“Kanserlerin yüzde 50'si önlenebilir”

Günümüzde kanserlerin yaklaşık yüzde 30 ila 50'sinin önlenebileceğini belirten Tıbbi Onkolog Prof. Öksüzoğlu, "Tütün kullanımı kanser için en önemli risk faktörüdür ve kanser ölümlerinin yaklaşık yüzde 22'sinden sorumludur” dedi. Öksüzoğlu, sigara ve alkolden uzak durarak, obeziteyi önleyerek, sağlıklı beslenme, düzenli egzersiz ve güneş ışığından korunmayı alışkanlık haline getirerek kanserlerin üçte birinin önlenebildiğini söyledi.

“Kanserlerin yüzde 50'si önlenebilir”

Dünyanın pek çok ülkesinde kanserin, ölüm nedenleri arasında ilk sıralara çıktığını aktaran Bilimleri Üniversitesi Öğretim Üyesi Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Ömür Berna Çakmak Öksüzoğlu, Türkiye’de kardiyovasküler hastalıklardan sonra kanserin yüzde 20,7 ile ikinci sırada yer alan ölüm sebebi olduğunu ifade etti.

Dünyada her altı ölümden birinin, Türkiye’de ise her beş ölümden birinin nedeninin kanser olduğuna dikkati çeken Öksüzoğlu, dünyada 2018’de 18,1 milyon insana kanser tanısı konulurken, 9,9 milyon kişinin de kanserden hayatını kaybettiğini anlattı.

Öksüzoğlu, Sağlık Bakanlığının 2015 yılı verilerinde ise Türkiye’de yılda ortalama 16 bin 500 civarında kanser vakasının teşhis edildiğini vurgulayarak, “2015 yılın istatistiklerine göre Türkiye’de erkeklerde en sık akciğer, prostat, bağırsak, mesane ve mide kanseri görülürken, kadınlarda en sık meme, tiroid, bağırsak, rahim ve akciğer kanseri görülmektedir. Çocuklarda (0-14 yaş) ise en sık lösemi, beyin tümörleri, lenfoma, nöroblastoma ve yumuşak doku ile kemik tümörleri görülmektedir” diye konuştu.

HEDEFLİ TEDAVİLERE ODAKLANILDI

Tütün kullanımının kanser için en önemli risk faktörü olduğunu dile getiren Onkolog, “Günümüzde kanserin yüzde 30-50’si önlenebilir. , alkol, , sağlıklı , düzenli egzersiz ve güneş ışığından korunma ile kanserlerin üçte biri önlenebilir. Meme kanseri tarama programıyla meme kanserinden ölüm riski yüzde 30 azalmaktadır. Servikal kanser tarama programıyla kanser ve ölüm riski yüzde 80 azalmaktadır” değerlendirmesinde bulundu.

Tanısal alandaki gelişmelerle kanser mekanizmasından sorumlu hücre yüzey reseptörlerinin, sinyal yolaklarının ve sürücü mutasyonların tanımlandığını, kanserin tanı ve takibinde yeni moleküler yöntemlerin geliştirildiğini ifade eden Öksüzoğlu, şöyle devam etti:

“Eskiden tümörler sadece radyolojik olarak tespit edilerek biyopsi yapılmakta ve uzun dönem tedavi sadece bu biyopsi sonucuna göre yapılmaktaydı. Ancak tümör heterojenitesi olarak tanımlanan ve zamanla tümör yapısında genetik moleküler değişiklikler olabilmektedir. Likid biyopsisi ile kanda dolaşan kanser hücrelerinden genetik materyalin elde edilmesi mümkün olabilmektedir. Bu şekilde zamanla olan tümör heterojenitesi tespit edilebilmekte ve spesifik kişiye özel tedavi düzenlenmesi yapılabilmektedir. Kişiye özel tedavi denen tümör haritalamasıyla eskiden sadece bir-iki mutasyon bakılırken artık yeni nesil dizileme denen yöntemle 100-200 gen taranabiliyor ve spesifik mutasyonlara özgü yeni hedefli tedaviler yapılabilmektedir.”

Öksüzoğlu, kanserde tedavi yöntemlerinin son dönemde hedefli tedavilere kaydığını dile getirerek, biyolojik tedavi olarak da bilinen bu yöntemlerin, sitokinler, antikorlar ve hücresel tedaviler olduğunu anlattı.

VİDEO: TEDAVİSİNDE ÖNEMLİ BAŞARI

EN ÇOK AKCİĞER KANSERİ GÖRÜLÜYOR

İmmünoterapinin son yıllardaki en büyük gelişmelerden biri olduğunu aktaran Öksüzoğlu, bu tedavilerle melanom, hodgin lenfoma ve böbrek kanserinde ciddi başarıların elde edildiğini kaydetti.

Ayrıca meme, baş boyun, mesane, karaciğer kanserleri gibi birçok kanserde çalışmaların devam ettiğini belirten Prof. Dr. Öksüzoğlu, sözlerini şöyle tamamladı:

 “Akciğer kanseri Türkiye’de de en sık görülen kanserdir. Ancak ile mücadele sayesinde artık artış eğilimi son yıllarda durmuştur. Ayrıca Türkiye’nin kanser profili değişmektedir. Meme, prostat ve kolon kanseri insidansı artarken mide kanseri azalmaktadır. Türkiye, dünyanın başka ülkeleriyle kıyaslandığında ilaca ve tedaviye erişim açısından oldukça iyi durumdadır. Örneğin hali hazırda nüks böbrek kanseri, hodgkin lenfoma ve melanomda immünoterapi tedavisi geri ödenmektedir. Son dönemde artan klinik çalışmalar ve erken erişimle yeni moleküllere hastaların ulaşabilme şansı artmıştır. Yeni açılan klinik araştırma merkezleriyle klinik çalışmalar sayesinde yeni moleküllere hastaların erkenden tanışabilmesi ve faz 1 merkezleriyle yeni moleküllerin araştırılma imkanı olmuştur. Yine Türkiye’de birçok kanser ilaçlarının yerli üretilebilmesi ve biyobenzer çalışmaları devam etmektedir.”

Sayfa Yükleniyor...