu, makul şüpheyi İç Güvenlik Yasası'na koyduklarında bunun da eleştirildiğini anımsattı.
Başbakan Davutoğlu, "Şunu deseydim eminim Türkiye'de biz diktatörlükle itham edilirdik. 'Eylem yapmasa da veya eylem hazırlığı yapmasa da şüphelendiğimiz adamı biz içeri alırız' deseydik Türkiye Suriye gibi rejim olurdu ve çok ciddi eleştiri alırdık diktatörlükle, otoriterlikle. Demokratik hukuk devletinde takip edersiniz, eyleme kalkışma ihtimali olduğu anda göz altına alırsınız" dedi.
Bu konuda bir örnek vermek istediğini anlatan Davutoğlu, şunları dile getirdi:
"23 Temmuz günü Suruç saldırısı sonrası DAEŞ'e karşı operasyon yapma kararı aldığımızda, Ceylanpınar saldırısı sonrasında PKK'ya karşı operasyon kararı aldığımızda o gece yaptığım güvenlik toplantısında emniyet birimlerine çok net şu soruyu sordum. Şu anda DAEŞ bize bir intihar saldırısı yapmaya kalksa biz onları cezalandırıyoruz veya onlara operasyon yapıyoruz diye veya PKK yapmaya kalksa potansiyel olabilecek suçlular kimlerdir? 768 isimden bahsettiler. Hepsini ihtiyaten bu gece bu isimlerle ilgili tedbir alın, elinizde veri varsa gözaltına alın yoksa denetim altında tutun. Herhangi bir saldırıya muhatap olmayalım. Ama şunu ben diyemem. 'Şunları alın, bunları bilinmez bir yere götürün' diyemem. Biz demokratik bir hukuk devletinde yaşıyoruz. Kastettiğim şey bu. Tedbiren yapacağınız şeyler vardır."
Acımasız, bilerek ve kasıtlı şekilde eleştiriye tabi tutulduklarını belirten Davutoğlu, "Desek ki 'Bunların hepsini o gece alırdık, bugünde alırız deseniz' bu seferde hukuk devletinin kurallarını dışına çıkarsınız. Ayrıca da alamazsınız, savcı alacak" diye konuştu.
"BİRİSİNİN İSMİ NEREDEYSE KESİNLEŞTİ"
AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Liste var mı elinizde?" sorusu üzerine, emniyetin istihbarat olarak topladığı şeylerin olduğunu aktardı.
"İki terörist bu listenin içinde mi?" sorusuna Davutoğlu, şu karşılığı verdi:
"Hayır. Bu iki teröristle ilgili daha buradan ben şu teröristler diyemem. Listenin içinde veya dışında demem soruşturmayla ilgili bilgi aktarmam olur. Bu doğru olmaz. Yürüyen bir soruşturma bu. Şunu söyleyeyim. Bu iki bombacının nasıl geldiğini, daha doğrusu alandaki cesetlerden, ceset parçalarından takriben nasıl bir bombayla... İşte TNT ve neyle yaptıkları çıkarıldı. Daha isimler belli olmadan, isimler üzerinde konuşulmadan daha ilk 24 saat içinde. Şimdi birisinin ismi neredeyse netleşti. Diğeri üzerinde de yoğun üç dört ihtimal üzerinde çalışılıyor. Çünkü bunlar DNA testleri. Televizyonda ekran başında bunu anlatmayı çok şey görmem çok hoş tablo olmadığı için ama. Genellikle bu canlı bombaların tümü infilak ettiği için, kendisini infilak ettirdiği için bir parça bulmak imkansızlaşıyor, zor oluyor. Bütün beden parçalanmış oluyor. Diğer cenazelerdeki ceset bütünlüğü olmayabiliyor. Kimliği tespit edilemeyen üç el. Onlar üzerinden parmak izleri, tek tek 20 milyon parmak izleriyle karşılaştırıldı, iki gün içinde. Bir tanesinin Türkiye'deki parmak izi karşılığı bulunamadığı için 'acaba dışarıda olabilir mi?' diye çalışıldı. Parmak izi olmaması demek hiç ehliyet kullanmamış, almamış, hiç bir kimlik çıkarmamış olması da dahil bir şey var. Ne kadar titizlikle bu çalışmanın yürütüldüğünü... Ahkam kesmek çok kolay. O gün 'Bunu AK Parti yaptı, arkasında da şu var' diye itham edenler, demokratik hukuk devletinin kültürünü anlamamış kişilerdir. Veya şu örgüt var. O örgüt olduğunu sen zihnen analiz olarak çıkartabilirsin ama devlet o örgütün irtibatlarını çıkarana kadar sabırla inceler."
"20 MİLYON PARMAK İZİ ÜZERİNDE İNCELEME YAPILDI"
AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu, 20 milyon parmak izi üzerinde incelemeyle DNA eşleştirmelerinin yapıldığını ifade ederek, geldikleri noktada sağlıkla ilgili yapılan şeylerin dışında hukuki bakımdan da araştırmanın çok ileri aşamalarına geldiklerini anlattı.
Davutoğlu, "Bir diğer canlı bomba için ulaşamadığımız zaman acaba dış bağlantıları nedir diye onun üzerinde çalışmalar sürüyor. Ayrıca yine çarpıcı şekilde bu DAEŞ izi üzerinde yürüyen çalışmalar bunların bir kısmı. Bir kısımı da bombalama olmadan önce Twitter hesabı üzerinden neredeyse bombayı tarif edecek şekilde, neredeyse zamanlamayı tarif edecek şekilde. Gözaltılar oldu. Bu da çarpıcı" şeklinde konuştu.
"28 MAYIS'TA AYNI MASADA OTURARAK, ANLAŞTILAR"
IŞİD, PKK, PYD ve Suriye rejiminin 28 Mayıs 2014'te Haseke'de masaya oturarak, bir plan dahilinde anlaştıklarını dile getiren Davutoğlu, şöyle devam etti:
"Palmira, rejim tarafından DAEŞ'E terk edildi. Tel Abyad DAEŞ tarafından PYD'ye terk edildi ve hepsi birden ılımlı muhalefete dönük olarak saldırı yapmaya karar verdi. DAEŞ ile PKK unsurları hiç bir araya gelmiyor değil. DAEŞ ve PYD, dolayısıyla PKK aynı masa etrafında buluştu. Şu gün de bu iki örgütün veya onlarla birlikte o masaya oturan Suriye rejiminin Türkiye'yi istikrarsızlaştırma yönünde geçici bir ittifakta buluşması imkansız değil. Bir duyum değil. Ne konuştuklarının bütün detayları var elimizde. Bunları bildiğiniz zaman böyle bir olay olduğunda 'Ya şu örgütle bu örgüt iş birliği yapar mı?' diye düşünmeyin... Her iki örgüte sızmış unsurlar her iki tarafa da yarayacak bir eylemi gerçekleştirirler. İşte piyonlarla bu işin arkasındaki isimler, gerçek aktörler arasındaki ilişki bu."
Başbakan Davutoğlu, "PYD konusunda ABD'nin son açıklaması, DAEŞ konusunda Rusya'nın sınır ötesi bir operasyonu ve çok net olarak 'DAEŞ'i vuruyorum' derken bölgedeki varlığı, bizim bu bölgeyi çok iyi bilmemize rağmen Rusya ve ABD'nin direkt konuya intikal olması bir yol kazası mı? Yoksa uzun vadeli bir planın parçası mı?" sorusu üzerine, Türkiye'yi riske etmeden, Türkiye'nin istikrarını, demokrasisini tehlikeye atmadan Suriye'de olabilecek en etkin rolü oynamaya çalıştıklarını, Türkiye'yi maceracı şekilde bir gerilimin parçası yapmadıklarını söyledi.
Şu anda savaşın kritik yerinin Halep olduğunu dile getiren Davutoğlu, Rus operasyonlarının DAEŞ'a karşı yapılmadığını, 57 operasyonun 55'inin ılımlı muhalefete yönelik olduğunu hatırlattı.
Davutoğlu, şöyle konuştu:
"Peki bu kime yarıyor? Rejime yarıyor çünkü Laskiye'de rejimi rahatlatıyor. Ama DAEŞ'a yarıyor. Çünkü DAEŞ'i vurmayıp, ılımlı muhalefeti vurduğunuz zaman, Özgür Suriye Ordusu'nu, DAEŞ'in batıya doğru ilerleyip Halep'e girmesinin yolunu açıyorsunuz. Zaten geçmişte de Suriye rejiminin hava bombardımanları en fazla DAEŞ'a yarıyordu çünkü Suriye rejiminin kendi kara ordusu zayıf olduğu için onlar giremeyince DAEŞ giriyordu. DAEŞ böyle güç kazandı. Böyle bir yapı olduğu zaman arada gri alanlar oluyor. Öyle silah kaçakçıları var ki şu anda hem DAEŞ'e hem PYD'ye hem rejime çalışıyor. Öyle aktörler var ki savaş lordları diyebileceğimiz, bir gün onun yanında bir gün diğerinin... Kendilerine alan açmaya çalışıyor. Böyle kirlenmiş bir ortamda herkesin herkesle iş tutabildiği yerde Türkiye'nin kendi istikrarı için olağanüstü dikkatli olması, uluslararası toplumdan kopmadan kendi güvenliğini teminat altına alıp çaba göstermesi gerekiyor. Bunun dışında tutabilmek için Türkiye'yi, büyük gayret sarf ediyoruz."
Ahmet Davutoğlu, ABD'nin Ankara Büyükelçisi John Bass'ın Dışişleri Bakanlığı'na çağrılarak, "PYD'ye havadan silah teslimatı" konusunda mesajların iletildiğini belirtti.
"KİRLİ OYUNU DEVREYE SOKTUKLARINDA HAZIR OLACAK ŞEKİLDE BÜTÜN GÜVENLİK SİSTEMİMİMİZİ YAPILANDIRDIK"
DAEŞ çıkana kadar uluslararası toplumun PKK'yı terör örgütü olarak gördüğünü söyleyen Davutoğlu, şunları kaydetti:
"PKK'nın bir kanadı olan PYD, DAEŞ çıkınca meşruiyet kazanmanın yollarını buldu, yani muhatap alınmaya başladı. Biz hangi devletin hangi elemanlarının PKK'ya giderek PYD ile ilişkiler kurduğunu, nerede hangi PYD militanını bazı PKK militanlarını tedavi ettirdiğini, bunların hepsini biliyoruz. PKK ve bunun uzantısı olarak da HDP şöyle bir vehme kapıldı: Artık PYD meşrulaştı, PYD DAEŞ'e karşı demokrasinin, özgürlüğün savunucusu gibi uluslararası alanda muhatap oldu. Onun üzerinden PKK da meşrulaşıyor. Tam da Türkiye'yi sıkıştırmanın vakti. Türkiye'yi DAEŞ'le özdeşleştirirsek, Suruç saldırısı, PKK meşrulaşırken Türkiye Cumhuriyeti devlet olarak, devleti idare eden AK Parti ve Cumhurbaşkanı, Başbakan bizler olarak gayrimeşrulaşmaya başlayacağız. Paralel devlet yapısı da buna destek verdi. Onların oyunlarını bozan bizim kararlı tutumumuzla 23 Temmuz'da bir taraftan DAEŞ'i diğer taraftan PKK'yı vurmamız..."
Davutoğlu, "PYD'yi vururuz dediniz" sözünün hatırlatılması üzerine "Gerekirse... Türkiye'nin güvenliği ne gerektirirse onu yaparız. PYD'yi şu ana kadar vurmamışsak, PYD masum olduğundan, PKK'dan ayrı olduğundan da değil. Çözüm Süreci devam ediyordu, silahların bırakılacağına dair sözler vardı. Diğer taraftan da PYD'nin doğrudan Türkiye'ye Suriye üzerinden bir saldırısı söz konusu değildi, Irak'takinin aksine, PKK'nın..." dedi.
PYD Eşbaşkanı Salih Müslim'e Suriye rejimine karşı tavır koyma, Türkiye'ye silah sokmama ve Suriye muhalefetine katılma konularında mesajlar verildiğini dile getiren Davutoğlu, şöyle konuştu:
"Çözüm Süreci normal seyrinde devam ederken, PYD de bunu yapmış olsaydı Türkiye'nin hem içeride hem dışarda etkinliği artacak ve Türkiye'de terör eylemleri bitecekti. Fakat onlar ne yaptı? 2014'te DAEŞ Musul'u alınca ve arkasından DAEŞ'in üzerinden PKK, PYD meşrulaşınca 'Madem ki böyle bir konjonktür var Türkiye de Çözüm Sürecinde yürümektense biz Türkiye'yi köşeye sıkıştıralım, ABD'den, Rusya'dan ve Fransa'dan gelen meşruiyet ile özellikle Kobani olayları sırasında, Türkiye'nin alanını daraltalım' dedi. Bu çirkin oyuna kalkıştıklarında ve işbirlikçilik yaptıklarında bu anlamda Suriye rejimiyle ve Suriye rejimini destekleyen başka bazı rejimlerle, bu sefer bizim için hem Türkiye içinde Çözüm Süreci bağlamında atılan adımlar yürüdü ama bir taraftan da biz böyle bir kirli oyunu devreye soktuklarında hazır olacak şekilde bütün güvenlik sistemimimizi yapılandırdık."
"KİMSE TÜRKİYE'Yİ İÇERİDE VE DIŞARIDA TEDİRGİN EDEREK TÜRKİYE'NİN İSTİKRARINI TEHDİT ALTINA ALABİLECEĞİNİ DÜŞÜNMESİN"
Davutoğlu, ABD'ye, bütün müttefiklere ve Rusya'ya, "Türkiye sınırlarına yakın bir yerde PYD'ye yapılan silah yardımı herhangi bir şekilde Türkiye'ye yönelik tehdit halini alırsa ve PYD de PKK gibi sızmalarla veya silah aktarımıyla Türkiye'ye zarar vermeye başlarsa hiç tereddüt etmeyiz, bir an dahi tereddüt etmeyiz. Eğer PYD, Irak'a geçerek Irak üzerinden Türkiye'ye girmek suretiyle bir şeye kalkışırsa yine tereddüt etmeyiz" mesajını ilettiklerini aktardı.
PYD'ye verilen silahların PKK'ya gitmeyeceğinin garanti edilemeyeceğini vurgulayan Davutoğlu, "Nasıl Nusra, DAEŞ'e karşı savaşıyor diye meşru olamaz ise PKK ile irtibatlı PYD de DAEŞ'e karşı savaşıyor diye meşru olamaz. Ama ne olur? Silahlarını bırakırlar. Bu, Suriyeli Kürtler, Iraklı Kürtlerle ilgili bir durum değildir. Suriyeli ve Iraklı Kürtlerin destekçisi de hamisi de yardımcısı da biziz. Her türlü yardımı yaparız. Barzani ile ilgili bizim herhangi olumsuz bir kanaatimiz var mı? Türkiye ile birlikte çalışıyor. Türkiye'ye karşı olan kim olursa, cevabını veririz. 2013 Mayıs'ında verilen sözler yerine gelir, bütün silahlı unsurlar Türkiye'den çıkar, bütün silahlar terk edilir, ondan sonra bizim için PYD ya da PYD'nin Suriye'deki mevcudiyeti rahatsız edici olmaktan çıkar" dedi.
Davutoğlu, "Çatışmasızlık veya eylemsizliği bir adım olarak görüyor musunuz?" sorusuna, şu yanıtı verdi:
"PKK'nın çatışmasızlıktan anladığı şu: Askerin operasyonları dursun ama kendileri Cizre'de barikat yapmaya, Varto'da mezar görüntüsü altında kalaşnikof, doçka biriktirmeye, Cudi Dağı'nda örgüt elemanların her türlü faaliyet yapmasına, Tendürek'te örgüt elemanlarının rahatlıkla mezralara, yaylalara çıkanları tehdit etmesi, bunlar olacak ama sadece asker operasyon yapmayacak. Böyle şey olmaz."
Muhalefetten bunların ihmal edildiği eleştirisi olduğuna yönelik değerlendirme üzerine Davutoğlu, şöyle konuştu:
"Şimdi ihmal etmiyoruz. O zaman yanımızda olsunlar. Şimdi ihmal edilmiyor hiçbir şey. Yanımızda olsunlar, terör örgütünün hoşuna gidecek bir dil benimsemesinler. 1985'ten beri bu dediğim dağların hepsinde terör unsurları vardı, hiçbir zaman Cudi Dağı'nda veya Dağlıca'nın olduğu dağlarda 1999'da, 2001'de bitmiş miydi? Yok. Bizim dediğimiz şey şu, samimilerse çok kolay, bırakacaklar silahlarını. O zaman PYD'yi başka bir denkleme alırız. PYD, PKK ile bu kadar içiçeyken ve PKK Türkiye'ye saldırırken, bakın Türkiye'de terör yaparak demiyorum, Türkiye'ye saldırırken, müttefik ya da dost ve komşu bir ülkenin, Rusya gibi, PYD'ye verdiği silahları kimse meşru kılamaz. Eğer meşru kılınması gereken bir şey varsa, o zaman PYD'ye yardım edilmesin, Özgür Suriye Ordusu'na yardım edilsin, Özgür Suriye Ordusu içindeki Kürt tugaylarına, taburlarına yardım edilsin. Onlar gelsinler. Türkiye'ye saldırmayan müzahir bir yapı olarak yanımızda, başımızda bulunsunlar ama kimse ikili bir oyuna kalkışmasın. Kimse Türkiye'yi bu yolla içeride ve dışarıda tedirgin ederek, Türkiye'nin istikrarını tehdit altına alabileceğini düşünmesin. Ağır bedeller ödeniyor. Bu canlarımız bizim canlarımız. Bunların hepsi bu şekilde oyunlar içinde tekrar tekrar bize yaşatılacak diye düşünülüyorsa, işte orada milletimizin, siyasilerimiz, medyamızın hep beraber ortak mücadelede buluşması gerekiyor."
YENİ GÜVENLİK KONSEPTİ
Ankara'daki terör saldırısının ardından yapılan güvenlik zirvesinde öncelikle "Bomba taramasından geçirdiniz mi?" sorusunu yönelttiğini belirten Davutoğlu, "Miting meydanını bomba taramasından geçirdik ama insan araması miting meydanının başlangıç noktasında oldu, yani Sıhhiye'de" şeklinde yanıt aldığını ve bunun üzerine saldırıda yerleştirilen bir bomba değil de canlı bomba kullanıldığını düşündüklerini dile getirdi.
Yetkililere "miting yapma kültürünü ve uygulamalarını yeni bir konseptle değiştirilmesi" konusunda talimat verdiğini aktaran Davutoğlu, "Beş gündür benim için tek şey var. Anket, iktidar, seçim onlar sonra konuşulacak konular. Can derdimiz varken ben onunla ilgilenirim. Bu anlamda siyasi hiçbir toplantı, miting yapmadım" ifadesini kullandı.
"YENİ GÜVENLİK KONSEPTİNDE RUTİN OLMAYACAK"
Eskiden bu yana rutin bir uygulama olarak mitinge katılanların Ankara Garı önünde toplanıp mitingin gerçekleştirileceği asıl yer olan Sıhhiye'ye yürüdüğünü anımsatan Davutoğlu, "Rutin bir uygulama, ihmal mi? Değil ama ne eksik? Proaktif diyebileceğimiz önleyici bir tedbir" ifadelerini kullandı.
Başbakan Davutoğlu, yetkililere de bu konuda "Sizin bildiğiniz rutini terör örgütleri de bilir. O, rutinin dışına çıkar ve eylemini yapar. O zaman rutin olmayacak. Bu yeni güvenlik konseptinde rutin istemiyorum. Rutin hiçbir uygulama olmayacak. Sürpriz uygulamalar, beklenmedik uygulamalar olacak. Terör örgütünün hesap edemeyeceği kontroller olacak" şeklinde talimat verdiğini aktardı.
"MİTİNGE KATILANLAR POLİSE YARDIMCI OLMALI"
Mitinge katılan vatandaşların polise yardımcı olması gerektiğini vurgulayan Davutoğlu, "Vatandaşlarımız polisi düşman gibi görürse, düşman demeyeyim, hasım gibi, her an 'bana gaz sıkacak ben de direneceğim' diye görürse polisle iş birliği o anlamda yapmazsa, mitingde hatta polis aleyhine tezahürat yaparsa birlikte hem o polise hem de göstericiye kastedecek olan teröristleri engellememiz imkansızlaşır" diye konuştu.
Patlamanın ardından polisin gaz kullandığı yönündeki eleştirilerin hatırlatılması üzerine Davutoğlu, terör saldırısının ardından 11 polisin linç edilme girişimi sonucunda hastaneye kaldırıldığını belirterek, "Bir tanesi baya linçten kurtulmuştu ama ne elini silahına attı ne de polis bir gaz bombası attı. Bir kere şey oldu o da kalabalıkla ilgili, birbirlerine girecek iki grubu dağıtmak için" dedi.
Olayın öncesinde, olay sırasında ve sonrasında ne yapılması gerektiğini tekrar tekrar değerlendirdiklerini aktaran Davutoğlu, "8 bin kişinin olduğu yer miting meydanıdır benim için. Artık orada insan araması yapılacak. Şimdi yapacağız. Arkadaşlara da söyledik, Bakanlar Kurulu'nda. Dedektör köpeklerin denetiminde bomba araması. İnsanları çünkü tek tek bir şeye sokamıyorsunuz orada. Burada da vatandaşlarımızın 'üzerimize köpek saldılar' dememesi lazım" ifadesini kullandı.
Miting ve gösteri alanlarında dışarıdan gelecek tehlikeye karşı bir bilincin oluşturulması gerektiğinin altını çizen Davutoğlu, "Göstericinin hakkı gösteri yapmaktır ama polisin görevi de onu korumaktır. Orada polisin mevcudiyeti göstericiyi cezalandırmak değil göstericiyi korumaktır" diye konuştu.
Avrupa'da bazı gösterilerde polisin, herhangi bir tehlike anında "Şu anda herkes yerinde duracak" dediğinde insanların buna uyduğunu belirten Davutoğlu, "Bunları bizde yapmaya kalktığınızda 'polis gösteri hakkına engel oluyor' diye bakılıyor" dedi. Davutoğlu, bu konuyla ilgili çalıştığını ve bilgilendirildiğini söyledi.
"SORUŞTURMA DEVAM EDECEK"
İstihbari ya da güvenlik zaafı varsa soruşturma başlatılacağını kaydeden Davutoğlu, "İlk toplantıdan sonra İçişleri Bakanına söyledim, 'İdari bir soruşturma yapacaksınız, bütün bu olayın arka planını çıkaracaksınız ve bu yeni güvenlik konseptini bana sunacaksınız en kısa zamanda'. Bunu yaptıktan sonra idari soruşturmanın selameti için Ankara Emniyet Müdürü, Ankara İstihbarat Şube Müdürü, Ankara Güvenlik Şube Müdürü açığa alındı. Soruşturma devam edecek" dedi.
Cizre'deki olayın ardından da "Hemen soruşturma başlatın" dediğini kaydeden Davutoğlu, "Video geldiği anda 'Bunlarla ilgili her türlü işlemi yapacaksınız' dedim. Bakın biz hukuk devletiyiz, nasıl vatandaşlarımız için hukuk geçerliyse bürokrasi için de geçerli. Vatandaşlarımızı nasıl suçlayamazsak bürokrasiyi de hemen suçlama, kültürümüzde olamaz. Bu eskidendi hani Osmanlı'da Yeniçeri ayağa kalkar, bir iki kelle vererek o Yeniçeriyi teskin edilmeye çalışılırdı. Hukuk devletinde bu olmaz. Aman halk talep ediyor diye herhangi bir bürokratı cezalandırdığınızda ondan sonra cesur olacak bürokrat bulamazsınız ama ne yapılır? Alırsınız, incelersiniz, o zaman da bir karar verdiğinizde gereğini yaparsınız. İşte Cizre'de, 2 polis, art niyetli olarak bunları yaptıkları, bu görüntüleri çektikleri, bu görüntüye sebebiyet verdikleri, sürükledikleri için görevden alındı. Bunun da farkı şu, onların suçu tespit edildi ve hukuka sevk edilecekler" diye konuştu.
Türkiye'nin hava sahasına müdahale edildiğinde yapılan güvenlik zirvesinde de bu konunun gündeme geldiğini kaydeden Davutoğlu, devletin tüm güvenlik birimlerinin o toplantıya katıldığını ve hiçbirinin Cizre'deki olaya ilişkin "Bunlara bir şey yapmayalım. Kol kırılır yen içinde kalır" şeklinde bir görüş bildirmediğini ifade etti.
Bu toplantıda Kara Kuvvetleri Komutanının "Biz Tunceli'de bir operasyonda 1 hafta önce 5 teröristi öldürmüştük. Kırsalda, dağda yani, orada bırakılsa o terörist cenazeleri kimsenin haberi olmayacak. O 5 terörist cenazesi alındı, Malatya'ya getirildi. Adli Tıp'ta bütün hukuki işlemleri yapıldı ve ailelerine teslim edildi" şeklinde bilgi verdiğini aktaran Davutoğlu, savaştığınız düşman dahi olsa cenazesinin kutsal olduğunu vurgulayarak, "Oradaki bütün güvenlik birim başkanları yani Kuvvet Komutanları, Emniyet Müdürü, İstihbarat dediler ki bu tür eylemlere karşı, Cizre'de olan o cenaze sürükleme gibi, en sert ve kararlı tutumu alalım çünkü bizim verdiğimiz haklı mücadeleye gölge düşürüyor' dediler ve gereğini yaptık" şeklinde konuştu.
"HANGİ PARTİYE OY VERDİKLERİNİ BİLMEM, SORMAM DA"
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, Adalet ve İçişleri Bakanlarının istifa etmesi gerektiği yönünde ifadeler kullandığının hatırlatılması üzerine Davtoğlu, şunları kaydetti:
"Adalet ve İçişleri Bakanımız partili bakanlar değildir. İçişleri Bakanımız göreve yeni geldi biliyorsunuz yani 1 ay önce bu seçim hükümeti kurulduğu zaman ve terör konusunda son derece tecrübeli bir bakanımızdır, İstanbul'da terörle mücadelede olağanüstü başarılar elde etmiştir. Güvenimiz kendisine vardır. Adalet Bakanımız da müsteşarlığı döneminden bu yana, bakın ben AK Parti Genel Başkanıyım ama şu anda seçim hükümetine Başbakanlık yapıyorum, bu arkadaşların hangi partiye oy verdiklerini bilmem, sormam da. Çünkü partili değil ve Adalet Bakanı müsteşarıyken de Bakanımız herkesin objektif tutumuyla takdir ettiği bir isimdir. Şimdi o olaylar silsilesi içinde neler cereyan ettiğinin ortaya çıkması lazım. Hemen 'kelle isterük' gibi bir ifadeyle böyle bir şeyi yaptığınızda bu doğru olmaz. Bir sorumluluk varsa ben dahil hepimiz hukuk önünde gereken hesabı veririz. Hiçbirimiz layüsel değiliz. Hiçbirimiz soru sorulamaz değiliz. Onun için gecemizi gündüzümüze katıp, halkımızın önüne çıktığımızda açık alınla çıkabilmek için gayret sarf ediyoruz. Daha biz can derdindeyken, yaralıları taşırken, Sağlık Bakanımız yaralıların peşindeyken, Adalet Bakanı savcıları oraya göndermekle uğraşırken İçişleri Bakanı bütün bir emniyet mekanizmasını sadece Ankara'da değil o gece ben, gece boyu birçok kritik vilayetimizin valisiyle defaatle görüştüm. Çünkü o gece bu olay üzerine bir sürü olay olabilirdi. O gece, birtakım yerlerde isyana kalkışma olabilirdi. Kobani olayını yaşadık, Gezi olaylarını yaşadık. Siz böyle bir kritik vakitte Türkiye can derdinde, siz 2 bakanı görevden almak suretiyle kelle isteyen bazı insanları tatmin etmek için yola geçerseniz, devlet idare edilmez. O zaman trafik kazası olduğunda İçişleri Bakanını, bir hastanede bir şey olduğunda Sağlık Bakanını... Halbuki önce bir yangını söndürelim, önce acıyı dindirelim, önce bir süreci işletelim sonra hepimiz için geçerli olan, hesap verme makamı itibariyle geçerli olan şeyi yaparız."
Olay olduğunda çok kısa zamanda bilginin kendisine geldiğini belirten Davutoğlu, "O olay 10.04'te oldu, 10.07 ya da 10.09'da bana haber geldi. Birinci önceliğim ne? Oradaki yaralıları hastaneye götürmek, cenazeleri kaldırmak. İkinci önceliğimiz, bu olayın yayılarak Türkiye'de bir domino etkisiyle birtakım sonuçlar doğurmasını engellemek. Üçüncü önceliğimiz, Türkye genelinde hayatı normalleştirmek. Dördüncü önceliğimiz de seçimlere Türkiye'yi suhuletle götürmek. Bunu yaparken İçişleri ve Adalet Bakanının görevden ayrılması, olumlu bir etki mi yapar, olumsuz bir etki mi? Bunu bir siyasi tartışma haline getirmemek lazım" ifadesini kullandı.
"BU SEÇİM, HEPİMİZİN SEÇİMİ"
Emniyet müdürleriyle ilgili bir idari soruşturmanın yürüdüğünü ve gereğini yaptıklarını kaydeden Davutoğlu, şöyle dedi:
"Benim bir hatam varsa bu anlamda hesap sorulamaz değilim. Hepimiz buradayız ama bizim kadar hesap sorulması gereken kimler biliyor musunuz? Bu seçim hükümetine, bakan vermeyerek bu ağır sorumluluğu taşımaktan kaçanlar. Çok açık söylüyorum, Sayın Kılıçdaroğlu'na da söyledim, tekrar söylüyorum. Koalisyon hükümeti demiyorum koalisyon kurulur kurulmaz o partilerin iradesidir, eğer bu kadar kritik bir dönemde Türkiye'yi hükümetsiz bırakmamak için gerekli çabalar gösterilecek idiyse ben şunu isterdim sağ tarafımda bir CHP Başbakan Yardımcısı, sol tarafımda MHP Başbakan Yardımcısı, Türkiye'yi seçime götürmek, bu seçim AK Parti'nin seçimi değil bu seçim hepimizin seçimi."
"Seçim sonuçlarının getirmiş olduğu, ortaya çıkaracağı resim, hükümet oluşması noktasında tekrar koalisyona işaret ederse, sizin bu süre içinde yaptığınız tespitler, o zaman kazanılan tecrübe ve buradan sonraki beklentileriniz bir koalisyon hükümeti kurulması konusunda sıkıntı olur mu?" şeklindeki soruyu ise Davutoğlu, şöyle cevapladı:
"Biz niye seçime gidiyoruz? Bir daha seçime ihtiyaç olmayacak şekilde, istikrarlı bir hükümet şeklinde bir tablo ortaya çıksın diye. Birinci önceliğimiz kesinlikle tek parti iktidarına imkan sağlayacak bir sonucu elde etmek. Diğer ihtimalleri düşünmüyorum. Hani zihnen teorik olarak düşünürseniz de o ihtimalleri konuşmaya başlasam ve zihnimi de buna alıştırsam esas odağımı kaybederim. Dolayısıyla onları gündemde dahi tutmadan şu anda hedefimize odaklanıp AK Parti'yi tek başına iktidar yapma yolunda çaba sarf etmemiz lazım. Hiçbirimiz reddedemeyiz, demokrasidir, farklı sonuçlar ortaya çıktığında. 7 Haziran bizim için bir şoktu, AK Parti için. Açık söylemek gerekirse, şu anlamda yüzde 41 çok iyi bir oy oranı. En yakın rakibimize yüzde 16 fark atmışız ama tek başına iktidar olamadığımız ilk seçimdi. Peki sonrasında biz hiç böyle bir panik halinde, şok halinde mi davrandık? 7 Haziran'dan bu yana Türkiye bir ekonomik krize kapılmamışsa, yükselen ekonomiler arasında diğer Brezilya gibi çok ciddi türbülanslara girmemişse de - ki Brezilya'nın bu sene bir seçimi yoktu - ülke ekonomisi belli bir istikrar içinde yürüdüyse, teröre karşı mücadele bu kadar etkin yürürken bir taraftan da fikir özgürlüğü, demokratikleşme ve bu anlamda demokratik haklar korunmuşsa, sınır boylarımızda bu riskler varken Türkiye'nin istikrarı ve genelindeki güvenlik kamu düzeni korunmuşsa bunda en büyük pay kimin? AK Parti'nin. Biz kaçmadık görevden."
Kendilerinin "Millet bize tek başına iktidarı vermedi, ne hali varsa görsün" demediklerini de kaydeden Davutoğlu, sözlerini şöyle tamamladı:
"Çoğunluğa sahip olmamakla birlikte bu sorumluluğa elimizi taşın altına koyarak yerine getirdik. Son derece soğukkanlı, vakur, kendinden emin, herkesle diyaloğa açık, herkesle konuşabilen bir politikayla Türkiye'yi 7 Haziran'dan sonra bir girdaba girmesine engel olacak şekilde yeni bir seçime bizim emeklerimiz taşıyor. 2 Kasım günü ne olursa olsun tekrar aynı taahhütte bulunuyorum. 1 Kasım günü ne çıkarsa çıksın, 2 Kasım sabahı Türkiye neyi ihtiyaç hissediyorsa onu yapacağız. Hiçbir sorumluluktan kaçmayacağız, Türkiye'yi sahipsiz bırakmayacağız, Türkiye'yi hükümetsiz bırakmayacağız, Türkiye'de herhangi bir oyunun oynanmasına izin vermeyeceğiz. Bunu söyleyebilirim. Bunun için en doğru yol bizim tek başına iktidar olmamız ama demokrasi başka şartlar ortaya çıkarırsa 8 Haziran'dan itibaren takip ettiğimiz politika bir senettir, yani soğukkanlı, vakur, demokratik kurallar içinde yapılması gereken neyse onu yaparız."
- Etiketler :
- Haberler -
- Türkiye