Başbakan Yıldırım: Milletin gına getirdiği bir yönetim anlayışını değiştiriyoruz
''Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi" konulu panelde konuşan Başbakan Yıldırım, ''94 yıllık yönetim alışkanlığımızı, darbelerle vesayetlerle milletin gına getirdiği bir yönetim anlayışını değiştiriyoruz'' dedi.
Başbakan Binali Yıldırım, İstanbul'da düzenlenen "Referandumdan Bir Yıl Sonra Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi" panelinin açılışında, 16 Nisan halk oylaması sonucu kabul edilen, halk tarafından onaylanan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin yıl dönümü olduğunu hatırlattı.
Türkiye'nin, yükseköğretim konusunda AK Parti iktidarlığında son 15 yılda çok ciddi mesafe katettiğini dile getiren Yıldırım, bütün illerde üniversite kurulduğunu, bazı illerde 8-10 üniversite olduğunu söyledi.
Yıldırım, 72 üniversiteden 186 üniversiteye çıkıldığını belirterek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Herhalde bu hafta içerisinde de 8-10 üniversite kuruluşunu daha Meclis'te görüşeceğiz ve böylece 200'e yaklaşmış olacak üniversite sayımız. Üniversitede okuyan öğrenci sayısı 8 milyona yaklaştı. 8 milyon birçok ülkenin nüfusundan daha fazla. Tabii her ilde üniversite olması, bazıları 'Nam olsun, şan olsun diye her yere üniversite açıyorsunuz, her ile üniversite açıyorsunuz. Bunlar tabela üniversitesi falan.' diye bizi tenkit ettiler, etmeye devam edenler var. Ama şunu bilmenizi istiyorum. Yani üniversite insanların gidip bir şeyler öğrenmeleri, üniversal olaylara, küresel bakış kabiliyeti kazanmaları... Bunda ne zarar var, anlayabilmiş değilim. Üniversitelerimizin en ufağı bile o şehrin adeta bir yaşam merkezi haline getiriyor. Üniversite olan şehirler de lig atlayan bir konuma geliyor. Üniversite olmayan şehir artık hayal edilemiyor. Dolayısıyla örnek vermek gerekirse Erzincan Üniversitesi, Erzincan'ın il nüfusu 85 bin, üniversitesinin nüfusu 30 bin. Bu ne demektir? Nüfusun üçte biri üniversiteden oluşuyor ve şehrin ekonomisine, sosyal hayatına, kültürel hayatına çok büyük katkı sağlıyor çünkü yurt dışından, yurt içinde doğudan, batıdan, Ege’den, Trakya’dan, Karadeniz’den her taraftan insanlar geliyor. O coğrafyayı öğreniyor, oradaki insanların gelenekleriyle, görenekleriyle, yaşamlarıyla ilgili fikir sahibi oluyorlar.
Doğuyla batının, kuzeyle güneyin kaynaşmasını sağlıyoruz. Ne diyoruz? Biz birlikte Türkiye’yiz. Birlikte Türkiye olmanın da yolu da sadece bulunduğumuz bölgeyi o bölgenin geleceğini düşünmek değil, doğusuyla batısıyla, az kalkınan çok kalkınan yerlerin aynı anda gençlerimiz tarafından bilinmesi, görülmesi ve geleceğin Türkiye tasavvurunun zihinlerinde oluşması."
"SAYISAL UÇURUMU ORTADAN KALDIRIYORUZ"
AK Parti iktidarı süresince bölgesel kalkınma açığını kapatma yönünde çalışmalar yaptıklarını anlatan Yıldırım, "2003 yılında doğu, güneydoğu, bugün terörün en yoğun mücadelesinin verildiği illerimiz ile daha gelişmiş, batı illerimiz arasındaki fark çok fazlaydı. Örnek vermek gerekirse, milli gelir, ortalama 3 bin 200 dolar iken doğu, güneydoğuda 500-700 dolar arasındaydı. Ama milli gelirimiz 11 bin dolara yaklaştığı bir durumda, doğu, güneydoğuda ortalama milli gelir 6 bin 500 dolar üzerine çıktı. Esasında aradaki fark ciddi anlamda kapandı. Yani yarı yarıya kapandı" ifadelerini kullandı.
Yıldırım, 15 yılda Türkiye genelinde yapılan 16 bin 500 kilometrelik bölünmüş yolun 4 bin 500 kilometresini Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerine yaptıklarını hatırlattı.
İnternetin, geniş bandın, İstanbul ve Hakkari'de aynı olduğunu ifade eden Yıldırım, şöyle devam etti:
"Dolayısıyla sayısal uçurumu ortadan kaldırıyoruz. Bunun neye faydası var? Terörle mücadeleye faydası var, toplumsal barışa, kardeşliğe faydası var, üniter devlet yapımıza olan güvene, geleceğe olan umuda, gençlerimizin geleceğe bakışlarına büyük faydası var. 2008 senesinde Hakkari'ye gittiğimde orada terör tekrar yoğunlaşmıştı, ciddi bir terör faaliyeti vardı. Sokaklarda insanlar yoktu, çocuklar sokakları doldurmuştu. Etrafımı sardı çocuklar, benimle fotoğraf çektirdiler. Fotoğrafları çektirdikten sonra dedim ki 'Siz bu fotoğrafları nasıl alacaksınız?' 'Goley Bakanım, e-mailden alırız.' dediler. Yani oradaki altyapının gelişmesinin getirdiği bir sonuçtur. Topyekün olarak 15 yılda size önemli bir çarpıcı istatistik vermek isterim. Türkiye nereden nereye geldi? 2003 yılında Türkiye, dünya altyapı gelişmişliği sıralamasında 39'uncuydu. Şu anda nerede? 9'uncu sırada. Gelişmiş ülkelerin içerisine Türkiye şu anda altyapı gelişmişliği bakımından zaten girmiş vaziyette."
Türkiye'nin birçok gelişmiş ülkeden daha iyi altyapıya sahip olduğunu vurgulayan Yıldırım, "Karayolu altyapımız var. Havayolu altyapımız var. Demiryollarında Avrupa'nın 6. hızlı trenine sahip olan ülkeyiz, dünyada 11. sıradayız. Havacılıkta Avrupa'nın 2. sırasına yükseldik. Dünyanın en fazla ağı olan varış noktasına sahip havayolu şirketimiz var. 304 noktaya uçuyoruz. Daha geniş ağa sahip başka bir havayolu yok. Afrika'da sadece 45 noktaya doğrudan uçuş yapıyoruz. Biz göreve geldiğimizde Avrupa'ya sadece mağrip ülkelerine vardı, Sahra Altına hiçbir uçuşumuz yoktu. Oralara gitmeye kalktığımızda ya İspanya'ya ya Almanya'ya ya İtalya'ya gidiyorduk, onların üzerinden gidiyorduk, 1 günümüz yollarda geçiyordu. Şimdi oralarda 40'tan fazla ülkede büyükelçiliklerimiz var, 45'in üzerinde doğrudan uçuşumuz var" değerlendirmesinde bulundu.
Yıldırım, Türkiye'nin son 15 yılda ekonomi alanında altyapıyı geliştirme bakımından 3 kat büyüdüğünü ifade etti.
AK Parti'nin 3 Kasım 2002'de iktidara geldiğini hatırlatan Yıldırım, şunları söyledi:
"8 Ocak'ta ilk muhtırayı yedik. Kaç gün geçmiş? 1,5 ay bile değil. Belki çoğunuz onu hatırlamaz. O gün, 8 Ocak'ta esasında zehir zemberek bir muhtıra verildi bize, 'Ne laiklik kalmış, irtica hortlamış, cumhuriyetin temel değerleri yok olmuş.' Fakat o gündeme gelmedi. Niye biliyor musunuz? O gün Diyarbakır'da bir uçak düştü. Eski İngiliz yapımı uçaklar vardı. Kötü hava şartlarından uçak düştü, 57 vatandaşımız da hayatını kaybetti, gündem değişti. O muhtıra hiç konuşulmadı. Daha sonra sürekli biz bir yandan ülkemizin gelecek hedeflerini gerçeğe dönüştürmek için çabalarken bir yandan da vesayet odaklarıyla amansız bir mücadele verdik. Bunları kamuoyu bilmez. Orada konuşulanlar, yaşananlar günü birinde elbetteki kamuoyuna açıklanacak, bilinir hale gelecekti. Ama hayallerimizin ötesinde bir mücadele verdik. Bu ne zaman su yüzüne çıktı? 2007 cumhurbaşkanlığı seçiminde su yüzüne çıktı. Orada açıkça vesayet odakları siyasete, milli iradeye karşı tavır aldı."
Yıldırım, siyaset nerede parçalı hale gelmişse orada hep cumhurbaşkanlığı seçiminin gündemde olduğunu söyleyerek, şunları kaydetti:
"Özellikle 80 darbesinden sonra siyaset alanının sadece bir kısmını siyasetçiye bırakmışlar. Öyle bir kurgulama yapılmış ki belirli alanlar siyasetin, milli iradenin egemen olduğu alanlar, belli alanlar ise gizli ortaklara ait. Tek başına iktidar olmanız bunu değiştirmiyor. Bunu yaşadık. Biz sevindik, 363 milletvekiliyle geldik Ankara'ya, güçlü bir iktidarız, milli iradenin tek temsilcisiyiz ama geldik, 'Hoşgeldiniz, biz sizin yeni ortaklarınız' diye hiç tanımadığımız, seçim meydanlarında karşılaşmadığımız, hiç ter dökmeyen birtakım insanlar, birtakım kurumlar geldiler bizimle masaya oturmaya çalıştılar. Biz de 'Olmaz böyle şey kardeşim, milli iradenin temsilcisi biziz, vatandaş bize yetki verdi, size ne oluyor?' dediğimiz zaman da işler karıştı. 2007; ne yaptık? Madem seçtirmiyorsunuz biz de millete gidelim, aynı yılın ekiminde Cumhurbaşkanının millet tarafından seçilmesini sağlayan referandumu gerçekleştirdik.
Bu sefer bu vesayet sistemi taktik değiştirdi, yargı üzerinden üzerimize gelmeye başladı. Düşünebiliyor musunuz; bir savcı, 900 siyasetçiyi, üst düzey yöneticiyi dinlemeye alıyor. Bu fark edilince anayasa değişikliği süreci başladı, HSYK vesaire, 2010'da da bunu gerçekleştirdik ve ondan sonra da malum örgüt, Fetullahçı Terör Örgütü o süreci çok iyi kullandı, kendi adına ve kendine alan açmaya, alan genişletmeye başladı. Devam eden olaylarda, Gezi olayları, 17-25 Aralık, bu FETÖ Terör Örgütü'nün sahada etkin olarak yer aldığı olaylardır. Bunlarla sonuç alamayınca artık kurumlara da bürokrasiye, orduya, kolluğa, polise, iş hayatına, sivil toplum örgütlerine yeterince nüfuz ettiğini düşündüğü için artık kendini gizleme ihtiyacını duymadı, 15 Temmuz'da kendi adına altın vuruşunu yapmaya karar verdi. 15 Temmuz, FETÖ Terör Örgütü'nün seçilmiş hükümete, seçilmiş Cumhurbaşkanına ve milli iradeye karşı devletin silahlarını, tanklarını, toplarını, uçaklarını çalarak giriştiği bir kanlı darbe kalkışmasıdır. Bunun da nasıl bastırıldığını hepiniz biliyorsunuz. Millet bir oldu, beraber oldu, meydanlara indi, bu alçaklara geçit vermedi."
Başbakan Yıldırım, örgütün 165 ülkede faaliyetini sürdürdüğünü, bunların üst aklı niteliğindeki ülkelerin "Pes etmeyin, vazgeçmeyin, mutlaka kazanacaksınız" diyerek telkinde bulunduğunu, onların da Türkiye'ye karşı mücadelelerini sürdürdüklerini kaydetti.
Sadece ABD'de işlettikleri okuldan elde ettikleri yıllık gelirin 765 milyon dolar olduğunu aktaran Yıldırım, "Daha birçok ülkede buna benzer faaliyetleri var. Ne yazık ki dost bildiğimiz birçok ülke sonuçta bundan iktidar olumsuz etkilensin diye, Türkiye kendi iç meseleleriyle daha çok enerjisini harcasın diye destek oluyorlar. Örtülü bir şekilde destek oluyorlar. Ne yaparsa yapsınlar, bu temizliği Türkiye yapacak, yapmaya devam ediyor. Hukuk devleti kuralları içerisinde de yargıda hesaplarını veriyorlar, şehitlerimizin hesabını veriyorlar" dedi.
Başbakanlığa geldikten kısa zaman sonra 15 Temmuz'un yaşandığını hatırlatan Yıldırım, şöyle devam etti:
"Hemen sonra 24 Ağustos'ta Fırat Kalkanı Harekatı'nı başlattık ve bir karar aldık. Dedik ki artık terörle mücadelede yöntem değişikliğine gidiyoruz. Nedir bu yöntem değişikliği? Savunma esasına göre değil, taarruz esasına göre mücadele edeceğiz. Bekleyelim, bize saldırırlarsa karşılık verelim, yok. Üstüne üstüne gideceğiz. İster yurt içinde ister yurt dışında. Nitekim ondan sonra her tarafta aynı anda operasyonlara başladık. Fırat Kalkanı Harekatı ile kısa sürede 2 bin kilometrekarelik alanı DEAŞ'tan, PYD'den, YPG'den, PKK'dan temizledik ve şimdi orada 160 bin Suriyeli huzur içinde yaşıyor, çocukları okula gidiyor, ticari hayat başladı ve mutlu bir şekilde yaşamlarını sürdürüyorlar.
Daha sonra ABD'de başkanlık seçimi oldu, 8 Kasım'da. Bu seçimle birlikte dünyadaki bütün öngörüler alt üst oldu. Bunun sonucu da bir ekonomik dalgalanma oldu. 2016'nın sonlarına doğru. Zaten biz 2016 Temmuz'unu görmüş ve yüzde 4 küçülmüştük, o çeyrekte. 2016 kayıp yıl olarak gözüküyordu ancak 2016'yı biz bütün olumsuzluklara rağmen yüzde 3,2 büyümeyle tamamlayabildik. Nasıl oldu bu? Üçüncü çeyrekte yüzde 4 küçülen ekonomimiz, dördüncü çeyrekte 4,9 büyüme sağlayarak bunu telafi etti ve böylece yılı 3,2 artıyla kapatmış olduk. Orada aldığımız tedbirler çok önemli. O tedbirler piyasayı canlandırmaya yönelik tedbirlerdi. Kredi hacmini büyütmeye yönelik tedbirlerdi. KGF'nin devreye girmesi, borçların yeniden yapılandırılması, iç tüketimi artıracak tedbirlerin alınması, konutta, mobilyada, beyaz eşyada, otomobilde, bütün bunları bu tedbirleri aldık ve nihayet sonucunu da 2007'nin sonunda gördük. Türkiye, G-20 içerisinde en fazla büyüyen ülke oldu, yüzde 7,4 büyümeyi gerçekleştirdi."
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi konusunda Meclis'teki görüşmelere değinen Yıldırım, "Her şey aslında kasım ayının başında ya 4 Kasım, 5 Kasım'da, sayın Bahçeli'nin 11 Ekim tarihinde bir açıklamasıyla başladı. 'Bu fiili durum sürdürülemezdir, bunun meşrulaştırılması lazım'. Yani bunun değiştirilmesi lazım. Değiştirme nasıl olacak? Biz bunu bir davet olarak kabul ettik. Açık bir çağrı olarak kabul ettik ve nihayet sayın Genel Başkan'la 10 Kasım 2016'da bir araya geldik ve bu işin başlangıcını yaptık. Çerçevesini çizdik, 10 Kasım'la 9 Aralık arasında birçok görüşmemiz oldu. Arkadaşlarımız Mustafa Bey, Burhan Hocam, burada olmayan daha başka arkadaşlarımız, Mustafa Kalaycı, MHP'den diğer arkadaşlar var, arka planda bu teknik detaylar çalışıldı, gidildi, gelindi, genel başkanlardan, sayın Cumhurbaşkanımızdan gerekli mutabakatlar, onaylar alındı ve 1 aylık bir süre sonunda biz, 18 maddeden oluşan anayasa değişikliğini hazırlayıp TBMM'ye verdik. Aşağı yukarı 1 ay da görüşülmesi, komisyonlar dahil, 21 Aralık'ta zannediyorum komisyon toplantıları tamamlandı. Daha sonra da Genel Kurul'a geldi. 9 Ocak itibarıyla başladık ve 20 gün içerisinde de bu süreç tamamlandı. Böylece ocak ayı içerisinde değişiklikler Meclis'te kabul edildi. Daha sonrası malum. Kampanya dönemi ve 16 Nisan'da referandum gerçekleşmek suretiyle sistem değişikliği vatandaşlarımız tarafından onaylandı, şimdi süreç işliyor."
Yıldırım, 15 yıllık AK Parti iktidarının en zor şartlarında, iktidarın çok önemsediği büyük bir değişimin, yönetim sistem değişikliğinin son iki yılda gerçekleştiğini söyledi.
Bunun sebebinin, gerçekten bir şeyi istemek, kendini vermekle alakalı olduğunu belirten Yıldırım, "Bu değişiklik akamete de uğrayabilirdi süreç içerisinde ama biz, yılmadık, sabrettik, kararlılıkla üzerine gittik. Hatta beni tenkit edenler oldu. 'Sen kendini yok eden bir sistem için kendini parçalarcasına çalışıyorsun. Bu ne biçim iştir' diye. Benim cevabım çok basit, eğer ülkem kazanacaksa ben kaybetmeye hazırım. Bir Ali değil, Bin Ali feda olsun dedim. Bunu Meclis'te de söyledim, burada da tekrar ediyorum" dedi.
Kampanyasını da bunun üzerine kurduğunu anlatan Yıldırım, "Ben vazgeçiyorsam demek ki bu ülkem için milletim için faydalı bir şey. Millete bunu söyledim. Aynı şeyi söylemeye devam ediyorum. İyi veya kötü iradenin tek olması lazım. Tek adam anlamına gelmiyor. Milletin seçtiği irade, yegane millet adına karar veren olması lazım. Tabii ki kurumlar işini yapacak. Bürokrasi, yargı, kolluk işini yapacak ama milli iradenin temsilcisi tektir" diye konuştu.
Eskiden yürütme ve yasamanın birlikte seçildiğini, yasamanın içinden yürütmenin çıktığını, yürütme ve yasama ilişkilerinin iç içe olduğunu hatırlatan Yıldırım, bu iki iradenin sandıkta ayrıldığını söyledi.
Dolayısıyla 5 yıl boyunca kanunların Meclis tarafından yapılacağını aktaran Yıldırım, "Sadece bir istisnası var. Bütçe Kanunu'nu, hükümet adına Cumhurbaşkanı teklif edecek. Onun dışındaki bütün yasama faaliyetlerini Meclis kendisi yapacak. Bu arada memleketin işlerinin gecikmemesi için Cumhurbaşkanına da kanuna eş değer kararname çıkarma yetkisi verildi. Ama her alanda değil. Birtakım konular var, Anayasa'da açıkça tanımlanmış alanlar var" diye konuştu.
Yeni sistemle birlikte Cumhurbaşkanının ülkede yönetim süreçlerini hızlandıracağını, zaman ekonomisini sağlayacak kararnameler çıkaracağını ifade eden Yıldırım, sözlerine şöyle devam etti:
"Bakanlıkların sayısı 24'ten 14'e düşürülecek. Bakanlıkların yetkilerini birinden alıp birine verecek. Birçok kurumun dizaynını yeniden yapmak gerekiyorsa onları yapacak. Memleketin işlerinin daha hızlı daha verimli yapılması gereken düzenlemeler neyse bütün bunları Cumhurbaşkanları kararnameleriyle gerçekleştirmiş olacak.
Bu sistemi şöyle tanımlıyorum; Sürekli istikrar, güçlü, tek başına iktidar. Sürekli istikrar nereden geliyor? Yüzde 50'den fazla halk desteği alacağız. Dolayısıyla tek vesayet sahibi kalıyor, millet. Milletin dışında vesayetçileri tasfiye ediyoruz. Millet istediği zaman tekrar işe el koyabilir. Meclis, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, birbirini bir anlamda kontrol eden iki yapı oldu. Eğer Meclis tarafında işler zora sokuluyorsa Cumhurbaşkanının inisiyatifi var. Eğer cumhurbaşkanı yönetim sistemi olarak hattan çıktıysa o zaman Meclis'in inisiyatifi var. Aynı anda seçim olacağı için biri karar aldı mı ben istemiyorum deme şansı yok. Tıpış tıpış arkasından gidecek."
Bunun uzlaşıyı beraberinde getirdiğini ifade eden Yıldırım, "Nerede uzlaşacaksınız? Memleketin geleceği konusunda. Memleketin ali menfaatleri konusunda uzlaşmaktan başka çareniz yok" dedi.
Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile herkese hak ettiğini veren bir yapı dizayn ettiklerini düşündüğünü belirten Yıldırım, şunları söyledi:
"Biz mükemmeli arasaydık, iyiyi bulamazdık. Mükemmel iyinin düşmanıdır. İyiyi bulmakla yetindik. İleride aksaklık olursa bundan sonra gelen babayiğitler de bunun gereğini yaparlar. Biz bir adım yaptık. 94 yıllık yönetim alışkanlığımızı, darbelerle vesayetlerle milletin gına getirdiği bir yönetim anlayışını değiştiriyoruz. 1950'ye kadar sayma, zaten kapalı rejim. Cumhuriyetten devam eden, 1950'de bir patlama olmuş. Sıkışa sıkışa milli irade patlamış. O da 10 yıl dayanabilmiş. 10 yıl sonra onu da hizaya getirmişler. 1980'e kadar kıpırdanmalar. 1980'de tekrar bir tokat. Sonra 28 Şubat'ta tekrar bir balans ayarı. AK Parti iktidarında bir kaç teşebbüs daha var. Bu sefer darbe FETÖ'cülerden geldi. Geleneksel vesayet odakları yoruldular, usandılar FETÖ'cülerle istişare ettiler. Oradaki FETÖ'cüler alanı iyi değerlendirdiler günün birinde kafayı kaldırdılar. Demek ki kurumlar, biz burada Cumhuriyet değerlerine karşı hiçbir yapılanmaya göz açtırmayız demeleri bir şey ifade etmiyor."
Yıldırım, FETÖ'nün damarlardaki mikrop gibi her tarafa nüfus ettiğini, kendini son ana kadar hissettirmediğini, hiçbir ilkesi ve doğrusunun olmadığını, sonuç almak için her şeyi mübah sayan, bütün değerleri ve kutsalları da yok eden bir örgüt olduğunu dile getirdi.
Sistemin geldiğini ve bundan sonraki değerlendirmelerin uyum sürecinin daha sağlıklı yapılmasına katkı sağlayacağını anlatan Yıldırım, "Başbakanlık kalkıyor, onların kurumları ne olacak, nereye gidecek? Bürokrasi nasıl şekillenecek? Parlamento, yürütme ilişkileri nasıl olacak? Yerel yönetimlerle yürütmenin ilişkileri nasıl olacak? İç tüzük meselesi nasıl olacak? Bütün bunlar zaten kurulan komisyonlar marifetiyle çalışılıyor" dedi.
Öte yandan 2018 Ocak ayı işsizlik oranının da açıklandığını, bu oranın yüzde 10,8 olduğunu anlatan Yıldırım, "Diyorlar ki 2017 aralık ayı yüzde 10,4'tü. Şimdi 10,8. Doğru, matematik olarak yanlış değil. Ama bunlar hep bir yıl önceki aynı döneme göre kıyaslanır. O zaman baktığımızda 2017 Ocak'ta neymiş? Yüzde 13. 2018 Ocak'ta neymiş? 10,8. Yani yüzde 2,2 işsizlikte düşüş var. 2017'den, 2018'e daha iyi şartlarda girdiğimizi gösteriyor. Ekonomiyle ilgili de maalesef bu ara fırsatı ganimet bilerek, bazı jeopolitik belirsizlikler, küresel ve bölgesel riskleri fırsat bilerek Türkiye ekonomisi üzerinde de ciddi bir spekülasyon yapma gayretleri var. Bunun farkındayız. Ekonomi yönetimimiz olsun, Merkez Bankamız olsun gündemine hakimdir. Ekonomiyle ilgili göstergelerimiz birçok bizim durumumuzdaki ülkelerden zaten iyi. Gelişmiş ülkelerden de daha iyi konumdadır. Dolayısıyla bunun bilimsel bir gerçekliği yok. Tamamen dedikodular üzerinden, piyasa düzenini bozmaya gayret etme çalışmalarıdır. Bunların hepsi de sonuçsuz kaldığı gibi bundan sonra da aynı olacak. Tedbir almak gerekiyorsa anında gereken tedbirleri almaktan çekinmeyiz."
- Etiketler :
- Haberler -
- Binali Yıldırım
- Türkiye
- Siyaset