Hayatımın en zor yazılarından biri bu.
Ne tuhaf, daha kısa bir süre önce hayatımın kıymetlisi Aysel'ime bir mektup yazmıştım. Her denize sıfır durduğum, bir kibritle yakıversem ya herşeyi dediğim anlarda yaptığım gibi, yine onun pamuk gibi iklimine sığınmış, bir cigara tüttürüp, iki küfür sallayarak, kaybettiğim umudu yine onun şefkatli şiirinde bulmuştum.
Nereden tutarsanız elinizde kalan; artık kendilerini herhangi bir sıfatla tarif edemediğim bu yolculukta, Aysel ve onlar da olmasaydı diye düşündüğüm çok zaman olmuştur. Aklı yerinde, fikri sağlam ama kalbi kırık, gönlü yaralı yol arkadaşlarım... Yazdıkları, söyledikleri, bazense sadece sustuklarıyla hayatın o sert kabuğuna çomak sokan, yaraları kanatarak iltihapları önleyen, aşkın ve duygunun her türlü ihtilalini kışkırtan, cesur ve deli kalp arkadaşlarım.
Meral Okay da kalp arkadaşlarımdan biriydi benim. Biriyle gerçekten arkadaş olmak için illa fiziksel olarak tanışmanız, karşılıklı şöyle illa Madam Despina'nın yerinde iki tek atmanız gerekmez. Kalp, kalbi çok uzaklarda da olsa hisseder, tanır, anlar. Hele de zaten hayatın orta yerine bir nezaketli şiir, bir incelikli söz bırakanların farkında olmadan birçok arkadaşı olur. Hayatlarının en sert yerinden söyledikleri, acının en acısından yapılmış demir bilye sözleri, onlar farkında olmadan öyle çok kalbe iyi gelir, eşlik eder, bir geceyi daha sabah eder ki, bilseler kaç kalbi iyileştirdiklerini, ne dualar aldıklarını, ne minnetle hatırlandıklarını..
Meral Okay, hayatıma bırakılmış en incelikli sözlerdendi. Ben hayatımda aşkı onun kadar gerçek ve yalın tarif edebilen çok az kişiye rastladım.
"Aşk kendinden vazgeçme halidir, kendi benliğini ezmeden ’biz’ olabilme hâlidir. İnsan egosu denetlenmesi en güç olan şeydir. Bunu ancak aşk becerebilir, sadece aşk ile üstünden atlayabilirsiniz. Ben köşeleri çok olan bir insandım; Yaman beni eğitti. "
Ben hayatımda, sevdiği adamı bu kadar güzel seven, bu kadar incelikli ve derin anlatabilen başka bir kadın da görmedim. Öyle duygulandım ki Yaman Okay'a yazdıklarını okuyunca, bir gün iyi kötü her halimle acaba biri de beni böyle anlatır mı acaba diye hiç de haddim olmayarak tatlı bir kıskançlık bile duydum. En azından her insan, kendisiyle ilgili iki cümle kurulmasını en insani ve çocuk haliyle ister duygusuna sığınarak...
Şöyle demişti Meral, Yaman'ına:
"Yaman, o kadar temiz bir adamdı ki, ona kızamazdınız. Şunu çok açıkyüreklilikle söyleyebilirim; o benden daha iyi bir insandı. O kadar bebek, o kadar adam, o kadar temiz... Ben Yaman’la birlikte onun kadar temiz, onun kadar beklentisiz, onun kadar masum yaşamayı öğrenmeye çalıştım. Buradan bir öğretmen öğrenci ilişkisi anlaşılmasın. O, o kadar ahlâklı ve temizdi ki, yaşam biçimi ve duruşu karşısında başka türlü olamazdınız. Onun yanında kirli kalamazdınız."
....
" Ben Yaman’ı hep bir lunaparka benzetirim. Onunla yaşamak bir lunaparkta yaşamak gibiydi. Bir yandan bütün cümbüşü, pırıltısı, eğlencesi ve sürprizleri, öte yandan yüreğinizin ağzınıza geldiği anlarıyla tam bir lunapark gibiydi. Böyle, bir şölen gibi, bir lunapark gibi sevdalık yaşayınca bu görkemi taşımayan her şey bir çadır tiyatrosu gibi geliyor insana. Bu ateşle yanma hâli, o kadar derinden, için için yanıyor ki, dönüp bir başka ölümlüyü yakmaya içi elvermiyor insanın. "
Ve ben hayatımda, “Şimal Yıldızı” şarkısıyla "ölümlü" ölümsüz aşkına böyle incelikle, içine içine sinsi sinsi yanarak böyle metanetli, böyle zarif, böyle suskun veda eden bir başka kadın da görmedim:
"Sen kalbimin zarif efendisi/ Hayatımın kıymetlisi/ Hey uzun yol arkadaşım/ Şimal yıldızım/ Neredesin/ Nasıl havalandın, hasar almadan bu tufandan/ Bak ben yaralandım, kayıtsız, şartsız adanmaktan/ Bak ben paralandım, imkansıza bağlanmaktan/ Git sereyim yoluna yeni serüvenleri/ Yakalım gitsin bütün nedenleri"
Ben hayatımda, bu kadar sert bir şey yaşayıp da, hayatının "onsuz" geri kalanında bu acıyı kimseye yüklemeden yaşamaya çalışan, buna büyük özen gösteren de çok az kadın tanıdım:
" Ayağına bir gün bir olay, bir felaket, bir acı yuvarlanıyor ve sen ayakta durmaya çalışıyorsun. Çok mu hüzünlü konuştum! Ben hüzünden sıkılırım aslında, en çok da kendi hüznümden.
Ben hayatımda bugüne kadar hayatın aslında kısa ve hafif bir şey olduğunu bu kadar bodoslama söyleyebilen birine de rastlamadım. Aslında kocaman bir serüvenin içinde, sonsuz bir evrenin bilinmezliğinde sadece küçük bir nokta olduğumuzu bize hatırlatan, bizi bütün defolarımızla ve o boyu her an insan boyunu aşmaya müsait dev dalgalar misali egomuzla, bu kadar çat diye yüzleştirebilen birini de görmedim. Kendi inandığı gerçeğini incelikle hatırlatarak:
"Bugünlerde herkes kendi kişisel başarı öyküsünün peşinde. Belki de biz herkes için daha adil, daha vicdanlı daha temiz bir dünyanın düşünü paylaştığımız için başkalarıyla da bir arada durmanın ne kadar zenginleştirici bir şey olduğunu biliyorduk. Şimdi bu duyguların esamesi okunmuyor. Yoksullaşmamız sadece ekonomik anlamda olmadı. Duygusal anlamda, dayanışma anlamında birbirimizin yaralarına bakma konusunda da yoksullaştık. Şimdi empati denen modern kavram var ya, biz onun ağababasını tanıyan ve buna içerilmiş bir dünyadan geldik buralara. "
Bugüne kadar hangi babayiğit çıkıp da "Masum Değiliz/ Hiç birimiz" diyebilmiştir sorarım size? Peki ya hangi babayiğit, kendisiyle ilgili yazılan, övgüde ve sevgide ne eksiği ne fazlası olan bir yazı için "Ben o kadar iyi biri değilim" diyebilme mütevazılığını gösterebilmiştir?
Ben hayatımda onun kadar yetenekli olup; yaptığı, iz bıraktığı her şeyle bu kadar hayata ve aşka katkıda bulunan; hayatın o büyük resmi içinde kendi parçasını en güzel şekilde güzelleştirerek geri teslim edip de bu kadar geride durabilme zerafeti gösteren de çok az kişiye rastladım.
Ve ben hayata böyle güzel veda eden bir kadın da henüz tanımadım...
Bu şehrin meydanlarında
Garında
Rıhtımında
Sensizlik bir türlü
Yakamı bırakmıyor
Bütün duraklarda, kahvelerde
Büyük, küçük yalanların
Dönüp dönüp vuruyor
Ansızın beni vuruyor yerden yere
Yok ettim salındığın
Billur aynaları
Şimdi uzun uykuların
Tam zamanıdır
Bir yorgan misali örtündüm yalnızlığı
Bu yıl da aşk buraya hiç uğramadı
Silinsin izim
Hiçliğim sokakta kalsın
Gölgemi yakın
Bu dünya beni yok saysın
Emanet ettim bıraktığın her şeyi
Dedim siz susuz bırakmayın menekşeyi...
...
Gözün arkada kalmasın Meral,,,
merak etme gözümüz gibi bakacağız...
Öyle olmasını umut ediyorum en azından...
Ne tuhaf, daha kısa bir süre önce hayatımın kıymetlisi Aysel'ime bir mektup yazmıştım. Her denize sıfır durduğum, bir kibritle yakıversem ya herşeyi dediğim anlarda yaptığım gibi, yine onun pamuk gibi iklimine sığınmış, bir cigara tüttürüp, iki küfür sallayarak, kaybettiğim umudu yine onun şefkatli şiirinde bulmuştum.
Nereden tutarsanız elinizde kalan; artık kendilerini herhangi bir sıfatla tarif edemediğim bu yolculukta, Aysel ve onlar da olmasaydı diye düşündüğüm çok zaman olmuştur. Aklı yerinde, fikri sağlam ama kalbi kırık, gönlü yaralı yol arkadaşlarım... Yazdıkları, söyledikleri, bazense sadece sustuklarıyla hayatın o sert kabuğuna çomak sokan, yaraları kanatarak iltihapları önleyen, aşkın ve duygunun her türlü ihtilalini kışkırtan, cesur ve deli kalp arkadaşlarım.
Meral Okay da kalp arkadaşlarımdan biriydi benim. Biriyle gerçekten arkadaş olmak için illa fiziksel olarak tanışmanız, karşılıklı şöyle illa Madam Despina'nın yerinde iki tek atmanız gerekmez. Kalp, kalbi çok uzaklarda da olsa hisseder, tanır, anlar. Hele de zaten hayatın orta yerine bir nezaketli şiir, bir incelikli söz bırakanların farkında olmadan birçok arkadaşı olur. Hayatlarının en sert yerinden söyledikleri, acının en acısından yapılmış demir bilye sözleri, onlar farkında olmadan öyle çok kalbe iyi gelir, eşlik eder, bir geceyi daha sabah eder ki, bilseler kaç kalbi iyileştirdiklerini, ne dualar aldıklarını, ne minnetle hatırlandıklarını..
Meral Okay, hayatıma bırakılmış en incelikli sözlerdendi. Ben hayatımda aşkı onun kadar gerçek ve yalın tarif edebilen çok az kişiye rastladım.
"Aşk kendinden vazgeçme halidir, kendi benliğini ezmeden ’biz’ olabilme hâlidir. İnsan egosu denetlenmesi en güç olan şeydir. Bunu ancak aşk becerebilir, sadece aşk ile üstünden atlayabilirsiniz. Ben köşeleri çok olan bir insandım; Yaman beni eğitti. "
Ben hayatımda, sevdiği adamı bu kadar güzel seven, bu kadar incelikli ve derin anlatabilen başka bir kadın da görmedim. Öyle duygulandım ki Yaman Okay'a yazdıklarını okuyunca, bir gün iyi kötü her halimle acaba biri de beni böyle anlatır mı acaba diye hiç de haddim olmayarak tatlı bir kıskançlık bile duydum. En azından her insan, kendisiyle ilgili iki cümle kurulmasını en insani ve çocuk haliyle ister duygusuna sığınarak...
Şöyle demişti Meral, Yaman'ına:
"Yaman, o kadar temiz bir adamdı ki, ona kızamazdınız. Şunu çok açıkyüreklilikle söyleyebilirim; o benden daha iyi bir insandı. O kadar bebek, o kadar adam, o kadar temiz... Ben Yaman’la birlikte onun kadar temiz, onun kadar beklentisiz, onun kadar masum yaşamayı öğrenmeye çalıştım. Buradan bir öğretmen öğrenci ilişkisi anlaşılmasın. O, o kadar ahlâklı ve temizdi ki, yaşam biçimi ve duruşu karşısında başka türlü olamazdınız. Onun yanında kirli kalamazdınız."
....
" Ben Yaman’ı hep bir lunaparka benzetirim. Onunla yaşamak bir lunaparkta yaşamak gibiydi. Bir yandan bütün cümbüşü, pırıltısı, eğlencesi ve sürprizleri, öte yandan yüreğinizin ağzınıza geldiği anlarıyla tam bir lunapark gibiydi. Böyle, bir şölen gibi, bir lunapark gibi sevdalık yaşayınca bu görkemi taşımayan her şey bir çadır tiyatrosu gibi geliyor insana. Bu ateşle yanma hâli, o kadar derinden, için için yanıyor ki, dönüp bir başka ölümlüyü yakmaya içi elvermiyor insanın. "
Ve ben hayatımda, “Şimal Yıldızı” şarkısıyla "ölümlü" ölümsüz aşkına böyle incelikle, içine içine sinsi sinsi yanarak böyle metanetli, böyle zarif, böyle suskun veda eden bir başka kadın da görmedim:
"Sen kalbimin zarif efendisi/ Hayatımın kıymetlisi/ Hey uzun yol arkadaşım/ Şimal yıldızım/ Neredesin/ Nasıl havalandın, hasar almadan bu tufandan/ Bak ben yaralandım, kayıtsız, şartsız adanmaktan/ Bak ben paralandım, imkansıza bağlanmaktan/ Git sereyim yoluna yeni serüvenleri/ Yakalım gitsin bütün nedenleri"
Ben hayatımda, bu kadar sert bir şey yaşayıp da, hayatının "onsuz" geri kalanında bu acıyı kimseye yüklemeden yaşamaya çalışan, buna büyük özen gösteren de çok az kadın tanıdım:
" Ayağına bir gün bir olay, bir felaket, bir acı yuvarlanıyor ve sen ayakta durmaya çalışıyorsun. Çok mu hüzünlü konuştum! Ben hüzünden sıkılırım aslında, en çok da kendi hüznümden.
Ben hayatımda bugüne kadar hayatın aslında kısa ve hafif bir şey olduğunu bu kadar bodoslama söyleyebilen birine de rastlamadım. Aslında kocaman bir serüvenin içinde, sonsuz bir evrenin bilinmezliğinde sadece küçük bir nokta olduğumuzu bize hatırlatan, bizi bütün defolarımızla ve o boyu her an insan boyunu aşmaya müsait dev dalgalar misali egomuzla, bu kadar çat diye yüzleştirebilen birini de görmedim. Kendi inandığı gerçeğini incelikle hatırlatarak:
"Bugünlerde herkes kendi kişisel başarı öyküsünün peşinde. Belki de biz herkes için daha adil, daha vicdanlı daha temiz bir dünyanın düşünü paylaştığımız için başkalarıyla da bir arada durmanın ne kadar zenginleştirici bir şey olduğunu biliyorduk. Şimdi bu duyguların esamesi okunmuyor. Yoksullaşmamız sadece ekonomik anlamda olmadı. Duygusal anlamda, dayanışma anlamında birbirimizin yaralarına bakma konusunda da yoksullaştık. Şimdi empati denen modern kavram var ya, biz onun ağababasını tanıyan ve buna içerilmiş bir dünyadan geldik buralara. "
Bugüne kadar hangi babayiğit çıkıp da "Masum Değiliz/ Hiç birimiz" diyebilmiştir sorarım size? Peki ya hangi babayiğit, kendisiyle ilgili yazılan, övgüde ve sevgide ne eksiği ne fazlası olan bir yazı için "Ben o kadar iyi biri değilim" diyebilme mütevazılığını gösterebilmiştir?
Ben hayatımda onun kadar yetenekli olup; yaptığı, iz bıraktığı her şeyle bu kadar hayata ve aşka katkıda bulunan; hayatın o büyük resmi içinde kendi parçasını en güzel şekilde güzelleştirerek geri teslim edip de bu kadar geride durabilme zerafeti gösteren de çok az kişiye rastladım.
Ve ben hayata böyle güzel veda eden bir kadın da henüz tanımadım...
Bu şehrin meydanlarında
Garında
Rıhtımında
Sensizlik bir türlü
Yakamı bırakmıyor
Bütün duraklarda, kahvelerde
Büyük, küçük yalanların
Dönüp dönüp vuruyor
Ansızın beni vuruyor yerden yere
Yok ettim salındığın
Billur aynaları
Şimdi uzun uykuların
Tam zamanıdır
Bir yorgan misali örtündüm yalnızlığı
Bu yıl da aşk buraya hiç uğramadı
Silinsin izim
Hiçliğim sokakta kalsın
Gölgemi yakın
Bu dünya beni yok saysın
Emanet ettim bıraktığın her şeyi
Dedim siz susuz bırakmayın menekşeyi...
...
Gözün arkada kalmasın Meral,,,
merak etme gözümüz gibi bakacağız...
Öyle olmasını umut ediyorum en azından...