Aşk bir suç mudur?

Zeki Demirkubuz, Ahmet Ümit ve Selim İleri 'Aşk bir suç mudur?' sorusunu tartıştılar: ''Aşk, aklımızın tutkumuz tarafından ele geçirilmesidir'', ''Aşk, ötekine dönük acı verme, kendine dönük acı çekmedir'', ''Aşk maskelerin döküldüğü, düştüğü yer''...

Aşk bir suç mudur? Suç ve Ceza Film Festivali'nde yapılan panelde bu soru soruldu ve Zeki Demirkubuz, Ahmet Ümit, Selim İleri ve Prof. Dr. Bengi Semerci bu soruya cevap vermeye çalıştı.

Semerci, sunumunu yaptığı panelde sözü yönetmen ve yazarlara bırakmadan önce, filmlerin ve kitapların aşkı yanlış anlattığını, abarttığını söyledi. Semerci'nin ''Aşkın kalbimizle hiçbir ilgisi yok tamamen beynimizin bir ürünü. Kalbimizin çarpmasının nedeni beynimizin çarp demesi'' sözlerine ise diğer konuklar kesinlikle katılmadığını söyledi.

Ahmet Ümit: ''Bence aşk tek kişilik bir şeydir. Biz birini seçeriz ya da seçmeyiz, bir şey olur akılla kavranabilen bir şey değildir aşk.Ona baktığımızda en güzel en zeki en erdemli en seksi politik görüşümüze yakın biri olması gerekmiyor. Tuhaf bir kişi de olabilir bizimle hiç alakası olmayan biri de olabilir. Biz de olmayan nitelikler taşıyan biri olabileceği gibi biz de olmayan nitelikler taşıyan biri de olabilir.

Aşık olunca bir insana bütün olumlu, bizi delirtecek özellikler yükleriz ve zavallıyı en muhteşem varlığı halinde düşünürüz; Olağanüstü bir varlık... Yazık ya, millet bütün bunların hepsini taşıyamaz ya da yapamaz, olmaz yani, hepimiz kusurluyuz.

İYİ BİR DUYGU MU?
Aşk doğal bir duygudur; fakat iyi bir duygu mu? Bu çok tartışılır; ama yine insan denen şey, insanın varoluşunu hazırlayan olgular, hepsi de iyi şeyler değildir zaten. Düşünün, içimizdeki o kötülük duygusu olmasa hayatın renkleri ne kadar az olurdu? Hatırlarsınız Guguk Kuşu diye bir filmi var Jack Nicholson'ın. Adamın beyninin soğanını çıkarıyorlardı, robot! Bu olabilir mi ya?

Ben psikopatları da seviyorum, bizim işimiz bu: Yazarlar, sanatçılar, bilimadamlarından, politikacılardan farklı olarak hayata birer ayna tutarlar. Zeki Demirkubuz filmleriyle tutar, Selim'le ben romanlarımızla tutarız ve o aynada elbette insana dair ne varsa hepsi vardır. Aslında biraz da o bilgilendirir; çünkü yapmaya çalıştığımız, anlatmaya çalıştığımız şey insanın ruhudur. İnsan ruhu denen şey iyiliklerden, olumluluklardan ve güzelliklerden oluşmaz. Dostoyevski'nin bir lafı var, çok beğenirim: "İnsan ruhu iyi ve kötünün savaş alanıdır." Gerçekten de öyledir. Her gün, yeniden bu savaş devam eder.

AŞK; AKLIMIZIN TUTKUMUZ TARAFINDAN ELE GEÇİRİLMESİDİR
Dünyada cinayet nedenlerinin ilk başında aşk var, tamamen böyle ve aşkın öyküsü kendinden başka bir şey değildir. Aşkı sadece iyilikle, olgunlukla tanımlamaya kalkarsak eksik bir şey yapmış oluruz, sözü edilen şey sevgidir. Aşk başka bir şey, sevgi başka bir şey. Aşk, aklımızın tutkumuz tarafından ele geçirilmesidir. Bir ilişkinin rasyonalize edilmesidir akıl tarafından. "Evet, çok iyi biri, onunla evlenebilirim, iyi maaşı var, makul bir insan, yatakta nasıl olduğunu bilmiyorum; ama öğreneceğim" Amaç böyle bir şey değil. Sevdiğiniz kadınla veya erkekle hiç yatmıyor olabilirsiniz; ama aşk devam eder. Çünkü o bizim hakiki ruhumuzdur, evet hepimizin maskesi var. Aşk işte bu maskelerin döküldüğü, düştüğü yer. O, sizin her şeyinizi açığa çıkarıyor.

EN TEMEL ŞEY ÇELİŞKİ
Zeki Demirkubuz:
Aşk, hiçbir zaman üzerinde özgüvenle, kendinden emin bir şekilde şu şöyle, bu böyle denilecek bir konu değil gerçekten. Zaten böyle olmadığı için, herkes yüzyıllardır bu konuya merakla ilgi duyuyor. İnsanın bütün bu fiziksel değişiminin tam tersine binlerce yıldır bu konu hiç ilerlemiyor. Binbir Gece Masalları'nda okuduğumuz hikayelere bakıyoruz, işte bugün yanı başımızda, etrafta sık sık tanık olduğumuz hikayelerle aynı. O, on bin yıl öncenin ilkel insanı bugünkü modern insanla aynı derdi paylaşıyor. Bu nedenle ben de dediğim gibi daha böyle fragmanvari bir biçimde bazı şeyler söyleyeceğim bu konuda.

İlk aklıma gelen şu oluyor mesela: Egonun bir doğası var. Bu, kendisini beslemeyen her şeye ihanet halindedir ego. Bu teori olabilir, eylemle olabilir, olgular olabilir. Bugün ilişkide bulunduğu şey diyelim ona. Eğer bu, egoyu beslemezse buna her an ihanet eder, her an sırtını çevirir ona. İşte bu egoyl ilgili, büyük zaaflar taşıyan olaylar, insanlar bu şeylere karşı bu ilişkiyi bitirmemek için aşkı icat ettiğini düşünüyorum ben. Yani aşkın bir tür egonun icadı olduğunu düşünüyorum.

Yine bir başka nedenle bundan vazgeçemediği için böyle bir ya o ilişkiyi istediği için, o ilişkiyi uzun süre istediği için, o ilişkisiz belki yapamayacağını, o ilişkisiz belki kendini zayıf hissedeceği için böyle bir şey olduğunu düşünüyorum. Bu konunun da bir sürü yanı var. Burada söylenebilecek en temel şey çelişki. Bu kadar çelişkili bir konudan da homojen bir fikir çıkarmanın, bir şey çıkarmanın da mümkün olmadığını düşünüyorum.

Dostoyevski'den örnek vererek söylersek, aşk; ötekine dönük acı verme, kendine dönük acı çekmedir. Bu tanım bana daha 'mantıklı' geliyor. Ve sanıyorum 'karşılıksızlık' doğru tanım olmalı.

Selim İleri: Aşka aşık olmak bana ait bir durum. Benim aşk tarifim, Marx'ın felfesiyle örtüşür bir durum var. Aşk emek ister, emek yoksa aşk yoktur zaten. Aşk'ın suç olduğu konusunda,bazı edebi eserlere baktığımız çoğunda aşka suç olarak baktığını görürüüz. Şu şu algıyı görüyoruz, 'aşkın yasak olduğu her yerde suçun işleneceği mesajlarıyla doludur. Kime göre, neye göre yasak, işte bu konuda söylenecek çok şey var aslında..."

Sayfa Yükleniyor...