Bahar depresyonundan korunmanın yolları
Duygu durum bozuklukları bahar aylarında hayli yoğun hissediliyor. Her yaşta görülebilen sorun, herkesi psikolojik, sosyal ve fiziksel açıdan farklı şekillerde etkiliyor.
Çoğu zaman depresyon olarak adlandırmadığımız, günlük hayatın öğeleri olarak gördüğümüz bazı durumlar aslında tam da bahar sendromunun belirtilerine işaret edebiliyor.
Psikiyatri Uzmanı Dr. Orhan Karaca, hayatımızı psikolojik, sosyal ve fiziksel açıdan etkileyen bahar sendromunun da depresyona neden olduğunu söyledi.
En az 2 hafta süren duygu durum çökmelerinin depresyon olarak adlandırıldığını belirten Karaca, duygusal olarak çöken kişinin karamsarlaşmaya ve zihinsel olarak (kendine zarar verme dahil) kötü düşüncelerle meşgul olmaya başladığını söyledi. Dr. Karaca’nın verdiği bilgiye göre, vücudunda ağırlık ve yavaşlama ortaya çıktığı için, kişinin davranışları da içe kapanma yönünde değişiyor. Gün içindeki gelip geçici moral bozulmalarının ise depresyon olarak adlandırılmadığını belirten Karaca, bahar depresyonuna ilişkin şu bilgileri verdi:
GÜN IŞIĞI MEVSİMSEL DEPRESYONDA ETKİLİ OLUYOR
“En az 2 yıl üst üste olmak kaydıyla, yılın belli dönemlerinde ortaya çıkan, sebep olarak herhangi bir yaşam olayının gösterilemediği duygu durum çökmelerine mevsimsel depresyon denir. Gün ışığının azalmaya başladığı sonbahar ve kış ayları mevsimsel depresyon açısından yüksek risk taşıyan dönemlerdir. Ancak, ilkbahar ve yaz aylarında da görülebilir. Soygeçmişte bipolar bozukluk (Manik Depresif Bozukluk), depresyon gibi hastalıkların olması, kadın olmak, zor yaşam koşulları, ağır fiziksel hastalıklar, gün ışığından az yararlanan bölgeler (kutuplara yakın olan bölgeler gibi) mevsimsel depresyon açısından riski arttırır.”
Yılın belli dönemlerinde, yaşam olaylarından bağımsız oluşu ve gün ışığının arttığı dönemlerde düzelme olması mevsimsel depresyonu diğer depresyon türlerinden ayırıyor.
BEYNİN KİMYASINI BOZABİLİYOR
Beyindeki kimyasal dengenin bozulmasının hastalığın oluşmasında önemli etki yaptığını aktaran Karaca, depresyonun nedenleri ve mekanizması hakkında şu bilgileri verdi: “Beyinde bulunan seratonin ve noradrenalinin sinir hücreleri arasındaki sinaps ismi verilen boşluktaki miktarları azalır. Bu da depresif bulguların ortaya çıkmasına neden olur. Kimi zaman kendiliğinden olan bu azalma, kimi zaman da bazı zorlayıcı yaşam olaylarından sonra gerçekleşir. Geçmişte yaşanan travmalar, kayıplar, üzüntü ve zorlanmalar, hala devam eden sorunlar, yeni ortaya çıkmış zorlayıcı yaşam olayları, düşük eğitim düzeyi, yoksulluk da depresyona neden olabilir. Ailesinde depresyon olan kişi risk altındadır, yani kalıtsallık bu hastalığın önemli nedenlerindendir.
KADINLARIN "YÜKÜ" DAHA FAZLA
Kadınlar erkeklere göre daha fazla depresyon riski taşır. Bunun nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte hormonal, kadının günlük yaşamdaki yükünün fazla oluşu, sorumluluğunun artması, erkeklere göre psikiyatriye daha kolay başvurmaları (tanı konulan vaka sayısının çok oluşu), erkeklerin depresyonlarında görülen alkol ve madde kullanımının depresyon tanısını koymayı geciktirmesi neden olabilir.
TİROİD HASTALARINDA RİSK ARTIYOR
Hormonal bozuklukların içinde özellikle hipotiroidi (tiroid bezinin yavaş çalışması) önemli bir depresyon nedenidir. Tiroid hastalığı düzelen vakalarda depresyon da düzelebilir. Bazı vakalarda depresyon ilerler ve ağırlaşır. Bu durumda tek başına hipotiroidi tedavisi yeterli olmaz.
UZAYAN YAS SÜRECİ TETİKLEYİCİ OLUYOR
Yas yaşayan bazı kişiler yas sürecinin beklenenden daha uzun sürmesi sonucunda depresyona girebilirler. Ağır düzeydeki kaygı bozukluklarında da bireysel ve sosyal yaşam bozulacağı için depresyon ortaya çıkabilir. Sosyal fobide depresyon görülme sıklığı %40’tır. Bu oran eş hastalanmanın (sosyal fobiye bağlı depresyon ortaya çıkması gibi) önemini vurgulaması açısından çarpıcıdır.”
DEPRESYONDA OLDUĞUNUZU NASIL ANLARSINIZ?
Psikiyatrist Orhan Karaca, bir kişinin depresyonda olduğunu anlaması için hangi belirtilere dikkat etmesi gerektiğini ise şöyle özetledi: “Kişide gün boyu süren bir depresif duygu duruma ek olarak, ilgi ve istek kaybı, zevk alamama, kilo kaybı ya da artışı, uykusuzluk ya da uyku artışı, hareketlerde yavaşlama, yorgunluk, bitkinlik, enerji kaybı, huzursuzluk, değersizlik ve suçluluk duyguları, odaklanma zorluğu, kararsızlık, kendine zarar verme düşünceleri varsa kişi depresyonda olabilir. Ancak depresyon denebilmesi için, bu belirtilerin iki haftadan daha fazla sürmesi gerekir.”
Depresyon tedavisinin genellikle seratonin ve noradrenalin miktarlarını düzenleyen antidepresanlarla yapıldığını belirten Karaca, yanı sıra psikoterapinin de önemli rol oynadığını söyledi. Kişinin keyif aldığı ve işlevselliğinin arttığı uğraşıların da tedavide yarar sağladığına işaret eden Karaca, depresyon riskini azaltmak için yapılabileceklere de değindi:
DEPRESYON RİSKİNİ NASIL AZALTILABİLİRSİNİZ?
“Kişinin kendini işlevsel hissettiği bir yaşam tarzı seçmesi gerekir. Yaşamlarında zorluklar olan kişilerin zorluklarla baş etmek için yakınlarından destek alması, bu konuda yeterli desteği yoksa uzman yardımı alması yararlı olur. Kişinin iş yaşamı kadar dinlendiği, mola verdiği tatil süreçlerine de dikkat etmesi, kendine zaman ayırması depresyon riskini azaltır. Tekrarlayan depresyonu olanlarda ilaç tedavisinin düzenli yapılması da depresyonu önlemede önem taşır. Kişinin yaşamı (geçmişi, bugünü, geleceği) yorumlayış biçimi de depresyona neden olabilir. Bu nedenle, bilişsel davranışçı terapi başta olmak üzere terapilerin kişinin düşünce dünyasını ele almada ve gereken değişme ya da esnemelerin yapılmasında önemli rolleri vardır.”
- Etiketler :
- Haberler -
- Psikoloji