Fenerbahçe taraftarı, Daum diyince genelde iki kötü şeyi hatırlar; Biri mücadele ediyor gözükülen ama hep 'şanssızlıkla' kazanılamayan Avrupa Kupası maçları (ve o maçların arkasından gelen çapsız demeçler). Bir de mücadele etmenin çok geç akıllara gelmesiyle Denizli’de verilen şampiyonluk. Hatırlanabilen olumlu şeyler de iki tanedir; Biri takımın kondisyonunun maçlar ve sezon boyunca hiç bir zaman kayda değer şekilde düşmemesi (ki bu Koch’a mâl edilir). Bir de takımın maç içinde baskı kurduğu dakikaların uzamasıyla 'Birazdan bir tane atacak Fener' dedirten periyotlar. Genelde de gelir o beklenen gol.
Ama Fenerbahçe’den Zico geçti.
Fenerbahçe, Zico’yla 2007-08 sezonunda ligde 34 maçta 73 puan topladı ve ikinci oldu. Aynı sezon Şampiyonlar Ligi’nde ise 10 maçta 17 puan topladı (5 galibiyet, 2 beraberlik, 3 yenilgi). Aldığı “maç skoru yenilgileri”nden birinde Sevilla’yı penaltılarla eledi ve aslında yenilmedi bile denebilir. Ligde maç başına 2.1 puan kazanırken Avrupa’da maç başına 1.7 puan kazandı yani. Fenerbahçe taraftarı bunu gördü.
Aynı Fenerbahçe Daum’la 2005-06 sezonunda ligde 34 maçta 81 puan topladı ama ikinci olabildi! Aynı sezon Şampiyonlar Ligi’nde 6 maçta 4 puan toplayabildi. Aritmetiği size bırakıyorum.
Lyon’a deplasmanda son dakikalarda yenilen iki golle verilen Şampiyonlar Ligi maçlarından, Saracoğlu’nda Shevchenko’nun kabus, Servet’in Fenerbahçe macerasının en kötü anısı haline gelen Milan maçlarından, Volkan’ın 'her zamanki' marifetleriyle Lincoln’e Galatasaray kapıları açan Schalke beraberliklerinden sıkılan Fenerbahçe taraftarına iyi gelmişti Inter, Sevilla, Chelsea galibiyetleri.
Daum’un yavaş ilerleme kaydeden takımını belki de en iyi zamanında yönetme şansı yakalayan Zico’nun bu şansı iyi değerlendirdiği söylenebilir. Aragones’in bu ikilinin üstüne gelip nemrut tavrıyla herşeyi iyice tarumar ettiği de söylenebilir. Ancak bu noktada filmi başa saran (bakınız 31 Temmuz 2009 tarihli 'Geleceğe Dönüş' yazısı) Fenerbahçe’de akıllara gelen soru yine aynı: Değer miydi?
Montpellier’nin adını sanını bilmediğimiz oyuncularla sürpriz şekilde ikinci sürdürdüğü Fransa liginde, ligin daimi favorisinin 1 puan üstünde yer alan Lille’in gol istatistikleri her ne kadar göz korkutmuş olsa da, 2007-08 sezonunu görmüş, Fenerbahçeli olması da gerekmez, herhangi bir futbolsever dün Fenerbahçe’nin deplasmanda oynadığı kişiliksiz futbola geçerli bir neden bulmakta zorlanacaktır.
Kadro erozyonu bir yana, zihinsel hazırlık bir yana. Hızlı oyuncularla hem kanatlardan, hem ortadan gelmeye çalışan süratli bir takıma karşı tek silahı olan pas trafiğini 90 dakikanın bir dakikasında bile ortaya koyamayan oyuncuların bu maça nasıl hazırlandıkları gerçekten merak konusu. Maç önü 'Zor maç' klişesini maç sonunda 'Yenilmedik, üstelik de gol attık' lafıyla bağlayan Daum’un sözleşmesinde Avrupa Kupası priminin lig priminden düşük olmasından dolayı hocaya mı, hocanın önüne o sözleşmeyi koyana mı kızmak lazım onu da kimse bilemiyor.
Fenerbahçe’nin sahaya çıkardığı ilk onbirin iki ucu boş; kale ve santrafor. Ortasındaki dokuz oyuncudan, ortadaki ikiliyle ilerideki teklinin arasını kapattığınız anda da boğulan bir takım ligimizin ikincisi. Çünkü bu sıkboğaza bypass yapabilecek kanat oyuncuları da yok, olanları da 'kanat oyuncusu' değil. Stoperi sakatlandığında kadrosundaki iki 'asıl' stoper yerine ön liberosuna güvenmeyi tercih etmek zorunda kalan bir kadro derinliği (?) var. Geçmiş olsun özetle.
Chelsea’yi elemenin eşiğinden dönen Fenerbahçe’nin üzerine milyonlarca dolar, euro harcandı. Sonuç 'Lille deplasmanından avantajlı skorla (?) dönen Fenerbahçe'. Olacak iş mi? Ocak transferi de 'Büyük takımlar yıldız alamıyor Ocak transferinde' lafıyla taca atıldı, bununla da kalınmayıp Dünya Kupası olan yaz ayları için 'yıldız' sözü verildi. Bunun Türkçesi şu: Fenerbahçe yabancı transfer(ler)ini Ağustos ayında yapacak yine.
Dün akşam Fransa’da oynanan maç Türk futbolseverlerinin 2006 öncesi Fenerbahçe ezberini tazeledi. Ezberi bırakmıştık halbuki, yeni şeyler öğrenmeye çalışıyorduk. Bırakmadılar, izin vermediler.
Fenerbahçe, Zico’yla 2007-08 sezonunda ligde 34 maçta 73 puan topladı ve ikinci oldu. Aynı sezon Şampiyonlar Ligi’nde ise 10 maçta 17 puan topladı (5 galibiyet, 2 beraberlik, 3 yenilgi). Aldığı “maç skoru yenilgileri”nden birinde Sevilla’yı penaltılarla eledi ve aslında yenilmedi bile denebilir. Ligde maç başına 2.1 puan kazanırken Avrupa’da maç başına 1.7 puan kazandı yani. Fenerbahçe taraftarı bunu gördü.
Aynı Fenerbahçe Daum’la 2005-06 sezonunda ligde 34 maçta 81 puan topladı ama ikinci olabildi! Aynı sezon Şampiyonlar Ligi’nde 6 maçta 4 puan toplayabildi. Aritmetiği size bırakıyorum.
Lyon’a deplasmanda son dakikalarda yenilen iki golle verilen Şampiyonlar Ligi maçlarından, Saracoğlu’nda Shevchenko’nun kabus, Servet’in Fenerbahçe macerasının en kötü anısı haline gelen Milan maçlarından, Volkan’ın 'her zamanki' marifetleriyle Lincoln’e Galatasaray kapıları açan Schalke beraberliklerinden sıkılan Fenerbahçe taraftarına iyi gelmişti Inter, Sevilla, Chelsea galibiyetleri.
Daum’un yavaş ilerleme kaydeden takımını belki de en iyi zamanında yönetme şansı yakalayan Zico’nun bu şansı iyi değerlendirdiği söylenebilir. Aragones’in bu ikilinin üstüne gelip nemrut tavrıyla herşeyi iyice tarumar ettiği de söylenebilir. Ancak bu noktada filmi başa saran (bakınız 31 Temmuz 2009 tarihli 'Geleceğe Dönüş' yazısı) Fenerbahçe’de akıllara gelen soru yine aynı: Değer miydi?
Montpellier’nin adını sanını bilmediğimiz oyuncularla sürpriz şekilde ikinci sürdürdüğü Fransa liginde, ligin daimi favorisinin 1 puan üstünde yer alan Lille’in gol istatistikleri her ne kadar göz korkutmuş olsa da, 2007-08 sezonunu görmüş, Fenerbahçeli olması da gerekmez, herhangi bir futbolsever dün Fenerbahçe’nin deplasmanda oynadığı kişiliksiz futbola geçerli bir neden bulmakta zorlanacaktır.
Kadro erozyonu bir yana, zihinsel hazırlık bir yana. Hızlı oyuncularla hem kanatlardan, hem ortadan gelmeye çalışan süratli bir takıma karşı tek silahı olan pas trafiğini 90 dakikanın bir dakikasında bile ortaya koyamayan oyuncuların bu maça nasıl hazırlandıkları gerçekten merak konusu. Maç önü 'Zor maç' klişesini maç sonunda 'Yenilmedik, üstelik de gol attık' lafıyla bağlayan Daum’un sözleşmesinde Avrupa Kupası priminin lig priminden düşük olmasından dolayı hocaya mı, hocanın önüne o sözleşmeyi koyana mı kızmak lazım onu da kimse bilemiyor.
Fenerbahçe’nin sahaya çıkardığı ilk onbirin iki ucu boş; kale ve santrafor. Ortasındaki dokuz oyuncudan, ortadaki ikiliyle ilerideki teklinin arasını kapattığınız anda da boğulan bir takım ligimizin ikincisi. Çünkü bu sıkboğaza bypass yapabilecek kanat oyuncuları da yok, olanları da 'kanat oyuncusu' değil. Stoperi sakatlandığında kadrosundaki iki 'asıl' stoper yerine ön liberosuna güvenmeyi tercih etmek zorunda kalan bir kadro derinliği (?) var. Geçmiş olsun özetle.
Chelsea’yi elemenin eşiğinden dönen Fenerbahçe’nin üzerine milyonlarca dolar, euro harcandı. Sonuç 'Lille deplasmanından avantajlı skorla (?) dönen Fenerbahçe'. Olacak iş mi? Ocak transferi de 'Büyük takımlar yıldız alamıyor Ocak transferinde' lafıyla taca atıldı, bununla da kalınmayıp Dünya Kupası olan yaz ayları için 'yıldız' sözü verildi. Bunun Türkçesi şu: Fenerbahçe yabancı transfer(ler)ini Ağustos ayında yapacak yine.
Dün akşam Fransa’da oynanan maç Türk futbolseverlerinin 2006 öncesi Fenerbahçe ezberini tazeledi. Ezberi bırakmıştık halbuki, yeni şeyler öğrenmeye çalışıyorduk. Bırakmadılar, izin vermediler.