Yalnızlık nedir? Yalnızlık tercih mi, zorunluluk mu? İnsan kendisini neden yalnız hisseder?
Psikanalist Donald Winnicott’a göre, “kendi başına olma kapasitesi” gelişmiş insanların yalnızlığı yıkıcı olmuyor, tam tersine yararlı ve üretici bir deneyime dönüşebiliyor. Ama bu kapasite gelişmemişse yalnızlık yıkıcı bir duruma dönüşüyor. Yalnızlık bazen ihtiyaç, bazen tercih, bazen de zorunluluk oluyor. Araştırmaların ortaya koyduğu gerçek ise uzun süreli yalnızlığın anksiyete, depresyon, obezite, kalp hastalıkları, madde bağımlılığı ve Alzheimer gibi çok sayıda sağlık sorunu ile ilişkili olduğu.
Teknolojik gelişmeler, insanların kendi kendilerine yeterliliklerini artırırken bir taraftan da yalnızlığı beraberinde getiriyor, modern yaşam anlayışı yalnızlaşan insanların sayısını da artırıyor. Bazıları yalnızlığı bir tercih, bazıları zorunluluk olarak yaşıyor. Bilimsel çalışmalar ise uzun süren yalnızlığın beyin hücrelerine iyi gelmediğini, beynin idrak ve algılama yetileriyle hafızayı olumsuz etkilediğini gösteriyor.
Istanbul Egitim ve Araştırma Hastanesi’nden Uzman Psikolog Yeliz Polat yalnızlığı; “İnsanı tatmin eden sosyal ilişkilerin olmaması” şeklinde tanımlıyor.
Ancak burada sadece sosyal ilişkilerin niceliğinin değil, niteliğinin de önemli olduğunu vurgulayan Psikolog Polat, nitelikli veya derin olmayan yüzeysel ilişkiler yaşayan insanın kalabalıklar içinde de yalnız hissedebildiğine vurgu yapıyor, “Kişi, diğerleriyle yakınlık kuramadığında, ilgi ve destek ihtiyacına karşılık bulamadığında yalnız hissedebilmektedir” diyor.
“YALNIZLIK HEM ÇARESİZLİK HEM DE ÖZGÜRLÜK İÇERİYOR”
Yalnızlığın aynı zamanda oldukça öznel ve göreli bir deneyim olduğunun altını çizen Polat’a göre, yalnızlık hem çaresizlik hem de özgürlük içeren bir durum:
“Yalnızlık aslında tek bir yönü olan bir şey değildir. Sevilen, ihtiyaç duyulan bir kişi kaybedildiğinde, bir ayrılık söz konusu olduğunda oldukça üzüntü verici ve çaresiz hissettiren bir durumken, yaratıcılığı ve sakinleşmeyi, kendi başına kalmayı sağlaması nedeniyle de oldukça özgürlük içeren bir haldir. Dolayısıyla ne tümüyle pozitif ne de negatif bir durumdur. Kişinin yalnızlığı nasıl yaşadığı, bunu seçip seçmediği ve yalnızlığı kendisi için bir olanağa dönüştürüp dönüştüremediği önemlidir. Yalnızlığın ruh hali üzerindeki etkileri duruma göre değişim gösterir.”
KALABALIKLAR İÇİNDE YALNIZ HİSSETMENİN BİRÇOK NEDENİ OLABİLİR
Kalabalıklar içindeki yalnızlık hissinin; kişinin bulunduğu ortamda kendisini farklı, anlaşılmamış, istenmeyen ve kabul edilmemiş hissetmesi veya o ortama ait hissetmemesi nedeniyle gelişebildiğini ifade eden Uzman Psikolog Yeliz Polat, “Yalnızlığın bireysel nedenleri arasında utangaçlık, sosyal ilişkileri başlatmada ve sürdürmede güçlükler, travmatik yaşantılar, bağlanmaya dair zorluklar olabilir” diyor ve ntv.com.tr’nin yalnızlığın ruhsal-bedensel etkileri ile ilgili sorularını şöyle yanıtlıyor:
Yalnızlık duygusu ve yalnızlık genel olarak psikolojiyi nasıl etkiler?
Kişi, terkedilmiş, bırakılmış ve değersiz hissedebilir, kaygılı, melankolik bir ruh hali içinde, keyifsiz, isteksiz, huzursuz ve sinirli olabilir. Ayrıca yalnız kaldığında kişide bağımlılık eğilimleri de gelişebilir. Yemek alışkanlıkları değişebilir, sosyal medyada geçirilen vakit artabilir. Ancak her insan yalnızlığı böyle yaşanmak zorunda değil. Kendi başına kalabilen insanlarda veya yalnızlık tercih edildiğinde genellikle bu düzeyde olumsuz duygular gözlenmez.
Yalnızlık beden sağlığını nasıl etkiler? Örneğin yalnızlığın stres hormonlarını arttırdığı, bunun da vücut direncini olumsuz etkileyerek hastalıklara zemin hazırladığı belirtiliyor, bu konudaki yorumunuz nedir?
Ruh ve beden bir bütün olduğu için ruhu etkileyen herhangi bir durum bedeni, bedeni etkileyen bir durum da ruhu etkiler. Literatüre baktığımızda uzun süreli yalnızlık anksiyete, depresyon gibi duygu duruma ilişkin sıkıntılarla, bedensel olarak da obezite, kalp-damar hastalıkları ile ilişkilendirilmiştir. Genel olarak yalnızlıkla birlikte psikosomatik hastalıkların ve kronik hastalıkların görülme oranı artmaktadır.
Yalnız kalanlarda ve yalnızlık duygusunu yoğun yaşayanlarda Alzheimer gibi bunama hastalıklarının daha fazla görüldüğüne dair araştırmalar hakkında neler söylersiniz?
Yaygın demans türlerinden biri olan Alzheimer hastalığının nedenleri ileri yaşta olmak, genetik yatkınlık, kolesterol, tansiyon, obezite, sigara kullanımı olarak bildirilmektedir. Yaşlılık ve yaşam kalitesi araştırmalarında uzun süreli depresyonun da demans hastalığına neden olan etkenler arasında olduğu yazılmaktadır. Dolayısıyla da bazen depresyonun nedeni hem de sonucu olabilen yalnızlığın dolaylı biçimde de olsa demans üzerinde etkisi olabilir.
Günümüzde hem evlerin metrekareleri hem de o büyük evlerde yalnız yaşayan insan sayısı artıyor. İnsanlar neden yalnızlaşıyor? Yalnızlık her zaman bir tercih mi, yoksa bir zorunluluk mu?
Sosyolojik olarak kırsal yaşama göre kent yaşamında topluluk halinde olmak tercih edilen bir şey değildir. Feodal kültürden uzaklaştıkça daha bireysel bir hayat tercihi ortaya çıkıyor. Yüksek eğitim oranının artması, aileden ayrılıp yalnız yaşamaya dair eğilimi artırıyor. Burada insanlar yalnızlaşıyorlar mı, bireyselleşiyorlar mı bunu sormak gerekiyor. Bence ikisi de söz konusu olabilir. Ancak yalnızlık bazen bir tercih, bazense bir zorunluluk oluyor.
“YALNIZLIK DA YALNIZLIKTAN KAÇMAK DA YIKICI OLABİLİR”
Eğer yalnızlık bir tercihse bunun psikolojideki yerini biraz detaylandırır mısınız? Yoğun şekilde hissedilen yalnız kalma isteği ne zaman yıkıcı duygulara dönüşür veya zemin hazırlar?
Yalnız kalma isteği dinlenmek, sakinleşmek, kendine yatırım yapabilmek, konsantre olmak için olabilir. Yalnız kalma hem kaçınılmaz hem de bazen oldukça önemli bir ihtiyaçtır aslında. Yıkıcı bir biçime dönüşmesi kişinin kendini her şeyden soyutlaması ve yalıtmasıyla olur. Ayrıca yalnızlıkla birlikte artabilen alkol ve madde kullanımı da bu duyguyu yıkıcı bir biçime getirebilir. Bu arada sadece yalnızlık değil aslında paradoksal olarak yalnızlıktan kaçmak da oldukça yıkıcı olabilmektedir. Örneğin yalnız kalmamak adına rastgele ilişkiler içine girdiğinizde ruhsal ve bedensel olarak ciddi biçimde zarar görebilirsiniz.
“KENDİ BAŞINA OLMA KAPASİTESİ” GELİŞMİŞSE YALNIZLIK İYİDİR
Yalnızlığı ve tek başına olmayı, kendi başına kalabilmeyi de ayırmak gerekiyor. Bireyin kendi tercihiyle yalnız kalması ve bundan hoşnut olması önemlidir. Psikanalist Donald W. Winnicott kendi başına olma kapasitesinden bahseder. Bundan kastedilen; kişinin etrafında insanlar, nesneler olsa da olmasa da kendi başına kalabilmesi ve bunu olumsuz bir deneyim olarak yaşamamasıdır. Eğer kişinin böyle bir yönü varsa yalnızlık yıkıcı olmaz tam tersine yararlı ve üretici bir deneyime dönüşebilir. Ama eğer bu kapasite gelişmemişse yalnızlık yıkıcı bir duruma dönüşebilir. Bireyde bu kapasitenin gelişimi geçmişte, bebekliğinde, çocukluğunda olumlu ilişkisel deneyimlerin varlığı ve bunların içselleştirilmesi ile mümkün olur.
Kendisini yalnız hisseden, yalnızlık duygusunu baskın yaşayan insanlar ne yapmalı? Bu duygudan kurtulmanın (isteniyorsa) yolları neler olabilir?
Herkes kendini zaman zaman, hayatının belli dönemlerinde yalnız hissedebilir. Kişi kendine böyle dönemlerden sonra alışmak için zaman vermelidir. Ancak tabii herkes için aynı, standart bir zaman ölçüsünden bahsetmek mümkün değil. Ama zaman gereklidir. Eğer yalnızlıkta kişi bu duyguya tahammül edemiyorsa, rastgele ilişkilerin içinde kendini buluyorsa, günlük alışkanlıklarında (uyku, iştah, enerj, vs.) belirgin değişiklikler varsa, melankolik bir ruh hali içine girdiyse ve zamanla geçmeyip artıyorsa bu durum için yardım alması gerekebilir. Kişi en kısa sürede bir psikiyatriste veya klinik psikoloğa başvurmalıdır.
VİDEO: YALNIZLIK NEDEN VE NASIL HASTA EDER? (06.02.2018)
- Etiketler :
- Haberler -
- Yaşam
- Psikoloji
- yalnızlık
- Alzheimer
- İstanbul
- kalp krizi
- Tülay Karabağ