Küre Dağları her mevsim, bir masal diyarından manzaralar sunar. Kimsenin ayak basmadığını düşündüren doğal yaşlı ormanları, dik yamaçlardan vadilere bakan ahşap köy evleri, insanı küçük hissettiren derin kanyonları, içinde ürpereceğiniz mağaraları, sesiyle huzur bulacağınız şelaleleri, rengârenk fistanlı köy kadınları, halk müziğinin büyüleyici tınıları, yöresel yemekleri, köyde kalmış birkaç ihtiyar çiftin misafirperverliği, yabani çilekleri, kelebekleri, ıhlamur, şimşir ve kestane ağaçları, şanslıysanız önünüzden geçiveren karacaları ve çeşit çeşit mantarlarıyla her adımda bir sürpriz saklar Küre Dağları.
Burası yerkürenin mücevherlerinden biridir; her manzara, yaşanan her an bir armağandır ziyaretçisine... "Uzun bir yürüyüş oldu, ama değdi" cümlesini hep duyarım, Ilgarini Mağarası'na iki saatlik zorlu bir yolculuktan sonra ulaşan öğrencilerimden.
Gerçekten de erken Bizans dönemine ait kalıntıları saklayan 250 metre derinliğe sahip Ilgarini Mağarası, Küre Dağları'nın jeolojik ve tarihi zenginliklerini bir çırpıda gözler önüne serer.
Türkiye'nin dört bir yanından Doğa Okulu'na katılan gençlere, doğa korumada en iyi uygulamalar konusunda gösterdiğim yerlerin başında geliyor Küre Dağları. Bu gençler, Küre Milli Parkı'nda 10 yıldır yürütülen koruma ve sürdürülebilir kalkınma çabalarını ve yöre halkının bu çalışmalara verdiği katkıyı gördüklerinde doğa korumanın geleceğiyle ilgili daha çok umut besleyebiliyor. Bu eğitimlerin yanı sıra bilimsel çalışmalar yapmak ve dostlarımı ziyaret etmek için on yıldır gidiyorum bu bölgeye.
Kastamonu ve Bartın'ın bir bölümünü içine alan Küre Dağları Milli Parkı, doğa koruma alanında ilk çalışmaları yaptığım yerler arasında olduğundan bende özel bir yeri var. Bu büyülü coğrafyanın öğrencilerim kadar beni de etkileyen bir başka yanı da, doğal ve geleneksel yaşamın korunması için emek veren kişiler. Bartın'ın Ulus ilçesinden Galip Arslan'ın, "Madem bu park dünyaya armağan edilmiş, korumak için herkese görev düşer" sözleri doğa korumaya dair umudumuzu artırıyor. Ulus Aşağıçerçi Güzelleştirme Derneği Başkanı Galip Arslan, doğa korumacıların uzun yıllar sonra keşfettiği bir gerçeği son derece doğal bir gereklilik olarak dile getiriyor: "Bir yerin korunması, orada var olan geleneklerin ve yaşam biçimlerinin sürdürülmesiyle mümkün." Türkiye'de doğa korumada "yerel halkla işbirliği anlayışı"nın yerleşmesinde, Küre Dağları'nda yaşayanların gösterdiği çabanın büyük payı var. Milli Park sürecini başından beri destekleyen Arslan, yöre kadınlarına ekoturizm ve doğal ürünlerin pazarlanması konusunda örgütlenmeleri ve kendilerini yetiştirmeleri için destek veriyor. "Ekoturizm, gençlerin doğduğu yerde kalabilmesini sağlayan en önemli araçlardan biri. Kadınların ekonomiye katkısı için de, evlerde kış için hazırladıkları doğal ürünlerin markalaşması iyi bir fırsat" diyor. Çocukların Panda Çocuk Kulübü'nü kurmasına da önayak olan Arslan'a göre, "Örgütlü toplum, güçlü toplumdur." Milli Park çevresindeki yerleşimlerde kurulmuş birçok dernek, park ve çevresinin daha iyi korunup yönetilmesi için çalışıyor. En büyük umutları, ekoturizm ve doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımı gibi uygulamalarla Park'ın, bölgenin kronik sorunlarından olan göçe çare olabilmesi. Milli Park'ın ilan edilme sürecini bilenler, size her şeyin ayın, güneşle dünyanın arasına girdiği o sıradışı günde başladığını söyleyeceklerdir. Evet, bu doğru... 1999 yılı Ağustos ayının 11'inci gününde ay, yüzyıllardır güneşle birlikte kutsadığı bu muhteşem coğrafyayı güneşten kıskandı ve önüne geçiverdi. Gökyüzü gün ortasında karardı ve o gün yapılan görkemli bir törenle, Küre Dağları'nın 370 km2'lik bölümünün Milli Park olma süreci başlatıldı. Bu görkemli anı izleyen herkes, koruma kararının "Türkiye'den dünyaya bir armağan" olduğunun fakındaydı.
Devamı National Geographic Türkiye Ekim sayısında.
Burası yerkürenin mücevherlerinden biridir; her manzara, yaşanan her an bir armağandır ziyaretçisine... "Uzun bir yürüyüş oldu, ama değdi" cümlesini hep duyarım, Ilgarini Mağarası'na iki saatlik zorlu bir yolculuktan sonra ulaşan öğrencilerimden.
Gerçekten de erken Bizans dönemine ait kalıntıları saklayan 250 metre derinliğe sahip Ilgarini Mağarası, Küre Dağları'nın jeolojik ve tarihi zenginliklerini bir çırpıda gözler önüne serer.
Türkiye'nin dört bir yanından Doğa Okulu'na katılan gençlere, doğa korumada en iyi uygulamalar konusunda gösterdiğim yerlerin başında geliyor Küre Dağları. Bu gençler, Küre Milli Parkı'nda 10 yıldır yürütülen koruma ve sürdürülebilir kalkınma çabalarını ve yöre halkının bu çalışmalara verdiği katkıyı gördüklerinde doğa korumanın geleceğiyle ilgili daha çok umut besleyebiliyor. Bu eğitimlerin yanı sıra bilimsel çalışmalar yapmak ve dostlarımı ziyaret etmek için on yıldır gidiyorum bu bölgeye.
Kastamonu ve Bartın'ın bir bölümünü içine alan Küre Dağları Milli Parkı, doğa koruma alanında ilk çalışmaları yaptığım yerler arasında olduğundan bende özel bir yeri var. Bu büyülü coğrafyanın öğrencilerim kadar beni de etkileyen bir başka yanı da, doğal ve geleneksel yaşamın korunması için emek veren kişiler. Bartın'ın Ulus ilçesinden Galip Arslan'ın, "Madem bu park dünyaya armağan edilmiş, korumak için herkese görev düşer" sözleri doğa korumaya dair umudumuzu artırıyor. Ulus Aşağıçerçi Güzelleştirme Derneği Başkanı Galip Arslan, doğa korumacıların uzun yıllar sonra keşfettiği bir gerçeği son derece doğal bir gereklilik olarak dile getiriyor: "Bir yerin korunması, orada var olan geleneklerin ve yaşam biçimlerinin sürdürülmesiyle mümkün." Türkiye'de doğa korumada "yerel halkla işbirliği anlayışı"nın yerleşmesinde, Küre Dağları'nda yaşayanların gösterdiği çabanın büyük payı var. Milli Park sürecini başından beri destekleyen Arslan, yöre kadınlarına ekoturizm ve doğal ürünlerin pazarlanması konusunda örgütlenmeleri ve kendilerini yetiştirmeleri için destek veriyor. "Ekoturizm, gençlerin doğduğu yerde kalabilmesini sağlayan en önemli araçlardan biri. Kadınların ekonomiye katkısı için de, evlerde kış için hazırladıkları doğal ürünlerin markalaşması iyi bir fırsat" diyor. Çocukların Panda Çocuk Kulübü'nü kurmasına da önayak olan Arslan'a göre, "Örgütlü toplum, güçlü toplumdur." Milli Park çevresindeki yerleşimlerde kurulmuş birçok dernek, park ve çevresinin daha iyi korunup yönetilmesi için çalışıyor. En büyük umutları, ekoturizm ve doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımı gibi uygulamalarla Park'ın, bölgenin kronik sorunlarından olan göçe çare olabilmesi. Milli Park'ın ilan edilme sürecini bilenler, size her şeyin ayın, güneşle dünyanın arasına girdiği o sıradışı günde başladığını söyleyeceklerdir. Evet, bu doğru... 1999 yılı Ağustos ayının 11'inci gününde ay, yüzyıllardır güneşle birlikte kutsadığı bu muhteşem coğrafyayı güneşten kıskandı ve önüne geçiverdi. Gökyüzü gün ortasında karardı ve o gün yapılan görkemli bir törenle, Küre Dağları'nın 370 km2'lik bölümünün Milli Park olma süreci başlatıldı. Bu görkemli anı izleyen herkes, koruma kararının "Türkiye'den dünyaya bir armağan" olduğunun fakındaydı.
Devamı National Geographic Türkiye Ekim sayısında.