ABD'nin eski Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey NTV'ye konuştu

Türkiye'nin Suriye'ye kara harekatı olasılığı hala masada bulunuyor. Ancak ABD ve Rusya harekata karşı... İki süper güç bir taraftan YPG'yi sınırdan 30 kilometre güneye inmeye çekmeye ikna etmeye çalışıyor, bir taraftan da Türkiye ile temas halinde...  Bu süreçte, ABD'nin Eski Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey'nin Aralık başında yaptığı Ankara ziyareti dikkat çekti. NTV'den Deniz Kilislioğlu o ziyaretin sebebini, olası Suriye operasyonunu Jeffrey ile konuştu.

ABD'nin eski Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey NTV'ye konuştu

Suriye’ye olası bir kara harekatı olacak mı? Biraz olsun gündemimizden düşse de operasyon seçeneği hala masada. Dahası anlaşılan o ki, ve Rusya perde arkasında Türkiye’yi bu harekattan vazgeçirmek için uğraşıyor.

Türkiye ise net şekilde şu mesajı veriyor: YPG 2019’da hem ABD hem de Rusya ile varılan mutabakatta olduğu gibi sınırın 30 km aşağısına, güneyine inmeli, Suriye’den bize saldırı olmamalı.

Böyle bir süreçte ABD’nin Eski Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey Ankara’yı ziyaret etti, Savunma Bakanı ile görüştü. Sonrasında da “Foreign Policy” dergisinde dikkat çeken bir yazı yazdı. “Barış Pınarı Harekatı’nı durdurmak için imzalanan 2019’daki anlaşmanın genişletilerek canlandırılması gerektiğini” söyledi. O anlaşma nasıl canlandırılabilir, bunun için ne yapılıyor? ABD ve Rusya masaya ne konuyor? Bunu konuşacağız. Konuğumuz ABD’nin DAEŞ ile Küresel Mücadele ve Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey.

DK: Türkiye ziyaretinizle başlamak istiyorum. 1 Aralık'ta Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ile görüştünüz. Resmi görevde bulunmadığınızdan ziyaretiniz spekülasyonlara da yol açtı. Suriye’nın kuzeyine olası operasyon konusunda Washington’dan mesajlar getirdiğiniz ifade edildi. Ziyaretinizin amacıyla başlamak istiyorum. 

JJ: Teşekkürler. Öncelikle ABD hükümetinin bir yetkilisi değilim. ABD hükümetinden herhangi bir mesaj taşımıyorum. Ortadoğu uzmanı olarak Wilson merkezinde çalışıyorum. Mutlaka duymuşsunuzdur. Sivil toplum dünyasının bir parçası olarak Washington içinde ve dışında, Türkiye de buna dahil olmak üzere ortadoğuda temaslarda bulunmak da işimin bir parçası. Temaslarda bulunduğum isimler hem ülkelerinin hem de dünyanın geleceği açısından önemli kararlara imza atan kişiler. Birkaç hafta önceki İstanbul ve Ankara’daki ziyaretim sırasında üst düzey yetkililerle de görüştüm. Tabi görüşmelerimizin detaylarını paylaşamam tabi ki ama Türk yetkililerle ve diğer Türklerle görüştüğümüz konular sizin televizyonlarda gördüğünüz,, Irak ve Suriye’den gelen, güneyden gelen PKK tehdidi ve buna karşı olası bir Türk operasyonu üzerineydi. Bu konuda fikir alışverişinde bulunduk.

ABD'nin eski Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey NTV'ye konuştu - 1

DK: Bahsettiğimiz ziyaret 1 Aralıkta’ydı. 6 aralıkta da Forein Policy’de önemli bir makaleniz yayınlandı. Bununla ilgili bazı sorularım var. Başlığı da " Suriye operasyonunu engellemek için Türkiye’yi nasıl ikna edecek?" şeklindeydi. Makalede özetle 2019 yılındaki anlaşmanın canlandırılması gerektiğini söylüyorsunuz. Bunun için iki noktaya vurgu yaptınız. SDG Menbiç ve Kobani’den çekilebilir, ikinci olarak Türkiye’ye Suriye’nin kuzeyinden saldırılmayacak maddesini Türkiye’ye Suriye’nin hiçbir yerinden saldırılmayacak şekilde revize edebilir dediniz. Adım adım ilerleyelim. Münbiç Rusya kontrolünde bildiğimiz kadarıyla ABD nasıl ikna edecek?

JJ: Bölgeden çekilmesinden ziyade şartlı çekilme olabilir dedim. 2018 ve 2019’daki müzakerelerde Ankara’da ve SDG ile müzakerelerde konuşuldu. Çok karmaşık bir durum olabileceğini söyledim. Ancak prensipte bir çekilmeden bahsedilebilir. SDG Münbiç’ten çekilmeyi Haziran 2018’de imzalanan anlaşmada kabul etmişti. Tillerson ve Çavuşoğlu’nun da imzaladığı bir anlaşmaydı ancak çekilme gerçekleşmedi. Bugünkü sorunlar da bundan kaynaklanıyor. Bölgeden çekilip çekilmemek SDG’ye bağlı, bölgede az sayıda Rus askeri var. Ruslarsa bölgeden çekilmeyi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın katıldığı Ekim 2019’daki Soçi zirvesinden sonra bilahare kabul etmişti. SDG’nin sınırdan 30 kilometre çekilmeyi Kabul etmesi konusunda da Ruslar hiçbir şey yapmamıştı.

DK: ABD de 2019'daki anlaşmayı eksiksiz şekilde uygulamamıştı.

JJ: O anlaşmada iki unsur vardı. İlki SDG’nin o bloktan çekilmesiydi. Ve evet o bölgeden çekildiler. Sonra birilerini gönderdiler mi bilemem ama anlaşmaya uygun olarak o bölgeden binlerce kişiyi çektiler. Diğer unsursa Türkiye’ye Suriye’nin Kuzeydoğusundan saldırı gerçkelştirilmemesiydi bu konujda anlaşmaya uyulduğunu sanıyorum.

DK: Bu soruyu size 2020’de Ankara’daki röportamımızda sormuştum. O zaman görevdeydiniz. Siz büyük bir alanda bu kadar çok kişiyle ilgili olarak Ypg’nin bölgeden çekildiğine inandığınızı söylemiştiniz. Ancak maalesef Türk yetkililerin sizinle  aynı fikirde olmadığını belirtmiştiniz.  Anlaşmanın uygulanması konusunda bir ortak anlayış yok gibi görünüyor.

JJ: Bugünkü ABD hükümetinin alacağı pozisyonun 17 ekim 2019 anlaşmasının uygulandığı yönünde olduğuur. Ben görevdeyken de anlaşma uygulandığını rahatlıkla söyleyebilirim. Bir kez daha,, birçok savaş alanında bulundu. Vietnam’dan ortadoğu ve balkanlara birçok ateşkes gördüm.. Her zaman bazı ufak sürtüşmeler ve sızıntılar olur. Başka bir ülke topraklarında olduğunuzda bunlardan tamamen kurtulamazsınız. Olayın doğası gereği böyledir. Ancak bunlar hep küçük boyutlu olur. 

ABD'nin eski Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey NTV'ye konuştu - 2

DK: Anlaşma YPG’nin Suriye’nin hiçbir bölgesinden Türkiye’ye saldırmayacağı şeklinde geniişletilebilir mi? böyle bir garanti verebilir mi Türkiye’ye?

JJ: ABD Türkiye’ye böyle bir garanti veremez. SDG de böyle bir garanti veremez. Verdikleri garanti Kuzey Doğu’dan bir saldırı olayacağıydı. Saldırıdan kasıt örneğin Kobani’den roket saldırısı yapılmayacağı şeklindeydi.

DK: Ama makalenizde bundan bahsediyorsunuz öyle değil mi?

JJ: Evet bence sorunu çözmenin bir yolu SDG’nin Suriye’nin hiçbir noktasından Türkiye’ye saldırı gerçekleştirmeyeceği sözü vermesi olabilir. Kasımda 3 saldırı gerçekleşti. İstanbul saldırısı, Gaziantep’de 3 kişinin öldüğü saldırı ve bazı polis ve güvenlik yetkililerinin yaralandığı üçüncü bir saldırı daha yaşandı. Bence SDG Türkiye’ye saldırı yapılmayacağı garantisi verirse faydalı olacaktır. Ancak sorun şu ki; SDG ve liderleri Suriye’deki YPG /PKK güçlerinin kontrolünde değil. Bu da bir sorun.

DK: Emekli olduğunuzdan sonra PKK-YPG bağlantısı ile ilgili önemli açıklamalarınız oldu. PYD ve askeri kanadı YPG’nin PKK’nın uzantısıdır ve kontrolündedir demiştiniz. Kısa bir süre önce TRT röportajında da YPG’nin PKK’nın suriye kanadı olduğunu söylediniz. YPG’nin SDG’nin parçası olduğunu söylüyorsunuz. Türk yetkililerse SDG isminin YPG VE PKK’dan farklılaştırılması için ABD tarafından ortaya konulmuş bir isim olduğunu, bunun mantık dışı olduğunu vurguluyorlar.

JJ: Kesinlikle haklısınız. Ancak SDG’ye komuta edenler Suriye’de YPG’nin Doğu kanadı diyorlar. Bunlar konuştuğumuz kişiler. Zaten bunun dışında birileriyle temas halinde değiliz. Çünkü tabii ki PKK’yı terör örgütü olarak Kabul ediyoruz. PKK’nın da örneğin TEL Rıfat’taki grupları kontrol ettiğine emir verdiğine dair herhangi bir kanıt yok.  Yani Türkiye’ye saldırı olmayacağı konusundaki bir garanti için Kandil’deki PKK liderliği için koordinasyon gerekir.  Bunu denemekte fayda olabilir ama garantisi olmaz.

DK: Türk yetkililerden aldığımız bilgilere göre operasyon beklentimiz çok dar bir alanda gerçekleştirilmesi ve Rusya kontrolündeki Tel Rıfat bölgesinden başlayacak olması. Bunun ardından Fırat’ın doğusuna ilerlemesi şeklinde. Makalenizde Türkiye’nin Tel Rifat’a saldırmasının mümkün olduğunu ancak Tel Rıfat’taki PKK güçleriyle ABD’nin hiçbir ilgisinin olmadığını yazmıştınız. Yani Fırat’ın doğusuna operayson yapmayın ama batısı sorun olmaz mı diyorsunuz?

JJ: Suriye’deki mevcut durumda çok küçük kapsamlı “girip çıkma” şeklindeki terörle mücadele operasyonları haricinde  hiçbir harakat doğru olmayacaktır. Türkiye’nin müttefiki Özgür Suriye Ordusu DAEŞ’in yeni liderini ortadan kaldırdı. Bu konuda ABD Merkez komutanlığı da yorumda bulundu. Bu önemli bir gelişmeydi. Bu tip saldırılar mantıklı ancak kim tarafından ve nerede yapılıyor olursa olsun Suriye’de bir kara harekati birçok şeyi riske atıyor.

2018’den 2020’ye 5 dış gücün, İsrail, Türkiye ABD, İran ve Rusya’nın etkileriyle ve Esad  Güçleriyle birçok gruplar birçok savaşlar yapıldı.. Ve sonrasında bir ateşkesler ilan edildi. Bahsettiğimiz anlaşma bunlardan biirydi. Soçi’de Ruslarla yapılan anlaşma bir başkasıydı. Idlib’deki anlaşma üçüncüydü. 2018’de güneybatı da bir anlaşma yapıldı. Liste uzayıp gidiyor. Bu anlaşmalarla çatışma durdurulmuş oldu. Türkiye’ye ve ürdün’e sığınmacı akını durduruldu.Suriye’deki ölümler durdu. Bu aktörlerden herhangi bir bir kara harekatına başlar ve toprak ele geçirmeye çalışırsa bu diğer aktörleri harekete geçirecektir.
İkinci endişemiz, bu saldırılar Amerikalıları da baskı altına alıyor. Bu durum AMerikalıları da şaşırtıyor. TÜrkiye bir NATO müttefiği.. SDG ile 8 yıldır çalışıyoruz. Amerikan halkı artık sabırsızlanmaya başladı ve askerlerin ülkeden çekilmesini istiyor.. bu durum halihazırda donmuş vaziyette olan çatışmaları çözülme noktasına getirecektir. Burdaki çatışmaların durması hemTürkiye hem de bölge ülkelerin çıkarına. Belki ideal değil ama 2018’deki durumdan iyidir.

DK: ABD’nin önceliklerini vurguluyorsunuz anlaşılabilir bir durum.. ancak biryandan da Türkiye ABD’den işbirliği görebilmiş değil. YPG’ye destek de devam ediyor. Bu nedenle Tükirye bölgeden terar saldırıları sürdüğü için operasyon durumunda kalıyor.

JJ: Katılmıyorum, ABD ve Türkiye Suriye konusunda yıllardır derin işbirliği içerisindelier 2254 sayılı BM kararını destekliyor her iki ülke de.Türkiye Avrupa ve Ortadoğu’dan ülkelere görüşmelerde de liderlik ediyor. Eylül 2018’de dönemin başkanı Trump’ın açıklamaları,, Büyükelçi Satterfield ve Kelly’nin çabaları, Benim İdlib’deki çabalarımla 2020’de Türkiye’nin oradaki pozisyonunu korumaya çalıştık.  İşbirliğimizle ABD’nin Rakka’daki DAEŞ komuta control merkezini ortadan kaldırması gibi önemli başarılara imza attık.  Bunların hepsini Türkiye’ye destek olarak ve işbirliği içinde gerçekleştirdik. Son 5-6 yılda DAEŞ türkiye’de her yerden daha çok saldırı geçekleştirdi ama bunlar da sona erdi. Bunun sebeplerinden biri ABD’nin suriye’deki çabalarlıydı.  Bu nedenle Hem türkiye hem abd hem de Suriye halkı için ABD’nin suriye’deki çabalarının devam etmesi önem taşıyor.

DK: ABD-Türkiye işbirliği kousunda şunu söylemeliyim. Türk seyircisinin gözünden bakınca sizin dediğiniz gibi görünmüyor. Devam edelim. Bazı yorumlar var Rusya’nın operasyonu engellemek için bazı çabaları olduğu belirtiliyor.  Türk yetkililer tarafıdan teyit edilmedi ama El cezire televizyonu, Rusya’nın SDG’nin Münbiç ve Kobani’den çekilmesini sağlamayı önerdiği belirtiliyor. Bu konuda ABD'li yetkilierden, bu haberin doğruluğuna dair bir sinyal aldınız mı?

JJ: ABD’li yetkililerden değil.

DK: Türk yetkililerden?

JJ: Medya’da ve hükümet klaynaklarından aldığımız bilgilere göre Rusya’nın tüm taraflarla müzakere halinde olduğu açık. Ne kadar başarılı oldukları konusunda farklı haberler var. Ancak dediğiniz tibi Rusya Devlet Başkanı seviyesinde Ekim 2019’da SDG’nin bölgeden çekileceği sözü vermişti.. Ancak Rusya bu sözünü tutmadı.

DK: Evet. Rusya da sözlerini tutmadı. O anlaşma da tam olarak uygulanmadı.

JJ: Bir saniye... Yüzde 99 yerine getirilen bizim anlaşmamız ile bir tutuyorsunuz. Bazı sorunlar yaşanmış olabilir ama Rusların anlaşması yüzde sıfır uygulandı. Hadi ama...

DK: ABD anlaşması için yüzde kaç vereceksiniz?

JJ: Benim döneminde Türk yetkililerle birlikte ortak soruşturma gerçekleştirdik. SDG güçlerine ait ufak 7 ya da 8 küçük grup tarafından ihlal yapıldığını söyleyebilirim. Havan saldırılarını saymıyorum. Barış pınarı bölgesinde ve diğer bölgelerde sürekli karşılıklı topçu atışları oluyordu.  Ben karşılıklı atışlardan değil, grupların bölgeye girişinden bahsediyorum.

DK: Bir anlaşma olduğunu ve YPG’nin bölgeden ayrıldığını varsayalım 30 kmlik boşluğu kim dolduracak? Kim kontrol edecek?

JJ: Rus yetkililerle görüşmelerimden, ki bu değişmiş olabilir Rusya ve Esad Rejimi burada kontrolün kendilerinde kalmasında ısrar edebilirler. 2019 Soçi anlaşmasına göre Türk Rus ortak devriyeleri yapılması gerekiyordu. Bizim 2017’deki anlaşmamızdaki gibi. Bizim anlaşmamız yerine getirilmiş, ortak devriyeler gerçekleştirilmişti. Soçi anlaşmasına geri dönüş gerçekleşirse Türkiye ve Rusya’nın ortak devriyeye çıkabileceğini düşünüyorum ancak Türkiye’nin kalıcı bir varlığı olacağını sanmıyorum. Tahminim bu yönde ancak Türkiye ve Rusya arasındaki görüşmeler konusunda bilgim yok.

DK: Bu konuda ABD’nin bakış açısı nedir?

JJ: ABD hükümeti adına konuşmam mümkün değil. Hükümet yetkilisiyken de Rusya Türkiye arasındaki Soçi anlaşmamıza bir itirazımız yoktu. Bizim ana endişemiz bölgede herhangi bir tarafın büyük harekat gerçekleştirmesi. Çünkü biri başlarsa daha sonra İran ya da Esad rejimi bir başkasını gerçekleştirebilir. İdlib’e, El Tanf’ta güneye saldırılar olabilir. Bu nedenle kara harekatı istemiyoruz. Benim dönemimde kara harekatı büyük bir endişeydi. Konuştuğum amerikalı yetkililerin de en büyük endişesi Suriye’nin hiçbir bölgesinde büyük kara harekatı olmaması.

DK: Sona yaklaşıyoruz. Ukrayna Krizi sebebiyle Rusya’nın Suriye’deki varlığı giderek azalıyor. Böyle bir çekilme durumunda boşluğu Rusya’nın doldurmak isteyebileceğini söylediniz. Ama Ukrayna savaşı Rusya’nın Suriye’deki askeri varlığını azalttı. Bir başka şey de İran’ın bu boşluğu doldurabileceği... İran bu sıralar gösterilerle uğraşıyor. Bir yetkili değil bir uzman gözüyle soruyorum, bu gösterileri bastırırsa İran'ın Suriye’de yeniden güç kazanması mümkün mü? Çünkü bir taraftan İran'da gösterilerin ardından ne olacak bilinmiyor. Pandoranın kutusu açılabilir. Bölge daha karmaşık hale gelebilir.

JJ: Harika bir nokta... Bunu sormanıza çok sevindim. ABD ve Türkiye’nin geçmişde Suriye’de ve Irak’ta işbirliği yaptığı önemli konulardan biri de buydu.. İran’I control altında tutmak. Bu hem Bu iki ülke hem de Türkiye’nin varlığı açısıından tehdit oluşturuyor.. Biz ve Ruslar da İran’ın Suriye’de güç kazanabileceği endişesini taşıyoruz.  ABD’nin Suriye’deki Rus varlığı ile sorunu yok: halep’I yakıp yıkmaları hoşumuza gitmedi ancak Rus ordusunu Suriye’dne çıkarmak gibi bir hedefimiz yok.

ABD uzun süredir İran güçlerinin Suriye’den çıkmasını istiyor. İsrailliler de uzun süredir bu güçlerle savaşıyor. Rusların Suriye’de küçük bir varlığı var. Çok da değişmedi Ukrayna savaşıyla birlikte.. Toplam 1 milyonluk bir orduda birkaç bin askerden bahsediyoruz. Suriye de tabii ki Rusya için büyük öneme sahip. Rusya’nın Suriye’de kalıp Esad hususunda Rusya ve İran arasındaki dengeyi korumak isteyeceğini düşünüyorum. Bu da kendi içinde iyi bir şey denebilir. Biz İranlılarla uğraşmaktansa Rusya’yı tercih ederiz. Türkiye’nin pozisyonu da bu şekilde olacaktır.

DK: Bu bölgeleri Suriye rejiminin kontrol etmesini kabul edebileceğinizi mi söylüyorsunuz? 

JJ: Asla ve asla Suriye rejimninin hiçbir bölgeyi kontorl etmesinden yana değiliz. Çünkü ne olduğunu görüyrouz.. İşkence cinayet, kimyasal silah kullanımı..  İnsanların İdlib gibi yerlerden kaçıp  sınırdan toplu olarak Türkiye’ye, Ürdün’e sığınmaları…  Esad’ın bu alanları da control etmesini istemiyoruz. Halıhazırda bu alanların muğlak da olsa Rusların kontrolünde. Bu çatışma da donmuş vaziyette ve şimdilik en iyi çözüm de bu..

DK: Türkiye’nin Suriye ile ilişkilerin normalleşme sürecine girme gibi bir durumu var. İstihbarat servisleri görüşüyor ama ötesine henüz gelmedi. Lütfen beni düzeltin yanlışsam. Suriye savaşının başında ABD ve Türkiye Esad’ın görevde kalmaması gerektiğini söylüyordu. Zaman geçtikçe ABD’nin Esad'ın görevde kalmasını kabullendiğini görmeye başladık. Tüm yaşananlarla Esad’ın hiçbir yere gitmediği Rusya’dan büyük destek aldığını gördük. Bazı ülkelerin Esad’ın iktidarda kalmasını kabullendiği gibi bir tablo ortaya çıktı. ABD’de o dönemde belki pozisyonunu yumuşatmıştı. Türkiye’nin bu konudaki duruşu değişmeden önceydi bu. Şimdiyse ABD'nin Türkiye’nin Suriye ile normalleşmesine mesafeli yaklaştığını görüyoruz. Bu bir tezat oluşturuyor mu?

JJ: Güzel bir soru. Ama tezat olduğunu düşünmüyorum. Askeri operasyonlarda olduğiu gibi Türkiye Egemen bir devlet olarak ülkenin barış güvenlik ve refahını sağlamak için askeri ve diplomatik kararları da kendisi verir.  Buna esad ile görüşmek de dahil.  Birleşik Arap Emirlikleri gibi arap ülkelerinin Esad’le görüşmek için 2018’den beri yani senelerdir delegasyon gönderdiğini görüyoruz. Esad’dan hiçbirşey alamadılar. Farklı müzakerelerle esad’ile  görüşen farklı gruplar da esad’dan hiçbir şey alamadılar. ABD’nin bu konudaki 2017’deki duruşu Esad’I devirmek değil ancak 2254 sayılı Anayasal değişim içeren BM kararını desteklemek yönündeydi. Suriye’de system değişimiydi. Eğer esad bu system değişiminde ayakta kalabilirse sorun yoktu. Ancak buradaki kilit nokta yeni politik sistemdir. Türkiye çözüm bulunması gereken çok ciddi sorunlar olduğunun farkında. Biri 3-4 milyon sığınmacı. Bir diğeri 4 milyon ek sığınmacı potansiyeli içeren İdlib.  Bir diğeri PKK. Sonra DAEŞ var, İran var Esad var. Kimyasal silah kullanımı var. Bunların hepsi çok karmaşık ve bir şejkilde çözülmeli. Eğer esad türkiye’nin güvenlik endişelerini çözmek için harekete geçerse ya da İSrail’in ürdün’ün ya da ABD’nin. Belki o zaman kendisiyle görüşmek mantıklı olabilir ancak ben açıkçası bu knuda çok şüpheciyim.Türkiye’de kendisine temkinli ve şüpheci yaklaşacaktır ancak Cumhurbaşkanı da bu konuda açıklamalar yapmıştı.

NTV’yi sosyal medyadan takip edin

Twitter Facebook

Sayfa Yükleniyor...