İlişkili Haberler
Avusturya’nın başkenti Viyana’da 5 yıl önce gerçekleştirilen akciğer nakliyle hayatta kalan İstanbul Yeditepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ender Kazazoğlu (59), geçen yıl kendisi gibi idiopatik fibrozis (nedeni bilinmeyen akciğer sertleşmesi) hastası olan ablası Sevin Tanrıöver’i kaybetti.
Hiç tanımadığı donörü sayesinde sağlığına kavuştuktan sonra yetiştirdiği öğrencileri aracılığıyla hastaların hayatlarına dokunan Prof. Kazazoğlu, "Ben iyileştim ama ablam kurtulamadı. Çünkü organ yoktu. Viyana’da nakil sırasına sokamadık, Türkiye’de de donör çıkmadığı için kaybettik" dedi.
Üniversitede Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı Başkanlığı görevini yürütürken 2011 yılında böbrek rahatsızlığı şikayetiyle doktor arkadaşına görünen Doktor Ender Kazazoğlu, tetkikler sonucu idiopatik fibrozis hastası olduğunu öğrendi.
Doktorların, kendisine en fazla 5 yıl ömür biçtiğini, tek çarenin ise akciğer nakli olduğunu söylediği Kazazoğlu, 2 yıl sonra oksijen tüpü kullanmaya başladı ve arkadaşlarının tavsiyesi üzerine Viyana Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'ne başvurdu.
2014 yılının başında Viyana’ya gidip organ nakil sırasına giren Kazazoğlu, yaklaşık 3,5 ay sonra 13 Nisan gecesi gelen bir telefonla umutlandı. Hastanenin özel uçağıyla Viyana’ya gitti ve 9 saatlik nakil ameliyatıyla sağlığına kavuştu.
"İLK ŞOKU 5 YIL ÖMRÜM KALDIĞINI ÖĞRENİNCE YAŞADIM"
Tanımadığı donörü sayesinde şimdilerde çok sayıda hastanın hayatına dokunduğunu belirten Prof. Dr. Kazazoğlu, ilk şokunu fibrozis hastalarının ömrünün sadece 5 sene olduğunu öğrendiğinde yaşadığını belirterek, "Bir doktor babasını bu hastalıktan kaybettiğini ve fibrozis teşhisi alanların akılları başlarındayken hemen vasiyetlerini yazmasını tavsiye ediyordu. O gece benim için çok kötü geçti. Ailem var, eşim var, iki küçük çocuğum var. Birdenbire sınıfta kalmış bir öğrenci gibi hissetmeye başladım kendimi. Çünkü hayat sınıfında kalmıştım. Maksimum 2016'ya kadar zamanım vardı" dedi.
"BU SABAH ÖLMEZSEM YARIN SABAHA ÇIKMAM HERHALDE DEDİM"
Hastalığa yakalandıktan 2 yıl sonra nefes darlığı şikayetinin arttığını, asansör dahi kullanamadığını belirten Kazazoğlu, "O zamanki dekanımız Türker Sandallı evde oturmamamı, günde 2-3 saat de olsa, dayanabildiğim kadar işe gelmemi söyledi. Fakülteye oksijen tüpü ile geliyordum ama çok zorlanıyordum. O kadar büyük öksürük krizi tutuyordu ki, bu sabah ölmezsem herhalde yarın sabaha çıkmam diyordum. Akciğer nakli tek çare dendi. Viyana'nın bu konuda çok iyi olduğunu, Prof. Dr. Walter Klepteko’nun yaklaşık 30 yıldır bu işle uğraştığını söyledi arkadaşlarım. Oraya deneysel tedaviye gitmiştim daha önce. Orada sıraya alınmam kolay olmadı ama başardık. SGK’da işlemlerimi yaptırdım. Allah'a şükürler olsun, devletimiz sayesinde. Yaklaşık 3,5 ay bekledikten sonra 2014’ün 13 Nisan gecesi gelen bir telefonla hastanenin özel uçağı ile Viyana’ya gittim ve 9 saatlik bir ameliyat ile nakil oldum" diye konuştu.
“ONUN ORGANINA ASLA İHANET ETMEYECEĞİM”
Ameliyattan 2 gün sonra uyandırıldığını anlatan Prof. Dr. Kazazoğlu, o ilk uyanış ve nefesin muhteşem olduğunu söyledi, "Birden böyle sanki içime birisi hava basmıştı, ben yataktan diklemesine kalkacaktım neredeyse" diye konuştu.
Taburcu olurken doktorunun kendisine söylediği "Artık ameliyat oldun. Biz sana bu akciğeri taktık ki gidip işinin başında çalışasın diye. Bundan 5 sene evvel ne yapıyorsan git onu yap" sözlerini hiç unutmadığını belirten Prof. Dr. Kazazoğlu, "Birinin hayatının sonlanması, benim hayatımın başlangıcıydı. Bunu hiç unutmuyorum. Onun organına asla ihanet etmiyorum, etmeyeceğim ve her zaman onu da hatırlayacağım" diye konuştu.
“O DONÖR OLMASAYDI, BU ÖĞRENCİLERİ YETİŞTİREMEZDİM”
Ablasının kendisi kadar şanslı olmadığını belirten Prof. Dr. Kazazoğlu, "Maalesef bu hastalık genetikmiş. Ben akciğer nakli ile kurtuldum. Ama ablam benim kadar şanslı olamadı. Nedeni de donör yok. Halkımızın bilinçlenmesi gerekiyor. Ne organ veririm, ne alırım, ben böyle Allah’ın yarattığı gibi giderim diyor insanlar. Allah'ın önünde cana can vermek, en önemli şeydir. 2014’te ameliyat olmasaydım en fazla bir senem daha kalmıştı, Fakat benim o zamandan beri 15 kişiye, doktora ve master’da bu bilimde ilerlemeleri için katkıda bulundum. 300 kadar öğrenciye protez anlattım o zamandan bu yana. Emekli olsam da Türkiye Cumhuriyeti'nin en ücra köşesindeki diş hekimliği fakültesinde para pul almadan hizmet edeceğim ölene kadar. Çünkü benim boynumun borcu. Çünkü bu devlet bana paramı ödedi, ben gittim orada ameliyat oldum" ifadelerini kullandı.
Hiç tanımadığı donörü sayesinde sağlığına kavuştuktan sonra yetiştirdiği öğrencileri aracılığıyla hastaların hayatlarına dokunan Prof. Kazazoğlu, "Ben iyileştim ama ablam kurtulamadı. Çünkü organ yoktu. Viyana’da nakil sırasına sokamadık, Türkiye’de de donör çıkmadığı için kaybettik" dedi.
Üniversitede Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı Başkanlığı görevini yürütürken 2011 yılında böbrek rahatsızlığı şikayetiyle doktor arkadaşına görünen Doktor Ender Kazazoğlu, tetkikler sonucu idiopatik fibrozis hastası olduğunu öğrendi.
Doktorların, kendisine en fazla 5 yıl ömür biçtiğini, tek çarenin ise akciğer nakli olduğunu söylediği Kazazoğlu, 2 yıl sonra oksijen tüpü kullanmaya başladı ve arkadaşlarının tavsiyesi üzerine Viyana Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'ne başvurdu.
2014 yılının başında Viyana’ya gidip organ nakil sırasına giren Kazazoğlu, yaklaşık 3,5 ay sonra 13 Nisan gecesi gelen bir telefonla umutlandı. Hastanenin özel uçağıyla Viyana’ya gitti ve 9 saatlik nakil ameliyatıyla sağlığına kavuştu.
"İLK ŞOKU 5 YIL ÖMRÜM KALDIĞINI ÖĞRENİNCE YAŞADIM"
Tanımadığı donörü sayesinde şimdilerde çok sayıda hastanın hayatına dokunduğunu belirten Prof. Dr. Kazazoğlu, ilk şokunu fibrozis hastalarının ömrünün sadece 5 sene olduğunu öğrendiğinde yaşadığını belirterek, "Bir doktor babasını bu hastalıktan kaybettiğini ve fibrozis teşhisi alanların akılları başlarındayken hemen vasiyetlerini yazmasını tavsiye ediyordu. O gece benim için çok kötü geçti. Ailem var, eşim var, iki küçük çocuğum var. Birdenbire sınıfta kalmış bir öğrenci gibi hissetmeye başladım kendimi. Çünkü hayat sınıfında kalmıştım. Maksimum 2016'ya kadar zamanım vardı" dedi.
"BU SABAH ÖLMEZSEM YARIN SABAHA ÇIKMAM HERHALDE DEDİM"
Hastalığa yakalandıktan 2 yıl sonra nefes darlığı şikayetinin arttığını, asansör dahi kullanamadığını belirten Kazazoğlu, "O zamanki dekanımız Türker Sandallı evde oturmamamı, günde 2-3 saat de olsa, dayanabildiğim kadar işe gelmemi söyledi. Fakülteye oksijen tüpü ile geliyordum ama çok zorlanıyordum. O kadar büyük öksürük krizi tutuyordu ki, bu sabah ölmezsem herhalde yarın sabaha çıkmam diyordum. Akciğer nakli tek çare dendi. Viyana'nın bu konuda çok iyi olduğunu, Prof. Dr. Walter Klepteko’nun yaklaşık 30 yıldır bu işle uğraştığını söyledi arkadaşlarım. Oraya deneysel tedaviye gitmiştim daha önce. Orada sıraya alınmam kolay olmadı ama başardık. SGK’da işlemlerimi yaptırdım. Allah'a şükürler olsun, devletimiz sayesinde. Yaklaşık 3,5 ay bekledikten sonra 2014’ün 13 Nisan gecesi gelen bir telefonla hastanenin özel uçağı ile Viyana’ya gittim ve 9 saatlik bir ameliyat ile nakil oldum" diye konuştu.
“ONUN ORGANINA ASLA İHANET ETMEYECEĞİM”
Ameliyattan 2 gün sonra uyandırıldığını anlatan Prof. Dr. Kazazoğlu, o ilk uyanış ve nefesin muhteşem olduğunu söyledi, "Birden böyle sanki içime birisi hava basmıştı, ben yataktan diklemesine kalkacaktım neredeyse" diye konuştu.
Taburcu olurken doktorunun kendisine söylediği "Artık ameliyat oldun. Biz sana bu akciğeri taktık ki gidip işinin başında çalışasın diye. Bundan 5 sene evvel ne yapıyorsan git onu yap" sözlerini hiç unutmadığını belirten Prof. Dr. Kazazoğlu, "Birinin hayatının sonlanması, benim hayatımın başlangıcıydı. Bunu hiç unutmuyorum. Onun organına asla ihanet etmiyorum, etmeyeceğim ve her zaman onu da hatırlayacağım" diye konuştu.
“O DONÖR OLMASAYDI, BU ÖĞRENCİLERİ YETİŞTİREMEZDİM”
Ablasının kendisi kadar şanslı olmadığını belirten Prof. Dr. Kazazoğlu, "Maalesef bu hastalık genetikmiş. Ben akciğer nakli ile kurtuldum. Ama ablam benim kadar şanslı olamadı. Nedeni de donör yok. Halkımızın bilinçlenmesi gerekiyor. Ne organ veririm, ne alırım, ben böyle Allah’ın yarattığı gibi giderim diyor insanlar. Allah'ın önünde cana can vermek, en önemli şeydir. 2014’te ameliyat olmasaydım en fazla bir senem daha kalmıştı, Fakat benim o zamandan beri 15 kişiye, doktora ve master’da bu bilimde ilerlemeleri için katkıda bulundum. 300 kadar öğrenciye protez anlattım o zamandan bu yana. Emekli olsam da Türkiye Cumhuriyeti'nin en ücra köşesindeki diş hekimliği fakültesinde para pul almadan hizmet edeceğim ölene kadar. Çünkü benim boynumun borcu. Çünkü bu devlet bana paramı ödedi, ben gittim orada ameliyat oldum" ifadelerini kullandı.