Öykü Özdoğan’ın hazırlayıp sunduğu “20 Dakika” programı, Mor ve Ötesi grubunun vokali Harun Tekin’i ağırladı.
Tekin, NTV Radyo dinleyicilerine grubun yirmi yılının nasıl geçtiğinden, grubun albümlerinden ve grup içi dostluklarından bahsetti.
İşte röportajdan satırbaşları...
"1996 BİZİM İÇİN ERKEN BAŞLANGIÇ OLDU"
İlk albümümüz, 1996’da okulu bitirdikten tam bir hafta sonra yayınlanan bir albüm. Biz derken, Kerem ve ben sınıf arkadaşıydık ve bir arkadaşımız hala liseye devam ediyordu. Biz ikimiz yeni bitirmiştik okulu, dolayısıyla erken bir başlangıç oldu aslında. Sonrasında tüm bunları hayal ederek değil de, müzik yapmak için çıktığımız bir yol olduğu için, neler oldu, biz de şaşkınlıkla izledik...
Grubumuzda aslında sadece iki kez değişiklik oldu, o da ilk yıllarda oldu. 1998 yılından beri, şu andaki dörtlü ile devam ediyoruz. Gitarda Kerem Özyeğen, bas gitarda Burak Güven, davulda Kerem Kabadayı ve ben.
Kuruluş yıllarımızda da, ilk basçımız Alper 1997 yılında ayrıldı çünkü yurt dışında okumak istedi, öyle bir tercih yaptı. Gitarcımız Derin Esmer de 1998 yılında benzer gerekçelerle ayrıldı. Hikayenin çok büyük bölümü bu dörtlü olarak geçti.
Aslında dört kişi olarak, öğle yemeğine bile karar vermeye kalkmak zor bir şey. Biz birlikte karar verebilen bir grubuz. Birlikte karar verme sırasında, insanlar birbirini dinleyince, empati kurunca daha uzun soluklu bir şey çıkabiliyor ortaya.
"TÜRKİYE BİZİMLE 'DÜNYA YALAN SÖYLÜYOR' ALBÜMÜ İLE TANIŞMIŞ OLDU"
“Dünya Yalan Söylüyor” albümü yayınlandığında, onun bu kadar büyük bir etkisi olacağını hissetmemiştik açıkçası. Öncekilere göre farklı bir havası vardı ama gerek satış rakamları olarak, gerek eleştiriler olarak çok başka bir yere oturdu. Hayal etmediğimiz yerlere gitti olay. Bizi daha çok heyecanlandıran şey, hep etki alanı oluyor yani bir albümün ne kadar sattığı, bir klibin ne kadar seyredildiği elbet önemli bir olay ama daha geniş bir perpektiften bakınca, “Ne kadar insanı ne yönde etkiledi?” diye düşündüğünüz zaman, o zaman heyecan verici şeyler ortaya çıkıyor. “Dünya Yalan Söylüyor” da bu açıdan bir kırılma yarattı hakikaten. Sonuçta bizim dördüncü albümümüz ama Türkiye’de dinleyen pek çok insan bizimle o albüm sayesinde tanışmış oldu.
"EUROVISION’A İNGİLİZCE ŞARKIYLA KATILSAYDIK İKİNCİ OLABİLİRDİK"
Bir sürü şey öğrendik Eurovision sayesinde. Türkçe bir şarkı ile katılmak bizim bilinçli bir tercihimizdi. Biz orada bir derece alma hedefiyle değil, kendi müziğimizi olabildiğince gerçeğe sadık bir şekilde ifade etmek ve bu yolla Türkiye’yi temsil etmek için katıldık. Yoksa o yılki sonuçlardan da anlayabileceğimiz gibi, ingilizce bir şarkı yapsaydık, dördüncü ya da ikinci olabilirdik. Bunu istatistiksel olarak da söyleyebiliyorum. O yıl bizim üstümüzde yer alan ülkelerin sadece bir tanesi kendi ana dilinde şarkı söyledi, diğerlerin hepsi ingilizceydi. Bunu bilerek gittik. Türkçenin de orada duyulması ve kendi ana dilimizde bir şarkıyla orada yer almak bizi heyecanlandırdı. Bunun dışında, Eurovision her zaman bir sanatçı veya grup için, özellikle geçen yıllarda her yıl artmak üzere, büyük bir halkla ilişkiler alanı aslında. Bizim çaldığımız sene 110 milyon kişi izledi yarışmayı dünyada. Bu önemli bir şey tabii.
"MOR VE ÖTESİ BOX SETLER SATIŞTA"
Box setlerin birincisi; ilk on yılı, ikincisi de diğer on yılı içeriyor. İlkinde 44, diğerinde 46 şarkı var. İkincisi de bu hafta piyasaya çıktı. Biz bunu yaparken, tarihe not düşmek istedik çünkü CD’nin de artık son günlerini yaşıyoruz ve insanların müzik dinleme alışkanlıkları değişti. Artık daha çok internet üzerinden, hatta “download” ederek de değil, dinleyip geçerek müzik dinliyoruz biz. Biz müziğe başlarken, sevdiğimiz bir albüme ulaşmamız belki bazen zaman alabiliyordu ama en azından ulaştığımız zaman, en az o kadar zaman da onu dinlerdik. Şimdi öyle değil, istediğiniz şarkıyı üç saniyede bulabiliyorsunuz ve üç saniye dinliyorsunuz. Biz bunu kabul ediyoruz ama şu ana kadar ürettiklerimizi derli toplu şekilde ortaya koyalım istedik. İlk box sette dediğim gibi Mor ve Ötesi’nin erken döneminin kayıtları var. Şimdiki müzik teknolojisinin bir imkanını kullandık, o da “mastering”. Aslında kayıt yaptığımız zaman, o kayıtlar bir araya getirilir ve sonra mastering yapılır. Buna “son ütü” ya da “cila” da diyebiliriz. Bunu ilk üç albüm için yeniden yaptık. Amerika’da Nashville’deki Stage Audio stüdyosunda ilk üç albümümüz remaster edildi. Yani aslında hiçbir şey yeniden kaydedilmedi ve mikslenmedi ama şimdinin ses algısına daha uygun bir hale getirildi. İlk kutudaki özellik buydu.
İkinci kutuda ise son üç albümün yanı sıra bir de bölük pörçük yayınlanan kayıtlara yer verdik. Eurovision’a 3 aday şarkı ile katılmıştık ve “Deli” şarkısı seçilmişti. Diğer iki şarkı ingilizce şarkılar, onlar da var. Cover’lar da var.
Sınırlı sayıda basılacak üçüncü bir kutu da olacak ama şu anda satılan iki kutu aslında Mor ve Ötesi’nin tüm külliyatını kapsıyor.
“YENİ ALBÜM BEKLEYEBİLİRSİNİZ”
Yeni albüm bekleyebiliriz. Ne formatta ve ne zaman olacağı, biraz hayat bakışıyla bağlantılı. Bir sürü şey değişiyor, buna müzik endüstrisi dahil.
İsterseniz siz ayda bir albüm kaydedin, onu dinleyici ile doğru buluşturamadıktan sonra aslında ormanda çıkan, hiç kimsenin duymadığı bir ses haline gelmesi mümkün. İnsanların haberdar olacağı şekilde bunları organize etmek gerekiyor. Hazırlıklarımızı iyi yapmak istiyoruz. Biz, iki single ve iki box set ile 2016’yı kuvvetli bir şekilde geçirdiğimize inanıyoruz.
"BİZ DE ROLLING STONES GİBİ BLUES ALBÜMÜ YAPABİLİRİZ"
Rolling Stones şimdilerde blues albumu yayınladı. Onların biraz yaşı var ama biz de 50 yılı beraber devirirsek, neden olmasın?
Önümüzdeki birkaç yıla dair bir şey söylemek zor.
"DİNLEYİCİLERİMİZ BEKLENMEDİK ŞEYLERLE KARŞILAŞACAK"
Cuma günü Zorlu PSM’deki konserimiz, sürprizlerle dolu bir konser olacak, o yüzden çok fazla bir şey söyleyemiyoruz.
Daha önce Mor ve Ötesi sahnesinde yer almayan çok güzel konuklarımız olacak. Dinleyicilerimiz beklenmedik bazı şeylerle karşılaşacak.
"GRUPTAKİ BAĞLARIMIZ ÇOK KUVVETLİ"
Tabii çok eski arkadaşız. Yirmi yıllık bir grubuz. Sürekli bir arada zaman geçiriyoruz, her gün beraber yemek yiyoruz diyemeyiz ama en önemlisi bağlarımız çok kuvvetli. Ne zaman bir araya gelsek, kaldığımız yerden devam edebiliyoruz. Herkesin kendi hayatı farklılaştı tabii. Grupta üç tane baba var. Tüm bunların değişik etkileri oluyor. Ama konsantrasyon üzerinden gidebilen bir grubuz. Bir şey yapmaya karar verdiğimiz zaman, geri kalan her şeyi kenara bırakıp onun üzerine yoğunlaşabiliyoruz. İşi en kaliteli şekilde yapmaya odaklanabiliyoruz. Bu his değişmedi.
"BİRBİRİMİZDEN SIKILMADIK"
Birbirimizden sıkılmadık. Herkes statik değil. Her birimiz, on beş yıl öncekine göre daha da yakın arkadaşız. Hep beraber büyüdük, farklı insanlardık, birbirimizden çok şey öğrendik ve hep beraber bambaşka insanlar olduk aslında.
"BABAJIM STÜDYOSUNUN İŞLETMESİNİ ALDIK"
Benim birkaç tane çok sevdiğim şey var. Kitap okumayı, futbolu seyretmeyi de oynamayı da seviyorum. Hatta amatörce oynadığımız ligimiz bile var. Tam saha, nizami bir futbol sahasında. Halı saha değil, onun altını çizeyim. O oyun beni çok heyecanlandırıyor. Dahiyane bir tasarım olduğunu düşünüyorum. Bazı strateji oyunlarıyla da uzun zaman geçirebiliyorum.
Onun dışında üç ay önce üç arkadaşımla beraber Babajim stüdyosunun işletmesini devraldık. Onun gerçekten hayatımda yenilik olduğunu söyleyebilirim. Türkiye’nin en iyi ses kayıt stüdyolarından bir tanesi. Kapanma ihtimali oldu ve biz inisiyatif kullanıp böyle bir şeye izin vermedik.
"CEM KARACA İLE BERABER SAHNE ALMAK İSTERDİK"
Cem Karaca ile beraber sahne almak isterdik. Kendisi yaptıklarıyla bizim çok kafamızı açan, bizi aydınlatan biri. O olmasaydı, çok daha fakir olurduk. Onun hikayesini takip ettiğiniz zaman, bir sürü şeyi daha iyi anlıyorsunuz gerçekten...
