Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Diyanet İşleri Başkanlığınca düzenlenen "Afrika: Çıkarsız Dayanışma, İyilikte Yardımlaşma" konulu 3. Afrika Ülkeleri Müslüman Dini Liderler Zirvesi'nin açılışında katılımcılara hitap etti.
Afrika dostu, sevdalısı bir siyasetçi olduğunu dile getiren Erdoğan, 2003'te Başbakanlık görevini üstlendikten sonra yılların ihmalini gidermek, Kıta ile ilişkileri geliştirmek için çok büyük gayret sarf ettiğini söyledi.
"Kahir ekseriyeti ülkemiz tarihinde ilk kez olmak üzere Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığım döneminde 27 Afrika ülkesini ziyaret ettim. Bunların arasında Güney Afrika, Senegal, Somali, Cezayir gibi farklı vesilelerle birkaç defa gittiklerim de bulunuyor." diyen Erdoğan, bu ziyaretleri sırasında bugün bu salonda bulunan pek çok isimle bir araya gelme, istişare etme imkanı bulduklarını ifade etti.
Erdoğan, 2005 yılını Türkiye'de "Afrika yılı" ilan ederek, ilişkileri yepyeni bir anlayışla ele aldıklarını belirterek, "Allah'a hamdolsun çabalarımız neticesinde Türkiye-Afrika ilişkilerini 15 yıl önce hayal dahi edilemeyecek bir seviyeye getirdik. Afrika ülkelerindeki temsilciliklerimizin sayısının, kapasitesinin ve imkanlarının artırılmasına gayret gösteriyoruz" diye konuştu.
Kıtada, göreve geldiklerinde 12 olan büyükelçilik sayını 42'ye çıkardıklarını aktaran Erdoğan, şöyle devam etti:
"Dünyadaki en büyük diplomatik temsilciliğimizi Somali'de açtık. Uluslararası kamuoyunun milyonlarca insanın dramına gözlerini kapattığı 2011 yılında eşimle beraber Somali'yi ziyaret eden ilk lider oldum. Afrika ülkelerinin Türkiye'deki diplomatik misyonlarının sayısını da artırdık. 2008'de sadece 10 büyükelçilik varken, bugün Afrika 36 büyükelçilikle ülkemizde temsil ediliyor. Ardından ilki İstanbul'da, ikincisi Ekvator Ginesi'nin başkenti Malabo'da olmak üzere iki Türkiye-Afrika Ortaklık Zirvesi gerçekleştirdik. İnşallah bu zirvenin üçüncüsünü 2020 senesinde ülkemizde yapacağız."
"KURUMLARIMIZLA VARLIĞIMIZI DAHA DA YAYGINLAŞTIRDIK"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, TİKA, Yunus Emre Enstitüsü, Maarif Vakfı, Anadolu Ajansı, Türk Hava Yolları, Kızılay gibi kurumlarımızla varlığımızı daha da yaygınlaştırdık." diyerek, 22 program ofisi ile TİKA'nın tüm kıta genelinde Türk tipi kalkınma modelinin sancaktarlığını yaptığını, Türk Hava Yolları'nın ise İstanbul'dan, 38 Afrika ülkesindeki 58 noktaya uçuş düzenlediğini, bugün yüz binlerce Afrikalı'nın gerek kutsal topraklara, gerekse diğer ülkelere ziyaretlerini İstanbul üzerinden gerçekleştirdiğini vurguladı.
Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Türkiye burslarıyla 4 bin 500 civarında Afrikalı öğrenciye lisans, yüksek lisans ve doktora alanında ücretsiz eğitim imkanı sunuyoruz. Son 25 senede mezun ettiğimiz 10 bin 480 öğrenci ise Türkiye'nin gönül elçileri olarak Afrikalı kardeşlerimize hizmet ediyor. Gittiğimiz ülkelerde Türkiye mezunu doktorları, imamları, siyasetçileri, akademisyenleri, mühendis ve iş adamlarını gördükçe gurur duyuyoruz. Elhamdülillah. Sivil toplum kuruluşlarımız Kıtanın dört bir köşesinde kimi zaman ciddi riskleri de göze alarak Afrikalı kardeşlerimize yardım ediyor. Yatırımcılarımız ürün satmanın ötesinde, istihdam oluşturan, Afrika'nın kalkınmasını, güçlenmesini sağlayan projelere ağırlık veriyor. Afrika'nın köklü değerlerine saygı gösteren yaklaşımlarıyla Türk girişimciler, Kıtanın her yerinde çok büyük bir hüsnü kabul görüyor. Hamdolsun bugün Kıtayla münasebetlerimiz adeta altın çağını yaşıyor. 24 milyar doları bulan ikili ticaretimiz günden güne artıyor, turizm gelişiyor, iş birliğimiz güçleniyor, her seviyede karşılıklı ziyaretler sıklaşıyor. İnşallah önümüzdeki dönemde Türkiye-Afrika ticaretinin 50 milyar dolar seviyesinin de üstüne çıkacağına inanıyorum."
"ELİ KANLI KATİLLERİ SİLAHA BOĞDULAR"
Yıllarca Kıtanın kaynaklarını sömürenlerin, Afrikalı mazlumların kanı, canı, elması ve petrolü üzerinden kendilerini ikbal devşirenlerin Türkiye'nin eşitlik ve karşılıklı saygı temelinde yürüttüğü işbirliğini hazmedemediklerini vurgulayan Erdoğan, şöyle devam etti:
"İstiyorlar ki Afrika halkları kendilerine bağımlı olmaya devam etsin. İstiyorlar ki Afrika'nın doğal kaynakları Kıtayı değil batılı şirketleri, batılı devletleri zenginleştirsin. İstiyorlar ki Afrikalı çocuklar, daha ana kucağındaki bebekler açlık, fakirlik ve yoksulluğun kurbanı olsun. Afrika'nın ayağa kalkmasını, muazzam potansiyelini hayata geçirmesini, Kıtanın tamamında barışın hakim olmasını arzu etmiyorlar. Kendilerine, kendi vatandaşlarına hak gördüklerini, Afrika ve diğer coğrafyalar için lüks görüyorlar. Özgürlüğü size ve bize çok görüyorlar. Demokrasiyi size ve bize çok görüyorlar. Refah, huzur, ekonomik kalkınmayı size ve bize çok görüyorlar. Bunun için de etnik ve dini farklılıkların kışkırtılmasından darbelere, iç savaş tahrikinden yaptırımlara kadar ellerindeki her imkanı kullanıyorlar. Kıtanın tarihi biraz da bundan dolayı yıkımların, soykırımların, çatışmanın tarihidir. 1994 yılında Ruanda soykırımında hangi sömürgeci devletin parmağı olduğunu herhalde sizler benden iyi biliyorsunuz. Batı dünyası ve BM, Ruanda'da tam üç ay boyunca 800 bin insanın vahşice öldürülmesini sadece seyretmiştir. Öyle ki Kagera Nehri devasa bir kabristana dönüşmüş, sadece bir günde 60 bin insanın cesedi kıyıya vurmuştur. Barış Pınarı Harekatı'ndan dolayı bugün bize silah ambargosu uygulayanlar, o günlerde eli kanlı katilleri silah ve mühimmata boğmuştur."
"SİLAH SATIŞINI DURDURMAYI AKILLARINDAN DAHİ GEÇİRMEDİLER"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, sahada devam eden vahşete rağmen batılı devletlerin soykırımcılara silah satışını durdurmayı akıllarından dahi geçirmediğini belirterek, "Aynı şekilde Somali'nin senelerce iç savaşla boğuşmasının arka planında kimlerin menfaati olduğu malumunuzdur. Çok uzun yıllar Kıtanın en uzun ülkelerinden biri olan Orta Afrika Cumhuriyetini karıştıranlar da yine aynı odaklardır. Libya'nın istikrara kavuşmaması için savaş baronlarını destekleyenlerin kimler olduğunu da gayet iyi biliyoruz. Kıtadaki birçok karışıklığın arkasından Batılı silah ve petrol şirketleri çıkıyor. Bugün bize hak, hukuk ve özgürlük dersi verenlerin neredeyse tamamının geçmişinde ya katliam ya işgal ya da sömürgecilikle lekesi vardır." diye konuştu.
Batılı devlet adamı William Churchill'in "Bir damla petrol, bir damla kandan daha kıymetlidir" diye ibretlik sözünü anımsatan Erdoğan, bu cümlenin tarihi bir itiraf olarak halen geçerli olduğunu kaydetti.
Erdoğan, 300 yıl önce Dakar'da dünyanın en büyük köle pazarını kurduklarını, Goree Adasından yüz binlerce insanı gemilere istifleyip Amerika'ya ve Avrupa'ya taşıdıklarını, Kongo'daki kauçuk tarlalarını insanların ölüm tarlasına çevirdiklerini, Cezayir'de işledikleri cinayetlerle, Namibya'da yaptıkları katliamlarla ise insanlık tarihine birer utanç lekesi eklediklerini ifade etti.
Aynı çevreler bugün de menfaatleri söz konusu olduğunda insana yine bu nazarla baktıklarını dile getiren Erdoğan, aradan yüzyıllar geçse de beyaz adamın Afrika'ya, Asya'ya, Latin Amerika'ya ve Orta Doğu'ya yönelik bu bakış açısının değişmediğini, batılıların beyaz ırkın üstünlüğüne dayanan kibrinde hiçbir azalma ve eksilme olmadığını belirtti.
Erdoğan, bittiği iddia edilen sömürgeciliğin yeni yöntemler kullanılarak, yeni biçimler alarak devam ettirildiğini dile getirerek, günümüzde kıtanın onca zenginliğine rağmen halen açlıkla, yokluk ve yoksullukla gündeme gelmesinin sebebinin neokolonyalizm olduğunu vurguladı.
İnsanı, yaradılmışların en şereflisi olarak gören bir inancın, dinin mensupları olduklarına işaret eden Erdoğan, medeniyetimizde her insanın en büyük kalemin çizdiği bir nakış olduğunu, bu topraklara İslam mührü vuran Allah dostların "Yaradılanı sev Yaradandan ötürü" diye buyurduğunu dile getirdi.
"BİNLERCE YILLIK TARİHİMİZİN HİÇBİR DÖNEMİNDE IRKÇILIK YOKTUR"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ecdadın yönettiği 22 milyon kilometrekarenin her karışında adaleti ve hakkaniyeti gözettiğine değinerek, şöyle devam etti:
"Bunun için bizim binlerce yıllık tarihimizin hiçbir döneminde ırkçılık yoktur. Sömürgecilik yoktur. İşgal, zulüm, katliam yoktur. Ülke ve millet olarak hiçbir toplumun doğal kaynağı, alın teri, emeği ve kanı üzerinden refah devşirmenin peşinde koşmadık. Hiçbir insanı dilinden, renginden, inancından dolayı hor, hakir görmedik. emperyalistler gibi Kıtaya altın, elmas, petrol penceresinden bakmadık. Tarih boyunca nereye gittiysek daima kazandırmak, kalkındırmak, ihya ve imar etmek için çalıştık. İşte bunun için bugün de Key Town'dan Sevakin Adasına, Harar'dan Trablus'a kadar Kıtanın neresine gitsek ata yadigarı camilerle, medreselerle, ilim ve irfan yuvalarıyla karşılaşıyoruz. Kıtanın hangi ülkesini ziyaret edersek edelim hem halk hem de devlet ricali özellikle samimi teveccüh gösteriyor. İnancımızdan, değerlerimizden ve Kıtadaki bu eşsiz tarihimizden aldığımız ilhamla Türkiye olarak Afrika'da kapısı çalınmadık dost. yarası sarılmadık gönül, işbirliği yapılmadık devlet bırakmıyoruz. Uluslararası platformlarda kendimizinkini özellikle ne kadar önemsiyorsak özellikle Afrikalı kardeşlerimizin hakkını, hukukunu da o denli savunuyoruz."
Türkiye'nin sömürmenin değil, Afrika ülkeleriyle iş birliğini karşılıklı saygı, eşit ortaklı, adalet temelinde yükseltme peşinde olduğunu vurgulayan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Hiç kimsenin ötekileştirilmediği, haksızlığa uğramadığı, kazan-kazan esasında yürüyen farklı bir işbirliğinin mümkün olduğuna inanıyoruz. Özellikle kıta ülkelerine yönelik Batılı devletlerin sergilediği o mütekebbir, müdahaleci, nobran tavırları asla tasvip etmedik, etmiyoruz. Biz, resul olmadan önce içinde yaşadığı toplumda el-Emin sıfatıyla tanınan bir peygamberin ümmetiyiz. Bunun için Resul-i Kibriya Aleyhissalatü Vesselam Efendimiz, ümmetini tarif ederken 'Müslüman Müslümanların elinden ve dilinden emin olduğu kimsedir. Mümin ise insanların canları ve malları konusunda kendisinden emin olduğu kişidir.' buyuruyor. Nitekim dinimiz İslam'ın çok kısa sürede farklı bölgelere yayılmasının gerisinde bu kutlu tavsiyeye sıkıca sarılan Müslümanların bilhassa da Müslüman tüccarların ve alimlerin çabaları vardır. Güzel ahlak ve müsamaha sahibi bu Müslümanlar, hayatlarıyla örnek olmuş, daima adaleti, hakkaniyeti gözetmiştir. Afrika'nın İslamlaşmasına bunlar öncülük etmişler, hatta Mozambik gibi kıtadaki kimi ülkelerin isim babası olmuşlardır."
"İSLAM GÜNEŞİ BALÇIKLA SIVANAMAZ"
Erdoğan, son bir asra kadar nüfusunun yarıdan fazlası Müslüman olan Afrika'nın giderek bu özelliğini kaybettiğini belirterek, şunları söyledi:
"19. yüzyılın başında kıta nüfusunun sadece yüzde 7'si Hristiyan iken bugün bu oran yüzde 55'lere yaklaşıyor. Bir dönem nüfusunun yüzde 70-80'i Müslüman olan Doğu ve Batı Afrika'daki birçok ülkede Müslüman artık azınlık durumundadır. Bizler de gittiğimiz yerlerde adı Mustafa, Ahmet, Abdullah olan ancak İslam'la bağını koparmış pek çok insana ne yazık ki rastlıyoruz. Şüphesiz bu yürek dağlayıcı tablonun oluşmasında uzun yıllardır büyük güçlerin himayesinde yürütülen misyonerlik faaliyetlerinin çok ciddi etkisi vardır. Öyleyse görevimiz çok ağır. DEAŞ, Boko Haram, Eş-Şebab, FETÖ gibi terör örgütleri sebep oldukları kötülüklerle bu sürece katkı sunuyorlar. Uluslararası medya kuruluşları da yanlı, yanlış ve art niyetleri haberleriyle kamuoyunu İslam'dan soğutmaya çalışıyor. Yaşanan her menfur hadise sonrasında hemen 'İslami terör' ifadesinin piyasaya sürülmesinin altında yatan sebep budur. Kelime anlamı itibarıyla barış olan İslam'a terörü yüklemek en büyük hakarettir. Bunu kabul etmemiz mümkün değil çünkü İslam bir barış dinidir. Bu medya kuruluşlarından hiçbiri Yeni Zelanda'daki cami saldırısı için 'Hristiyan terörü', Arakan'daki vahşet için 'Budist terörü' ifadelerini kullanmamıştır. Avrupa'da Müslümanların ibadethanelerini, iş yerlerini hedef alan saldırılara da 'Neonazi terörü' denildiğini göremezsiniz. Biz bunun tesadüf olmadığını, arkasında bilinçli bir İslam düşmanlığının yattığını çok iyi biliyoruz."
"Ancak onlar ne yaparlarsa yapsın, İslam güneşinin balçıkla sıvanamayacağına tüm kalbimizle iman ediyoruz." diyen Erdoğan, "Çünkü bu dinin sahibi alemleri Rabb'i olan Allah'tır. Tabii bu bu hakikat bir Müslüman olarak bizi görevlerimizden azade kılmıyor. Her birimizin Kur'an ve sünnet rehberliğinde yeryüzünde hakkın, adaletin, barış ve huzurun hakim olması için mücadele etmesi gerekiyor. Biz kendimizi düzeltirsek bir Müslümana yakışır şekilde hayatımızı idame ettirirsek, Rabb'imiz de nusretiyle bize yardımcı olacaktır" ifadelerini kullandı.
"YAPAY SINIRLAR BİZİM UFKUMUZU BELİRLEYEMEZ"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Emperyalistlerin bizi Şii-Sünni, siyah-beyaz, Türk-Kürt, Arap-Farisi diye bölmesine müsaade etmeyeceğiz. Biz birbirimizi etnik kimliğinden, kabilesinden, ırkından dolayı değil, sadece ve sadece Allah için, Allah'ın rızası için seveceğiz. Müslümanlar olarak ümmet bilincini, kardeşlik ahlakı ve hukukunu daima gözeteceğiz. Aramızda çizilen yapay sınırlar bizim ufkumuzu belirleyemez. Ufkumuz, ülkelerimizden hareketle tüm Afrika'yı, Afrika'dan hareketle de tüm dünyayı kuşatmalıdır." dedi.
Konuşmasının sonunda Erdoğan, zirve katılımcılarından toplumlarına Türkiye'nin dostluk ve kardeşlik mesajlarını iletmelerini istedi.
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, Erdoğan'a Afrikalı çocuklar tarafından yapılan ve üzerinde ayetlerin yazılı olduğu bir ahşap hediye etti.
Açılış programına, TBMM Başkanı Mustafa Şentop ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da katıldı.