Eski Yugoslavya döneminde adeta "sanatın başkenti" konumundaki Saraybosna, 1992-1995 yıllarındaki savaşın acılarına, kentin tahrip olan tarihi dokusuna rağmen bünyesinden yetişen genç sanatçılarla yeniden eski konumuna kavuşmaya başladı.
Avrupa'nın başarılı film festivallerinden biri olmaya aday Saraybosna Film Festivalinin 16 yıldır başarıyla düzenlendiği kentte 2002 yılında Bosna-Hersekli yönetmen Danis Tanoviç Oscar ödülü almayı başarırken, 2008 yılında da 34 yaşındaki genç yönetmen Aida Begiç'in "Kar" filminin 61. Cannes Film Festivalinde Grand Prix ödülü alması, ülkede özellikle sanat camiasında büyük heyecan yarattı.
Bosna savaşında Gorajde şehri yakınlarında kaybolan kocalarını bekleyen kadınların hikayesinin anlatıldığı Aida Begiç'in "Kar" filmi, uluslararası sanat camiasının dikkatini yeniden Bosna-Hersek'te savaş dönemindeki olaylara çekmeyi başardı.
Amerikalı oyuncu Jolie, bir süre önce Begiç'ten "Kar" filminin CD'lerini talep etti. Jolie, aynı zamanda birlikte yaşadığı Brad Pitt'le de Kar filminin hikayesinin geçtiği Gorajde kentine gelerek, buradaki mülteci kamplarında yaşayan kadınlarla görüşmeler yaptı. Jolie'nin, Bosna'daki savaş yıllarında yaşanan aşk hikayesini konu alan filmin ilk çekimleri ise Macaristan'ın başkenti Budapeşte'de önceki gün başladı.
Avrupa'nın başarılı film festivallerinden biri olmaya aday Saraybosna Film Festivalinin 16 yıldır başarıyla düzenlendiği kentte 2002 yılında Bosna-Hersekli yönetmen Danis Tanoviç Oscar ödülü almayı başarırken, 2008 yılında da 34 yaşındaki genç yönetmen Aida Begiç'in "Kar" filminin 61. Cannes Film Festivalinde Grand Prix ödülü alması, ülkede özellikle sanat camiasında büyük heyecan yarattı.
Bosna savaşında Gorajde şehri yakınlarında kaybolan kocalarını bekleyen kadınların hikayesinin anlatıldığı Aida Begiç'in "Kar" filmi, uluslararası sanat camiasının dikkatini yeniden Bosna-Hersek'te savaş dönemindeki olaylara çekmeyi başardı.
Amerikalı oyuncu Jolie, bir süre önce Begiç'ten "Kar" filminin CD'lerini talep etti. Jolie, aynı zamanda birlikte yaşadığı Brad Pitt'le de Kar filminin hikayesinin geçtiği Gorajde kentine gelerek, buradaki mülteci kamplarında yaşayan kadınlarla görüşmeler yaptı. Jolie'nin, Bosna'daki savaş yıllarında yaşanan aşk hikayesini konu alan filmin ilk çekimleri ise Macaristan'ın başkenti Budapeşte'de önceki gün başladı.
(Haber: Alma Brniçanin)
BOMBALARIN ALTINDA OKUDU
Bosnalı genç yönetmen Begiç, 17 yaşındayken ülkesi ağır savaş koşullarında bulunduğu sırada 1993 yılında Saraybosna Sahne Sanatları Akademisine başladığını ifade ederek, resme, müziğe, edebiyata olan yatkınlığını yönetmenlikte birleştirmeye karar verdiğini belirtti.
Akademide okuduğu yıllarda Bosna-Hersek'te kanlı savaşın devam ettiğine dikkati çeken Begiç şunları kaydetti:
"Sanatın bu coğrafyada ne kadar büyük önem taşıdığını, bombaların altında da sanat etkinliklerini, tiyatro oyunlarını izlemek için kendi hayatlarını riske atan insanlar gösterdi. Bu, direncimizin bir parçasıydı, kültürel ifademizdi. Bununla beraber haysiyetimiz de tekrar kazanıldı, bunu kimse bizden alamazdı. Maddiyata göre maneviyat, üstünlüğünü burada da kanıtladı. Tüm bunlar reji okumak için verdiğim karardan, o zor dönemde de olsa daha emin olmam için yeterliydi."
Begiç, ilk uzun metraj filmi olan "Kar" ile 2008 yılında 61 Cannes Film Festivalinde "Eleştiri Haftası" programı çerçevesinde Grad Prix ödülünü kazandığını ifade ederek, filmin Bosna-Hersek'in Gorajde şehri yakınlarındaki bir köyde savaşta kaybolan eşlerini bekleyen kadınların hikayesini işlediğini belirtti.
Savaşta en çok mağdur olan kadınların öykülerini 'Kar' filminde işlediğini ve o insanlara karşı kendini sorumlu hissettiğini anlatan Begiç, ciddi hikayeyi ciddiyetsiz bir şekilde işleme lüksü bulunmadığını vurguladı.
BOMBALARIN ALTINDA OKUDU
Bosnalı genç yönetmen Begiç, 17 yaşındayken ülkesi ağır savaş koşullarında bulunduğu sırada 1993 yılında Saraybosna Sahne Sanatları Akademisine başladığını ifade ederek, resme, müziğe, edebiyata olan yatkınlığını yönetmenlikte birleştirmeye karar verdiğini belirtti.
Akademide okuduğu yıllarda Bosna-Hersek'te kanlı savaşın devam ettiğine dikkati çeken Begiç şunları kaydetti:
"Sanatın bu coğrafyada ne kadar büyük önem taşıdığını, bombaların altında da sanat etkinliklerini, tiyatro oyunlarını izlemek için kendi hayatlarını riske atan insanlar gösterdi. Bu, direncimizin bir parçasıydı, kültürel ifademizdi. Bununla beraber haysiyetimiz de tekrar kazanıldı, bunu kimse bizden alamazdı. Maddiyata göre maneviyat, üstünlüğünü burada da kanıtladı. Tüm bunlar reji okumak için verdiğim karardan, o zor dönemde de olsa daha emin olmam için yeterliydi."
Begiç, ilk uzun metraj filmi olan "Kar" ile 2008 yılında 61 Cannes Film Festivalinde "Eleştiri Haftası" programı çerçevesinde Grad Prix ödülünü kazandığını ifade ederek, filmin Bosna-Hersek'in Gorajde şehri yakınlarındaki bir köyde savaşta kaybolan eşlerini bekleyen kadınların hikayesini işlediğini belirtti.
Savaşta en çok mağdur olan kadınların öykülerini 'Kar' filminde işlediğini ve o insanlara karşı kendini sorumlu hissettiğini anlatan Begiç, ciddi hikayeyi ciddiyetsiz bir şekilde işleme lüksü bulunmadığını vurguladı.
Begiç, filminin kadın karakterlerinin savaştan sonra hayatlarını sürdürme mücadelelerinde gösterdikleri azmin filmi izleyen bazı kadınlarda olumlu etki oluşturduğunu belirterek, "Bu benim için filmin en büyük başarısıydı, çünkü her yönetmenin hayalinde filminin insanda bir şeyleri uyandırması, onlara ilham vermesi yatar. Filmimden sonra kadınların ekonomik olarak hayatlarını kazanma mücadelesi başlatmaları benim için büyük bir iltifattı" dedi.
Yurtdışında gösterildiği festivallerde seyirciden çok olumlu tepkiler alan 'Kar' filminin Angelina Jolie'nin de ilgisini çekmesiyle ilgili olarak Begiç, "Filmimin hikayesi aslında küçük, samimi bir hikaye. Açıkçası bu kadar geniş kitlelere hitap edebileceğini düşünmüyordum. Bu anlamda küçük bir Bosna hikayesinin dünya çapında insanlara ulaşmak için yol bulabilmesi bana mutluluk veriyor" diye konuştu.
'UNUTMA BENİ İSTANBUL'DA DA FİLMİ VAR
İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti'nin desteklediği yönetmen ve yapımcı Hüseyin Karabey'in fikir babası olduğu omnibus film projesi "Unutma Beni İstanbul"a katılan, İstanbul'u farklı biçimlerde tanımlayan ve onunla farklı ilişkiler kurmaya çalışan yabancı yönetmenlerin arasında Aida Begiç de bulunuyor.
İstanbul'un anlatıldığı böyle bir projede çalışmanın çok heyecan verici olduğunu belirten Begiç, "İçimde bu kente ait hissi bulmaya çalıştım. Buraya yıllardır gider gelirim. Ama bir yandan da bu kenti benimsemem kolay olmadı. İstanbul'da fark ettiğim çelişkiler, farklılıklar üzerine söz söylemeyi istedim. İstanbul farkılıkları sayesinde inanılmaz bir kent. İstanbul, kolay binemeyeceğiniz bir vahşi at. Siz onu götürmüyorsunuz, o sizi istediği yere götürüyor" dedi.
Bu projeden sonra İstanbul'a "aşık" olduğunu ifade eden Begiç, Bosna-Hersek'teyken İstanbul'un en çok 24 saat yaşayan halini özlediğini ifade etti.
KAPLANOĞLU İLE ORTAK FİLM YAPACAK
Aida Begiç, Saraybosna'da geçen ve iki kardeşin hikayesinin anlatıldığı ikinci uzun metrajlı filminin ortak yapımcılarından birinin de 60. Uluslararası Berlin Film Festivalinde "Bal" filmiyle Altın Ayı ödülü kazanan yönetmen Semih Kaplanoğlu olduğunu açıkladı.
Böyle bir ortak çalışmanın kendisi için gurur verici olduğunu söyleyen Begiç şöyle konuştu:
"Bu benim için mükemmel sanatsal bir işbirliği anlamına geliyor. Semih Kaplanoğlu'nu ve yaptıklarını çok takdir ediyorum. Bosna-Hersek ile Türkiye arasında işbirliği anlamında son yıllarda olumlu gelişmeler oluyor, böyle de devam edeceğini umuyorum. Ayrıca birçok ortak tarihi ve kültürel değere sahip olan iki ülke arasında anlatılmayan çok hikaye olduğunu ve önümüzdeki yıllarda beyaz perdeye aktarılmayı beklediğini düşünüyorum. İki ülkenin halkı arasında benzer özellikler olduğu kadar, farklı yönler de var. Bu anlamda birbirimizi tamamlayacağımız bir işbirliğini oluşturmak ortaya çok başarılı sonuçlar getirebilir."
'BAŞÖRTÜSÜ TAŞIMAK KAVRAMSAL SANAT'
Begiç, özel ve sosyal hayatında başörtüsü taktığını belirterek, bu konuda uluslararası sanat camiasından farklı tepkilerle karşılaştığını kaydetti.
Avrupa'da uluslararası bir film toplantısında sinemacıların kendisine "Siz hiç bizim metroda, sokakta karşılaştığımız başörtülü kadınlar gibi değilsiniz" dediklerini belirten Begiç, bu sözler karşısında kendisinin "Ben onların aynısıyım, sadece siz onları daha yakından tanımak için çaba harcamıyorsunuz" yanıtını verdiğini ifade etti.
"Bazı insanlar, başörtüsü taşıyorsanız evde oturmanız gerektiğini düşünüyor, iş dünyasında, hele film dünyasında ne aradığınızı anlayamıyor" diyen Begiç şöyle devam etti:
"Geleneğin, ailenin, kocanın baskısıyla veya siyasi bir görüşü temsilen başörtüsü taşıdığımı düşünenler de var. Böyle önyargıların üstesinden gelmek çok da kolay değil. Bir kadına başörtüyü taşımasının 'kendi seçimi olmadığını' söylediğinizde, kendi kişiliği yokmuş gibi o insana hakarette bulunmuş oluyorsunuz. Bazen bana öyle geliyor ki başörtüsü taşımak kavramsal sanat, sizler de ayrı bir başyapıt olarak görülüyorsunuz. Size dair insanlarda hemen tepkiler oluşuyor. Herkesin başörtülü bir kadın hakkında düşüncesi var. Düşünce olumlu veya olumsuz olsun bu sağlıklı bir durum değil, çünkü ancak insanı tanıdıktan sonra onun hakkında bir düşünceye sahip olabilirsiniz."
Yurtdışında gösterildiği festivallerde seyirciden çok olumlu tepkiler alan 'Kar' filminin Angelina Jolie'nin de ilgisini çekmesiyle ilgili olarak Begiç, "Filmimin hikayesi aslında küçük, samimi bir hikaye. Açıkçası bu kadar geniş kitlelere hitap edebileceğini düşünmüyordum. Bu anlamda küçük bir Bosna hikayesinin dünya çapında insanlara ulaşmak için yol bulabilmesi bana mutluluk veriyor" diye konuştu.
'UNUTMA BENİ İSTANBUL'DA DA FİLMİ VAR
İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti'nin desteklediği yönetmen ve yapımcı Hüseyin Karabey'in fikir babası olduğu omnibus film projesi "Unutma Beni İstanbul"a katılan, İstanbul'u farklı biçimlerde tanımlayan ve onunla farklı ilişkiler kurmaya çalışan yabancı yönetmenlerin arasında Aida Begiç de bulunuyor.
İstanbul'un anlatıldığı böyle bir projede çalışmanın çok heyecan verici olduğunu belirten Begiç, "İçimde bu kente ait hissi bulmaya çalıştım. Buraya yıllardır gider gelirim. Ama bir yandan da bu kenti benimsemem kolay olmadı. İstanbul'da fark ettiğim çelişkiler, farklılıklar üzerine söz söylemeyi istedim. İstanbul farkılıkları sayesinde inanılmaz bir kent. İstanbul, kolay binemeyeceğiniz bir vahşi at. Siz onu götürmüyorsunuz, o sizi istediği yere götürüyor" dedi.
Bu projeden sonra İstanbul'a "aşık" olduğunu ifade eden Begiç, Bosna-Hersek'teyken İstanbul'un en çok 24 saat yaşayan halini özlediğini ifade etti.
KAPLANOĞLU İLE ORTAK FİLM YAPACAK
Aida Begiç, Saraybosna'da geçen ve iki kardeşin hikayesinin anlatıldığı ikinci uzun metrajlı filminin ortak yapımcılarından birinin de 60. Uluslararası Berlin Film Festivalinde "Bal" filmiyle Altın Ayı ödülü kazanan yönetmen Semih Kaplanoğlu olduğunu açıkladı.
Böyle bir ortak çalışmanın kendisi için gurur verici olduğunu söyleyen Begiç şöyle konuştu:
"Bu benim için mükemmel sanatsal bir işbirliği anlamına geliyor. Semih Kaplanoğlu'nu ve yaptıklarını çok takdir ediyorum. Bosna-Hersek ile Türkiye arasında işbirliği anlamında son yıllarda olumlu gelişmeler oluyor, böyle de devam edeceğini umuyorum. Ayrıca birçok ortak tarihi ve kültürel değere sahip olan iki ülke arasında anlatılmayan çok hikaye olduğunu ve önümüzdeki yıllarda beyaz perdeye aktarılmayı beklediğini düşünüyorum. İki ülkenin halkı arasında benzer özellikler olduğu kadar, farklı yönler de var. Bu anlamda birbirimizi tamamlayacağımız bir işbirliğini oluşturmak ortaya çok başarılı sonuçlar getirebilir."
'BAŞÖRTÜSÜ TAŞIMAK KAVRAMSAL SANAT'
Begiç, özel ve sosyal hayatında başörtüsü taktığını belirterek, bu konuda uluslararası sanat camiasından farklı tepkilerle karşılaştığını kaydetti.
Avrupa'da uluslararası bir film toplantısında sinemacıların kendisine "Siz hiç bizim metroda, sokakta karşılaştığımız başörtülü kadınlar gibi değilsiniz" dediklerini belirten Begiç, bu sözler karşısında kendisinin "Ben onların aynısıyım, sadece siz onları daha yakından tanımak için çaba harcamıyorsunuz" yanıtını verdiğini ifade etti.
"Bazı insanlar, başörtüsü taşıyorsanız evde oturmanız gerektiğini düşünüyor, iş dünyasında, hele film dünyasında ne aradığınızı anlayamıyor" diyen Begiç şöyle devam etti:
"Geleneğin, ailenin, kocanın baskısıyla veya siyasi bir görüşü temsilen başörtüsü taşıdığımı düşünenler de var. Böyle önyargıların üstesinden gelmek çok da kolay değil. Bir kadına başörtüyü taşımasının 'kendi seçimi olmadığını' söylediğinizde, kendi kişiliği yokmuş gibi o insana hakarette bulunmuş oluyorsunuz. Bazen bana öyle geliyor ki başörtüsü taşımak kavramsal sanat, sizler de ayrı bir başyapıt olarak görülüyorsunuz. Size dair insanlarda hemen tepkiler oluşuyor. Herkesin başörtülü bir kadın hakkında düşüncesi var. Düşünce olumlu veya olumsuz olsun bu sağlıklı bir durum değil, çünkü ancak insanı tanıdıktan sonra onun hakkında bir düşünceye sahip olabilirsiniz."