'Çıtayı yükseklere çıkaran dahiyane bir film'

Berlin’den Altın Ayı ile dönen Semih Kaplanoğlu'nun 'Yumurta' kadar övülen Yusuf üçlemesinin ikinci filmi 'Süt'le ilgili eleştiriler, Kaplanoğlu röportajlarından derleme ve filmden kareler...

'Çıtayı yükseklere çıkaran dahiyane bir film'

Yusuf’un henüz büyük şehre gitmediği dönemdeyiz. Liseyi bitirdikten sonra üniversite sınavını kazanamayan Yusuf, annesi Zehra ile birlikte yaşar, evlere süt dağıtır, pazarlarda annesinin yaptığı peynirleri satarlar. Tutkuyla yazdığı şiirler, adı sanı duyulmamış edebiyat dergilerinde yayınlanır. Bir gün, annesinin kasabadaki istasyon şefi ile yaşadığı gizli ilişkiyi keşfeder, şaşırır ve öfkelenir. Ne yapacağını bilemez, evin erkeği olamadığının farkına varır. Aslında kendine bu taşra kasabasından, bu evden uzak, bambaşka bir hayat hayal etmektedir.


GERÇEKTEN ŞAŞIRTICI BİR FİLM
''Süt gerçekten de şaşırtıcı bir film. Hem itici ve soğuk, hem deha pırıltılarıyla bezeli, Kaplanoğlu'nun önceki filmlerinden belki daha 'zor', ama yine belki çıtayı daha yükseklere çıkaran bir film.

Onu artık kesin olarak bir 'auteur', bir yaratıcı sinemacı, bir sanatçı kıvamına ve düzeyine yükselten...

Yumurta'nın kahramanı Yusuf'un ilk gençlik yıllarını anlatan bu film, birçok açıdan sürprizlerle dolu.'' (DAHİYANE BİR FİLM ÜZERİNE ESKİZ, Atilla Dorsay, Sabah)

GÖRÜNENİN ÖTESİNİ GÖSTERİYOR
''Fazladan tek bir sözün sarf edilmediği, meramını imgelerle anlatan, imgelerin gücünü sonuna dek kullanıp görünenin ötesini de simgeler aracılığıyla gösteren bir film "Süt". Sinemaseverler için bir anlambilim define sandığı adeta. Basit bir toplumsal gerçeklikten varoluşun fizikötesine geçiyor.

(...) Süt"ün ve Semih Kaplanoğlu sinemasının en leziz tarafı da bu. Tek bir yanıt yok sorulan sorulara, tek bir okuma biçimi yok, çeşitlilik ve hayalgücümüze geniş yer var!'' (SÜTTEN KESİLMEYE DAİR, Alin Taşçıyan, Star)

NET ÇİZGİLERE SAHİP BİR FİLM
''Yumurta'nın daha kapalı ve herkesi içine alamayan havası yerine, bu kez daha net çizgilere sahip bir yapıt var karşımızda. Bunu, Semih Kaplanoğlu'nun, “Her yeni filmimde daha da sadeleşmek istiyorum” sözünün bir karşılığı olarak ele almak niyetinde değilim ama 'Süt'ün, 'Yumurta'nın bir anlamda devamı olmaktan kaynaklanan bir avantajı var. Çünkü bu kez sanki tanıdığınız bir yere gidiyorsunuz ve siz de, seyirci olarak yabancılık çekmiyorsunuz. Belki de meseleyi şöyle ortaya koymak lazım: Önceki adımda yola bırakılan 'pirinç taneleri'ni takibimiz, işimizi kolaylaştırıyor. (VE YUSUF VE ANNESİ VE GÜĞÜMLER... - Uğur Vardan, Radikal)

RÜYALARLA ANILAR ARASINDA...
''Süt'le birlikte anlıyoruz ki, üçlemenin şimdiki zamanı Yusuf'un Yumurta'daki halidir; diğer ikisi ise Yumurta'da dururken geçmişten hatırlananlardır. Süt'ün bir tür rüya atmosferinde geçmesi de bu yüzden. Bu anlamda rüyalarla anılar arasında da bir ilişki kurulmuş oluyor. Rüyalar nasıl bilincin görünmeyen yüzünden besleniyorsa, anılar da oralardan bir yerden besleniyor. Rüyalar ne kadar başka bir bilinç haline taşıyorsa bizi, geçmişimizi hatırlama anlarımız da o kadar gündelik bilinçten uzağa bir yere taşıyor bizi. Bütün hikâyenin bir taşra hikâyesi olması da bu yüzden belki; vitrinde olmayan, her an bakılmayan, kıyıda köşede kalmış yanımıza bakan bir anlatı için en uygun yer taşra olduğu için.'' (SÜTTEN HAYALLER - Ayça Çiftçi, Altyazı)

USTA İŞİ, GENEL DÜZEYİN ÜSTÜNDE...
Süt, pek çok unsuru akla getirildiğinde eni konu usta işi olan, tema ve karakterleriyle de sinemamızın genel düzeyinin çok üstünde, bu açıdan yönetmenden beklentileri ve beslenen umutları karşılayan bir film. Anne rolünde yeni, alışılmamış bir yüz çok daha inandırıcı olabilecekken Başak Köklükaya'nın seçilmesinin getirdiği göz tırmalayıcılık dışında filmde kusur bulmak pek mümkün değil. Kendine özgü mükemmel bir tempo tutturan; başta Melih Selçuk olmak üzere Rıza Akın'dan Şerif Erol'a, Saadet Işıl Aksoy'dan Alev Uçarer'e herkesin iyi iş çıkardığı, minimalist anlatımın hakkını veren iyi bir film. Açılış bölümünde ağaca tepetaklak asılı duran Tülin Özen'in ağzından çıkartılan yılan gibi unutulmayacak bir sahnenin de yer aldığı Süt'te Kaplanoğlu (Demirkubuz'un Masumiyet-Kader'indeki gibi) sinemamız adına başarılı bir geri dönüş gerçekleştiriyor ve Bal için bizi merakta bırakıyor. Kuyucaklı Yusuf'umuz vardı, bir de Tireli Yusuf'umuz oldu. Allah artırsın! (KARAKTERİN ADININ YUSUF OLMASI, TESADÜF DEĞİL - Tunca Arslan, Empire)

ÇARPICI BİR FİNAL...
Kaplanoğlu, kamerasını taşraya çevirdiğinde ismi taşrayla özdeşleşen sıkıntı halini, yani her günün bir diğerinin aynı olduğu yeknesak bir ritmi mi gösteriyor? Yoksa Yusuf karakterini canlandıran Melih Selçuk'un performansının da yansıttığı sürekli bir tedirginlik hali mi söz konusu? Aslında Süt'ün gösterdiği, dinginlik ve tedirginliğin "yoksa” bağlacıyla birbirine iliştirilecek kadar iki zıt uç olmadığı. Filmin tek bir kareye odaklanılan ilk planı, beklenmedik, çarpıcı bir finalle son buluyorsa, çarpılmamızı biraz da öncesindeki uzun süreli durağanlığa borçluyuz. (YEKNESAK RİTM, ÇALKANTILI RUH - Erman Ata Uncu, Radikal)

'Çıtayı yükseklere çıkaran dahiyane bir film' - 1

Filmin ödülleri:
ULUSLARARASI ÖDÜLLER
3. Granada Cines del Sur Film Festivali - En İyi Erkek Oyuncu
Uluslararası İstanbul Film Festivali - FIPRESCI
Uluslararası İstanbul Film Festivali - Radikal Halk Jürisi Ödülü

FESTİVAL GÖSTERİMLERİ
65. Venedik Film Festivali - Yarışmalı Bölüm Dünya Prömiyeri
Toronto Uluslararası Film Festivali - Visions Bölümü
32. Göteborg Uluslararası Film Festivali - Yarışmalı Bölüm
27. Fajr Uluslararası Film Festivali - Yarışmalı Bölüm
28. İstanbul Uluslararası Film Festivali - Yarışmalı Bölüm
Sao Paolo Uluslararası Film Festivali
Rome Medfilm Uluslararası Film Festivali - Yarışmalı Bölüm
Selanik Uluslararası Film Festivali - Balkan Survey Bölümü
Nantes 3 Continents Uluslararası Film Festivali - Yarışmalı Bölüm
Innsbruck Uluslararası Film Festivali - Yarışmalı Bölüm
Indielisboa Uluslararası Film Festivali

Sayfa Yükleniyor...