Ahmet Yeşiltepe'nin 'Zaman Yolcusu: Uzaklar' belgeseli 4'üncü sezonunda NTV'de (Bu akşam: Güney Kore)
Çoğumuz iki ulusun dostluğunun sadece Kore Savaşı yıllarına dayandığını zannediyor. Bundan 13 yüzyıl önce Göktürklerin Koreliler ile birlikte Çinlilere karşı savaştığını çok az kişi bilir... Ahmet Yeşiltepe "Zaman Yolcusu: Uzaklar" adlı yeni belgesel serisinde bu kez Koreliler ile Türklerin kan kardeşliğini anlatıyor. Yeşiltepe, cumartesi akşamı 23.15'de ekrana gelecek ilk bölüm öncesi ntv.com.tr'nin sorularını yanıtladı.
-Zaman Yolcusu belgesel serinizin “Uzaklar” alt başlıklı 4’üncü sezonu için neden Japonya ve Güney Kore’yi tercih ettiniz ve genel olarak ne anlatıyor?
“Zaman Yolcusu” Türkiye Türklerinin kültürel akrabalık bağı olan uluslar ile ilişkilerini inceliyor. Önce Anadolu’dan başladık. Bu topraklarda kurulan medeniyetler ile buraya göçle gelen Türk kökenli toplulukların nasıl iç içe geçtiğini, deyim yerindeyse “herc ü merc” olduğunu araştırdık. Ardından, Orta Asya’dan Türkiye’ye uzanan güzergahta 33 bölüm halinde Orhun Vadisinden Rusya steplerine kadar kültürel kodlarımızın ipuçlarını aradık. Şaman ritüellerinden Tuva’daki gırtlak şarkıcılarına, dağların doruklarındaki kaya resimlerinden Uygur Konservatuarı’ndaki bestelere kadar Türklerin hikayelerini keşfettik. Ortaya muazzam bir görsel külliyat çıktı. Son olarak Güney Kore ve Japonya’daki Kadim Türklerin izlerini araştırdık. Buralarda da olağanüstü kültürel keşiflerimiz oldu. 13 asır önce Göktürklerin Koreliler ile birlikte Çinlilere karşı savaştığını az kişi bilir. “Salsu Savaşı”nın geçtiği bölgeleri, müzelerdeki ortak eserleri ve Kore tarihçilerinin bize aktardıklarını derledik. Bir de yakın döneme baktık. Kore Savaşı sırasında Türk askerlerinin kahramanlık öykülerini ve o ülkede bıraktıkları güzel izlerin hikayelerini biriktirdik. Ayrıca günümüzdeki ilişkilerimize odaklandık. Yoksul ve parçalanmış bir ülkeden dünyanın en büyük ekonomilerinden birine nasıl dönüştüklerinin öyküsünü anlatmak istedik. Japonya’da da ilginç kültürel benzerlikleri yakaladık. Üretilen peynirden bir pagan inancı olan Şintozime kadar Orta Asya ve Türk menşeli kültürel benzerliklere ulaştık. Kore ve Japon dilinin Türkçe ile olan akrabalığının kökenlerine baktık. Özetle, ortaya yine, “kültür tarihinde yolculuk” vaad eden belgesel bir seri çıktı. Doğrusu “Zaman Yolcusu” hiç bir zaman gezi programı olmadı. Yaptığımız iş; her anı, her görüntüsü izleyende büyük şaşkınlık yaratan, izleyicinin merak ve araştırma duygularını harekete geçiren bir kültür tarihi yolculuğu.
-Tamamlanması ne kadar sürdü? Çekimler sırasında kültür sebepli alışamadığınız ya da zorlandığınız şeyler oldu mu? (Yaşanan keyifli bir anı yazılabilir) Belgeselde Türklerle Korelilerin kan bağına dikkat çekiyorsunuz. Nedir olayın aslı?
Çekimleri toplamda 18 ay sürdü. Önce Güney Kore’de zaman geçirdik. Son olarak da bu yıl Eylül ayında Japonya’daydık. Her iki kültürün Türk kültürü, günlük adet ve alışkanlıklarıyla beznerlikleri var. Ben ve ekibim hiç bir konuda güçlük yaşamadık, hiç bir zorlukla karşı karşıya bırakılmadık. Aksine, gittiğimiz her yerde, en ücra köşede sevgiyle ilgiyle karşılandık. Hele araştırdığımız konuları anlatınca ilgi ve destek daha da fazla oldu. Misafirpervelik, yabancılara karşı gösterilen yakınlık ve yardım, karşı tarafı anlamaya gayret eden samimi bir merak duygusu, bize çok tanıdık geldi. Beni en çok heyecanlandıran, Kore’deki tarihçiler ile Japonya’da Ertuğrul Fırkateyni faciasının yaşandığı Oşima adasındaki köylülerin “Türk” kelimesinin telaffuzunu doğru seslendirip, bazen gözyaşları içerisinde dile getirdikleri sevgi, muhabbet sözleri oldu. Denizcilik tarihimizin en büyük faciasını yaşadığımız Oşima’da bize yardım eli uzatanların torunları dün olduğu gibi bugün de bize karşı sevgiyle dopdolu.
Güney Kore’de bir K-Pop grubu ile röportaj yaptık. O genç kızların ağzından Türkiye ve Türkler hakkında öyle güzel sözler dökülüyor ki, kendi kendime “iyi ki bunun kaynağını ve nedenlerini anlatan bir belgesel hazırlıyorum”, dedim. Kore’nin kadim krallıklarından Goguryo Hanedanı “Büyük Bozkır”da kendisine müttefik olarak seçtiği Göktürkler ile çok yakın işbirliği içerisinde olmuş. Adında ilk defa “Türk” bulunan bir devletin yönetici sınıfından genç kızlar Goguryo sarayına gelin olarak gitmiş. Kore tarihçileri de kendi köklerinde Türk ve Altaylı damar olduğuna inanıyor. Dilleri de zaten Altayik. Uzak kuzenleriz yani. Kelimelerde benzerlik, kültürde benzerlik var. Coğrafyanın imkanlarına bağlı olarak beslenme ve mutfak gelenekleri değişebilir. Ama inançlar, müzik, efsaneler ve en başta kullanılan dil kültürel akrabalığın işaretlerini taşır. Hanedan düzeyindeki kan bağı ise zaten 8. Yüzyılda çizilmiş soyağaçlarında da net biçimde görülüyor. İşte, biz de bunları ekrana taşıyoruz! Dünyanın en büyük arkeoloji müzelerinden birinde, Seul’deki Ulusal Tarih Müzesinde “Hun ve Göktürk Dönemi” bölümleri görülmeye değer. Lakin bunları bugüne kadar hiç bir Türk televizyoncusu gidip görüntülememiş. Müzeyi ziyaret eden Türk turist topluluğuna “Bizim bölümü gördünüz mü”, diye sorunca gözleri yuvalarından oynadı. Kore tarihinin içinde var olduğumuzu bilmeden, biraz sıkılarak, oflayıp puflayarak müzeye yapılan turistik gezi onlar için birden keşif gezisine dönüştü. İşte biz bu keşifleri tüm Türkiye ile paylaşıyoruz.
-Sezonun 6 bölümü de Japonya’da geçiyor. Türk denizcilik tarihinin en büyük faciası olan Ertuğrul Fırkateyni’ne de yer veriyorsunuz. Japonya’da bu olay nasıl anılıyor?
Ertuğrul faciasının izlerini bugün dahi görmek mümkün. Düşünsenize, yaklaşık 600 evladımızı şehit vermişiz. Böyel bir deniz kazası hangi ulusun başına gelse unutulmaz. Aradan geçen yaklaşık 130 yılda elbette bazı şeyler unutuluyor, ama Japonlar unutmamışlar. Şehitliğimiz, Oşima adasındaki Türk Müzesi, hatta Türkiye’den getirilmiş hediyelik eşyaları satan dükkanlarımız var orada. Burada yaşayan Japonlar Türkçe öğreniyor, Türk tarihine ilgi gösteriyor. Otellerde Ertuğrul faciasının hikayesini anlatan özel bölümler var. Oşima adasının bağlı bulunduğu Kuşimoto kenti Mersin ve Samsun’un Yakakent ilçesi ile kardeş kent. Kuşimoto ve çevresinde faaliyet gösteren ticari kuruluşlarda “Ertuğrul Fırkateyni” anı köşesi bulunuyor, heykeller göze çarpıyor. Sokaklara, meydanlara, parklara “Türkiye” isimleri konulmuş. “Türküm”, dediğinizde sizi bağrına basan Japonlarla karşılaşıyorsunuz. Kaldı ki Japonlar tensel teması pek tercih etmeyen bir halk, ama düşünün, Kuşimoto’da sizin Türkiye’den geldiğinizi öğrenenler ellerinize sarılıyor. Gelecek yıl 130. Yıldönümü anlamaları için şimdiden hazırlanmaya başlamışlar bile.
Bir de Şimonoseki kenti... Dünyada İstanbul’a en fazla benzeyen kent. Keza İstanbul’un kardeş kenti. İçinden deniz geçiyor, tıpkı İstanbul gibi. Burada çok güzel bir Türkiye Bahçesi var. Buraya İran-Irak Savaşı sırasında Tahran’daki Japonları kurtarmış THY pilotunun, rahmetli Orhan Suyolcu’nun adını vermişler. Belediye Başkanı bizi öyle güzel karşıladı ki... Fatih Sultan Mehmet Köprüsünün örnek alındığı Şimonoseki Köprüsü altında fotoğraflar çektik. Etrafımızda Japonlar vardı, memleketten 10 bin kilometre uzaklıktaydık, ama vatanımızda gibiydik. Bu arada belirtmeliyim ki, gerçekten çok başarılı bir belgesel ekibiyle çalıştım. Hepsi NTV çalışanları. Prodüktörümüz ve kurgumuzu yapan kişi bence Türkiye’nin bu alandaki en iyilerinden Cihan Çekiç. Onunla çalıştığım her bölüm ayrı bir güzel, şiir gibi. Kameramanımız Güney Kore’de Bahattin Demir, Japonya’da ise Ahmet Uçar’dı.Her ikisi de olağanüstü profesyonel, estetik bakışları en üst düzeyde kameramanlar. Aslında görüntü akışımızı da yönettikleri için “görüntü yönetmenlerimiz” demek daha doğru olacak. Ayrıca Japonya bölümlerinde NTV Dış Haberler servisinden Teoman Ayabakan editör olarak büyük destek verdi. Hemen her yabancı dile ve kültüre müthiş yatkınlığı, çekim sürecindeki pratik çözüm üretme kabiliyeti ve doğru ilişkileri kurma yetkinliği ile bence Japonya bölümlerinin içerik mimarı oldu. Doğrusu metinleri yazma aşamasında zorlandım. Kore ve Japonya tarihini, kültürünü öğrenmek ayrı bir emek, zaman, mesai istiyor, ama en önemlisi; olayların, inançların ve diğer kültürel zenginliğin sosyal hayata, ekonomiye ve siyasete yansımalarını görmek için gözlem gerekiyordu. Bunun için süremiz kısıtlıydı. Bu nedenle aylarca okuma yapmak zorundaydım. Her iki ülkeye gittiğimde doğru soruları soracak kadar birikim sahibi olmaya çalıştım. Yani çekim sürecinden çok daha uzun ve bir bakıma meşakkatli olan bu hazırlık süreciydi. Gerçi bu, her zaman böyledir. Ayrıca, Boğaziçi Üniversitesi Tarih bölümü öğretim üyesi Dr. Erdal Küçükyalçın’ın fikir ve görüşleriyle verdiği katkıyı burada belirtmeliyim, kendisine müteşekkirim.
-Belgesel serinizin 5.sezonu olacak mı? Böyle bir planınız varsa rotanızı bizimle paylaşır mısınız?
Yeni bir sezon için rotamızı çizdim bile... Sibirya ve Kuzey Amerika rotasında ilerlemek istiyorum. Kuzey Hindistan ve Pakistan da “Zaman Yolcusu” için olağanüstü zenginlikte kültürel miras ve ortak payda vaadeden coğrafyalar. İnsanlığın ortak kültür mirasını keşfederken Türk ve Altay kökenli kültürümüzün ulaştığı her noktaya gitmek istiyorum. Tarihin en erken dönemlerinden günümüze kadar uzanan çok geniş bir zaman aralığında etkilediğimiz, etkileşim içerisinde olduğumuz coğrafyalarda bizden, bize benzeyen ve bizimle olmayı seven topluluklarla arkeoloji, etnoloji ve diğer sosyal bilimler ışığında buluşmayı ümit ediyorum.
9 KASIM CUMARTESİ NTV'DE 23.15
- Etiketler :
- Haberler -
- Sanat
- Dünya
- Televizyon
- Belgesel
- NTV
- Japonya
- Güney Kore
- Zaman Yolcusu