‘CHP için türban sorunu üniversiteden ibaret’

CHP’nin yaklaşan seçimdeki politikalarının belirlenmesi faaliyetlerini koordine eden Parti Meclisi üyesi Sencer Ayata, türban meselesinden partisinin yalnızca kız öğrencilerin üniversiteye girme meselesini anladığını belirtiyor.

‘CHP için türban sorunu üniversiteden ibaret’

CHP’nin yaklaşan seçimlerde savunacağı politikaların geliştirilmesi faaliyetlerini koordine eden, ODTÜ öğretim üyesi Prof. Sencer Ayata, Kürt sorunu ve türban meselesiyle ilgili ntvmsnbc’nin sorularını yanıtladı.

1970’ler ve 80’lerde bugünkü gibi bir Kürt siyasal hareketi yoktu, dolayısıyla CHP ve SHP’den başka bir adres de yoktu Kürtler için. Kürt yurttaşların en çok rağbet ettikleri gelenek CHP-SHP’ydi o yıllarda. SHP’nin meşhur 89 raporunda OHAL ve koruculuk sistemi eleştiriliyordu. 1995 CHP seçim bildirgesindeki başlıklardan biri “Kürt sorununu biz çözeceğiz” idi. Anadilin iletişimde kullanılmasından söz ediliyordu. 2000’de Altan Öymen döneminde CHP-HADEP arasında işbirliğine yönelik toplantılar yapıldı. Fakat sonra CHP’de bir aynı yerde kalma da değil, geriye gidiş oldu. Bundan sonra ne olacak, Kürtlerden oy alabilecek mi CHP?
Ben bu konuda görece az konuşacağım çünkü MYK’da bu konuda görevlendirilmiş bir grup var. Geçen Perşembe Tunceli ve Elazığ’dan döndüler. Böyle bir çalışma yürüyor ve amacı da 89 Raporu’nu güncellemek. Dolayısıyla bu güncelleme süreci tamamlanmadan bir parti yetkilisinin bu konuda söz söylemesi çalışma yapan arkadaşları bağlayabilir. O yüzden ben genel bazı değerlendirmeler yapacağım ama rapora ilişkin bir şey söylemeyeceğim.

Bilim Yönetim Kültür Platformu olarak biz çok ciddi bir şekilde bölgesel kalkınma ve bölgede sosyal politikalara ilişkin iki ayrı çalışmayı yürütüyoruz. Ve bu konuyu ’de en iyi bilen uzmanlar çalışıyorlar, iddialı çalışmalar bunlar. Bunu niye söylüyorum? Artık genel kabul görmüş bir görüş var; Kürt sorununda çözüme gitmek tek yönlü politikalarla olmuyor.

Nasıl ki bir yandan bunu dar anlamda terörle askeri mücadeleyle çözemiyoruz diyorsak, bunun tersi de doğru değil. İşte “üç kişi oturur siyaseten anlaşır ve bu sorun biter”, bu da doğru değil. Böyle davranılırsa sorunlar çıkabilir. İnşallah öyle olmaz tabii. Çok yönlü yaklaşmak lazım.

Hükümetin sürdürdüğü bir görüşme ve uzlaşma arayışı süreci var. Bu nasıl neticelenirse neticelensin, bölgeye yönelik güçlü sosyal politikalar ve kalkınma politikaları hızla devreye sokulmazsa yapılan anlaşmalar ve uzlaşmalar çok yüzeysel kalabilir.

İşin diplomasi boyutu da var. 2002’de terör durdu. Neden? Çünkü uluslararası planda denge değişti. Başka bir nedenden durmadı. Bölge feodal yapıyı çözdüğü için, sosyo-ekonomik ilerlemeler olduğu için veya siyasi bir anlaşmaya varıldığı için durmadı. Çatışmasızlık kalıcı olmadı. Çünkü bir tek uluslararası diplomatik ortam değişkeniyle sınırlıydı.

Doğu, Güneydoğu ve Kürt meselesinin en önemli özelliği çok yönlü ve kompleks planlama gerektiren bir sorun olması.

İkinci konuya geleyim. CHP ile 1970’ler ve 80’lerde başlayan Kürt hareketi arasında iki paralellik vardı. Bir; ikisi de laik çıkışlıydı. İki; her ikisi de sol çıkışlıydı. O zamanki iletişim yakınlığı bu iki temele dayanıyordu. Ve sizin de söylediğiniz gibi ayrışma daha azdı. Ama daha sonra Kürt hareketi daha köşeli bir Kürt milliyetçiliğine doğru gitti. Bu da belki CHP’yi ters tarafa doğru itti. Böyle bir ayrışma oldu. Bu arada da, her iki hareketin ortak noktası olan sol değerler ve idealler zayıfladı. Birleştirici, yakınlaştırıcı unsur buydu.

Dünya çapında zayıfladı…
Dünya çapında da zayıfladı. Bir açıdan CHP ve BDP bugün birbirine çok uzak iki parti. Ama tabanları ve bazı temel değerleri, örneğin çağdaş laik bir rejimi savunma ve daha sol değerleri savunma açısından da halen birbirlerine yakınlar. Ayıran duvar daha çok şu anda AKP’nin bir farklılık anlayışı üstünden, yani İslamcılığın ‘kavmiyetçilik ikinci planda kalmalıdır’ anlayışının izleri de var bunda, oradan ilerleyen bir yakınlaşma ve diyalog zemini oluşturması. Tabii AKP’nin iktidar partisi olma sorumluluğu var, ve üzerinde sadece iç baskı değil dış baskı, diplomatik etkenler de var. Bu yüzden, bir çözüm ortaya koyma açısından şu anda hükümet yoğun bir çaba içinde. Bakalım ne çıkacak…

Türkiye’de en geç 9 ay sonra bir seçim var. Ve bugüne kadarki sonuçlar gösteriyor ki bir parti Malatya’nın doğusunda anlamlı bir oy alamıyorsa iktidara gelemiyor. Referandum propaganda sürecinde Kılıçdaroğlu da Doğu’ya gittiğinde kabul etti, “evet az geldik, ihmal ettik sizi” dedi. CHP seçimde bölgede ne yapacak?

Oy arttırma ihtimalimizin daha çok olduğu iller var, bunlar üzerinde çalışılacaktır. Mesela, isim vermeyeyim ama bazı iller, tahmin edersiniz hangileri olduğunu, zor görünüyor. Giderek oralarda AKP için de işler zorlaşıyor. Ama bütün coğrafyada durum bu değil. Doğunun ve güneydoğunun her yerinde durum bu değil. Mesela dediğim ekip Elazığ’daydı. Oradan olağanüstü değil ama iyi izlenimlerle döndü. Çalışmaların yoğunlaştırılacağı bazı odak iller ve alt bölgeler tespit edilebilir.

İkinci olarak, kuvvetli adaylar daima önemlidir. Bölgede saygı uyandıran, iyi isim yapmış, partiyi iyi temsil edebilecek olan adaylar önemlidir. Üçüncü olarak CHP oradaki sorunların bölgesel eşitsizlik boyutunu, bölgesel az gelişmişlik boyutunu, bölgesel kalkınmanın önemini, bölgenin içindeki adaletsizlikleri… Yani yarı-feodal yapının çözülmesi sonucu ortaya çıkan dengesizlikleri daha iyi ortaya koyan bir anlayış sergileyecektir.

Dördüncüsü, bakın, ben o bölgede çok bulundum ve akademisyen olarak gittiğim için de rahat konuştum insanlarla. Orada günlük yaşamda zannedildiği kadar yüksek bir politizasyon yoktur, bunu size açık söyleyeyim. Oradaki politizasyon olduğundan yüksek gösteriliyor, o kadar yoktur günlük yaşamda.

Ama bizim buradan daha az anladığımız bir şey vardır. Çoğu insanın hayatında çok önemli kırılmalar vardır, travmalar vardır. Çok önemli acılar vardır. Hayat dramları orada Batı’ya göre çok daha yaygındır, daha çarpıcıdır. Onun için batı bölgesindeki yoksulluğun yaşanmasıyla doğu bölgesindeki yoksulluğun yaşanması arasında, bu deneyimler arasında fark vardır. Orada daha acılıdır, bunu anlamak gerekir. Siyasi partiler bunu anladıklarına yönelik mesajlar verirlerse bu orada aşiretten, örgütten, tarikattan bağımsız olarak bireylere ulaşabilir. Bunu yapması zordur, ama mümkündür.

İnsana ulaşmak yani…
İnsana ulaşmak mümkündür. Gençlere daha da mümkündür. Bakın, sanki en militan olanlar gençler gibi görünüyor çeşitli uçlarda ama onlara ulaşmak daha da kolaydır. Bu konuyu çok ciddi çalışmış bir kimse olarak iddia ediyorum, günlük talepleri ve beklentileri söz gelimi Manisa’daki gençlerden farklı değildir düşünüldüğü kadar. Yalnızca etnik gibi algılanan şey aslında bir sosyo-ekonomik eşitsizlik algılaması. Doğu’daki birçok genç Batı’yı, biz İsviçre’nin zenginliğini nasıl görüyorsak öyle görüyor.

İkincisi, bir 10 sene öncesinden farklı olarak ayrımcılık arttı, SHP’nin HEP’e yakınlık gösterdiği dönemlerden farklı olarak. Hem doğudan gelen farklılığını daha çok vurguluyor, hem de buralarda ayrımcılık artıyor. Çocuk diyor ki, “Ben Antalya’ya gittim, falanca iş yerine ‘eleman aranıyor’ tabelası asmışlar. Memleketin neresi diye sorduklarında söylüyorum. ‘Yok yok, iş yok’ diyorlar”… Bu sorunları kavradığını ortaya koyan bir siyaset dili çok başarılı olabilir.

AB ciddi bir siyasi merkez olduktan sonra yapmaya başladığı icraatların en önemlilerinden biri, bölgesel eşitsizliklerin üzerine gitmek oldu. İşte İngiltere’de Galler’e dünyanın yatırımı yapıldı. Bölgesel eşitsizlik en önemli tehlike olarak görüldü. Biz Türkiye’de hiç bölgesel eşitsizliği konuşmadan Kürt meselesini tartışıyoruz. Bu Türkiye’yi bekleyen büyük tehlikedir.

Türban meselesi?
Türban üzerinde bir çalışma yürütülüyor, bu doğru. Ama buradaki karar bir siyasi karardır. O da CHP’nin Genel Başkanı ve yetkili organları tarafından belirlenir. Ben bunun ötesinde bir şey söyleyemem. Bir rapor hazırlanacak da o rapor siyasetin ne olacağını belirleyecek değil. Bunu söyleyebilirim. Gidiş böyle değil, amaçlanan bu değil. Farklı tutumlar benimsenebilir. Mesela bu konu gündemde tutulmalı mı tutulmamalı mı gibi… Eğer tutulacaksa bunun dayanakları neler olacaktır, tutulmayacaksa neler olacaktır… Bu anlamda bir çalışma bu.

Veya bu mesele mecliste görüşmelere konu olursa CHP ne demelidir, ne dememelidir… Bir çalışma var ama bu çalışma belirlemiyor takvimi. Siyasi süreçler belirliyor. Tabii CHP’nin kararlı olduğu konular var. Kamusal hizmet veren kurumlarda ve liselerde yasaların uygulanmasının devam ettirilmesi yönünde tam bir kararlılık var CHP’de. Zaten CHP sorunu üniversiteler düzeyinde ele alıyor. Ama son zamanlarda mesela Başbakan çok genişletti olayı.

Yani CHP’nin kadın öğrencilerin üniversiteye türbanla girmesine bir itirazı yok mu?
Onu da söyleyemem. Neden biliyor musunuz? Bu kaçamak bir cevap değil. CHP şunu konuşuyor; ortada kuvvetli bir yasal durum var. O yasal duruma ilişkin ne yapacağız diye konuşuyor. Eğer o yasal duruma ilişkin bir şey yapılabilirse, uzlaşma hangi temeller üzerinde olabilir… Uzlaşmadan kasıt da; CHP’nin vazgeçilmezleri nelerdir? Böyle söyleyeyim…

Sayfa Yükleniyor...