Binali Yıldırım: Bütün ülkelerin kaderi, şöyle böyle birbirine bağlı
Başbakan Yıldırım, "Bütün ülkelerin kaderi, şöyle böyle birbirine bağlı. Dolayısıyla sorunların çözümüne birlikte kafa yormak lazım, birlikte çare üretmek lazım. Belirli ön yargılarla kapıları kapatmak, bir ülkeyi tasnif dışı yapmak, başka ülkelerle iş tutmak, bölgesel barışa da küresel kardeşliğe de hiçbir katkı sağlamaz" dedi.
Başbakan Binali Yıldırım, İstanbul'da bir otelde düzenlenen "Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) 10. Avrupa Bölge Toplantısı"nda konuştu.
Başbakan Yıldırım, yaptığı konuşmada, toplantı için İstanbul'un seçilmiş olmasında emeği geçenlere teşekkür etti.
Toplantı için gelen konukları İstanbul'da ağırlamaktan duyduğu memnuniyeti dile getiren Yıldırım, son yıllarda bölgede önemli gelişmeler ve değişiklikler yaşandığını vurguladı.
Küresel ekonomik krizden bu yana başlayan değişim ve gelişmelerin, işveren, işçi ve ülkeler üzerinde kalıcı ve önemli etkileri olduğuna değinen Yıldırım, büyük ekonomik krizin başladığı 2008'den bu yana bölgedeki 51 ülkeden bir bölümünün bu krizi derinden yaşadığını, bazılarının ise daha az etkilendiğini ifade etti.
Bölgede yaşanan terör, iç çatışma, demografideki değişim, nüfus hareketleri, siyasi istikrarsızlıkların artarak bugünlere geldiğini dile getiren Yıldırım, Suriye'de yaşanan iç savaş yüzünden milyonlarca Suriyelinin yurtlarını terk etmek zorunda kaldığını hatırlattı.
Yaklaşık 3,5 milyon Suriyeliyi 6 yılı aşkın süredir Türkiye'de misafir ettiklerini kaydeden Yıldırım, şöyle konuştu:
"Biz canını kurtarmak isteyen, bunun için yollara düşen bu insanlara sahip çıktık, ekmeğimizi bölüştük, evimizi açtık, onlara her türlü sıcak ilgi ve alakayı sağladık. Bu, bizim kültürümüzde olan bir şey. Bu, bizim geçmişimizde olan bir şey. Ancak Türkiye, bütün bunları yaparken, dünyadan da sadece 'Türkiye iyi işler yapıyor, mültecilere, zordakilere yardım ediyor.' demekten daha fazlasını beklerdik. Maalesef Avrupa Birliği ülkeleri başta olmak üzere bütün dünya, bu gelişmeleri izlemekle yetindi ve Türkiye'nin sırtını sıvazlamakla yetindi."
"TÜRKİYE BÜYÜK BİR ÜLKE"
Başbakan Binali Yıldırım, Türkiye'nin büyük bir ülke olduğunu ve imkanlarının da çok geniş olduğunu söyledi. Türkiye'nin insanlık adına yapılan bu işlerden hiçbir pişmanlık duymadığını ve yapmaya da devam edeceğini vurgulayan Yıldırım, son açıklanan uluslararası raporlara göre, dünya genelinde insani yardım açısından gayrisafi milli hasıladan ayırdığı pay bakımından Türkiye'nin, dünyada ABD'den sonra ikinci sırada geldiğini bildirdi.
2008'de başlayan küresel ekonomik krizin etkilerinin de henüz tam anlamıyla geçmediğinin altını çizen Yıldırım, şöyle devam etti:
"Küresel büyüme son bir, iki yıl içinde az da olsa artış eğilimine girmiş olmakla beraber, yeni yeniküresel sorunlar kapımızı çalıyor. Öylesine derin bir kriz yaşadı ki dünya, maalesef birçok ülke iflasın eşiğine geldi. Türkiye, etrafında var olan iç savaş, kaos, kargaşaya rağmen ve üstüne üstlük bir darbe olayıyla karşı karşıya kalmış olmasına rağmen, bütün bu güçlüklerin üstesinden gelmeyi başarmış ve krizden itibaren büyümesinde hiçbir gerileme olmadan sürdürülebilir büyümeyi yakalamıştır. 2017'nin ilk yarısında yüzde 5 üzerinde büyüme sağladık. Bu, Çin ve Hindistan'dan sonra en büyük büyümedir. OECD içerinde de yine en büyük ikinci büyümedir. 28 Avrupa Birliği ülkesinin toplam ortalama büyümesinin iki katından fazladır. Bunu nasıl sağladık Bunu, kararlı bir şekilde, mali disiplinden taviz vermeden, hayata geçirdiğimiz ekonomi ve sosyal politikalarla bu krizin etkilerini en az şekilde hissederek bugünlere geldik. Bir anlamda Cumhurbaşkanımızın ifade ettiği gibi, küresel kriz, Türkiye'yi teğet geçti."
"TÜRKİYE'NİN KONUMU ÇOK ÖZEL"
Yıldırım, Türkiye'nin siyasi istikrarı, güçlü demokrasisi ve güvencesiyle sorunların üstesinden başarıyla geldiğini dile getirdi. İnsan ve toplum merkezli yaklaşımları, vatandaşlar ve çalışma hayatının bütün kesimleriyle ortak diyaloglarının toplumsal barışa ciddi katkı sağladığının altını çizen Yıldırım, "Büyük ekonomik kriz tabiatıyla sadece ekonomileri küçültmedi. Aynı zamanda iş piyasalarını da olumsuz etkiledi, istihdamı da olumsuz etkiledi. Bunun yanı sıra ekonomik ve sosyal hayatta da ciddi çalkantılar meydana getirdi" dedi.
Türkiye'nin bulunduğu konumunun da çok özel olduğuna değinen Yıldırım, ülkenin hem coğrafi hem de medeniyet ve kültür birikimi olarak Avrupa ile Asya arasında bir köprü görevi ifa ettiğini bildirdi. Yıldırım, "Bu öylesine bir görev ki medeniyetlerin çatışmasını önlediği gibi, medeniyetlerin buluşmasına da fırsat sağlıyor. Aynı zamanda doğu ile batı arasındaki, zaman zaman değişen hareketliliği, ekonomik geçirgenliği de bir ölçüde köprü vazifesiyle sağlamış oluyor" diye konuştu.
"ZENGİNLİK NOKTALARI ARTIK BATIDAN DOĞUYA GÖÇÜYOR"
40 yıl öncesinde zenginliğin doğudan batıya doğru göç ettiğini de belirten Yıldırım, o yıllarda Anadolu topraklarının bu göçte köprü görevi gördüğünü dile getirdi.
Bugün bu durumun tersine döndüğünün altını çizen Yıldırım, gelişmiş batı ülkelerinin doygunluk seviyesine geldiğini, Uzak Doğu ülkelerinin dinamik bir şekilde büyümeye ve kalkınma hızını artırmaya başladığını bildirdi.
Bu sefer de zenginlik noktalarının batıdan doğuya doğru hareket ettiğini dile getiren Yıldırım, şöyle konuştu:
"Bunu nereden anlıyoruz Havacılık bunun en güzel örneği. 70'li yılların başında havacılık merkezi Amerika kıtasıydı, 80'li yıllarda Avrupa'nın batısı oldu, 90'lı yıllarda Avrupa'nın merkezi oldu ve içinde bulunduğumuz yıllarda da havacılığın merkezi bizim coğrafyamız oldu. Bu nedenledir ki Türkiye bugün, dünyanın en büyük havalimanını yapıyor, kapasite olarak. 200 milyon yolcu kapasiteli bir havaalanı inşa ediyoruz. Öyle bir ülkedesiniz ki 3 saat uçuşla 56 ülkeye ulaşabiliyorsunuz, 1,5 milyar insana ulaşabiliyorsunuz, 30 trilyon dolarlık bir ekonomik yıllık varlığın döndüğü bir ülkede bu toplantıyı gerçekleştiriyorsunuz. Küreselleşen dünyada artık hiçbir ülke, 'Sorunlarımızı biz kendimiz çözeriz, başkalarına ihtiyacımız yok' deme şansına sahip değil. Bütün ülkelerin kaderi, şöyle böyle birbirine bağlı. Dolayısıyla sorunların çözümüne birlikte kafa yormak lazım, birlikte çare üretmek lazım. Belirli ön yargılarla kapıları kapatmak, bir ülkeyi tasnif dışı yapmak, başka ülkelerle iş tutmak, bölgesel barışa da küresel kardeşliğe de hiçbir katkı sağlamaz."
Yıldırım, geçen yıl Türkiye'nin yaşadığı vahim darbe olayını ve sonrasındaki gelişmeleri kısaca anlatmak istediğini dile getirerek, şöyle devam etti:
"15 Temmuz, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde demokrasiye, özgürlüklere ve insan haklarına yapılmış en alçak, en ağır saldırıdır. FETÖ'nün ülkemizde asker içinde, bürokraside, yargıda, poliste, ticaret hayatında yıllardan beri yetiştirdiği, geliştirdiği sakat ruhlar, sakat kafalarla aklını kiraya vermiş insanlarla devletin tankını, uçağını, topunu, tüfeğini çalarak milletin üzerine doğrultması suretiyle seçilmiş hükümeti, seçilmiş Cumhurbaşkanını, ortadan kaldırmak, ülkeye bir darbe rejimini getirmek için başlattığı kalkışma, başta Cumhurbaşkanı olmak üzere Türk milletinin aziz duruşu, silahlara karşı hayatını ortaya koymasıyla başarısız hale gelmiştir ve demokrasimiz kurtulmuştur, Türkiye'nin karanlığa gömülmesinin önüne geçilmiştir."
Bunda en büyük güvencelerinin, 80 milyonluk milletin, ülkesine, devletine, geleceğine sahip çıkması olduğunu vurgulayan Yıldırım, bunun en fazla övünecekleri konu olduğunu söyledi.
Başbakan Yıldırım, bu girişimde bulunanların hukuk devleti içinde gerekli cezayı almaları için Türk yargısının hemen harekete geçtiğini anlatarak, bu bağlamda devlet içerisinde yargıda, orduda, poliste, bürokraside yuvalanan ve bu darbe girişiminin içinde olanlarla öyle veya böyle ilişkide olan bu unsurların da temizlenmesinin bir ülkenin en doğal hakkı olduğunun altını çizdi.
"KİMSE ALMANYA'YI PROTESTO ETMEDİ"
Hiçbir devletin kendisine sadakatle tabi olmayan memurlarla, kamu görevlileriyle yoluna devam edemeyeceğine dikkati çeken Yıldırım, "Bunun en yakın örneği, iki Almaya'nın birleşmesinde görülmüştür. Doğu Almanya, Batı Almanya birleştiği andan itibaren 500 bin kamu çalışanının bir günde işine son verildi. Kimse Almanya'yı protesto etmedi. Kimse Almanya'ya bu konuda bir şey söylemedi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 'Doğrudur. Hiçbir ülke kendisine sadakatle bağlı olmayanlarla çalışmaz' dedi, noktayı koydu. Burada da maalesef Türkiye'de çifte standartlı yaklaşımı görmek bizi üzüyor. Kim ne derse desin, Türkiye bir hukuk devleti. Hiç kimsenin yaptığı yanına kar kalmayacak" diye konuştu.
Yıldırım, bu tasfiye işinde haksızlığa uğramış olanların çıkabileceğini anlatarak, "Dedik ki itirazlar gelsin, bunlar incelenecek gerekli cevaplar verilecek ve haksızlığa uğrayanlar varsa bunlar da tekrar işine dönebilecekler. Hala tatmin olmayanlar varsa onlara da yargı yolu açılacak. Şu anda Olağanüstü Hal uygulaması içindeyiz, yargı yolu kapalı. Bu mekanizmayla yargı yolunu da açmış oluyoruz. O bakımdan ben bu konularda çok farklı düşünceler ve önyargılar olduğundan dolayı bu açıklamayı yapma ihtiyacını duydum" değerlendirmesinde bulundu.
Bölgenin, Batı ile Doğu arasındaki farklılıkların azaltılması, sorunların çözüme ulaştırılması bakımından dinamik bir bölge olduğunu belirten Yıldırım, Türkiye'nin burada misyon itibarıyla bir yandan Suriye'de, Irak'ta ve Ortadoğu'da cereyan eden otorite boşluğundan kaynaklanan terör faaliyetlerinin Balkanlar'a, Avrupa'ya yayılmasını önlediği gibi, Suriye'de kalıcı barışın tesisi için büyük bir gayret içinde olduğunu ifade etti.
"FATURAYI BİZ ÖDÜYORUZ"
Diğer partner ülkelerle, İran'la, Rusya'yla, Avrupa koalisyon ülkeleriyle yoğun çalışma içinde olduklarını dile getiren Başbakan Yıldırım, gerek Irak'ta, Suriye'de gerekse Kudüs'te, Filistin'de her türlü istikrarsızlığın birinci derecedeki faturasını, Türkiye'nin ödediğini vurgulayarak, "Bu faturayı ödüyoruz ama bunu Avrupalı dostlarımıza ödetmemek için büyük bir fedakarlık gösteriyoruz. Ege Denizi'nden, kara yolundan Avrupa'ya mülteci geçişlerini günlük 3 bin, 3 bin 500'lerden sıfıra indirdik. Bütün bu fedakarlıkların görülmesini beklerken hala sitem dolu sözler yapılması, hala darbenin arkasındaki FETÖ unsurlarına, ülkemizi bölmeye çalışan PKK sempatizanlarına kucak açılması, onlara alan açılması doğrusu bizi üzüyor. Bunu dostlarımıza hep söylüyoruz. Bir kez de buradan ifade etmek istedim" diye konuştu.
BM, AB ve uluslarası kuruluşlarla birlikte ILO'nun da bir BM kuruluşu olarak önemli görevleri olduğunu anlatan Yıldırım, şunları kaydetti:
"Çatışma yerine uzlaşma, işbirliğini esas alan bir yaklaşımla geleceği inşa etme ihtiyacımız var. Bu toplantının ana temasını oluşturan bölgede istihdamın geleceği, bir taraftan da bir endişeyi ifade ediyor. Küreselleşemenin yanında teknolojik değişimler, demografik değişimler, ekonomik ve sosyal gelişmeler karşısında insanlar gelecekten doğal olarak kaygı duyuyor. Bilinen bazı meslekler ortadan kalkıyor. Yeni meslekler geliyor. Sanal gerçeklik diye birşey var, robotlarla iş yapma. Emek yoğun alınteri yerini, akıl terine bırakıyor."
Yıldırım, bütün bu değişime karşı ülkenin hem dinamik tedbirler alması hem de işveren-işçi taraflarının işyerinin de devamını esas alarak değişimi-dönüşümü gerçekleştirmesi gerektiğini belirterek, sendikacılığın da artık ücret sendikacılığı olmaktan çıktığına dikkati çekti.
Bu sendikacılık anlayışının çok eskide kaldığını ifade eden Yıldırım, 30-40 yıl önceki "Ben alacağım ücrete bakarım, gerisi beni ilgilendirmez" sendikacılık anlayışının artık bittiğini söyledi.
Yıldırım, şimdi işyerinin, işin devamının, işverenin ne kadar sorumluluğundaysa çalışanları temsil eden sendikaların da o kadar sorumluluğunda olduğunu anlatarak, şöyle konuştu:
"Zira eğer işyeri devam edemezse bu sefer ne işçi kalır, ne de işçi haklarından bahsedebiliriz. Daha büyük toplumsal sorun olarak önümüze gelir. Değşim kaçınılmaz bir gerçek olmakla beraber her zaman da endişeyle karşılanır. Bu da insan tabiatında olan şeydir. Değişime her zaman direnç olmuştur ama değişimi ıskarlarsak bu sefer mücadele imkanımız ortadan kalkar. Bugün de haklı olarak insanlarımız bu kaygıyı duymakta ve bizden rahatlatıcı, etkin çözüm yollarını beklemektedir."
Yıldırım, bölgenin ve Türkiye'nin huzuru, istikrarı ve toplumsal barışı için yapılması gereken şeyin vatandaşın sesine kulak vermek, birlikte çalışmak olduğunu vurgulayarak, tüm değişim unsurlarını dikkate alarak insanlara çalışacakları iyi bir iş imkanı oluşturmanın, her hükümetin görevi olması gerektiğinin altını çizdi.
Türkiye'nin genç ve dinamik bir nüfusa sahip olduğuna dikkati çeken Yıldırım, 30 olan ortalama yaşın doğu ve güneydoğuda 20'ye indiğini ifade etti.
Başbakan Yıldırım, Türkiye'nin son 10 yılda istihdama katılım açısından yüzde 45'lerden, yüzde 55'lere yükseldiğini söyledi. Her yıl iş gücüne katılımın, bulunan iş sayısından fazla olduğunu anlatan Yıldırım, "Her yıl Türkiye 1 miyon vatandaşına iş buluyor. Bu ne demektir Yeni fabrikalar, iş alanları açılıyor ama istihdama katılım 1 milyon 300 bin. Demek ki daha fazla fabrika açmamız daha fazla iş alanı oluşturmamız lazım. Bunu da neyle yapacağız İstikrarla yapacağız. İstikrar, güçlü iktidar ve ekonomi her şeyin çözümüdür. Toplumsal barışa, farklılıklarımızı zenginlik olarak görme anlayışı ile sorunlarımızı çözeceğiz" dedi.
Başbakan Yıldırım, Türkiye'nin uzun yıllar sonra istikrar yanında ekonomik büyümenin nimetlerini, adil paylaşımı önemseyerek başardığını anlattı.
Kalkınmanın en önemli unsurunun elde edilen istatistikler, grafikler değil, vatandaşların mutluluğu, huzuru ve refahı olduğunu anlatan Yıldırım, "Bizim politikalarımızın esası insanlarımızı mutlu etmek, hayatını kolaylaşırmak, yaşam kalitesini arttırmak ve kendilerini ülkelerinin mutlu, gurur duyduğu bir vatandaş haline gelmesini hissettirmek. Bu yüzden de sosyal adaleti, gelir dağılımındaki birbirine yakınlığı, çalışma hakkını, iş güvenliğini,iş güvencesini ve örgütlenmeyi son derece önemsiyoruz. Sendikalılaşmaktan, örgütlü olmaktan korkmayalım. Hiç bir zararı yok. Yeter ki olaylara bakış ortak olsun. Zıtlaşmakla, inatlaşmakla değil. Sendikacılık ideolojik ayrışma anlamına gelmemeli. Sendikacılık temsil ettiğiniz işçilerin hakkını, hukukunu her ortamda, her şart altında savunmak, ülkenin gerçeklerini göz ardı etmemek ve iş veren, işçi, işyeri gerçeğini, o altın üçgeni asla bir yerinden koparmamak. Bunu başardığımızda her sorunun üstesinden geliriz" diye konuştu.
Demokrasinin olmazsa olmaz şartının, bugün bütün kesimlerin, kendilerini özgürce ifade etmesine imkan tanınması olduğunu belirten Yıldırım, son 15 yıllık iktidarlarda attıkları adımlarla ekonomide olduğu gibi özgürlükler alanında da ciddi mesafe kat ettiklerini söyledi.
"TÜRKİYE, 2019 YILINDAN İTİBAREN TEKLİ ÖĞRETİM SİSTEMİNE GEÇECEK HALE GELDİ"
Yapacaklarının henüz bitmediğini aktaran Yıldırım, konuşmasına şöyle devam etti:
"Türkiye ekonomisi üç kat büyüdü. Kişi başı milli gelir üç kat büyüdü. Yeni orta vadeli programda üç, dört yıllık programda Türkiye 2020'de orta gelir grubundan, yüksek gelir grubu ülkeler arasına geçmiş olacak. Reform ve icraatlarımızı, insan odaklı anlayışla, yatırım, istihdam, üretime öncelik veren, refahın daha da adil paylaşımını ön gören hedefler çerçevesinde yeniden gözden geçirdik. Türkiye'nin genç ve dinamik nüfusu hem bizim ülkemiz hem de civarımızdaki ülkeler için önemli bir fırsat olmaya devam edecek."
Bu gerçekten hareketle, eğitimde fırsat eşitliği ve herkesin eğitim imkanlarına erişimi konusunda ciddi bir mesafe aldıklarını vurgulayan Yıldırım, Türkiye'nin 2019 yılından itibaren tekli öğretim sistemine geçecek hale geldiğini, büyük illerde de okul altyapısı geliştirilerek tamamen tam gün boyu eğitime geçilmiş olacağını aktardı.
Türkiye'nin okul öncesi eğitimde, yüzde 60 seviyelerine çıktığını belirten Yıldırım, ilkokulda öğretmen başına düşen öğrenci sayısının 20 civarında olduğunu kaydetti.
Bunların önemli gelişmeler olduğunu vurgulayan Yıldırım, "Bilgi toplumu anlamında Türkiye, bugün yüzde 65'e ulaşmıştır. İnternet erişimine sahip hanelerin sayısı, yüzde 87'dir. Her okulumuzda geniş bant internet erişimi, akıllı tahta vardır. Bilgi iletişim teknolojilerinden toplumun bütün kesimleri azami oranda faydalanmaktadır. Eğitimde uzmanlaşmaya, her seviyede kaliteyi arttırmaya devam edeceğiz" dedi.
Eğitim, istihdam bağlantısının hükümetin önem verdiği konuların başında geldiğine değinen Yıldırım, bu anlamda iş dünyasının ihtiyaç duyduğu meslek alanlarında nitelikli insan yetiştirilmesini sağlayacak mesleki eğitimin kalitesini arttıracak düzenlemeleri yaptıklarını aktardı.
Organize sanayi bölgelerinde meslek okullarının açılması, çıraklar yetiştirilmesi ve bunların maliyetlerinin devlet tarafından karşılanması gibi birçok tedbiri hayata geçirdiklerini anlatan Yıldırım, eğitimi, ekonominin ihtiyacı, toplumun talepleri doğrultusunda sürekli yenilediklerini söyledi.
''EMEK, ALIN TERİ VE İSTİHDAM DOSTU BİR BÜYÜMEYİ HEDEFLİYORUZ"
Bu dönemde büyük önem verdikleri genç işsizliğin önüne geçmek için "Ulusal Genç İstihdam Stratejisi"ni hedeflediklerini ve bu belgenin tamamlanmak üzere olduğunu ifade eden Yıldırım, konuşmasına şöyle devam etti:
"Hükümet olarak istihdam alanındaki temel yaklaşımımız daha fazla daha nitelikli iş imkanı oluşturmaktır. Burada çalışma barışı ve çalışanlarımızın huzuru, bizim önceliğimizdir. Bu amaca yönelik olarak bir yandan ekonomi büyürken, diğer yandan mevcut iş gücü, potansiyelimizin niteliklerine uygun emek, alın teri ve istihdam dostu bir büyümeyi hedefliyoruz. İş gücü piyasasının daha etkin işlediği bir ortamda işsizliği kalıcı şekilde makul oranlara indirmeyi amaçlıyoruz. İşsizliği azaltmak, iş gücü piyasalarında arz ve talep uyumunu sağlamak, daha planlı şekilde ihtiyaçları karşılamak üzere sürekli bir çalışma, iş dünyasının taleplerini analiz ediyoruz. Buna bağlı olarak mesleki eğitim başta olmak üzere politikalarımızı geleceğe yönelik şekillendiriyoruz. Çalışma hayatının düzenlenmesi konusunda atacağımız daha birçok adım var. Bunu işçi, memur sendikalarımız, işverenlerimiz, hükümet, bakanlığımız bir mutabakat içinde. 'Ben yaptım oldu' anlayışıyla değil. Karşılıklı görüşerek, konuşarak, ülke gerçeklerini, ülke ihtiyaçlarını dikkate alarak bütün kesimlerin makul bir zeminde buluşmasını sağlayarak başaracağız. Bu kolay bir iş değil. Oksijen ile ateş gibi. Farklı beklentileri makul bir yerde buluşturmak... Asıl başarı burdadır. Her iki tarafı da mağdur etmeyecek."
"FİKRİN BİTTİĞİ YERDE TERÖR BAŞLIYOR"
Hem işvereni, hemçalışanı hem de işyerinin geleceğini riske atmadan bunu başaracaklarını belirten Yıldırım, şunları kaydetti:
"ILO, sendikalarımız bunun için var. Birlikte konuşarak bu işleri halletmiş olacağız. Devletlerin ve hükümetlerin görevi bu kesimler arasındaki diyaloğun sağlıklı bir şekilde işlemesine zemin hazırlamaktır. Biz de bunu yapmaya çalışıyoruz. Sizin yaptığınız da bölgesel ve küresel toplantılarda bu farkındalığı arttırmak. Bölgesel ve küresel iş hayatına bakıştaki farklılıkları ortadan kaldırmak. Siz de buna gayret ediyorsunuz. Eğer bu yapılmazsa küresel terör daha da artacak. Çünkü adaletsizlik alıp başını gittiği zaman bunun sonucu nedir Terördür. Fikrin bittiği yerde terör başlıyor. Onun için küresel ve bölgesel barışı sağlamanın, kalıcı hale getirmenin tek yolu var, birlikte çalışmak, sorunları birlikte çözmek. Sorunları torunlara bırakmamaktır. Bu anlayışla biz elimizden gelen gayreti gösteriyoruz" diye konuştu.
Başbakan Yıldırım, Uluslararası Çalışma Örgütü'nün, bu bölgesel toplantısında Türkiye'yi, İstanbul'u tercih etmesinden dolayı teşekkür ederek sözlerini tamamladı.
- Etiketler :
- Haberler -
- Binali Yıldırım
- Türkiye
- Siyaset
- Ekonomi