HIV tedavisinde virüsün yayılmasını önleyecek tedbirlerin alınması atılacak ilk adım olarak gösteriliyor.
Medimagazin’e konuşan Hacettepe Üniversitesi AIDS Tedavi ve Araştırma Merkezi (HATAM) Müdürü Prof. Dr. Serhat Ünal ve HATAM Genel Koordinatörü Dr. Aygen Tümer, HIV’in Türkiye’deki seyri hakkında bilgi verdi.
“TIPTA İŞİN ASLI KORUMAKTIR”
HIV enfeksiyonunun Türkiye ve dünyada yayılımının anlaşılması ile ilgili tedavide herhangi bir sıkıntının bulunmadığını, ancak daha da etkin tedavilerin uygulanabileceğini dile getiren Prof. Ünal, “Tıpta işin aslı korumaktır. Korumak için elinizden geleni yapacaksınız, buna rağmen hastalık olursa onu tedavi etmenin en iyi yöntemlerini bulacaksınız” dedi.
HIV NEDEN ARTIYOR?
Dünyada HIV’in artma nedenleri arasında damar içi ilaç kullanımı alışkanlığının artması ve gerekli kontrollerin yapılmaması olduğunu ifade eden Ünal, Türkiye’de damar içi ilaç kullanımından kaynaklı artışın düşük olduğunu, ancak farkındalığın az olması ve önleme tedbirlerinin alınmaması nedeniyle artış yaşandığını söyledi.
“TÜRKİYE HARİÇ HIV POZİTİF HASTA SAYISI AZALIYOR”
DSÖ verilerine göre son 10 yılda yüzde 450 artış olan tek ülkenin Türkiye olduğunu ifade eden Prof. Ünal, “Aslında HIV ile yaşayan toplam kişi sayısında çok büyük değişiklik olmuyor. Havuza yeni katılan kişi sayısı azaldı; ancak HIV kaynaklı ölümler azaldığı için yaşayan sayısı arttı ve böylece HIV ile yaşayan kişi sayısı 33-34 milyonlara ulaştı. Bizim bölgemiz hariç dünyanın pek çok ülkesinde hasta sayısı azalıyor. Yeni ve etkin ilaçlar geldi, eskiden ölümcül olan hastalık şeker hastalığı, yüksek tansiyon gibi kronik bir hastalık hâline geldi” açıklamasında bulundu.
“DÜNYA SAYIYI AZALTMAK İÇİN 2 ŞEY YAPTI”
HIV’in artık tedavi edilebilir bir hastalık olduğunu dile getiren Prof. Dr. Ünal, “Dünya bu konuda iki şey yaptı. Birincisi farkındalığı ve önlemleri artırıp hasta sayısını azalttı; ikincisi iyi tedavi yöntemleri geliştirerek ölüm sayısını azalttı. Bütün bu ilaçlar bizde de var ve hastalarımızı tedavi ediyoruz” dedi.
Medimagazin’e konuşan Hacettepe Üniversitesi AIDS Tedavi ve Araştırma Merkezi (HATAM) Müdürü Prof. Dr. Serhat Ünal ve HATAM Genel Koordinatörü Dr. Aygen Tümer, HIV’in Türkiye’deki seyri hakkında bilgi verdi.
“TIPTA İŞİN ASLI KORUMAKTIR”
HIV enfeksiyonunun Türkiye ve dünyada yayılımının anlaşılması ile ilgili tedavide herhangi bir sıkıntının bulunmadığını, ancak daha da etkin tedavilerin uygulanabileceğini dile getiren Prof. Ünal, “Tıpta işin aslı korumaktır. Korumak için elinizden geleni yapacaksınız, buna rağmen hastalık olursa onu tedavi etmenin en iyi yöntemlerini bulacaksınız” dedi.
HIV NEDEN ARTIYOR?
Dünyada HIV’in artma nedenleri arasında damar içi ilaç kullanımı alışkanlığının artması ve gerekli kontrollerin yapılmaması olduğunu ifade eden Ünal, Türkiye’de damar içi ilaç kullanımından kaynaklı artışın düşük olduğunu, ancak farkındalığın az olması ve önleme tedbirlerinin alınmaması nedeniyle artış yaşandığını söyledi.
“TÜRKİYE HARİÇ HIV POZİTİF HASTA SAYISI AZALIYOR”
DSÖ verilerine göre son 10 yılda yüzde 450 artış olan tek ülkenin Türkiye olduğunu ifade eden Prof. Ünal, “Aslında HIV ile yaşayan toplam kişi sayısında çok büyük değişiklik olmuyor. Havuza yeni katılan kişi sayısı azaldı; ancak HIV kaynaklı ölümler azaldığı için yaşayan sayısı arttı ve böylece HIV ile yaşayan kişi sayısı 33-34 milyonlara ulaştı. Bizim bölgemiz hariç dünyanın pek çok ülkesinde hasta sayısı azalıyor. Yeni ve etkin ilaçlar geldi, eskiden ölümcül olan hastalık şeker hastalığı, yüksek tansiyon gibi kronik bir hastalık hâline geldi” açıklamasında bulundu.
“DÜNYA SAYIYI AZALTMAK İÇİN 2 ŞEY YAPTI”
HIV’in artık tedavi edilebilir bir hastalık olduğunu dile getiren Prof. Dr. Ünal, “Dünya bu konuda iki şey yaptı. Birincisi farkındalığı ve önlemleri artırıp hasta sayısını azalttı; ikincisi iyi tedavi yöntemleri geliştirerek ölüm sayısını azalttı. Bütün bu ilaçlar bizde de var ve hastalarımızı tedavi ediyoruz” dedi.
HIV TEDAVİSİ MULTİDİSİPLİNER YAKLAŞIM GEREKTİRİYOR
HIV’in donanımlı büyük merkezlerde takip edilmesi ve hasta takibinin enfeksiyon hastalıkları, dâhiliye, kardiyoloji, endokrinoloji, kadın-doğum, dermatoloji, nöroloji ve psikiyatri bölümlerinin bir arada olduğu multidisipliner yaklaşım ile yapılması gerekiyor.
“TEDAVİYİ DÜZGÜN UYGULAMAYANLARDA DİRENÇ GELİŞİYOR”
HIV tedavisini doğru ve düzenli yapmanın önemini vurgulayan Ünal, “Hasta doz atlarsa, tedaviyi yarım bırakırsa hem öbür hastalıkları hem de HIV kontrolden çıkıyor. En önemlisi de direnç gelişiyor” diye konuştu.
“EŞİNİZİ ALDATMAYIN ÇÜNKÜ TEK ÇARE, TEK EŞLİLİK”
HIV’in kontrol altına alınamaması durumunda lenfoma ve kanser oluşabileceğini söyleyen Ünal, “HIV kontrolsüz gidince ‘fırsatçı enfeksiyon’ dediğimiz, az görülen bazı enfeksiyonlar ortaya çıkıyor. Bunlar hastalığın gidişatını kötüleştiriyor. O yüzden en önemli mesaj; farkında olacaksın ve korunacaksın. Slogan belli ‘Tek çare tek eşlilik’. Eşinizi aldatmayın; bunu yapıyorsanız da mutlaka korunacak tedbirleri bilin. Buna rağmen bulaşma olduysa da ilgili hekimlere başvurun” dedi.
Tedavide hasta uyumuna vurgu yapan Ünal, “Korunmak kadar önemli bir diğer mesaj ise, HIV pozitifseniz ilaçlarınızı düzgün kullanacaksınız. Saatinde, gününde, ne kadar süreyse o kadar. Takip eden hekim ile ilişkinizi kesmeyip kontrollerinize düzenli gideceksiniz. Bazıları ‘ilacımı almayı unutuyorum’ diyor. Bunun için akıllı telefonlarda uygulamalar ya da ilaç saatini hatırlatan ilaç kutuları var” dedi.
“FARKINDALIK EĞİTİMLERİ ARTIRILMALI”
HIV tedavisinde önemli gelişmeler yaşanıyor. 20 yıl önce 4-5 çeşit ilaç ile ya da damardan tedavi edilen hastalar artık tek bir tablet ile tedavi edilebiliyor.
Yeni ilaçların günde bir kere alındığını ifade eden Ünal, buna rağmen bazı hastaların hastalıklarını kabullenmediği ve ilaçlarını özellikle içmeyip başkalarına da bulaştırmak için gayret gösterdiği görüşünde.
Dr. Ünal, “Bundan 8-10 sene önce Hacettepe acile iki gün içinde peş peşe 24-25 tane iğne batması olayı gelmişti. Sinemalarda, toplu yaşam alanlarında ve otobüste, ‘bacağıma, koluma iğne battı, HIV pozitif bir kişi kendi kanını enjektöre çekip batırıyor’ diye bir panik havası oldu. Hastada bazen, bana bu hastalığı toplum verdi psikolojisi oluyor” dedi ve ekledi:
“Gönül isterdi ki eğitim programları yaygınlaşsın ve her birey bunun farkına varsın. Ancak maalesef böyle değil. Eğitimsiz kalmak bireyin suçu mudur yoksa toplumdaki genel eğitim eksikliği midir? Ama her ne olursa olsun kişi bunu kendi suçu olarak görmüyor. Toplum buna bana verdi, o zaman ben de bulaştıracağım gibi duygular içine girebiliyor.”
HIV’in donanımlı büyük merkezlerde takip edilmesi ve hasta takibinin enfeksiyon hastalıkları, dâhiliye, kardiyoloji, endokrinoloji, kadın-doğum, dermatoloji, nöroloji ve psikiyatri bölümlerinin bir arada olduğu multidisipliner yaklaşım ile yapılması gerekiyor.
“TEDAVİYİ DÜZGÜN UYGULAMAYANLARDA DİRENÇ GELİŞİYOR”
HIV tedavisini doğru ve düzenli yapmanın önemini vurgulayan Ünal, “Hasta doz atlarsa, tedaviyi yarım bırakırsa hem öbür hastalıkları hem de HIV kontrolden çıkıyor. En önemlisi de direnç gelişiyor” diye konuştu.
“EŞİNİZİ ALDATMAYIN ÇÜNKÜ TEK ÇARE, TEK EŞLİLİK”
HIV’in kontrol altına alınamaması durumunda lenfoma ve kanser oluşabileceğini söyleyen Ünal, “HIV kontrolsüz gidince ‘fırsatçı enfeksiyon’ dediğimiz, az görülen bazı enfeksiyonlar ortaya çıkıyor. Bunlar hastalığın gidişatını kötüleştiriyor. O yüzden en önemli mesaj; farkında olacaksın ve korunacaksın. Slogan belli ‘Tek çare tek eşlilik’. Eşinizi aldatmayın; bunu yapıyorsanız da mutlaka korunacak tedbirleri bilin. Buna rağmen bulaşma olduysa da ilgili hekimlere başvurun” dedi.
Tedavide hasta uyumuna vurgu yapan Ünal, “Korunmak kadar önemli bir diğer mesaj ise, HIV pozitifseniz ilaçlarınızı düzgün kullanacaksınız. Saatinde, gününde, ne kadar süreyse o kadar. Takip eden hekim ile ilişkinizi kesmeyip kontrollerinize düzenli gideceksiniz. Bazıları ‘ilacımı almayı unutuyorum’ diyor. Bunun için akıllı telefonlarda uygulamalar ya da ilaç saatini hatırlatan ilaç kutuları var” dedi.
“FARKINDALIK EĞİTİMLERİ ARTIRILMALI”
HIV tedavisinde önemli gelişmeler yaşanıyor. 20 yıl önce 4-5 çeşit ilaç ile ya da damardan tedavi edilen hastalar artık tek bir tablet ile tedavi edilebiliyor.
Yeni ilaçların günde bir kere alındığını ifade eden Ünal, buna rağmen bazı hastaların hastalıklarını kabullenmediği ve ilaçlarını özellikle içmeyip başkalarına da bulaştırmak için gayret gösterdiği görüşünde.
Dr. Ünal, “Bundan 8-10 sene önce Hacettepe acile iki gün içinde peş peşe 24-25 tane iğne batması olayı gelmişti. Sinemalarda, toplu yaşam alanlarında ve otobüste, ‘bacağıma, koluma iğne battı, HIV pozitif bir kişi kendi kanını enjektöre çekip batırıyor’ diye bir panik havası oldu. Hastada bazen, bana bu hastalığı toplum verdi psikolojisi oluyor” dedi ve ekledi:
“Gönül isterdi ki eğitim programları yaygınlaşsın ve her birey bunun farkına varsın. Ancak maalesef böyle değil. Eğitimsiz kalmak bireyin suçu mudur yoksa toplumdaki genel eğitim eksikliği midir? Ama her ne olursa olsun kişi bunu kendi suçu olarak görmüyor. Toplum buna bana verdi, o zaman ben de bulaştıracağım gibi duygular içine girebiliyor.”
HIV’İN KAN YOLUYLA BULAŞMASINDA PENCERE DÖNEMİ ÖNEMLİ
HIV, cinsel temas dışında kan yoluyla da bulaşıyor. Damar içi kan nakli sırasında her hasta test ediliyor. Ancak ‘pencere dönemi’ denilen 12 haftalık bir dönemin olduğu ve pozitif olduğu hâlde negatif çıkan kanların olabileceği unutulmamalı.
Sağlık Bakanlığı’nın bu konuda gerekli tedbirleri aldığını söyleyen Dr. Aygen Tümer, Türkiye’de kan nakli ile bulaşmanın azaldığını söyledi, “Bu oran 1 milyon 800 binde 1’e düştü. Kan ile bulaşmanın dışında önemli bir konu ise damar içi madde kullanımı. Bazı damar içi madde kullananlar enjektörü paylaşıyor. HIV pozitif kişinin damarına girmiş çıkmış olan enjektörü bir sonraki kullanırsa kaçarı yok, HIV pozitif kan bulaşır” şeklinde konuştu.
“ESAS BULAŞMA YOLU KORUNMASIZ CİNSEL TEMAS”
Türkiye’de damar içi madde kullanımından kaynaklanan riskin % 1 olduğunu ifade eden Tümer, “Esas bulaşma yolu korunmasız yapılan her türlü cinsel temas. Oral, vajinal, anal, heteroseksüel ve homoseksüel, ne türlü olursa olsun bir kere bile korunmasız, kondomsuz yapılan cinsel temasta bulaşma riski var. Tabii ki matematiksel olarak daha fazla korunmazsanız daha fazla risk altında oluyorsunuz” değerlendirmesinde bulundu.
HIV’İN ANNEDEN BEBEĞE BULAŞMAMASI İÇİN NE YAPILMALI?
HIV’in bir diğer bulaşma yolu ise anneden bebeğe bulaşma; ancak gebelik sırasında anneler HIV taramasından geçiriliyor. Annenin HIV pozitif olması durumunda anneye gebeliği süresince tedavi başlanıyor, doğum sezaryen ile gerçekleştiriliyor ve doğumdan sonra da bebeğe tedavi verilerek HIV geçmesi engelleniyor. HIV’in anne sütü ile bebeğe geçişi olduğu için bebeğe anne sütü verilmiyor.
HIV, cinsel temas dışında kan yoluyla da bulaşıyor. Damar içi kan nakli sırasında her hasta test ediliyor. Ancak ‘pencere dönemi’ denilen 12 haftalık bir dönemin olduğu ve pozitif olduğu hâlde negatif çıkan kanların olabileceği unutulmamalı.
Sağlık Bakanlığı’nın bu konuda gerekli tedbirleri aldığını söyleyen Dr. Aygen Tümer, Türkiye’de kan nakli ile bulaşmanın azaldığını söyledi, “Bu oran 1 milyon 800 binde 1’e düştü. Kan ile bulaşmanın dışında önemli bir konu ise damar içi madde kullanımı. Bazı damar içi madde kullananlar enjektörü paylaşıyor. HIV pozitif kişinin damarına girmiş çıkmış olan enjektörü bir sonraki kullanırsa kaçarı yok, HIV pozitif kan bulaşır” şeklinde konuştu.
“ESAS BULAŞMA YOLU KORUNMASIZ CİNSEL TEMAS”
Türkiye’de damar içi madde kullanımından kaynaklanan riskin % 1 olduğunu ifade eden Tümer, “Esas bulaşma yolu korunmasız yapılan her türlü cinsel temas. Oral, vajinal, anal, heteroseksüel ve homoseksüel, ne türlü olursa olsun bir kere bile korunmasız, kondomsuz yapılan cinsel temasta bulaşma riski var. Tabii ki matematiksel olarak daha fazla korunmazsanız daha fazla risk altında oluyorsunuz” değerlendirmesinde bulundu.
HIV’İN ANNEDEN BEBEĞE BULAŞMAMASI İÇİN NE YAPILMALI?
HIV’in bir diğer bulaşma yolu ise anneden bebeğe bulaşma; ancak gebelik sırasında anneler HIV taramasından geçiriliyor. Annenin HIV pozitif olması durumunda anneye gebeliği süresince tedavi başlanıyor, doğum sezaryen ile gerçekleştiriliyor ve doğumdan sonra da bebeğe tedavi verilerek HIV geçmesi engelleniyor. HIV’in anne sütü ile bebeğe geçişi olduğu için bebeğe anne sütü verilmiyor.
NEDENİ BİLİNMEYEN BULAŞMALAR % 56,7 İLE İLK SIRADA
Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Bulaşıcı Hastalıklar Daire Başkanlığı 2015 yılı Haziran ayı verilerine göre, HIV’in olası bulaşma yolu oranlarına bakıldığında heteroseksüel ilişki % 24,5, homoseksüel ya da biseksüel cinsel ilişki % 16,7 iken, damar içi madde bağımlılığı % 1 oranında. Nedeni bilinmeyen bulaşmalar ise % 56,7 ile ilk sırada.
“HIV BİLGİLENDİRMESİ ÖRGÜN EĞİTİM MÜFREDATINA GİRMELİ”
HIV/AIDS ile mücadelede eğitimin önemine vurgu yapan Dr. Tümer, şöyle konuştu:
“HIV/AIDS hastalığı bugüne kadar Afrika’da kasları erimiş, yatağa bağımlı ve iskelet hâlindeki kişilerin fotoğrafları ile bize gösterildi ancak bunlar doğru değil. Eğer hasta uyumlu ise çok başarılı tedaviler yapıyoruz. Bu konuda bilinçlendirmeler yapılmalı. Ayrıca bunu örgün eğitime de sokarak daha etkili bir mücadele sağlayabiliriz. HIV pozitif hasta sayısı azalan ülkelere baktığımızda hepsinin örgün eğitime bu hastalıkla ilgili bilgilendirmeyi eklemiş olduğunu görüyoruz. İdeali altıncı sınıf, ancak bunu yapamıyorsak, ortaöğretim programına ekleyerek çocukları üniversiteye başlamadan bilinçlendirmek önemli.”
Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Bulaşıcı Hastalıklar Daire Başkanlığı 2015 yılı Haziran ayı verilerine göre, HIV’in olası bulaşma yolu oranlarına bakıldığında heteroseksüel ilişki % 24,5, homoseksüel ya da biseksüel cinsel ilişki % 16,7 iken, damar içi madde bağımlılığı % 1 oranında. Nedeni bilinmeyen bulaşmalar ise % 56,7 ile ilk sırada.
“HIV BİLGİLENDİRMESİ ÖRGÜN EĞİTİM MÜFREDATINA GİRMELİ”
HIV/AIDS ile mücadelede eğitimin önemine vurgu yapan Dr. Tümer, şöyle konuştu:
“HIV/AIDS hastalığı bugüne kadar Afrika’da kasları erimiş, yatağa bağımlı ve iskelet hâlindeki kişilerin fotoğrafları ile bize gösterildi ancak bunlar doğru değil. Eğer hasta uyumlu ise çok başarılı tedaviler yapıyoruz. Bu konuda bilinçlendirmeler yapılmalı. Ayrıca bunu örgün eğitime de sokarak daha etkili bir mücadele sağlayabiliriz. HIV pozitif hasta sayısı azalan ülkelere baktığımızda hepsinin örgün eğitime bu hastalıkla ilgili bilgilendirmeyi eklemiş olduğunu görüyoruz. İdeali altıncı sınıf, ancak bunu yapamıyorsak, ortaöğretim programına ekleyerek çocukları üniversiteye başlamadan bilinçlendirmek önemli.”