Sağlık Bakanlığı, hekimlerin performans puanlarını yeniden düzenliyor. Sağlık Bakanı Recep Akdağ, “çalışanlar” ve “yöneticiler” olarak iki grupta ele alınan hekimlerin performans ile ilgili kurallarında bazı değişiklikler yapacaklarını söyledi.
Medimagazin’den Dr. İbrahim Ersoy’un sorularını yanıtlayan Bakan Akdağ, aynı branş içinde ya da değişik branşlar arasındaki performans puan farklarını birbirine yaklaştıracaklarını belirtti. Akdağ, “Çalışanlar açısından özellikle performansları birbirinden ayrıştırıcı sebepler her neyse, bunları birbirine yaklaştıracak tedbirler alıyoruz. Gerek aynı branşın içinde gerekse bütün uzmanlıkların kendi aralarındaki farklılıklar açısından olsun, bu farkları birbirine yaklaştıracağız. Bir de herhangi bir hizmetin zamanı, bu hizmetin riski ve bu hizmetle ilgili maharet konularındaki bütün puanlamaları yeniden gözden geçirerek daha adaletli hale getirmeye çalışıyoruz” diye konuştu.
Bakan Akdağ, özelde çalışan hekimlerin Türk Tabipleri Birliği’ne üye olma zorunluluğu bulunmasını çağın şartlarına uygun bulmadığını ifade etti. Meslek mensuplarının herhangi bir meslek kuruluşuna mecburi üyeliğinin “demokrasi dışı ve özgürlükleri kısıtlayıcı bir yaklaşım” olduğunu belirten Akdağ, “Kanunla bir meslek örgütü kuruyoruz, sonra bütün o meslek mensuplarına, oraya üye olmak ve para ödemek zorundasınız diyoruz. Bana göre bu çağın işi değil. Tabii ki meslek örgütleri olmalıdır, ama herkesin onun çatısı altına girmek zorunda olduğu bir meslek örgütü kavramı 2012 dünyasına uymuyor” dedi.
Bakan Akdağ, sağlık gündemindeki konulara ilişkin soruları şöyle yanıtladı:
Bakanlık olarak teşkilat yasasında önemli bir değişim arifesindesiniz. Özellikle perifer teşkilatlanmasında yaşanacak değişim ne zaman oturur?
Altıncı ayın sonuna kadar taşra yeniden yapılanmasını tamamlamış olacağız. Yıl sonuna kadar da hastane birliklerinin.
Performans sistemi üniversitelerde de uygulanıyor. Üniversitelerle ilgili görüşünüz nedir?
Özellikle Anadolu üniversitelerinde “Tam güne karşı çıkmalıyız” denmediği için, sistemle barışık şekilde, sistem doğru işletilmeye çalışıldığı için ortaya büyük bir başarı çıktı. Birçok Anadolu üniversitesi performansı çok başarılı yürütüyor. Son zamanlarda metropol üniversitelerde de buna benzer bir eğilim başladı, ancak hâlâ üniversitelerimizde “Eski düzene dönelim, özel muayene/ameliyat olsun, muayenehanecilik sistemi yeniden gelsin.” umuduyla bazı direnmeler olduğu için sistem bu üniversitelerde daha zor oturuyor. Ama geçen yıl bulunduğumuz noktaya göre bugün neredeyiz derseniz, bence üniversitelerde de büyük mesafe aldık.
Afiliyasyon uygulaması nasıl gidiyor? Danıştay düzenlemeyi Anayasa Mahkemesi'ne götürdü.
Afiliyasyon şu an 13 yerde uygulanıyor. Ama Danıştay’ın aldığı bir yürütmeyi durdurma kararı var, Anayasa Mahkemesine maddeleri götürdü. Danıştay gerekçesinde, özellikle üniversite tarafıyla ilgili bir kanun maddesine ihtiyaç olduğunu söylüyor. Biz şimdi o kanun maddesini yazıyoruz.
Üniversite hastanelerini Bakanlık devralacak mı, bu sürecin sonu oraya mı gidiyor?
Şu anda devralma projesi yok. Bizim bütün amacımız, 10 yıllık tecrübeyle ortaya çıkmış olan iyi işletmeciliği, üniversite hastanelerinin hepsinin göstermesidir. Üniversite hastaneleri içinde iyi işletmeciliği sergileyenler var, sayıları da her geçen gün artıyor. Üniversiteler, muhalefet etme ya da sürekli olarak çatışma kültürü yerine çözüm arayışlarına girdiklerinde iş kolaylaşıyor. Ama özellikle yeni kurulan tıp fakülteleri hastanelerinin Sağlık Bakanlığıyla birlikte çalışmaları şart. Bazı küçük ya da orta nüfuslu şehirler var. Buralarda güçlü bir Sağlık Bakanlığı hastanesinin yanında bir eğitim hastanesi olarak üniversite hastanesinin serpilip büyümesi hemen hemen imkânsız. Biz hizmeti geliştirmiş durumdayız. Dolayısıyla buralarda tek hastane kullanmak lazım. Ortak kullanım açısından en önemli gördüğümüz yerler buralar. Ama onun dışında, örneğin; Hacettepe ile çok güzel bir iş birliği yapacağız. Bunun anlamı Hacettepe’nin Sağlık Bakanlığına bağlanması değil.
Nasıl bir iş birliği yapılacak?
Örneğin; kanser alanında ya da benzer alanlarda iş birliği yapacağız. Hacettepe ve benzeri tıp fakültelerindeki ciddi bilgi birikimini, Sağlık Bakanlığı hastaneleriyle belli hasta gruplarının birlikte izlenmesi ya da belli teknolojilerin birlikte kullanılması gibi amaçlarla değerlendirebilecek durumdayız.
TTB Kanunu’nda değişiklik yapılması gündemde. Özelde çalışan hekimlerin tabip odasına üye olma zorunluluğunu kanundan çıkaracak mısınız?
Önce bir prensip söyleyeyim. Bunu Anayasa hukuku açısından incelemek gerekir: Ben herhangi bir meslek kuruluşuna o meslek mensuplarının mecburi üyeliğini, demokrasi dışı ve özgürlükleri kısıtlayıcı bir yaklaşım olarak görüyorum. Sadece tabiplik için değil, her meslek için böyle düşünüyorum. Birbirinden farklı memur sendikaları var. Pekâlâ meslek örgütleri için de böyle olabilmelidir. Kanunla bir meslek örgütü kuruyoruz, sonra bütün o meslek mensuplarına, oraya üye olmak ve para ödemek zorundasınız diyoruz. Bana göre bu çağın işi değil. Tabii ki meslek örgütleri olmalıdır, ama herkesin onun çatısı altına girmek zorunda olduğu bir meslek örgütü kavramı 2012 dünyasına uymuyor.
Özel sektöre hastane açma izni verecek misiniz, hekim kadrolarıyla ilgili yeni bir şey düşünüyor musunuz?
Özel sektöre zaten hastane açma izni veriyoruz. Planlamalar nedeniyle yeni hastane açılmasına ara vermiş olduk. Çünkü çok sayıda ön izin almış hastane var, hâlâ onlardan bu aşamayı tamamlayamayanlar var. Bir kısmı bizden ek süre istedi, onları bekliyoruz. Binlerce hekim bu hastanelerde görev alacak zaten. Öbür türlüsü gerçekten hem özel hastaneyle ilgilenen insanların bütün işlerini sekteye uğratacak bir davranış olurdu hem de kamunun hizmet vermesini engellerdi. Zannediyorum, bir iki yıl içinde ihtiyaç olan yerlerde, planlama çerçevesinde özel hastaneye müsaade edebiliriz.
Emekli hekim maaşlarının iyileştirilmesiyle ilgili Başbakan ve Maliye Bakanı ile görüşmeler yaptığınızı söylediniz. Bu aşağı yukarı ne zaman sonuçlanır?
Emeklilik konusunu öteden beri ekonomi yönetimiyle konuşuyorum, ama bana “Recep Bey, hekim emekliliği çok düşük rakamlarla gerçekleşiyor. Buna bir çözüm bulmamız lazım. Siz bunu ekonomi yönetimiyle çalışın” diyen, doğrudan Başbakanın kendisidir. Yani ben bu hususta Sayın Başbakanımıza çok teşekkür ediyorum. Bunun üzerine ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcımızla, Maliye Bakanımızla ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımızla konuyu görüştüm. Teknik anlamda bunun üzerinde çalışmaya başladık. Artık Sağlık Bakanı olarak nereye taşıyabilirim, tam kestiremiyorum. Bana göre ne kadar çok olsa o kadar mutlu olurum. Hekimlerin emeği her yerde önemlidir, ama Türkiye’de sağlık çalışanlarının çok büyük emekleri var, iş yükümüz çok ağır çünkü.
Hemşirelere İngiltere’de olduğu gibi reçete yazma yetkisi verilmesi gibi bir uygulama söz konusu olabilecek mi?
Gündemimizde böyle bir uygulama yok. İlave bir eğitim vererek olabilir, ama bu gerçekten zor bir şey. Türkiye’de zaten hemşire sayısı da yetersiz, neden böyle bir şey yapalım? Biz hekim yetiştirmeliyiz.
Hekime şiddet olayının son yaşandığı illerden Samsun’da İl Sağlık Müdürü mağdur hekime avukat sağlayacaklarını söyledi. Ama bu tavrı her yerde göremiyoruz. Hekime şiddet konusunda birçok demeciniz var. Şu anda geldiğimiz noktada neyi öngörüyorsunuz?
Bu konudaki tartışmaları belli bir seviyeye oturtmak için aslında yapmamız gereken şu: Ayağı yere basan, tüm Türkiye’yi temsil edecek bir araştırma yapmalıyız. Sonra da bu çalışmayı her yıl tekrarlamalıyız. Bu husustaki davranış tarzı ne tarafa dönüşüyor diye. Ancak şiddet konusunda gerek meslek örgütlerinde gerekse medyada yüksek bir duyarlılık oluşması memnuniyet verici. Çünkü bu duyarlılık, Bakanlık olarak konuyu önleme çalışmalarımıza ciddi destek veriyor. Örneğin; kamuda ilk defa bir kamu çalışanına karşı işlenen suçtan dolayı, ona devletin avukatıyla hizmet verme imkânını Sağlık Bakanlığı gerçekleştiriyor. Bu kamuda bir ilk. Bu anlamda farkındalığı, duyarlılığı hükümetimize, Başbakanlık bürokrasisine iyi anlattık ve bunu kanun hükmünde kararnameye koyduk. Şimdiki uygulamayı bu şekilde yapacağız.
Daha sonra bizzat ben, olaylar oluştuktan sonra bunlara müdahil oldum. İl valilerini aradım, olayın tarafı olan arkadaşlarımı aradım. Arkalarında olduğumuzu, bu işi takip etmeleri gerektiğini söyledim. Özellikle 2011 yılından itibaren bu konuda cezalar verilmeye başlandı. Bir hekime, hakaret ederek, “Reçetemi yazacaksın” diyen bir kişiye çok yakın bir zamanda ceza verildi. Bu beni çok mutlu etti. Ama böyle olması gerekiyor. Her zaman söylüyorum, bizim için insan çok önemli. Sağlık sistemimizi bunun üzerine inşa ettik. Sağlık çalışanları insani hizmet yapıyor ve insanı el üstünde tutmalıyız. Tabii ki insanı el üstünde tutan bir mesleğin mensuplarına da çok hassasiyet göstermeliyiz. Şimdi yapmakta olduğumuz budur.
Beyaz kod sistemi kurduk. Çok iyi çalışıyor. Beyaz kodu çalıştırdıktan sonra iki dakika içinde oraya güvenlik geliyor. Bunlardan da önemlisi, bu yıl ve geçen yıl 14 Mart’ın içinde olduğu “Tıp Haftası”nı beyaz önlükle, hekim ve hemşirelerle vatandaş arasındaki sevgi ilişkisini güçlendirmek için kullanıyoruz. “Sevgi en iyi ilaçtır” diye gazetelere ve “billboard”lara reklam verdik, televizyon filmleri yaptık. Yani tedbirler alacağız, ama bu ilişkiyi bir sevgi ilişkisine dönüştürmeye çalışmak işin en kestirme yolu.
Ben meslek örgütlerine de seslenmek istiyorum: Vatandaşla beyaz önlük arasında bu sevgi ilişkisini bozacak beyanlardan ve eylemlerden kaçınmalılar. Diyelim ki, tabip örgütünün ya da bir sendikanın Sağlık Bakanıyla bir derdi var. Gelsinler, bunu Sağlık Bakanlığıyla paylaşsınlar. Protestoları varsa, tabii ki demokratik yollarla bunu Bakanlığa, hükümete karşı yapsınlar. “Biz vatandaşa bakmayacağız”, “Görevdeyiz”in ö’sünü parantez içine alarak “Grevdeyiz” falan diyerek, vatandaşı beyaz önlüğe karşı antipatik hale lütfen getirmesinler. Buna çok itina edilmesi gerekiyor bence.
Medimagazin’den Dr. İbrahim Ersoy’un sorularını yanıtlayan Bakan Akdağ, aynı branş içinde ya da değişik branşlar arasındaki performans puan farklarını birbirine yaklaştıracaklarını belirtti. Akdağ, “Çalışanlar açısından özellikle performansları birbirinden ayrıştırıcı sebepler her neyse, bunları birbirine yaklaştıracak tedbirler alıyoruz. Gerek aynı branşın içinde gerekse bütün uzmanlıkların kendi aralarındaki farklılıklar açısından olsun, bu farkları birbirine yaklaştıracağız. Bir de herhangi bir hizmetin zamanı, bu hizmetin riski ve bu hizmetle ilgili maharet konularındaki bütün puanlamaları yeniden gözden geçirerek daha adaletli hale getirmeye çalışıyoruz” diye konuştu.
Bakan Akdağ, özelde çalışan hekimlerin Türk Tabipleri Birliği’ne üye olma zorunluluğu bulunmasını çağın şartlarına uygun bulmadığını ifade etti. Meslek mensuplarının herhangi bir meslek kuruluşuna mecburi üyeliğinin “demokrasi dışı ve özgürlükleri kısıtlayıcı bir yaklaşım” olduğunu belirten Akdağ, “Kanunla bir meslek örgütü kuruyoruz, sonra bütün o meslek mensuplarına, oraya üye olmak ve para ödemek zorundasınız diyoruz. Bana göre bu çağın işi değil. Tabii ki meslek örgütleri olmalıdır, ama herkesin onun çatısı altına girmek zorunda olduğu bir meslek örgütü kavramı 2012 dünyasına uymuyor” dedi.
Bakan Akdağ, sağlık gündemindeki konulara ilişkin soruları şöyle yanıtladı:
Bakanlık olarak teşkilat yasasında önemli bir değişim arifesindesiniz. Özellikle perifer teşkilatlanmasında yaşanacak değişim ne zaman oturur?
Altıncı ayın sonuna kadar taşra yeniden yapılanmasını tamamlamış olacağız. Yıl sonuna kadar da hastane birliklerinin.
Performans sistemi üniversitelerde de uygulanıyor. Üniversitelerle ilgili görüşünüz nedir?
Özellikle Anadolu üniversitelerinde “Tam güne karşı çıkmalıyız” denmediği için, sistemle barışık şekilde, sistem doğru işletilmeye çalışıldığı için ortaya büyük bir başarı çıktı. Birçok Anadolu üniversitesi performansı çok başarılı yürütüyor. Son zamanlarda metropol üniversitelerde de buna benzer bir eğilim başladı, ancak hâlâ üniversitelerimizde “Eski düzene dönelim, özel muayene/ameliyat olsun, muayenehanecilik sistemi yeniden gelsin.” umuduyla bazı direnmeler olduğu için sistem bu üniversitelerde daha zor oturuyor. Ama geçen yıl bulunduğumuz noktaya göre bugün neredeyiz derseniz, bence üniversitelerde de büyük mesafe aldık.
Afiliyasyon uygulaması nasıl gidiyor? Danıştay düzenlemeyi Anayasa Mahkemesi'ne götürdü.
Afiliyasyon şu an 13 yerde uygulanıyor. Ama Danıştay’ın aldığı bir yürütmeyi durdurma kararı var, Anayasa Mahkemesine maddeleri götürdü. Danıştay gerekçesinde, özellikle üniversite tarafıyla ilgili bir kanun maddesine ihtiyaç olduğunu söylüyor. Biz şimdi o kanun maddesini yazıyoruz.
Üniversite hastanelerini Bakanlık devralacak mı, bu sürecin sonu oraya mı gidiyor?
Şu anda devralma projesi yok. Bizim bütün amacımız, 10 yıllık tecrübeyle ortaya çıkmış olan iyi işletmeciliği, üniversite hastanelerinin hepsinin göstermesidir. Üniversite hastaneleri içinde iyi işletmeciliği sergileyenler var, sayıları da her geçen gün artıyor. Üniversiteler, muhalefet etme ya da sürekli olarak çatışma kültürü yerine çözüm arayışlarına girdiklerinde iş kolaylaşıyor. Ama özellikle yeni kurulan tıp fakülteleri hastanelerinin Sağlık Bakanlığıyla birlikte çalışmaları şart. Bazı küçük ya da orta nüfuslu şehirler var. Buralarda güçlü bir Sağlık Bakanlığı hastanesinin yanında bir eğitim hastanesi olarak üniversite hastanesinin serpilip büyümesi hemen hemen imkânsız. Biz hizmeti geliştirmiş durumdayız. Dolayısıyla buralarda tek hastane kullanmak lazım. Ortak kullanım açısından en önemli gördüğümüz yerler buralar. Ama onun dışında, örneğin; Hacettepe ile çok güzel bir iş birliği yapacağız. Bunun anlamı Hacettepe’nin Sağlık Bakanlığına bağlanması değil.
Nasıl bir iş birliği yapılacak?
Örneğin; kanser alanında ya da benzer alanlarda iş birliği yapacağız. Hacettepe ve benzeri tıp fakültelerindeki ciddi bilgi birikimini, Sağlık Bakanlığı hastaneleriyle belli hasta gruplarının birlikte izlenmesi ya da belli teknolojilerin birlikte kullanılması gibi amaçlarla değerlendirebilecek durumdayız.
TTB Kanunu’nda değişiklik yapılması gündemde. Özelde çalışan hekimlerin tabip odasına üye olma zorunluluğunu kanundan çıkaracak mısınız?
Önce bir prensip söyleyeyim. Bunu Anayasa hukuku açısından incelemek gerekir: Ben herhangi bir meslek kuruluşuna o meslek mensuplarının mecburi üyeliğini, demokrasi dışı ve özgürlükleri kısıtlayıcı bir yaklaşım olarak görüyorum. Sadece tabiplik için değil, her meslek için böyle düşünüyorum. Birbirinden farklı memur sendikaları var. Pekâlâ meslek örgütleri için de böyle olabilmelidir. Kanunla bir meslek örgütü kuruyoruz, sonra bütün o meslek mensuplarına, oraya üye olmak ve para ödemek zorundasınız diyoruz. Bana göre bu çağın işi değil. Tabii ki meslek örgütleri olmalıdır, ama herkesin onun çatısı altına girmek zorunda olduğu bir meslek örgütü kavramı 2012 dünyasına uymuyor.
Özel sektöre hastane açma izni verecek misiniz, hekim kadrolarıyla ilgili yeni bir şey düşünüyor musunuz?
Özel sektöre zaten hastane açma izni veriyoruz. Planlamalar nedeniyle yeni hastane açılmasına ara vermiş olduk. Çünkü çok sayıda ön izin almış hastane var, hâlâ onlardan bu aşamayı tamamlayamayanlar var. Bir kısmı bizden ek süre istedi, onları bekliyoruz. Binlerce hekim bu hastanelerde görev alacak zaten. Öbür türlüsü gerçekten hem özel hastaneyle ilgilenen insanların bütün işlerini sekteye uğratacak bir davranış olurdu hem de kamunun hizmet vermesini engellerdi. Zannediyorum, bir iki yıl içinde ihtiyaç olan yerlerde, planlama çerçevesinde özel hastaneye müsaade edebiliriz.
Emekli hekim maaşlarının iyileştirilmesiyle ilgili Başbakan ve Maliye Bakanı ile görüşmeler yaptığınızı söylediniz. Bu aşağı yukarı ne zaman sonuçlanır?
Emeklilik konusunu öteden beri ekonomi yönetimiyle konuşuyorum, ama bana “Recep Bey, hekim emekliliği çok düşük rakamlarla gerçekleşiyor. Buna bir çözüm bulmamız lazım. Siz bunu ekonomi yönetimiyle çalışın” diyen, doğrudan Başbakanın kendisidir. Yani ben bu hususta Sayın Başbakanımıza çok teşekkür ediyorum. Bunun üzerine ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcımızla, Maliye Bakanımızla ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımızla konuyu görüştüm. Teknik anlamda bunun üzerinde çalışmaya başladık. Artık Sağlık Bakanı olarak nereye taşıyabilirim, tam kestiremiyorum. Bana göre ne kadar çok olsa o kadar mutlu olurum. Hekimlerin emeği her yerde önemlidir, ama Türkiye’de sağlık çalışanlarının çok büyük emekleri var, iş yükümüz çok ağır çünkü.
Hemşirelere İngiltere’de olduğu gibi reçete yazma yetkisi verilmesi gibi bir uygulama söz konusu olabilecek mi?
Gündemimizde böyle bir uygulama yok. İlave bir eğitim vererek olabilir, ama bu gerçekten zor bir şey. Türkiye’de zaten hemşire sayısı da yetersiz, neden böyle bir şey yapalım? Biz hekim yetiştirmeliyiz.
Hekime şiddet olayının son yaşandığı illerden Samsun’da İl Sağlık Müdürü mağdur hekime avukat sağlayacaklarını söyledi. Ama bu tavrı her yerde göremiyoruz. Hekime şiddet konusunda birçok demeciniz var. Şu anda geldiğimiz noktada neyi öngörüyorsunuz?
Bu konudaki tartışmaları belli bir seviyeye oturtmak için aslında yapmamız gereken şu: Ayağı yere basan, tüm Türkiye’yi temsil edecek bir araştırma yapmalıyız. Sonra da bu çalışmayı her yıl tekrarlamalıyız. Bu husustaki davranış tarzı ne tarafa dönüşüyor diye. Ancak şiddet konusunda gerek meslek örgütlerinde gerekse medyada yüksek bir duyarlılık oluşması memnuniyet verici. Çünkü bu duyarlılık, Bakanlık olarak konuyu önleme çalışmalarımıza ciddi destek veriyor. Örneğin; kamuda ilk defa bir kamu çalışanına karşı işlenen suçtan dolayı, ona devletin avukatıyla hizmet verme imkânını Sağlık Bakanlığı gerçekleştiriyor. Bu kamuda bir ilk. Bu anlamda farkındalığı, duyarlılığı hükümetimize, Başbakanlık bürokrasisine iyi anlattık ve bunu kanun hükmünde kararnameye koyduk. Şimdiki uygulamayı bu şekilde yapacağız.
Daha sonra bizzat ben, olaylar oluştuktan sonra bunlara müdahil oldum. İl valilerini aradım, olayın tarafı olan arkadaşlarımı aradım. Arkalarında olduğumuzu, bu işi takip etmeleri gerektiğini söyledim. Özellikle 2011 yılından itibaren bu konuda cezalar verilmeye başlandı. Bir hekime, hakaret ederek, “Reçetemi yazacaksın” diyen bir kişiye çok yakın bir zamanda ceza verildi. Bu beni çok mutlu etti. Ama böyle olması gerekiyor. Her zaman söylüyorum, bizim için insan çok önemli. Sağlık sistemimizi bunun üzerine inşa ettik. Sağlık çalışanları insani hizmet yapıyor ve insanı el üstünde tutmalıyız. Tabii ki insanı el üstünde tutan bir mesleğin mensuplarına da çok hassasiyet göstermeliyiz. Şimdi yapmakta olduğumuz budur.
Beyaz kod sistemi kurduk. Çok iyi çalışıyor. Beyaz kodu çalıştırdıktan sonra iki dakika içinde oraya güvenlik geliyor. Bunlardan da önemlisi, bu yıl ve geçen yıl 14 Mart’ın içinde olduğu “Tıp Haftası”nı beyaz önlükle, hekim ve hemşirelerle vatandaş arasındaki sevgi ilişkisini güçlendirmek için kullanıyoruz. “Sevgi en iyi ilaçtır” diye gazetelere ve “billboard”lara reklam verdik, televizyon filmleri yaptık. Yani tedbirler alacağız, ama bu ilişkiyi bir sevgi ilişkisine dönüştürmeye çalışmak işin en kestirme yolu.
Ben meslek örgütlerine de seslenmek istiyorum: Vatandaşla beyaz önlük arasında bu sevgi ilişkisini bozacak beyanlardan ve eylemlerden kaçınmalılar. Diyelim ki, tabip örgütünün ya da bir sendikanın Sağlık Bakanıyla bir derdi var. Gelsinler, bunu Sağlık Bakanlığıyla paylaşsınlar. Protestoları varsa, tabii ki demokratik yollarla bunu Bakanlığa, hükümete karşı yapsınlar. “Biz vatandaşa bakmayacağız”, “Görevdeyiz”in ö’sünü parantez içine alarak “Grevdeyiz” falan diyerek, vatandaşı beyaz önlüğe karşı antipatik hale lütfen getirmesinler. Buna çok itina edilmesi gerekiyor bence.