Anastasiadis federal çözümü masada bıraktı
Kıbrıs sorununa federal çözüm bulma çabalarının geçmişi yarım asır öncesine dayanıyor. “Kıbrıs müzakereleri” dendiğinde herkesin yüzünde bir bıkkınlık ifadesi zira tüm süreçler başarısız olmuş.
Kıbrıs sorununa federal çözüm arayışlarına son nokta için İsviçre’nin kayak merkezi Crans-Montana’da kampa girildi. Tarihte çözüme en fazla yaklaşılan süreç oldu, ama bu da başarısızlıkla sonuçlandı tıpkı diğerleri gibi. Crans-Montana zirvesinin sonucu, yarım yüzyılı aşan “federal çözüm” çabalarının finali, Denktaş-Klerides’le başlayıp günümüze gelen bir dönemin kapanışı olarak da değerlendiriliyor.
Crans-Montana zirvesine Kıbrıs sorununa dahil olan ve yön veren tüm taraflar katıldı. Kıbrıs Türk ve Rum tarafları, adanın garantörleri Türkiye, Yunanistan ve İngiltere, çözüm çabalarını yürüten Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri, Rumların AB üyesi olması ve çözüm sonrası KKTC’nin de “Kıbrıs Türk Kurucu Devleti” adıyla yer alacak olması nedeniyle gözlemci olarak Avrupa Birliği temsilcileri ve dolaylı yollardan Amerika Birleşik Devletleri.
KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın İsviçre’ye hareketinden önce Ercan Havaalanı’nda bir kez daha yinelediğini, Türkiye’yi temsilen orada bulunan Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da tekrarlardı: Bu son konferanstı. Siyasi irade gösterilmemesi durumunda bunun bir tekrarı daha olmayacağının altı çizildi.
Siyasi kariyerinin tümünü çözüme adamış sosyal demokrat çizgideki KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, süreci defalarca yol kazasından kurtararak Crans-Montana’ya taşıdı.
Rum lider Nikos Anastasiadis ilk gün masaya oturdu, “Sıfır asker sıfır garanti” istiyorum” dedi sanki Kıbrıs’ta yalnız Rumlar yaşıyormuşçasına bilinen tezini ekledi “Yurdumu işgalden kurtarmak için buraya geldim”.
Kıbrıs sorununun tek nedeni olarak Yunan cuntasının 15 Temmuz’da Kıbrıs Cumhuriyeti’ne karşı yaptığı askeri darbeden 5 gün sonra darbeyi engellemek için adaya çıkan Türkiye’yi gören Anastasiadis, masaya federal çözüm için gelmediğini, kendi tarih anlatısını herkese dayatıp tarihi kendi istediği gibi yönlendirmeye geldiğini söyledi.
Anastasiadis’in taleplerinin Türkçesi şu; “Bu konferansta Kıbrıs Türk halkının eşitliği, özgürlüğü ve güvenliğinin gerekleri konuşulmayacak. Sadece Türkiye’nin Kıbrıs’taki garantörlüğü sona erecek, 1 Türk askeri dahi kalmayacak”.
Türkiye ve Kıbrıs Türk tarafı bu toptancı ve aşırı sayılabilecek yaklaşıma, soğukkanlılığı koruyarak, cömert ve iyiniyetli bir teklifle yanıt verdi.
Zirvenin 28 Haziran’daki açılışında masaya şu teklifi koydu;
1) Mevcut Garanti anlaşması Türk ve Rum kurucu devletlerinin eşitliği temelinde oluşacak yeni federal yapıya göre revize edilecek.
2) Kıbrıs’ta çözümün hayata geçişinin ilk gününden itibaren asker çekilmeye başlanacak.
3) Çözümün gidişatını izleyecek bir komite kurulacak. Komitede 3 garantör ve Türk ve Rum kurucu devletlerden birer üye ve federal devletten 2’şer üye yer alacak.
4) Federal anayasa ve kurucu devlet anayasalarının işleyişi garanti edilecek.
5) Çözümden sonra her şey yolunda giderse, adadaki asker konusunu 3 garantör ülke masaya oturup yeniden gözden geçirecek.
Genel Sekreter’in Crans-Montana’ya gelerek iki tarafın tekliflerinin buluşturulacağı çerçeveyi çizip ayrılmasından itibaren ayak sürümeye başlayan Rum lider, öğle saatlerine kadar zor sürdürdüğü görüşmeleri yavaşlatmak için, siesta arası verip oturumları akşama öteleme taktikleri de dahil elinden gelen her şeyi yaptı.
Genel Sekreter’in çizdiği çerçevenin sürekli dışına çıkarak çalışmaları zora sokan Rum lidere “sıfır asker sıfır garanti” ile başladığı ve 10 gün boyunca bu tavrını koruduğu zirvenin son gecesinde, Türkiye’nin tek yanlı müdahale hakkı ile adada bırakacağı 650 asker konusunun müzakere edilmesi için tüm başbakanların katılacağı bir zirve önerisi yapıldı.
Kıbrıs Türk tarafı bu önerinin sonuçlandırılması ve konferansın bir çözüm anlaşmasıyla kapanması için başbakanların katılımıyla 2-3 gün daha çalışılmasını teklif etti.
Rum lider, geceyarısına doğru yapılan bu teklife, “Gitmem lazım. Ben yarın Kıbrıs’a dönüyorum. Konferansa devam edemem” sözleriyle yanıt verdi.
Yemek devam ettiği sıralarda tüm dünyanın ilk kez NTV ekranlarından duyduğu bu sözler aslında yarım asırlık federal çözüm çabalarının bir Rum tarafından ortadan kaldırıldığı anlamına geliyordu. Anastasiadis kendi halkına 650 yerine 40 bin Türk askeriyle birlikte aynı adada yaşamaya devam edeceklerini, bölünmüşlüğü kalıcı hale getirmeyi başardığını ilan ediyordu.
Anastasiadis bu yanıtıyla, çözümün ilk gününden itibaren hatırı sayılır asker azaltılmasını, çözümün 15’inci yılında ise kalan 650 askerin de geri çekilip tek yanlı müdahale hakkının ortadan kaldırılmasını yani baştan beri istediği “sıfır asker-sıfır garanti” fırsatını elinin tersiyle itti.
Son gece Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras’la görüşüp elinden hiç düşürmediği viski bardağıyla masaya geri geldiğinde, kafasında federal çözümün eşiğine geldiği gerçeği değil sadece Kıbrıs’a dönüş planı vardı.
Crans-Montana zirvesi 10 gün sürdü, Nikos Anastasiadis 10 günde 1 kez bile “federal çözüm” lafını kullanmadı. Dudaklarından bir kez dahi “federasyon” sözcüğü dökülmedi.
Belli ki oraya bu amaçla gelmemişti. Her fırsatta “yurdumu işgalden kurtarmayı istiyorum” klişesi ardına sığındı. O yurdun eşit kurucu ortağı Kıbrıslı Türklerin tekliflerini reddetmesi, onların beklentilerini ve ihtiyaçlarını anlamaması, kafasında sadece bir Rum üniter devletinin bulunduğunu kanıtlıyordu, federal ortaklık fikrini değil.
Güvenlik ve Garantiler konusundaki yaklaşımı böyleyken, diğer konularda da çözmek için değil kilitlemek amacıyla masadaydı.
Kıbrıslı Türklerin Rumlarla siyasi eşitlik üzerine kurulu ortaklığının simgesi olan “Dönüşümlü başkanlık” konusuna gelindiğinde de siyasi irade gösteremedi. 2004 yılında Türklerin kabul ettiği Rumlarınsa reddettiği Annan Planı’ndaki haritayı istedi Güzelyurt’un Rumlara bırakıldığı o haritayı.
“Madem öyle Annan Planı’nın tümün� kabul edelim” teklifi geldi son gece, onu da reddetti, “Annan Planı’nın sadece haritasını verin bana“ dedi.
Dönüşümlü başkanlık için tek oy pusulası önerdi. Kıbrıslı Türklerden 4 kat fazla nüfusa sahip Rumların 1 oyuyla Kıbrıslı Türklerin 1 oyu eşdeğer olacaktı seçimlerde. İki nüfus arasında siyasi eşitlik kurulması için gereken “ağırlıklı oy” yerine “tek pusula”. Devlet başkanlığı sırası 4 yıl sonra Türklere geldiğinde, gelecek 2 yıllık dönemde hangi Kıbrıslı Türkün devlet başkanı olacağına yine Rumlar karar versin diye.
Federal bir yapı yerine daha ziyade Türklere bazı hakların verileceği üniter bir yapı fikriyle geldi Rum tarafı İsviçre Alplerine. Ağırlıklı olarak Rumların söz hakkının olacağı, Kıbrıslı Türklere halihazırda adada yaşayan Ermeni, Maronit azınlıklardan hallice hakların verileceği ancak her halükarda Rumların gölgesinde kalınacak bir yapı.
Oysa taraflar, Kıbrıs’ı iki kurucu devletin siyasi eşitliğine dayalı federal bir çatıda birleştirmek amacıyla Crans-Montana’ya doğru yola çıkmıştı. 10 gün sonra çatı çökerken Rumların bu fikirle oraya gelmediği de ortaya çıktı.
Tarihte 3 kez toplandı Kıbrıs konferansı. İlki 1960 yılında… Türkler ve Rumlar, şimdilerde Rumların gaspettiği Kıbrıs Cumhuriyeti’ni kurarken. Türkiye, Yunanistan ve İngiltere masaya oturdu, Kıbrıs’ın garantörü oldu. 2014 Annan Planı’nda yeniden toplandılar ve son olarak Crans-Montana’da…
Nikos Anastasiadis tüm taraflarla alay edercesine masada oturdu, federal çözüm parametrelerini ortadan kaldırdı ve bunu yapan son Rum olarak tarihe geçti. Bundan sonra Kıbrıs’ta federal birleşmeyi konuşmak artık pek mümkün görünmüyor.
Tarih muhtemelen Nikos Anastasiadis’i, federal çözüm şansını tamamen ortadan kaldıran, adadaki bölünmüşlüğü kalıcı hale getiren “Rum” olarak yazacak. Elindeki siyasi iradeyi, halkın kaderini çizerken masaya koyanlara “lider” deniyorsa; Nikos Anastasiadis bu tanıma pek uymuyordu Crans-Montana’da.
- Etiketler :
- Haberler -
- Dünya
- Kıbrıs