İlişkili Haberler
Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş, A Haber televizyonunda katıldığı canlı yayında gündeme ilişkin soruları yanıtladı.
Anayasa değişikliği teklifine ilişkin ikinci tur oylamanın yaklaştığı hatırlatılarak, CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel'in "Açık oy kullanılması halinde en sert, en net tavrımız söz konusu olacaktır." şeklindeki ifadelerine yönelik değerlendirmesinin sorulması üzerine Kurtulmuş, ilk turun firesiz geçtiğini belirterek, bu nedenle tüm milletvekillerine teşekkür etti.
İlk tur sonuçlarının hayırlı olmasını dileyen Kurtulmuş, "Muhalefetin bir direnme hakkı, bunu mümkün olduğu kadar geç geçirme ya da geçirmemek için mücadele vermesi anlaşılabilir bir şeydir ama kürsüyü işgal etmek, kürsüyü yıkmak, milletvekilinin burnunu kırmak, milletvekilinin ayağını ısırmak gibi maalesef Türkiye parlamentosuna, Türkiye'ye yakışmayan tavırlar içinde olunmasını asla kabul etmek, buna müsamaha göstermek mümkün değil" diye konuştu.
Kurtulmuş, ikinci turda da CHP'nin ana muhalefet partisi olarak direncini göstereceğini ifade ederek, şunları söyledi:
"Tavsiyemiz şudur ki Türkiye'ye yakışmayacak, Türkiye'yi rezil edecek bu tür görüntülerin içerisine girmemeleridir. Nihayetinde söz de karar da milletindir. Parlamentonun iradesi anlaşılmıştır, bundan sonraki süreçte üç aşağı, beş yukarı aynı oyun çıkacağı görülüyor. Bırakın, millet karar verecek, yani millet kabul etmezse kimsenin söyleyeceği bir söz yok, millet kabul ederse de kimsenin yine bir şey söylememesi lazım. Dolayısıyla Cumhuriyet Halk Partisinin ikinci tur mücadelesindeki tavırlarının anlaşılabilir, tolere edilebilir muhalefet tavırları içerisinde kalmasını tavsiye ederiz. Aksi takdirde bunun hem Türkiye'ye büyük zararı var hem de Cumhuriyet Halk Partisine hiçbir faydası yok. Yani 'muhalefet yapacağım' derken Cumhuriyet Halk Partisi bu görüntülerle aslında kendisine zarar veriyor ana muhalefet partisi olarak, hatta kendisine oy vermiş olan kitlelere karşı da ciddi şekilde zor durumda kalıyor."
İkinci tur oylamanın güzel bir şekilde geçmesini ümit ettiğini belirten Kurtulmuş, kararın önce milletvekillerinin sonra da milletin kendisinde olduğuna dikkati çekti.
"ERKEN SEÇİMİ TELAFFUZ ETMEK DOĞRU DEĞİL"
Kurtulmuş, ikinci turda 330 oyun altında kalması muhtemel bir maddenin bulunup bulunmadığı ve erken seçim tartışmalarına ilişkin değerlendirmelerinin sorulması üzerine, ilk turdaki seçim sonuçlarının ikinci turun aynası niteliği taşıdığını ve farklı bir sonucun çıkmayacağı kanaatinde olduğunu bildirdi.
Erken seçim konusunun ise anayasa değişiklik teklifinin 330'un altında kalması ihtimaline ilişkin gündeme getirildiğini anımsatan Kurtulmuş, şöyle devam etti:
"Şu anda anayasa oylamasının konuşulduğu bir atmosferde erken seçim tartışmalarının gündeme getirmenin doğru olmadığı kanaatindeyim. Daha seçim yeni oldu, parlamentonun önünde 2019'a kadar bir süre var, bu süre içerisinde parlamento sorumluluklarını yerine getirecek. Önümüzde sadece anayasa değil çok sayıda önemli iş var, bu işlerin yerine getirileceği yer parlamentodur. Dolayısıyla bir erken seçimi telaffuz etmenin doğru olmadığı kanaatindeyim. Nihayetinde Türkiye referanduma gidiyor, bu süre içerisinde de parlamento görevini yerine getirecektir."
"İLK DÖRT MADDENİN TARTIŞILMASI SÖZ KONUSU DEĞİLDİR"
Anayasanın ilk dört maddesinin değiştirilmesine ilişkin tartışmalar ile ikinci turun da olumlu sonuçlanması halinde CHP'nin Anayasa Mahkemesine gideceğinin hatırlatılması üzerine ise Kurtulmuş, CHP'nin Anayasa Mahkemesine gitmesinin son derece doğal olduğunu ve nihayetinde Anayasa Mahkemesinin de bir karar vereceğini söyledi.
CHP'nin mahkemeye taşıyacağı konunun oyların açık kullanılıp kullanılmadığı olduğunu söyleyen Kurtulmuş, "İlk dört madde ile ilgili meseleye gelince AK Parti bu anayasa teklifinin hiçbir yerinde, ne en başlangıcında anayasayı hazırlarken, ne daha sonraki süreçte Milliyetçi Hareket Partisi ile bu anayasa üzerinde müzakereleri yaparken ya da Cumhuriyet Halk Partisinin de içinde olduğu süreçlerde ilk dört madde ile ilgili herhangi bir teklif gündeme gelmemiştir. İlk dört maddenin tartışılması AK Parti'nin gündeminde olmadı, dün de olmadı, bugün de değildir. Dolayısıyla bu anayasa görüşmeleri içerisinde ilk dört maddenin tartışılması söz konusu değildir" diye konuştu.
"EN DOĞRUSU EN KISA SÜRE İÇERİSİNDE REFERANDUMA GİTMEKTİR"
Olası referandumun ne zaman yapılacağına ilişkin soru üzerine Kurtulmuş, "Meclis kararını verdikten sonra en doğrusu, en kısa süre içerisinde referanduma gitmektir. Yani bir konu, hele hele böylesine önemli bir konu tartışmalı bir şekilde süre uzatılarak geçirilemez. Dolayısıyla zannediyorum ki mümkün olan en kısa süre içerisinde muhtemelen Nisan ayının hemen başında referanduma gidilecektir, süre mümkün olduğu kadar kısa tutulacaktır diye düşünüyorum" dedi.
Kurtulmuş, seçim dönemlerinde yayınları dolayısıyla bazı özel televizyon kanallarının ceza aldığı hatırlatılarak, RTÜK kanunuyla ilgili referandum öncesi bir düzenleme olup olmayacağına ilişkin soru üzerine, "Özel televizyon kanallarının tarafsız olmasını beklemek doğru değildir, hakkaniyete de uygun değildir" karşılığını verdi.
"ŞARTLAR OLGUNLAŞIRSA GÜNDEME GELEBİLİR"
Yüksek Seçim Kurulunun kararları doğrultusunda RTÜK'ün de bu karara göre ceza verdiğini dile getiren Kurtulmuş, "Bunun doğru olmadığını, özel kanalların istediği şekilde yayın yapmasının en doğal, en tabii olan şey olduğu kanaatindeyiz. Bununla ilgili çalışmalarımızı tamamladık, yasa tekliflerimizi tamamladık ama Türkiye'nin gündemi başka konularla meşgul olduğu için bu konu gündemimize gelmedi. Önümüzdeki süreçte uygun bir zamanlamayla bu konuyu gündeme getiririz" diye konuştu.
Referandum öncesinde konunun gündeme gelip gelmeyeceği konusunda ise Kurtulmuş, "Nihayetinde bir konunun kararlaştırılabilmesi, şartların olgunlaşması lazım. Şartlar olgunlaştığı takdirde referandum öncesinde de gündeme gelebilir" ifadesini kullandı.
"12 EYLÜL'ÜN ANTİDEMOKRATİK ANLAYIŞI"
AK Parti İstanbul Milletvekili Burhan Kuzu'nun anayasa değişiklik teklifinin yasalaşması halinde seçim barajının indirilebileceği yönündeki görüşlerine ilişkin değerlendirmelerinin sorulması üzerine Kurtulmuş, konuyla ilgili parti içerisinde olgunlaşmış bir kanaatin olmadığını söyledi.
Türkiye'nin anayasal reform sürecine ihtiyacı olduğunu vurgulayan Kurtulmuş, "12 Eylül'ün o antidemokratik anlayışıyla oluşturulmuş olan dört temel siyasi metnin gözden geçirilmesi tabii ki kaçınılmazdır. Anayasa bunlardan birisi, Siyasi Partiler Yasası, Seçim Yasası ve Meclis İçtüzüğü... Dolayısıyla önümüzdeki dönemde bu dört temel yasanın, yani bir ülkenin siyasi topoğrafyasını oluşturan bu dört temel yasayla ilgili değişiklik yapılması teklifleri hep gündemde olacak, bu tartışma hep gündemde olacak. Böyle bir ihtiyacın Türkiye'nin anayasal ve siyasal reform perspektifinin içerisinde olduğunu ifade etmek isterim" dedi.
Seçim barajına ilişkin kişisel görüşünün sorulması üzerine ise Kurtulmuş, yeni anayasayla birlikte Türkiye'nin yeni bir sisteme, yeni bir hükümet modeli değişikliğine doğru gittiğini belirterek, bunun gereği olarak Siyasi Partiler Yasası ve Seçim Yasası'nda bazı değişikliklerin gündeme gelebileceğini ve tartışılabileceğini kaydetti.
ABD İLE İLİŞKİLER
ABD'nin yeni başkanı Donald Trump’ın 20 Ocak'ta göreve başlayacağı hatırlatılarak, yeni ABD yönetiminden beklentilerinin sorulması üzerine Kurtulmuş, yeni yönetimle birlikte iki ülke ilişkilerini etkileyecek iki noktada değişiklik olacağını tahmin ettiklerini söyledi.
Kurtulmuş, "Bunlardan bir tanesi Ortadoğu politikasında PYD'ye verdikleri açık desteği son vermeleri ve Ortadoğu'daki dengeler içerisinde bir stratejik müttefik olarak kullanmayı tasarladıkları, vekalet savaşının bir parçası olarak gördükleri ve Amerikan menfaatleri bakımından istifade etmeyi düşündükleri PYD'nin aslında Amerikan menfaatlerine sağlayacağı hiçbir şey olmadığını görmeleri gerekiyor" dedi.
PYD'ye desteğin, Türk-Amerikan ilişkilerini birinci derecede olumsuz etkileyen bir faktör olduğunu ve bunun Amerika'nın milli menfaatlerine de en ufak bir katkısının bulunmadığına işaret eden Kurtulmuş, "Bunun yeni yönetim tarafından görüleceğini tahmin ediyoruz. PYD konusunda Amerikan yönetiminin, Obama yönetiminin gelmiş olmasının temel nedeni de maalesef Obama yönetiminin Suriye'deki sorunlardan nasıl kurtulacağını ve Suriye'de yeni bir yönetim kurulmasını hangi perspektifle sağlayacaklarına ilişkin bir görüşünün olmamasının sonucudur. Dolayısıyla burada önemli bir değişikliğin ortaya çıkacağını ümit ediyorum" değerlendirmesinde bulundu.
ABD İLE İLİŞKİLERDE FETÖ KONUSU
Kurtulmuş, ABD ile ilgili ikinci konunun ise Türkiye için bir güvenlik tehdidi olan Fetullahçı Terör Örgütü'ne (FETÖ) ilişkin gelişmeler olduğunu dile getirerek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Maalesef uzunca yıllardır Amerika Birleşik Devletleri'nde ikamet etmektedir. Türkiye'ye karşı, Türk halkına karşı düşmanca tavrı ortaya çıkmış olan bir terör örgütü liderinin Amerika'da barınıyor olması, barınması sadece orada oturması değil hala oradan kendi networkunu idare edebilecek bir imkana sahip olması Türkiye-Amerika ilişkilerini derinden, olumsuz etkileyen bir diğer faktördür. Yani Amerika şu tercihi yapacak bir tane terörist başı, onun elinde kullandığı terör networkumu yoksa 79 milyon olgun bir demokrasiye sahip olan ve gerçekten ekonomik ve siyasi istikrar içerisinde yaşayan bir Türkiye mi Ben böyle baktığımızda Amerikan yönetiminin Sayın Trump ve yeni yönetimin bu konuda bir değişikliğe gideceğini ve FETÖ konusunda da ya Feto'yu Türkiye'ye iade etmek ya da bu süre içerisinde göz altına alarak Türkiye'ye zarar vermesini önlemek yönünde bir karar alacağını görüyorum. Bu Amerika'nın menfaatleri bakımından da doğru olandır. Bu konuda da Amerika'nın içerisinde de böyle sesler çıkmaya başladı. Bu iki konu bizim önümüzdeki dönemde pratik olarak Türk-Amerikan ilişkilerini yeniden çok güçlü hale getirecek iki önemli değişikliktir. Bu değişikliklere de Amerikan yönetiminin gitmesi kendi menfaatleri icabıdır."
Barack Obama yönetiminin Astana'daki Suriye görüşmelerine PYD'nin de çağrılması gerektiğine ilişkin açıklamalarının hatırlatılması üzerine ise Kurtulmuş, şu ifadeleri kullandı:
"Çok net bir şekilde Türkiye bu konudaki tavrını ortaya koymuştur. Eğer Cenevre'de, Astana'da herhangi bir yerde bundan sonraki süreçte barış görüşmeleri olurken burada hiçbir terör örgütü olmamalıdır. Ne PYD, ne DEAŞ, ne Nusra, ne diğerleri, hiçbir terör örgütü masada tartışmanın tarafı olmamalıdır. Bir tarafta rejim, diğer tarafta da ılımlı muhalefet unsurları masanın başında olabilir. Türkiye bu konudaki tavrını net bir şekilde ortaya koymuştur. Zannediyorum gelmekte olan Amerikan yönetimi yani Trump yönetimi de bu konuda hassasiyetlerimize saygı duyacaktır. Bu sadece bizim hassasiyetimiz bakımından değil, müzakerelerin sağlıklı yürümesi bakımından da doğru olan bir yoldur ve terör örgütleri müzakere masasında olmayacaklardır."
Terör örgütü DAEŞ’in çok kitlesel şekilde PKK’ya katıldığına dair haberler ve yorumların yapıldığının hatırlatılmasının ardından, bu durumun Türkiye’nin terörle mücadelesini nasıl etkileyeceğinin sorulması üzerine Kurtulmuş, bu duruma dikkati çektiklerinde bazı kesimlerin, "Olur mu öyle şey?" dediğini aktardı.
Türkiye’ye karşı mücadele eden terör örgütlerinin oryantasyonlarının farklı olabileceğini belirten Kurtulmuş, "Görüşleri ne olursa olsun, bu örgütleri ayakta tutan amaçlar ne olursa olsun, bu örgütlerin ortak bir hedefi var, o da Türkiye’ye diz çöktürmektir" diye konuştu.
Ne PYD-PKK ne DAEŞ ne de FETÖ’nün kendisinden menkul güçler olmadığına vurgu yapan Kurtulmuş, "Bunların hepsinin arkasında ağa babaları vardır. Bu piyonları oynatan birtakım esas oyuncular vardır. Bu maşalar marifetiyle Türkiye’nin güçlü bir şekilde koşarak yürümesini engellemeye çalışıyorlar, diz çöktürmeye çalışıyorlar, Türkiye’ye çelme takmaya çalışıyorlar. Oyun budur. Bu bölgede oynanan oyuna müdahale edebilecek tek ülke Türkiye’dir" ifadelerini kullandı.
Terör örgütlerinin ittifak, iş birliği yapabileceklerini anlatan Kurtulmuş, hepsinin ortak düşmanının Türkiye olduğunu belirtti.
Kurtulmuş, terör ile bölmeye çalıştıkları milletin daha fazla kenetlendiğine işaret ederek, "Bu örgütlerin hepsine karşı millet olarak ayakta duracağız. Bunlar Türkiye’ye diz çöktüremeyecek, bu aziz millet, bu terör örgütlerinin hepsine diz çöktürecek ve bir müddet sonra bu örgütlerin isimlerini dahi hatırlamayacağız." değerlendirmesinde bulundu.
"DEAŞ’lıların PKK’ya katılımı Türkiye’nin Suriye ve Irak politikasında herhangi bir değişikliğe yol açabilir mi " sorusu üzerine Kurtulmuş, Türkiye’nin bölgede çok ciddi bir makas değişimine gittiğini, bunun da adım adım uygulandığını bildirdi.
Numan Kurtulmuş, özellikle Suriye’de, Rusya ileHalep özelinde bir ateşkes ortaya konulması ve sonuçta bu ateşkesin genişletilerek Suriye’de bir barış sürecinin gerçekleştirilmesi için son birkaç aydır çok yoğun temasların bulunduğunu kaydetti.
Bu temaslar sonucunda da bugün Astana sürecinin ortaya çıktığını ifade eden Kurtulmuş, bunun da aslında Türkiye’nin yeni Suriye politikası bakımından önemli bir başarı göstergesi olduğunu aktardı.
Kurtulmuş, aynı şekilde Irak-Türkiye ilişkilerinin yeni bir döneme taşındığını ifade ederek, "Bu dönemde Türkiye-Irak merkezi hükümetiyle de Irak’ın birliğini, toprak bütünlüğünü sağlayacak, Irak içerisindeki bütün farklı unsurların siyasal katılımına destek olacak şekilde yeni bir sayfa başlatıyoruz. Türkiye bu çerçevede de komşularıyla dostluk ilişkilerini hızlı bir şekilde geliştirecek" dedi.
"ADİL ÖKSÜZ’ÜN ESAS OĞLAN OLMADIĞI KANAATİNDEYİM"
Adil Öksüz ve Reina katliamcısının hala yakalanamadığının hatırlatılmasının ardından, yorumunun sorulması üzerine Kurtulmuş, şunları söyledi:
"Daha önce de ifade ettim, ben aslında Adil Öksüz’ün esas oğlan olmadığı kanaatindeyim. Adil Öksüz, bir yerde gölgedir. Bu gölgeyi maalesef bir şekilde serbest bıraktılar. Bütün Türkiye, Adil Öksüz’ün peşine zihinsel olarak giderken, esas Akıncılar Üssü’nü yöneten, darbenin hava ayağını yürütenlerin kimler olduğunun üstü örtülmüş oldu. Dolayısıyla ben meseleye buradan bakılmasının doğru olduğu kanaatindeyim. 'Adil Öksüz önemsiz bir adamdır' demiyorum. Anlaşılıyor ki son derece önemli bir adam ama esas adam değil. Dolayısıyla hem Adil Öksüz’ün bir an evvel yakalanması hem arkasındaki esas bağlantıların ortaya konulması lazım."
Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, değerlendirmelerine şöyle devam etti:
"Reina saldırısı da gerçekten öyle anlaşılıyor ki sadece bir terör örgütünün değil, son derece profesyonel bir istihbarat biriminin de işin içinde olduğu, çok planlı bir saldırı. Bu saldırıyla ilgili de çok sayıda gözaltı var, tutuklananlar var. Bunlarla ilgili bilgiler ortaya çıkıyor. Bildiğim kadarıyla biraz yavaş çıkıyor ama sonuçta Reina saldırısı aydınlatılacaktır. Çünkü elde yeteri kadar insan var."
"BİR AN EVVEL KURUMLARIMIZI ŞÜPHELİ POZİSYONDAN ÇIKARMAMIZ LAZIM"
15 Temmuz gecesi Türk Deniz Kuvvetlerine ait muharip gemilerin yüzde 70’inde hareket tespit edildiğinin belirlendiğinin aktarılmasının ardından, "Ne dersiniz, o işleri yapanların hepsi işten el çektirildi mi Hala saklanan olabilir mi ” sorusuna karşılık Kurtulmuş, 15 Temmuz hadisesinin, "Oldu-bitti-geçti" denilecek bir mesele olmadığına dikkati çekti.
Kurtulmuş, 15 Temmuz’un pisliklerinin kamu kurumlarından temizlenmesinin belki onlarca yıl sürebileceğini kaydetti.
Yüzde 70’ini mobilize edebilecek bir güç, yani neredeyse Deniz Kuvvetlerinin tamamına yakınını kontrol altına almış bir çeteden bahsedildiğine vurgu yapan Kurtulmuş, sözlerini şöyle sürdürdü:
"İltisakları, irtibatları ortaya çıkmış olanlar, silahlı kuvvetlerimizden, Deniz Kuvvetlerimiz de dahil olmak üzere temizlendi. Ama öyle anlaşılıyor ki içeride hala olan insanlar var. Zaten dikkat ederseniz sürekli KHK’larla, TSK içerisinden de irtibatları tespit edilenler ayıklanıyor. Bir an evvel kurumlarımızı şüpheli pozisyondan çıkarmamız lazım. Bu kurumlar gerçekten milli menfaatler, ulusal birlik içerisinde, kendi vazifelerini yapabilecek noktaya doğru çekiliyor. Ayrıca KHK’larla yapılan özellikle TSK içerisindeki yeni düzenlemelerle birlikte de oradaki sivil asker ilişkilerini demokratik çerçeveye oturtturacak son derece önemli adımlar atıldı. Bu adımlar atıldıkça da silahlı kuvvetler içerisinde FETÖ ve benzeri örgütlerin barınması mümkün olmayacak. Dolayısıyla müteyakkız olmamız lazım."
"BİRTAKIM SPEKÜLASYONLAR, TL ÜZERİNDE BİRTAKIM OYNAMALAR YAPILIYOR"
Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, dövizdeki yükselişinin ardından, Merkez Bankası'nın ne tür müdahalelerde bulunabileceğinin sorulması üzerine de şu değerlendirmede bulundu:
"Çok net söyleyeyim, şu anda kurlardaki yükselme büyük oranda ekonomik gerekçelerle değil, maalesef siyasi birtakım manipülasyonlar sonucu olmaktadır. Eğer Türkiye ekonomisi yapısından, makro ekonomideki dengesizliklerden kaynaklanan bir kur değişimi olmuş olsaydı bu, tehlikeli bir durumdu. Böyle bir şey yok. Yani Türkiye ekonomisinin makro dengelerinde herhangi bir dengesizlik, herhangi bir negatif durum ortaya çıktığı için kur yükseliyor değil. Tamamıyla birtakım spekülasyonlar, Türk Lirası üzerinde birtakım oynamalar yapılıyor. Bunlara karşı Merkez Bankası'nın ortaya koyabilecek araçları var. Bu araçları kullanıyor. Ben çok fazla derin endişeler içerisinde olunmaması gerektiği kanaatindeyim. Eğer yapısal olsaydı, bunu da çok açık söylerdim. Derdik ki yapısal olarak şöyle sıkıntılarımız var... Böyle bir şey yok. Siyaset, meseleye vaziyet ettikçe, kurdaki gelişmeler de devam eder. Ayrıca bir miktar yurt dışındaki ve ABD’deki yönetim değişikliğinden de etkilendiği ortadadır. Ben önümüzdeki haftalarda kurun normal seviyelere inebileceğini görüyorum. Çok fazla endişe etmeye gerek yok. Türkiye ekonomisi bu kur baskısıyla üzerine kurulmaya çalışılan politik baskıyı aşabilecek sağlam bir yapıya sahiptir."
Kurtulmuş, kurdaki oynaklığın referanduma kadar devam edip etmeyeceği ve bu durumun, 2017’nin büyüme ve enflasyon rakamlarına etkisinin ne olacağının sorulması üzerine de durumun çok sevimli olmadığını kaydetti.
Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, konuşmasına şu sözlerle devam etti:
"Ekonominin şartlarından kaynaklanan bir durum değil. Suni de olsa nihayetinde sizin enflasyon, büyüme hedeflerinizi etkileyebilecek bir durumdur. Sonuçta 65. Hükümet, başından itibaren, reel ekonomiyi güçlendirecek tedbirler alıyor. KOBİ'lerimizi destekleyecek tedbirler alıyor. Bu tedbirlerimizi artırarak devam ettireceğiz. Türkiye’de cazibe merkezi olan iller, merkezler ve bu merkezlerde yatırımın özendirilmesi için kararlar alındı. Bütün bunların sonucu olarak aslolan bizim üretimdeki gücümüzü artırdıkça bu tür spekülatif oyunlar da mümkün olduğu kadar azalmış olacaktır. Ben genel çerçevede büyük bir sıkıntı görmüyorum. Çok sevimli bir durum olduğunu söylemiyorum ama sonuçta Türkiye, bunu aşacak güçtedir."
"TÜRK TARAFININ KABUL EDECEĞİ BİR ŞEY DEĞİL"
Cenevre’deki Kıbrıs müzakerelerine ilişkin de değerlendirmede bulunan Kurtulmuş, Türkiye’nin başından beri Kıbrıs’ta çözümden yana olduğunu ifade etti.
Kurtulmuş, "Çözümden yana olmak demek, Türkiye’nin Kıbrıs üzerindeki milli menfaatlerinden vazgeçmek demek değildir." ifadesini kullanarak, Rum kesiminin hep Avrupa’yı da arkasına alarak bir şımarık pozisyonda hareket ettiğini ve Türkiye’ye karşı oldu bittilerle bazı sonuçlar alabileceğini zannettiğini aktardı.
Harita dayatmasını Türkiye’nin kabul etmeyeceğini belirten Kurtulmuş, şunları söyledi:
"Orada bizim çekilebileceğimiz kırmızı çizgilerimiz vardır. Onun dışında Türkiye, bir toprak tavizi asla vermeyecektir. İkincisi ise Türkiye’nin garantörlüğüdür. İki toplumlu bir Kıbrıs’ın oluşmasında en büyük garantör, Türkiye’nin varlığıdır. Türkiye bu anlamda garantörlük hakkından da asla vazgeçecek değildir. Bu çerçevede görüşmeler devam ediyor. Masadan kalkan taraf olmayacağız. Ama masadan kalkan taraf olmayacağız diyerek de kabul etmeyeceğimiz tavizlere zorlanmamıza da asla müsaade etmeyeceğiz. Açık bir şekilde Türkiye tezlerini ortaya koymuştur. Bu iki ana çizgimiz başta olmak üzere, bunlar dile getirilmiştir. Ama son anda kabul edilmeyecek bir haritanın ortaya çıkarılması, hatta bu haritanın da BM’ye takdim edildikten sonra bir şekilde basına sızdırılması, Türk tarafının kabul edeceği bir şey değil. Anlaşma gereği zaten her iki tarafın da haritası ortaya çıkarılmayacaktı. Dolayısıyla bir oldu bitti yapılmaya çalışıldı. Türkiye bu oldu bittiye gelmeyecektir.”