İlişkili Haberler
Türk Gastroenteroloji Derneği (TGD) tarafından düzenlenen 35. Ulusal Gastroentoloji Haftası (Kongresi) Antalya’da gerçekleştirildi.
Kongre kapsamında yapılan basın toplantısında, endoskopi işlemleri ile ilgili sorunların devam ettiğini ifade eden Türk Gastroenteroloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Serhat Bor, Türkiye’de eğitim almadan endoskopi yapan çok sayıda uzman olduğunu kaydetti. Sertifika almak için 5 bin cerrahın başvurduğunu bildiren Bor, “Biz 900 kişiyle tüm topluma yetişemeyiz. Biz iyi eğitilmiş, Tıpta Uzmanlık Kurulu (TUK) kurallarına uyan herkesin endoskopi işlemi yapmasını isteriz. Başka branşlar da yapsın, ama TUK kuralları yürürlüğe girsin. Biz Sağlık Bakanlığı’na eğitim programı da verdik. Bu mesajım çok nettir. İyi eğitilen kurallara uygun her uzman endoskopi yapabilir” dedi.
“SGK, KOLONOSKOPİDE BİR POLİPİN ALINMASINI ÖDÜYOR, TALEBİMİZ NETTİR”
Kabızlıkla ilgili açıklamalarda da bulunan Prof. Bor, kişinin ileri yaşlarda yanlış dışkılama öğrendiğini söyledi. Birçok ilacın kabızlık ve ishal yaptığını ve bunun bilinmediğini dile getiren Bor şöyle konuştu:
“Doktora gittiklerinde kullandıkları ilaçların listesiyle gitsinler. Bir grup çok şişiyor. Düzenli su içmelerini istiyoruz. Normal su içmeleri bize yetiyor. Kahvaltıdan sonra büyük bir bardak su içerek lavaboda 10 dakika boyunca egzersiz yapmaları gerekiyor. Kabızlık ilaçların bir kısmı Türkiye’ye bile giremedi. Geri ödenenler de var. SGK’dan talebimiz nettir, bu kabızlık ilaçları geri ödemeye girmelidir. Büyük abdestte pozitif bulunan hastalar kolonoskopi yapılmak üzere sevk ediliyor. Bunların bir kısmında kanser çıkıyor ama ciddi bir kısmında polip çıkıyor. Biz bunları alıyoruz. Ama SGK uygulamaları kolonoskopi kısmında bir polipin alınmasını ödüyor, diğerlerini ödemiyor. Bu çok sayıda gastroenteroloji uzmanının SGK’yla yaşadığı sorunlardan bir tanesi. Bu nedenle bu tür uygulamaların meslek örgütleriyle görüşülerek düzeltilmesi gerekiyor.”
“İLK KEZ GASTROİNTESTİNAL HASTALIKLAR İÇİN TARAMA ÇALIŞMASI YAPILDI”
‘Türkiye’de mide bağırsak hastalıklarının toplumda sıklığı nedir? Nasıl projeler üretilebilir?’ diyerek çalışmalar yaptıklarının altını çizen Türk Gastroenteroloji Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Orhan Sezgin, toplumda mide bağırsak hastalığının sık olduğunu fakat bilimsel verilerin olmadığını söyledi.
“ŞİKAYETİ OLANLARIN YÜZDE 75’İ KADIN”
Konuyla ilgili, aynı zamanda sosyal sorumluluk projesi olarak da nitelendirilebilecek bir tarama çalışmasını yaptıklarını belirten Sezgin, “Nevşehir’de 2017-2018 yılları arasında, Erişkinlerde Gastrointestinal Sistem Hastalıklarının ve Ultrasonografik Bulguların Sıklığını saptamak amacıyla Nevşehir’in Gülşehir ve Avanos ilçelerinde sistematik bir toplum taraması yaptık. Bu iki ilçemiz nüfus dağılımı olarak Türkiye’yi birebir yansıtan ve göç hızı yüzde 5’in altında olan ideal merkezler olarak seçildi. Her iki ilçeden toplam 3 bin 69 gönüllü kişinin şikayetleri sorgulandı ve karın ultrasonografisi yapıldı. Yüzde 36’sında yani 3’te birinde mide bağırsak hastalığı olduğunu bilimsel olarak rahatça verebiliyoruz. Ve çok ilginç ki, bulgularda yüzde 75’inin kadın olduğunu çıktı. Kadınlarda ezici bir sıklıkla sık görülüyor” dedi.
Kongre kapsamında yapılan basın toplantısında, endoskopi işlemleri ile ilgili sorunların devam ettiğini ifade eden Türk Gastroenteroloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Serhat Bor, Türkiye’de eğitim almadan endoskopi yapan çok sayıda uzman olduğunu kaydetti. Sertifika almak için 5 bin cerrahın başvurduğunu bildiren Bor, “Biz 900 kişiyle tüm topluma yetişemeyiz. Biz iyi eğitilmiş, Tıpta Uzmanlık Kurulu (TUK) kurallarına uyan herkesin endoskopi işlemi yapmasını isteriz. Başka branşlar da yapsın, ama TUK kuralları yürürlüğe girsin. Biz Sağlık Bakanlığı’na eğitim programı da verdik. Bu mesajım çok nettir. İyi eğitilen kurallara uygun her uzman endoskopi yapabilir” dedi.
“SGK, KOLONOSKOPİDE BİR POLİPİN ALINMASINI ÖDÜYOR, TALEBİMİZ NETTİR”
Kabızlıkla ilgili açıklamalarda da bulunan Prof. Bor, kişinin ileri yaşlarda yanlış dışkılama öğrendiğini söyledi. Birçok ilacın kabızlık ve ishal yaptığını ve bunun bilinmediğini dile getiren Bor şöyle konuştu:
“Doktora gittiklerinde kullandıkları ilaçların listesiyle gitsinler. Bir grup çok şişiyor. Düzenli su içmelerini istiyoruz. Normal su içmeleri bize yetiyor. Kahvaltıdan sonra büyük bir bardak su içerek lavaboda 10 dakika boyunca egzersiz yapmaları gerekiyor. Kabızlık ilaçların bir kısmı Türkiye’ye bile giremedi. Geri ödenenler de var. SGK’dan talebimiz nettir, bu kabızlık ilaçları geri ödemeye girmelidir. Büyük abdestte pozitif bulunan hastalar kolonoskopi yapılmak üzere sevk ediliyor. Bunların bir kısmında kanser çıkıyor ama ciddi bir kısmında polip çıkıyor. Biz bunları alıyoruz. Ama SGK uygulamaları kolonoskopi kısmında bir polipin alınmasını ödüyor, diğerlerini ödemiyor. Bu çok sayıda gastroenteroloji uzmanının SGK’yla yaşadığı sorunlardan bir tanesi. Bu nedenle bu tür uygulamaların meslek örgütleriyle görüşülerek düzeltilmesi gerekiyor.”
“İLK KEZ GASTROİNTESTİNAL HASTALIKLAR İÇİN TARAMA ÇALIŞMASI YAPILDI”
‘Türkiye’de mide bağırsak hastalıklarının toplumda sıklığı nedir? Nasıl projeler üretilebilir?’ diyerek çalışmalar yaptıklarının altını çizen Türk Gastroenteroloji Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Orhan Sezgin, toplumda mide bağırsak hastalığının sık olduğunu fakat bilimsel verilerin olmadığını söyledi.
“ŞİKAYETİ OLANLARIN YÜZDE 75’İ KADIN”
Konuyla ilgili, aynı zamanda sosyal sorumluluk projesi olarak da nitelendirilebilecek bir tarama çalışmasını yaptıklarını belirten Sezgin, “Nevşehir’de 2017-2018 yılları arasında, Erişkinlerde Gastrointestinal Sistem Hastalıklarının ve Ultrasonografik Bulguların Sıklığını saptamak amacıyla Nevşehir’in Gülşehir ve Avanos ilçelerinde sistematik bir toplum taraması yaptık. Bu iki ilçemiz nüfus dağılımı olarak Türkiye’yi birebir yansıtan ve göç hızı yüzde 5’in altında olan ideal merkezler olarak seçildi. Her iki ilçeden toplam 3 bin 69 gönüllü kişinin şikayetleri sorgulandı ve karın ultrasonografisi yapıldı. Yüzde 36’sında yani 3’te birinde mide bağırsak hastalığı olduğunu bilimsel olarak rahatça verebiliyoruz. Ve çok ilginç ki, bulgularda yüzde 75’inin kadın olduğunu çıktı. Kadınlarda ezici bir sıklıkla sık görülüyor” dedi.
“KOLON KANSERİNDE ERKEN EVREDE TEDAVİ MÜMKÜN”
Kolon kanserinin azalma trendinde olduğunu kaydeden Kongre Başkanı Prof. Dr. Birol Özer, “Kolon kanserine bağlı ölümler 1990’lardan itibaren azalmaya başlamış olmakla birlikte hala kadınlarda 3., erkeklerde 2. en sık ölüm nedenidir. Bu azalmaya karşın 50 yaş altındaki bireylerde kolon kanseri sıklığı 1992’den 2012’ye kadar tedrici bir artış göstermektedir. Erken yaşta tanı alanlarda genelde kilo kaybı ya da dışkıda kan görme gibi yakınmalar mevcut ve daha ileri evrede ve daha kötü seyirli olmaktadır. Kolon kanseri, kolonoskopi veya dışkıda gizli kan testi ile saptanmaktadır. Tarama sırasında saptanan hastalarda erken evrede tanı ile sağkalım artırılmaktadır. Hastaların %70-90’ı yakınmalar ortaya çıktıktan sonra tanı almaktadır. Kolon kanseri, önlenebilir kanserlerin başında geliyor. Erken evrede yakalandığında kurtulmak mümkündür. Sağlık Bakanlığı erken tarama programı başlattı. Sağlık ocaklarında test yapılabiliyor. Ancak maalesef bu tarama programlarında başarı oranlarımız yüzde 40 ve 60’larda. Kolon kanseri olan hastaların yüzde 70’nin şikayeti var” ifadelerini kullandı.
“HER HASTAYA PROBİYOTİK VERELİM' DİYE BİR ŞEY YOK”
İltihabi Bağırsak Sendromu (İBS) için faydası olduğu öne sürülen probiyotiklerle ilgili açıklama yapan Prof. Dr. Murat Törüner ise “Piyasada birçok probiyotik var. Bir iki tanesi soru işareti ama yüzde 90’ı bilimsel çalışmalarda negatif. Olumlu yönleri var ama ‘her hastaya probiyotik verelim’ diye bir şey yok” diye konuştu.
Probiyotiğin medyatikleştiğini vurgulayan Törüner, konuyla ilgili gerekli bilgilendirmelerde bulundu. Yapılan çalışmaların genetik yapıları ortaya koyduğunu belirten Törüner, şöyle konuştu:
“Benim vücudumdaki faydalı mikrobiyotalarla sizin vücudunuzdaki mikrobiyota arasında belirli farklar var. Bunun dışında; sigara içmek, beslenmemiz ve yaşadığımız şehir bunların hepsi içine giriyor. Bu çok karmaşık bir şey. Bunlar mikrobiyotayı destekliyor. Keşke hayat bu kadar güzel olsa. Bu sadece Türkiye'de değil, dünyada da moda olan bir şey. Yapılan çok fazla çalışma var. Medyada ise baksanız, probiyotik her şeye iyi geliyor.”
“BAĞIŞLIK SİSTEMİNİN TEMEL YAPISINI İNCE BAĞIRSAK OLUŞTURUR”
İnce bağırsakların hayati bir organ olduğunun altını çizen Törüner, vücudun bağışlık sisteminin temel yapısının ince bağırsak olduğuna dikkat çekerek, “Bizim tüm besinleri enerjiye çevirdiğimiz, emdiğimiz yer de ince bağırsak. Kalpsiz yaşam oluyor size büyük bir şey bağlanıyor yaşıyorsunuz ama ince bağırsak olmadan yaşamak mümkün değil. Beyinsiz de yaşam oluyor, cihazlara bağlı yaşayabiliyorsunuz. Ama ince bağırsaksız yaşamak mümkün değil” dedi.
“HEPATİT C’Yİ BİTİRECEĞİZ”
Karaciğer hastalıkları hakkında bilgi veren Prof. Dr. Dilek Oğuz da, “Hepatit C’yi, bitireceğiz. Hepatit B ise bu konuyla ilgili bilgiler güncellendi. Türkiye’de taşıyıcılık yüzde 5 iken hepsini aldığımızda yaklaşık yüzde 35’inin Hepatit B karşılaşma konusu. Güzel konular devam ediyor. Geldiğimiz nokta da ilaçları, karaciğer sirozunu önlemek noktasında uzun yıllar boyunca kullanıyoruz. ‘Bu ilaçları nasıl kesebiliriz?’ yenilikleri konuşuldu. Safra kesesi hastalıkları bilinen taş, darlıklar ve tümörlerdi. Safra yolları tümörleri pankreas kanseri gibi ölümcül kanserler ve teşhisi çok güç. Bununla ilgili neler yapılabilir? Bunlarla ilgileniyoruz” ifadesini kullandı.
Kolon kanserinin azalma trendinde olduğunu kaydeden Kongre Başkanı Prof. Dr. Birol Özer, “Kolon kanserine bağlı ölümler 1990’lardan itibaren azalmaya başlamış olmakla birlikte hala kadınlarda 3., erkeklerde 2. en sık ölüm nedenidir. Bu azalmaya karşın 50 yaş altındaki bireylerde kolon kanseri sıklığı 1992’den 2012’ye kadar tedrici bir artış göstermektedir. Erken yaşta tanı alanlarda genelde kilo kaybı ya da dışkıda kan görme gibi yakınmalar mevcut ve daha ileri evrede ve daha kötü seyirli olmaktadır. Kolon kanseri, kolonoskopi veya dışkıda gizli kan testi ile saptanmaktadır. Tarama sırasında saptanan hastalarda erken evrede tanı ile sağkalım artırılmaktadır. Hastaların %70-90’ı yakınmalar ortaya çıktıktan sonra tanı almaktadır. Kolon kanseri, önlenebilir kanserlerin başında geliyor. Erken evrede yakalandığında kurtulmak mümkündür. Sağlık Bakanlığı erken tarama programı başlattı. Sağlık ocaklarında test yapılabiliyor. Ancak maalesef bu tarama programlarında başarı oranlarımız yüzde 40 ve 60’larda. Kolon kanseri olan hastaların yüzde 70’nin şikayeti var” ifadelerini kullandı.
“HER HASTAYA PROBİYOTİK VERELİM' DİYE BİR ŞEY YOK”
İltihabi Bağırsak Sendromu (İBS) için faydası olduğu öne sürülen probiyotiklerle ilgili açıklama yapan Prof. Dr. Murat Törüner ise “Piyasada birçok probiyotik var. Bir iki tanesi soru işareti ama yüzde 90’ı bilimsel çalışmalarda negatif. Olumlu yönleri var ama ‘her hastaya probiyotik verelim’ diye bir şey yok” diye konuştu.
Probiyotiğin medyatikleştiğini vurgulayan Törüner, konuyla ilgili gerekli bilgilendirmelerde bulundu. Yapılan çalışmaların genetik yapıları ortaya koyduğunu belirten Törüner, şöyle konuştu:
“Benim vücudumdaki faydalı mikrobiyotalarla sizin vücudunuzdaki mikrobiyota arasında belirli farklar var. Bunun dışında; sigara içmek, beslenmemiz ve yaşadığımız şehir bunların hepsi içine giriyor. Bu çok karmaşık bir şey. Bunlar mikrobiyotayı destekliyor. Keşke hayat bu kadar güzel olsa. Bu sadece Türkiye'de değil, dünyada da moda olan bir şey. Yapılan çok fazla çalışma var. Medyada ise baksanız, probiyotik her şeye iyi geliyor.”
“BAĞIŞLIK SİSTEMİNİN TEMEL YAPISINI İNCE BAĞIRSAK OLUŞTURUR”
İnce bağırsakların hayati bir organ olduğunun altını çizen Törüner, vücudun bağışlık sisteminin temel yapısının ince bağırsak olduğuna dikkat çekerek, “Bizim tüm besinleri enerjiye çevirdiğimiz, emdiğimiz yer de ince bağırsak. Kalpsiz yaşam oluyor size büyük bir şey bağlanıyor yaşıyorsunuz ama ince bağırsak olmadan yaşamak mümkün değil. Beyinsiz de yaşam oluyor, cihazlara bağlı yaşayabiliyorsunuz. Ama ince bağırsaksız yaşamak mümkün değil” dedi.
“HEPATİT C’Yİ BİTİRECEĞİZ”
Karaciğer hastalıkları hakkında bilgi veren Prof. Dr. Dilek Oğuz da, “Hepatit C’yi, bitireceğiz. Hepatit B ise bu konuyla ilgili bilgiler güncellendi. Türkiye’de taşıyıcılık yüzde 5 iken hepsini aldığımızda yaklaşık yüzde 35’inin Hepatit B karşılaşma konusu. Güzel konular devam ediyor. Geldiğimiz nokta da ilaçları, karaciğer sirozunu önlemek noktasında uzun yıllar boyunca kullanıyoruz. ‘Bu ilaçları nasıl kesebiliriz?’ yenilikleri konuşuldu. Safra kesesi hastalıkları bilinen taş, darlıklar ve tümörlerdi. Safra yolları tümörleri pankreas kanseri gibi ölümcül kanserler ve teşhisi çok güç. Bununla ilgili neler yapılabilir? Bunlarla ilgileniyoruz” ifadesini kullandı.