Paralel evren
Hafta içi Şampiyonlar Ligi maçları izledikten sonra dönüp Turkcell Süper Lig maçı izleyince, NBA maçı izledikten sonra Beko Basketbol Ligi izleyince sizde de paralel evrenlerde yaşıyormuşuz hissi uyanmıyor mu?
J.J. Abrams hayatımıza Alias dizisiyle girdi. Şimdi “ölümsüz eseri” Lost’la süründürüyor. Fringe’le postmodern bir X-Files tadı yakaladı, yetmiyormuş gibi Görevimiz Tehlike serisine üçüncü filmden itibaren el attı, şimdi dördüncüsüyle uğraşıyor. Cloverfield da onun elinden çıkma. Kuantumla bilime, karma ve kaderle inanç dünyasına sarılıp bu ikisinin arasında bizi bir oraya, bir buraya vuruyor. En sevdiği temalardan biri de paralel evren.
Evet, burası spor sayfası, biraz sabrederseniz bağlayacağım.
Her internet meraklısının değişmez kaynağı ama kullanıcıları tarafından uyarlanabilirliği yüzünden kimi zaman temkinle yaklaşılması gereken sitesi wikipedia’da bu ifadeyi arattığınızda “Bilim/Fizik” de diyor, “Bilim Kurgu” da (Müzik, edebiyat, film ve televizyon da diyor tabi). Aynı anda var olan birden çok evrenin varlığından bahsediyor. Nasıl var oldukları konusu ise karmaşık. Bilim kurgu bunun için daha çok “Yaptığınız her seçimde paralel bir evren yaratılıyor” diyor. Bu ikisi (hatta daha fazlası) arasında gidilebilir mi diye de kurcalanır, bir sürü malzeme tabi eğlence dünyasına. Lost da Fringe de, Abrams sağolsun buna bağlamış durumda.
Ben de nihayet yazıyı bağlıyorum; hafta içi Şampiyonlar Ligi maçları izledikten sonra dönüp Turkcell Süper Lig maçı izleyince, NBA maçı izledikten sonra Beko Basketbol Ligi izleyince sizde de paralel evrenlerde yaşıyormuşuz hissi uyanmıyor mu? Hepimiz Jack Shephard, hepimiz Peter Bishop’ız yani bir noktada.
Bir arkadaşım Manchester United – Bayern Münih maçından sonra “Türkiye’de de bu hızla maç oynandığını gördüm ama maçı kaydedip 2x, 4x izlediğimde” dedi. “Ben bunu çalarım haberin olsun” dedim. Çaldım, buyrun.
Bu akşam İnönü Stadı’nda Beşiktaş – Trabzonspor maçı oynanacak. O bitecek, iki saat kadar sonra Santiago Barnebeu’da Real Madrid – Barcelona maçı oynanacak. Kelime anlamının canına okuyor olsak da, iki maç da “Derbi” (aslında ikisi de değil). Bizim sıkılmadan El Classico dediğimiz Fenerbahçe – Galatasaray maçlarını bizden başka naklen izleyen yokken, İspanyollar’ınkini tüm dünya izliyor. Basın dolup taşıyor, bu maçlar hem futbolseverler için, hem de futbola teğet geçse de trend sever zengin/gezginler için özel tur vesilesi oluyor. Bilet bulmanın imkanı yok.
Bugün okuyoruz ki maç İspanya’da sinemalarda da naklen gösterilecek. 55 tane sinema buna ayrılmış. Bilemiyoruz tabi Barçalılar’la Madridliler birlikte mi seyredecek yoksa bunda da bölgesel dağılımlar mı olacak? Ayrı izlemeleri daha akla yatkın, nitekim onlardaki rekabetin boyutu daha köklü ve gerçek nedenlere dayanıyor, arızaları da fena o yüzden.
Öyle ya da böyle, hadise çok daha gerçek ve başka bir boyutta.
Başka boyutta olan bir diğer şey de maçta boy gösterecek futbolcular. Becerileri ve o becerilerin onlara kazandırdıkları. “Bir hafta Cristiano Ronaldo olsam, 200bin Euro, bana yeter de artar” diyebiliyorsunuz mesela. Veya Messi’nin bir dakikada kazandığı parayı kazanmak için kaç ay çalışmanız gerektiğini hesaplayıp güleyim mi ağlayayım mı bilemiyorsunuz. Sonra da “Olsun be, helal olsun” diyebiliyorsunuz gerçekten bu sporu seviyorsanız.
Biri Warner Bros çizgi filmlerindeki sinir bozucu Marslı Marvin, diğeri hızıyla duvar geçebilen, zamanda seyahat edebilen Flash. Wenger’in Messi’yi Playstation oyununa benzetmesi boşa mı? Sinir bozucu bir oyun karakteri gibi, fıtı fıtı adımlarıyla geçiveriyor ve oyunu olduğundan çok daha basitmiş gibi gösteriyor. Hani utanmasanız “Gözüktüğü kadar kolaysa, benim de yapabilmem lazım” diyeceksiniz. Aman ha. Ronaldo deseniz kaval kemiğindeki delikleri hakeme gösterdiği Valladolid maçından sadece onun hareket ve katkılarını gösteren bir video mevcut internette, uzunluğu 7 dakika. Hadi tekrarlar filan var, başları sonları diyip yarısı deseniz 22 kişinin sahada olduğu bir oyunda 90 dakika adil dağılsa adam başı 4 dakika düşer. Adil dağılmaması gerekiyor, bunun için en önemli sebeplerden biri “şu an için” dünyanın en pahalı oyuncusu olan Ronaldo işte. Marslı Marvin’in sempatik gıcıklığına karşın Flash’ın da böyle bir antipatik reddedilemezliği mevcut, bu nedenle değil mi zaten bu iki isimden birinin övüldüğü ortamda mutlaka öbürünün daha iyi olduğunu iddia eden birilerinin çıkması.
Futbol bu haliyle keyif işte. Akşam içimizdeki Madridliler’le içimizdeki Barçalılar daha bir keyifle izleyecekler. Belki bu kez, Türkiye’de farklı takım tutanlar aynı takımı tutacak, birbirlerine karışacaklar bu rekabet için. Üstelik Türk milli takımı söz konusu olduğunda bile karışamadıkları kadar çok belki de. Ha, bu akşam o maçta tutacakları takımı tutma sebepleri için uydurdukları bahaneler tutarsız olacak ama olsun, önemli değil bu seferlik.
İki takıma karşı da ayrı bir sempati beslemeyen, benim gibiler ise muhtemelen o an kimin gol atması maçı daha keyifli hale getirecekse onu tutacak. Sonra belki dönecek öbür tarafa. Saatler 00:45’i gösterip Pazar gününün ilk saati bitmeye yüz tuttuğunda soğuk bir bardak su içip ağzındaki fazla şekerli tadı yıkamak isteyecek. Veya o tat hiç bozulmasın isteyecek.
Ligin planlamasını yaparken “heyecanı kaçmasın” diye derbileri dizen, sezon başında Avrupa Kupaları’na gidecek takımlarla ilgili statüyü adam gibi belirleyemediği için ligin son haftasına şimdiden şaibe senaryoları yazdıran bir federasyonla Messi’nin, Ronaldo’nun oynadığı, Münih’in Old Trafford’dan turla çıktığı maçın oynandığı evren aynı olabilir mi?
Olsa olsa paraleldir...
- Etiketler :
- Haberler