TRT World Forum'da konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Diyojen'in gündüz vakti fenerle "adam" araması gibi, kendilerinin de şu anda dünyada adaleti aradıklarını kaydetti.
Dünyada bugün adaletin olmadığını ifade eden Erdoğan, "Özellikle ekonomik noktada güçlü olanın 'haklı' olarak takdim edildiği bir dünyada yaşıyoruz. Haklı olanın güçlü olduğu değil, güçlü olanın haklı olduğu bir dünya. Böyle bir dünyayı kabullenmek mümkün değildir" değerlendirmesinde bulundu.
Böyle bir dünyada yaşamayı istemediğini dile getiren Erdoğan, şöyle konuştu:
"Bu dünyada yaşamak bizim için bir zul. 7'den 70'e masum, mağdur insanların üzerine varil bombalarının indirildiği bir dünyada yaşamak, bizim için zuldür. Böyle bir dünyada yaşayıp da ne yapacaksınız? Bunu gündeme getirdiğiniz zaman, güçlü olan ülkelerle bunu paylaştığınız zaman kimse kalkıp da 'Doğru söylüyorsunuz burada bir şeyler yapmamız gerekir' demiyorlar. Şu anda Türkiye bildiğiniz gibi Suriye'den kaçan 3,5 milyon insana evsahipliği yapıyor. Şu ana kadar harcadığımız para, 30 milyar doların üzerinde. Peki bizim bu yaptığımız harcamaya destek veren var mı? Yok. Yaklaşık 800 milyon euro, Avrupa Birliği'nin söz verdiği 3 milyar euro’dan, 2016 Temmuz'u itibarıyla bunu ödeyecekti ki bu ödenmedi, aynı şekilde Birleşmiş Milletler Mülteciler Komiserliği'nin de verdiği şu ana kadar 550 milyon dolar. Ama bizim yaptığımız harcama 30 milyar doları aşmış vaziyette. Bütün bunları ilgili yerlere ilettiğimizde aldığımız cevap ne? Aldığımız cevap şu: Diyorlar ki 'Türkiye takdire şayan çalışmalar yapıyor.' Tamam da Türkiye'ye olan desteğiniz ne? Bunu bizimle ikili yaptıkları görüşmede söylüyorlar da uluslararası toplantıya gelince orada söylemiyorlar. "
"DÜNYA İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI'NIN ŞARTLARINDA DEĞİL"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Dünya beşten büyüktür" tezini de hatırlatarak, dünyayı İkinci Dünya Savaşı'nın şartlarında değerlendiren güçler olduğunun altını çizdi. Dünyanın artık İkinci Dünya Savaşı'nın şartlarında olmadığını vurgulayan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Böyle bir değişim olması gerekmiyor mu? Gerekiyor. Beş daimi üye. Bütün dünya bu beş daimi üyenin iki dudağının arasında. Onlar ne derse o. Fakat çok ciddi de bir aldatmaca var. Nedir o aldatmaca? 15 tane de geçici üye koymuşlar, o 15 tane geçici üyelik için de bütün ülkeler yarışıyor. 'Ben oradan geçici üyelik kaparsam ne olur?' diye. Hiçbir şey olmaz. Biz de bir kere kaptık, ne oldu? Orada bir yaptırımın var mı? Yok. Sadece Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde sen de geçici üyesin. Bu. Aslolan beş tane daimi üye. Ben diyorum ki artık bunun değişmesi lazım. 196 devlet Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda bunun mücadelesini vermesi lazım. Demesi lazım ki 'Buradaki beş tane daimi üyenin hakkı ne ise aynı hakka ben de sahip olmak istiyorum'. 20 üye mi olacak 20 üye olsun. Dönemli olarak iki yılda bir her birine bir sıra gelsin. Hiç olmazsa dünyadaki tüm ülkeler, 'Ben de dünyanın kaderinde söz sahibi oldum, rol sahibi oldum' desin. Dünyanın buna geçmesi lazım. Eğer demokratsak, eğer gerçekten adil bir dünyayı tesis edeceksek, kuracaksak buna ihtiyacımız var."
"DEAŞ'I BERABER YOK EDELİM"
Erdoğan, panelin moderatörünün, "Size destek veren ülkelerin sayısı giderek artıyor değil mi?" sorusuna, "İkili görüşmeleri yaptığımız zaman artıyor. Fakat o güçlerin karşısına geldikleri zaman, kalkıp da 'Dünya beşten büyüktür.' diyemiyorlar. Niye? Bir yerden bağlılıkları var" diye yanıt verdi.
Irak ve Suriye'deki gelişmelere işaret eden Erdoğan, şunları söyledi:
"Türkiye'nin Suriye ile sınırı 911 kilometre. Burada söz sahibi olması gereken hangi ülkedir? Türkiye'dir. Şimdi Türkiye ile bu kadar sıcak ilişkileri var, tacizler oluyor. Terör örgütü PKK, onun düşük çocukları var: PYD, YPG. PYD ve YPG'yi DEAŞ denilen bir terör örgütüne karşı kim yanına alıyor? Amerika. Şimdi bir terör örgütünü bir başka terör örgütü ile ıslah etmek, yok etmek akıl karı mıdır? Bunu Sayın Trump'a söylediğim için burada açık açık söylüyorum. 'Hem böyle konuşuyoruz, gelin bunu beraber yapalım. DEAŞ'ı beraber yok edelim' diyorum. 'Bak bunun için iki tugay da hazırladık' diyorum. 'Beraber yapalım bu işi.' Diyorlar ki 'PYD, YPG ile yapacağız.' Bakın çok daha enteresan. 3 bin 500 tır zırhlı taşıyıcılar, silahlar ne yazık ki Kuzey Suriye'ye girmiştir. Bunları da kendisine söyledim. 3 bin 500 tır. Şimdi bu silahlar Kuzey Suriye'de nereye yerleşecek? Orada beş tane hava üssü var, 8 tane de üs var. Bunların dışında terör örgütüne bunlar veriliyor. Bundan DEAŞ da istifade ediyor. Velev ki istifade etmediğini kabul edelim. Bunlar benim için, ülkem için yarın tehdit oluşturmaz mı? Kimse buna 'Oluşturmaz' diyemez."
Erdoğan, ABD Başkanı Bush zamanında da aynı olayların yaşandığını hatırlatarak, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Irak'a girdiklerinde aynı durum yine olmuştu. 'Biz seri numaralarını alıyoruz' demişlerdi. 'Olaylar bitince bu silahları alacağız.' dediler. Bütün olaylar bitti, bittikten sonra Amerika ve Rusya'nın silahları, Barzani ve PKK'nın elinden bizim elimize geçti. Şimdi bize aynı şeyi söylüyorlar. Diyorlar ki 'Seri numaralarını alıyoruz. Dolayısıyla Suriye'de DEAŞ'a karşı bu operasyonlar bittikten sonra biz bu silahları alacağız.' Ben kendilerine dedim, 'Alamazsınız. Bunların hepsi yerini bulur.' Nitekim şu anda da gidiş oraya. İyi bir gidiş değil. Bizler Suriye'deki bu gelişmeleri, özellikle İdlib, tabii bunun yanında şu anda Afrin sorunu var ve PYD orada. Şimdi biz PYD'ye karşı sessiz durabilir miyiz? PKK terör örgütü ne ise PYD, YPG de odur. Ve biz terörle mücadelede sonuna kadar mücadeleyi kararlı bir şekilde sürdüreceğiz."
"İSİM VEREREK KONUŞACAĞIM, GİZLİ KONUŞMANIN HİÇBİR ANLAMI YOK"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, panel moderatörünün Avrupa ülkelerinin terör saldırıları sonrasında gösterdikleri tepkide çifte standart yaptığını hatırlatması üzerine de şunları söyledi:
"Teşhis olmadan tedavi olmaz. Bunların birbirleriyle dayanışması yeni değil. Ben isim vererek konuşacağım, gizli konuşmanın hiçbir anlamı yok. Çünkü şu anda TRT World, bütün dünyaya bu yayını yapıyor. Herkesin bazı gerçekleri bilmesi lazım. Bakın Almanya'ya ben PKK ile ilgili 4 bin 500 dosya verdim ve bu 4 bin 500 dosyanın hiçbirinden bize geri dönüş olmadı. Bunların hepsi elini kolunu sallaya sallaya başta Almanya olmak üzere, Avrupa'da dolaşıyor. Hani PKK, Avrupa Birliği kayıtlarında terör örgütü olarak görülüyor. Terör örgütüyse bak ben sana dosya veriyorum. Bunlar bizim Milli İstihbarat Teşkilatımızın dosyaları, buyur al bunun üzerinden hareket et. Yok."
Erdoğan, FETÖ ile ilgili de benzeri bir tutumun izlendiğinin altını çizdi. Fransa'da düzenlenen yürüyüşte PKK terör örgütü ele başının posterlerinin taşındığını hatırlatan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Kimin nezaretinde yaptılar? Fransız polisinin nezaretinde yaptılar. Aynı şey Almanya'da da öyle. Alman polisinin nezaretinde benim idam fermanımı açıkladılar. Hem de ne zaman biliyor musunuz? G-20'ye gittik. Hamburg'da ve Berlin'deki başbakanlığın önünde bir pankart, bir de Mercedes otomobil. Pankartta benim resmim var, Sayın Putin'in resmi var, bir de Suudi Arabistan Kralı'nın resmi var. 'Öldüren Mercedes'i alır.' Ben bunu Bayan Merkel'e söylediğim zaman, Bayan Merkel yanındakilere bakıyor, farklı bir duruma yatıyor aslında. Samimi olalım, dürüst olalım. Yani bu başbakanlığın önünde oluyor, senin bundan haberin yok, böyle bir şey olabilir mi?"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, aynı durumun Fransa'da da yaşandığını orada devlet televizyonunun binasına poster asıldığını anımsattı. Bu olaylar sırasında Fransız polisinin sadece izlediğini vurgulayan Erdoğan, "Yani gerçekler var ki bunların bilinmesi ve ona göre tavır alınması lazım" dedi.
Davetli olarak ABD'ye gittiği sırada yaşanan olaylara da değinen Erdoğan, PKK ve FETÖ üyelerinin yaptıkları gösteri sırasında bir vatandaşın yaralandığını ifade etti. Olaylar sırasında iki vatansever ve iki PKK üyesinin gözaltına alındığını belirten Erdoğan, "İki tane PKK'lı bırakılıyor, şimdi onlar dışarıda. Ama o iki vatansever evladımız içeride. Ne söylediysek hiç" değerlendirmesinde bulundu.
Erdoğan, hem kendisinin hem de eşinin korumaları hakkında gözaltı kararı olduğuna değinerek, şöyle konuştu:
"Ölür müsün, öldürür müsün? Bu nasıl iştir? Bu nasıl adalettir? Bu adalete ben isyan ediyorum işte. Yok böyle bir şey. Böyle olacaksa zaten bir yere varmak mümkün değil. O bakımdan dünya beşten büyüktür. Bunun halledilmesi gerekiyor. Er veya geç, eğer biz dik durursak, sağlam durursak, adalet yerini bulacaktır. Bundan hiç şüphem yok."
"Bugün Batı'nın anladığı değerler, demokrasi anlayışı, kendi çıkarları için kullanılan özgürlük anlayışı ve bu değerlerin bizim panellerimizde, özellikle gelişmekte olan ülkelere kendi anladıkları biçimiyle zorla empoze edilmeye çalışıldığı yönünde bir görüş ve bunun sonlandırılması gerektiği bildirildi. Buna nasıl direnebilir gelişmekte olan toplumlar?" sorusu üzerine Erdoğan, şunları söyledi:
"Önce ben değerler üzerinden şunu söyleyeyim. Bakın böyle giderse bu gidiş, kötü bir yere gidiş. Nedir bu? Bundan sonra bu anlayışla demokrasi sorgulanmaya başlanacaktır. Çünkü demokrasi şu anda insanoğlunun düşüncelerinin karşılığını vermiyor. Yani buna demokrasinin iflası da diyebiliriz. Nitekim şu anda Amerika'da, üniversitelerde filan tartışılıyor. 'Yoksa demokrasinin sonuna doğru mu gidiyoruz?' Niye? Bakıyorsunuz eğer oylar bu işin karşılığını veriyorsa ona niye saygı duymuyorsunuz? Saygı duyun."
Haklının güçlü değil, güçlünün haklı olduğu yöne doğru gidildiğine dikkati çekip, bunun için de sorgulama sürecine girildiğini aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Aynı şekilde emperyalizmin acımasız o vukuatları karşısında demokratlar olarak ne yapacağız? Şimdi Türkiye'de partim açık ara önde seçim kazanıyor. Açık ara benim partim seçim kazandığı halde kalkıp da Batı eğer benim partimi yargılıyorsa ben bu Batı'dan şüphe ederim. Demokrasi değil mi? Soruyorum. 15 Temmuz gecesi bu ülkede darbe girişiminde bulunuldu mu? Bulunuldu. Kime karşı bulunuldu? Bize karşı bulunuldu. Peki biz bu ülkede otoriter, totoliter bir rejim mi kurduk? Yok. Halkımın verdiği oylarla iktidar olmuş bir partiyiz ve 15 yıldır da ülkemizi yönetiyoruz ve 3,5 kat ülkemizin bütün maddi olarak gücünü katladık. Alt yapısıyla üst yapısıyla değişen bir Türkiye var. Darbe girişiminde bulunuldu ve darbe girişiminde bulunulmasına rağmen demokratız diye geçinen ülkelerden inanın bizi üç gün, bir hafta sonra aramaya başladılar. Baktılar ki darbe netice getirmedi bu defa arayarak dostlar alışverişte görsün kabilinden bize 'geçmiş olsun' demeye başladılar. Böyle şey olabilir mi? Şu anda çok açık konuşuyorum, 99'da Amerika'ya giden Feto denilen adam, Pensilvanya'da 400 dönüm arazi kendisine tahsis edildi veya satın aldılar, bilmem. Oradan 170 ülkeyi bu adam idare ediyor. Tabii bu adam sembolik, idare edenler başka. Koyarsın ön tarafa birisini, suflörler arkadan işi idare ederler. Yoksa onun idare edecek bir kabiliyeti de yok, gücü de yok bakma; ama işi böyle götürdüler ve götürüyorlar. Şimdi bütün bu olaylar olurken eğer ben stratejik ortağıma 85 koliyi veriyorum da benim stratejik ortağımdan bize herhangi bir destek gelmiyorsa bunun karşısında demokrasiye inanmış bir insan olarak biz ne yapacağız? Demokratik bir hukuk devletinin gereği neyse onun gereğini yapacağız. Kalkıp da yani adeta bizi emir kulu gibi görüp 'İşte birisi var içeride, onu bize verin.' Sen onu alacaksan önce sen kendindekini bize ver. Bizimki yargıdan geçmiş ve hakkında tutukluluk var. Seninki yargıdan geçmemiş, orada çiftlikte duruyor. Sen çiftliktekini ver bakalım. Ona göre biz ne kadar stratejik ortağız biz bunu görmüş olalım. Maalesef bu şekilde işte başkalarına da yaptıkları gibi, 'Türkiye'ye de biz böyle yaparsak buradan nasıl netice alırız bunu görelim.' diyorlar."
VİZE MESELESİ
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye ile ABD'nin vize işlemlerini karşılıklı askıya almasına değinerek, şunları söyledi:
"İşte şimdi en son açık, net bir örnek, vize meselesi... Ne diyor vizede? Kalkıyor, hemen bir paragraf 'Vizeleri kaldırdık.' Bunu diyen kim? Ankara'da büyükelçi, kim bu büyükelçi? Koskoca ABD adına stratejik ortağıyla ilişkide hemen şöyle bir paragrafla 'Vizeleri kaldırdık' diyebiliyorsa o zaman ben bu stratejik ortaklığımı masaya yatırırım. Biz de ne yaptık? 2 saat içinde aynı şekilde, aynı kelimelerle biz de vizeleri kaldırdık. Niye? Burada adalet bunu gerektiriyor da onun için. Şimdi iki gündür Ankara'da görüşmeler yapıldı. Bakalım nereye varacak? Bu duruşlar önem arz ediyor ama ben bunu sadece ülkem için konuşmuyorum. Tüm dünyaya sesleniyorum. Diyorum ki, eğer demokrasiye sahipsek, eğer adaleti arıyorsak ve buna da inanıyorsak gelin hep beraber el ele verelim, omuz omuza verelim 'Dünya 5'ten büyüktür.' diyelim ve 196 ülke dünyada bu hakkını istesin ve alsın."
Erdoğan, "Panelistlerimiz özellikle yakın zamanda Orta Doğu-Kuzey Afrika bölgesinde artık bir şeylerin iyileşmeye çalıştığından ümitvar. Artık Arap toplumlarının kendilerini daha demokratik süreçlere taşıyabileceklerine inanıyorlar. Siz, bugün dünyanın bu tablosuna baktığımızda, ki duygusal olduğunuzu da biliyoruz, siz umutlu musunuz? Yakın zamanda en azından benim çocuğum için ya da benden daha gençlerin çocukları için daha iyi bir Orta Doğu olacak mı?" şeklindeki soruya, şu karşılığı verdi:
"Biliyorsun biz 2023 dedik mi? Dedik. 2053 dedik mi? Dedik. 2071 dedik mi? Dedik. Bunlar birer hedeftir. Bunu ben görmeyeceğim. 2023'ü Rabbim lütfederse görürüz ama 2053'ü inşallah torunlarımız görecek. 2071'i belki torundan torunlarımız görecek. İlla bu Körfez olsun diye bir şey yok. Dünya için de geçerli bu. Biz elimizden gelen gayreti gösteriyoruz. Körfez'de olan şu son olaylar yenilir yutulur değil ki. Orada da görüyorsunuz 4 ülke bir araya geliyor, öbür tarafta Katar. Ne diyorlar? Şunu, şunu, şunu, şunu yapmayacaksın. Türkiye'ye üs kurdurmayacaksın. Televizyonu kapatacaksın. Hatta şu kadar televizyon onları da kapatacaksın. Bunlar ne komşuluk hukukuna girer ne de yıllar yılı beraber yaşamış olan insanların özel hukukuna girer, girmez. Şimdi biraz böyle yumuşama havası var. Temenni ederim ki bu tamamen yumuşar ve Körfez'deki bu sıkınıtılı hava bir an önce ortadan kalkar. Örneğin biz şimdi orada 250 kişinin olduğu bir üs var ama ben bu üs kurma meselesini Suudi Arabistan'a da teklif ettim. 'Eğer arzu ederseniz biz Suudi Arabistan'da da bir üs kurabiliriz.' dedim. 'Bir değerlendirelim.' dediler. Oradan bir cevap gelseydi bize biz orada da bir üs kurabilirdik. Farklı ülkelere üs kurma noktasında müsaade eden Körfez, peki Türkiye'ye niye bu noktada acaba müsaade etmiyor? Bu soru işaretlerinin cevabını bulmamız lazım. Bunu ben inanıyorum ki ekranları başında bizi izleyen tüm dostlar bu cevabı bulacaktır."
Ümitsiz olmayacaklarını belirten Erdoğan, "Ümidimizi koruyacağız ve bu devran böyle dönmez. İşte 15 yıl oldu, benim milletim AK Parti iktidarına adeta süresiz vize verdi ve biz o vizeyi şu ana kadar hakkıyla kullanmanın gayreti içerisindeyiz. Şimdi bir devran daha değişecek, 2019. İnşallah Türkiye'de başkanlık sistemine geçişi milletim onaylarsa, başkanlık sistemiyle bu süreci devam ettirirsek Türkiye bundan sonraki sürece ben inanıyorum ki çok daha güçlü bir şekilde devam edecek ve karar alma mekanizmaları çok daha yoğun bir şekilde çalışacak. Tabii bu kalkınmamıza olsun, uluslararası noktada siyaset etme durumumuzu olsun olumlu etkiler yapacaktır" ifadelerini kullandı.
Erdoğan, Türkiye'nin yardım yaptığı ülkelere ilişkin bir soru üzerine, "Bizim geleneklerimizde, örf ve adetlerimizde, 'Veren el, alan elden hayırlıdır.' anlayışı var. Mağdura, mazluma uzanan el anlayışı var" diye konuştu.
Erdoğan, 2011'de Somali'ye ilk kez kendilerinin gittiğini, eşi ve çocuklarının da yanında olduğunu ve bir adım attıklarını anlatarak, şöyle devam etti:
"Şimdi 2011'deki Somali yok, o Somali çok değişti; hastaneleriyle, okullarıyla, havalimanıyla vesaire. Şu anda Somali'de ciddi manada bir büyükelçilik de yok, bir bizim var. 80 dönüm üzerinde dünyada en büyük büyükelçiliğimiz bizim Mogadişu'da ve bunun dışında da ayrıca 400 dönüm arazi üzerinde orada çok ciddi bir askeri eğitim merkezi kurduk. Bütün Somali'nin askerinin eğitimini orada yapalım, onun da ay sonu açılışı yapıldı Genelkurmay Başkanımız tarafından."
"HER İNANCIN TERÖRİSTİ OLUR"
Arakan Müslümanlarının durumuna da değinen Erdoğan, şunları kaydetti:
"Arakan Müslümanlarının durumu var, bakın 600 bine yakın insan bazı Budist teröristler tarafından öldürülüyor ve evlerinden bunlar maalesef tehditle topraklarını terk ediyor. Şimdi biz hep bir şey söyledik, bakınız her inancın teröristi olur, yani bu yoga yapıyor, şöyle yumuşaktır, böyle yumuşaktır demekle kimse kimseyi aldatmasın. İşte relaks olacaksın, şudur, budur filan yok, onunla olmuyor bu iş. İşte bak, neler yapıyor ve kimse bunu dile getirmiyor ama. 600 bine yakın insanın o derelerden nasıl geçtiklerini görüyorsunuz. Sağolsun eşim, Dışişleri Bakanım, oğlum, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanım Arakan'a gittiler, yerinde tespitler yapıldı. Tabii ben Bangladeş Başbakanı Hasina'ya da BM Genel Kurulu'nda söyledim, rica ettim, dedim ki 'Bize bir yer yaparsanız, biz orada çadır kentler oluşturalım.' Oradaki çadır gibi görünenler çadırdan başka her şeye benziyor. Anladım ki bir endişeleri var, nedir endişe? 'Acaba buraya yerleşirlerse buradan çıkarlar mı?' Bu endişeyi taşıyorlar.
Biz elimizden geleni yaparız ama onları şu hakikaten insanlık dışı yaşamdan kurtaralım. Biz şöyle de bir teklif getirdik, o da şu; dedik ki, 'Biz bütün gıda, ilaç, giyecek hepsini Bangladeş'ten alalım, hem bu sizin ekonominize de çok ciddi bir katkı olacaktır ama bu insanların burada insanca yaşamalarına bir zemin hazırlayalım, fırsat verelim.' Biz bu konularda hiç çekinmiyoruz. Açık ve net söylüyorum, şu anda dünyada donör olarak en az gelişmiş ülkelere yardımda Amerika birinci sırada, biz ikinci sıradayız. Fakat milli gelire oranla baktığımız zaman birinci sıradayız, Amerika ikinci sırada. Böyle bir durum var. Dedim ya 'Veren el, alan elden hayırlıdır.' Biz bunu yapmaya devam edeceğiz. Biz masumların, mazlumların, mağdurların yanında olmaya devam edeceğiz. Verdik, verdik bizim bitmedi, daha iyi oldu, kişi başı milli gelir 3 bin 500 dolardı, şimdi 11 bin dolar. Güçleniyoruz, daha da güçleneceğiz. Büyümede ilk yarıda bakın 5,1, bu yıl büyük ihtimalle 6'nın üzerine çıkacağız, çalışıyoruz ya."
"AVRUPA BİRLİĞİ HAKİKATEN KENDİ İÇİNDE, 'BEN BİR DEVLETİM.' DİYORSA GEREĞİNİ YAPMASI LAZIM"
THY Yönetim Kurulu Başkanı İlker Aycı'ya "Somali'ye niye uçuyorsunuz ki, para mı kazanıyorsunuz?" şeklinde soru sorulduğunun hatırlatılması üzerine Erdoğan'ın, "İyi iyi, bayağı para kazanıyorlar" demesi salondakiler tarafından alkışlandı.
Moderatörün TRT World'ün çeşitli girişimleri olduğunu ve Avrupa'da kaybolan 30 bin Suriyeli çocuğun izini sürdüklerini ifade etmesi üzerine Erdoğan, insan hakları savunucuları gibi birçok kuruluş olduğunu, bunlarla irtibatların geliştirilebileceğini ifade etti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Sadece Avrupa'da 5 milyon insanımız var, onlarla da irtibata geçmek suretiyle onların köprü vazifesi görmesiyle oralardaki birçok kuruluşlarla burada bir dayanışma içerisine girilirse ki, değerli dostum Zapatero da burada, onların da girişimleri, tecrübeleriyle bu konularda bir dayanışma olursa birçok mağdur, mazlum, kayıp bunları arayıp bulmada bizler de siyasetçi olarak seferber oluruz. İnşallah neticesini de tamamı olmasa bile neticesini alma fırsatını yakalarız. Umutsuz olmayacağız" dedi.
Avrupa Birliği'nin Türkiye'ye gönderdiği yardım paralarıyla ilgili de konuşan Erdoğan, "Kendi bütçesindeki bu paralar bu tür şeyler için. Kaldı ki bu parayı Türkiye Cumhuriyeti'nin bütçesine vermiyor. Bu parayı, UNESCO vasıtasıyla Kızılay'a veriyor, Kızılay vasıtasıyla da buralara dağıtılıyor. İşte bunlar ilaç oluyor, gıda oluyor, yiyecek oluyor, eğitim, sağlık bütün bu faaliyetlerde kullanılıyor. Diğer yerlerde de yapılacak olan bu olacaktır, bundan dolayı da kimse kimseyi zaafa düşürmek suretiyle şöyle ifadeler kullanmaması gerekir. Avrupa Birliği hakikaten kendi içinde, 'Ben bir devletim.' diyorsa gereğini yapması lazım, yoksa Brexitler çoğabilir yani" diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, TRT World Forum'a katılanlara şükranlarını sunduğunu, yapılan işin isabetli olduğunu ve emeği geçenlere de teşekkür ettiğini belirtti.