‘Pembe kurdeleli gelin’in yaşam mücadelesi
12 yaşında bacak kemiğinde ortaya çıkan kanser, 27’sinde, üstelik tam da düğün hazırlıkları yaparken tekrar karşısına dikildi. Meme kanserinin rengi olan pembe kurdeleli bir gelinlik seçti, önce nikah masasına oturdu, ardından ameliyathanenin yolunu tuttu. Ayşenur Parlak, nişanlısıyla birlikte hiç ümitsizliğe kapılmadıklarını söylüyor, “Biz gelecek planı yapmak yerine yaşadığımız güne şükretmeyi seçtik” diyor.
Türkiye’nin farklı şehirlerinde, farklı hayatlar yaşayan 10 kadını bir araya getiren ortak nokta meme kanseri oldu. Kendilerini ‘amazon’ diye adlandıran bu 10 kadın, hayata tutunma hikayelerini, yaşadıkları zorlukları ve umutlarını “10 Amazon Yüksek Doz Yaşam” adlı kitapta topladı. Amaçları; ‘kanserle dans eden’ başka insanlara yardım etmek. Çünkü kitaptan elde edilecek gelir, Kanserle Dans Derneği’ne bağışlanacak. İşte o kadınlardan biri de Ayşenur Parlak.
29 yaşında 1,5 yıllık evli ve 3 aylık hamile olan Ayşenur Parlak’ın kanserle yolculuğu, “10 Amazon Yüksek Doz Yaşam” kitabındaki diğer “amazonlar” gibi bir hayli zor ve sıkıntılı geçmiş. Ancak Parlak, yaşadığı zorlu süreci anlatırken espirili bir dil kullanıyor, adeta kanseriyle dalga geçiyor. “Bu şekilde güldürerek hem insanların daha çok dikkatini çekip bilinçlendirdiğimi düşünüyorum. Hem de kendimle dalga geçtiğim için daha güçlü hissediyorum” diyen ve yüzünü objektiflerden sakınan Ayşenur Parlak, ntv.com.tr’nin sorularını da aynı espirili dille ve çoğunlukla gülümseyerek yanıtlıyor:
“HERKESİN HASTANEDE MODİFİYE OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORDUM”
- Kanserle, henüz çocukken tanışmışsınız, o süreci kısaca anlatır mısınız?
12 yaşında saf bir çocuk olunca, hastalığımı bilmeden atlattım diyebilirim. Ailem hastalığımın ne olduğunu hiçbir zaman söylemedi. 2 yıl kemoterapi gördüm, 11 kez bacağımdan ameliyat oldum ama hastalığımın kanser olduğunu söylemediler. 15 sene öncesi, şimdiki gibi internet de yok ki açıp bakasın. Ailen ne diyorsa o. İnsan bu yaşında bile hastanelerdeki kalabalığı görünce bütün dünya hastaymış gibi hissediyorken, o küçücük çocuk yaşamın böyle ilerlediğini, o yaşlı amcaların, teyzelerin hep çocukken hastanede modifiye olup o yaşlara geldiğini düşünüyor. Okulda bit salgını olduğunu düşünün, herkesin saçları kazınır ya, hastane de aynı ortam. Herkes kel, herkes maskeli olunca, kel olmam bana çok normal geliyordu, herkes benim gibiydi çünkü. Seneler sonra annemle yaptığım bir ergenlik kavgasında annem ağzından kaçırdı kanser olduğumu, hastanedeki en yakın arkadaşımın iyileşip gittiğini zannederken, aslında kansere yenik düştüğünü de aynı gün öğrendim.
“NORMAL BİR HAYATIN NASIL OLDUĞUNU ÜNİVERSİTE YILLARINDA ANLADIM”
- Kemik kanseri iyileştikten sonra normal bir hayat sürmüşsünüz, o dönem nasıl geçti, umutlarınız, geleceğe dair planlarınız nelerdi?
Hiçbir zaman hayata küsen bir yapım olmadı, hastanede ellerimde serumlarla yatakta zıplayan bir tiptim. Tek üzüntüm okulu bırakmak zorunda kalmamdı, ama dışardan bitirip üniversiteyi burslu kazandım. Bir baktım memleketim İzmir’i bırakıp İstanbul’a gelmişim. Senelerce yatağa bağlı kalmış, üstüne senelerce koltuk değneği ile yaşamış biri olarak İstanbul’da tek başına ayakta kalmak, koşabilecek kadar iyi olmak inanılmaz bir histi. Normalleşme bu dönemde başladı. Özel şirketlerde kariyer hesapları, İngilizcenin yanına ileride lazım olur diye İspanyolca dersi almalar, ‘giyecek hiçbir şeyim yok’ diye sızlanmalar, ‘adımla seslendi, nasıl zoruma gitti’ gibi klasik tripler, hayaller, planlar… Sanki hiçbir şey olmamış gibi, normal bir hayatı, normal hissetmeyi o yıllarda öğrendim.
- Meme kanserine yakalanmadan önce kapınızı bir aşk çalıyor. Onunla güzel günlerin hayalini kurup, evlilik planları yaparken meme kanseri teşhisi aldınız. Kanser olduğunuzu öğrendiğinizde tepkiniz ne oldu ve nişanlınız bu durumu nasıl karşıladı?
“GELİNLİĞİM NASIL OLSUN’ SORUSUNDAN, ‘ÖLECEK MİYİM’E GEÇTİM”
Üniversitede aşık olduk eşim Savaş'la. Evlenme kararı aldıktan sonra onayını almak için Savaş’ı babamla tanıştırdım. Babam tek soru sorduktan sonra onayını verdi. Gördüğüm tedavilerden dolayı asla çocuğum olamayabileceğini sorun etmeyeceğinden emin olduktan sonra. Nişanımız inanılmaz bir mutlulukla geçti. Her şey o kadar yolundaydı ki, "az yüzü gülsün fakirin diye izin verildi, Allah belamı verecek galiba" diye düşünmedim değil. Nişandan 2 gün sonra memedeki yağ bezesini bir operasyonla aldıracaktım. O kadar basit bir şeydi ki kafaya takmaya değmezdi. Kanser 15 yıl sonra geri gelecek değildi ya...
Ama öyle olmadı, geri geldi! Hem de iki mememde birden. 27 yaşındaydım, ‘gelinliğim nasıl olsun’ düşüncesi, ‘ölecek miyim’ sorusuyla yer değiştirdi. Hastalığı öğrendiğimde ise ilk aklıma gelen şey, "kel gelin olur mu" sorusuydu. Nişandan bir yıl sonra evlenmeyi planlıyorduk ama nişanlım Savaş, "beklemeyelim, hemen evlenelim" dedi. 1 ay içinde evlenme kararı aldık.
"ALLAHIM EVLENDİRMEDEN ÖLDÜRME DEMİŞ BİR İNSANIM”
- Sanırım düğün tarihi ile birlikte ameliyat tarihini de belirlemişsiniz. Hem ameliyatı hem de düğünü planlamak size nasıl duygular yaşattı, ümitsizliğe kapıldığınız, isyan ettiğiniz zamanlar oldu mu?
Kafam evlilikle o kadar meşguldü ki, ameliyatı aklıma bile getirmemeye çalıştım. Kanseri öğrendikten sonra, "Allahım evlendirmeden öldürme" demiş bir insanım çünkü (gülüyor). Ümitsizliğe kapılmamam biraz da eşimin sayesinde oldu. Beni evlilik alışverişinin ortasına attı. Bilirsiniz alışveriş denince kadınlar dünyayı unutuyor... Şaka bir yana, sıkıntısız bir evlilik hazırlığı için hiçbir şey olmamış gibi davranıyor, asla hastalıktan ve ameliyattan bahsetmeme izin vermiyordu. Ama karanlık çöküp gece olunca kabuslarım geri geliyordu. Yapmak isteyip hayalini kurduğum amaçlarıma asla erişememe korkusu... Daha kaç yaşındaydım ve daha ne yaşamıştım ki…
“HER İKİ MEME ANGELINA JOLIE YÖNTEMİYLE ALINDI”
- Düğünden 1 ay sonra ameliyat oldunuz ve her iki memeniz de alındı. Vücudunuzdaki değişimler karşısında eşinizin yaklaşımı nasıl oldu?
İki memem de Angelina jolie yöntemiyle alındı. İçleri boşaltılıp yerine yenisini yaptırdık. Düğün altınlarını göğsümün içinde taşıyorum yani (gülüyor). Evlendikten sonra yarım kalacağımı, kadınlığımın en önemli kısmını kaybedeceğimi düşünüp çok ağladım. Her seferinde eşim koşup sardı beni, her koşulda beni seveceğine ikna etti.
“10 AMAZON YÜKSEK DOZ YAŞAM” Hayatlarının bir döneminde meme kanseriyle yüzleşen Ayşe Durul Aslan, Ayşenur Parlak, Bilgen Denktaş, Elif Bozkurt, Filiz Uzunoğlu, Leyla Bahtiyar, Pınar Akçe, Rabia Ö., Rukiye Işık Doğdu ve Funda Değirmenci, tanı ve tedavi sürecine ilişkin kişisel hikayelerini kaleme aldı. Gazeteci Yazar Leyla Bahtiyar’ın koordinatörlüğünde basılan kitabın amacı; meme kanseri farkındalığını arttırmak, erken teşhise vurgu yapmak ve hastalığa yakalananlara yalnız olmadıklarını hissettirmek.
“MUCİZE DEĞİL DE NEDİR BU...”
-Kanserin bu kadar erken evrede yakalanmış olması çok büyük bir avantaj…
Ameliyattan sonra "giden gitsin kalan sağlar benimdir" fikrini benimseyip, hem iki mememde kanser taşıyıp hem de bu kadar erken teşhis konulmasının mucize olduğunu fark ettim. Olabilecek en şanslı tedaviyle atlattım. Sadece radyoterapi gördüm ve östrojen hormonunu baskılayan ilaç kullandım. Kurtuluşum; o küçük yağ bezesi sayesinde oldu. Onu aldırmaya kalkmasam daha çok başlangıcında olan, taramalarda bile çıkmayacak kadar küçük olan kanseri göremeyecekti doktorum. 12 ayrı yerde kanserli kitle bulunduğu ama hepsinin de henüz başlangıç aşamasında olduğu anlaşıldı. Mucize değil de nedir bu...
“MİNİK MUCİZEMİZ ANNESİNE HAYAT VERİYOR”
- Şu anda bebek bekliyorsunuz, tedaviniz ne aşamada, doktorunuz anne olmanızda herhangi bir sakınca görmedi mi?
1 yıl ilaç kullandım ve bebek istediğimi söyleyerek tedaviyi yarım kesmek istediğimi belirttim. Belki asla bebeğim olmayacaktı, belki çok tehlikeli bir şey yapıyordum ama açıkçası umrumda değildi. Ben bir mucize olacağına inandım. Doktorum da gebeliğin benim için koruyucu olacağına inandığını ve beni karnım burnumda görmek istediğini söyledi. Ve mucize gerçekleşti, minik mucizemizin ilk kalp atışlarını, ilk hareketlerini gördük. Henüz 3 aylık olmasına rağmen annesine hayat verdiğini de herkes görebiliyor.
“ÇOCUĞUMA BIRAKMAK İSTEDİĞİM ANILARIM İÇİN YAZIYORUM”
-Tedavi sürecinde bir de ‘pembe kurdeleli gelin’ adıyla blog yazarlığına başlamışsınız, neden pembe kurdeleli gelin?
Pembe kurdele meme kanserini temsil ediyor. Tüm bu süreci evlilik hazırlığı ile birlikte geçirdiğim için pembe kurdeleli gelin çıktı ortaya, isim babası da eşimdir. Bloğu, hikayemi anlatmak, geçirdiğim iyi, kötü anıları unutmamak için açtım. Ama “10 Amazon Yüksek Doz Yaşam” kitabının projesinde yer aldıktan sonra yazmaya ara verdim. Kitapta bana ayrılan bölümüm sonunu bir kurgu, daha doğrusu bir hayal ile bitirdim. O sona göre, her şeyi atlatıp iyileştikten sonra bir sabah hamile olarak uyanıyordum. Ve kitaptaki o son, bana göre mucizevi şekilde gerçek oldu. Hem yazmayı çok sevdiğim hem de çocuğuma bırakmak istediğim anılarım için yazıyorum.
“BİZ YAŞADIĞIMIZ GÜNE ŞÜKRETMEYİ SEÇTİK”
- Bundan sonraki hayattan beklentileriniz neler, bebeğiniz ve eşinizle ilgili gelecek düşüncelerinizi paylaşır mısınız?
Bebeğimi asla emziremeyecek olmam, yakın gelecekle ilgili en büyük tedirginliğim. Minik mucizemizle doyasıya monoton bir hayat yaşamak aslında bize verilen en büyük hediye. 1,5 yıllık evliliğimize sığdırdığımız sıkıntılar, korkular bizi birbirimize sımsıkı bağladı. Hayatın önümüze çıkardığı ufak sıkıntıları dert etmektense, mutlulukların tadını çıkarmak en büyük kazancımız. Biz gelecek planı yapmak yerine yaşadığımız güne şükretmeyi seçtik.
- Etiketler :
- Haberler -
- Kadın Sağlığı
- Kanser