Çağdaş edebiyatın temsilcilerinden İsrailli Etgar Keret'in yeni kitabı 'Tanrı Olmak İsteyen Otobüs Şoförü' Türkçede. Keret, yazınsal serüvenini ve öykülerinde neden Ortadoğu’yu işlediğini ise ntvmsnbc'ye anlattı: ''Ortadoğu benim evim, sevsem de nefret etsem de...'' diyen Keret, mizah yazmasının nedeni olarak ise bölgede şahit olduğu acıları gösteriyor...
Ortadoğu yazmak için uygun bir coğrafya mı sizce?
Ortadoğu dünyada yaşamak için en güzel yer olmayabilir fakat hakkında yazmak için en uygun yer. Mesela kurgu türünde yazacaksanız, önünüzde anlatabileceğiniz kadar çok anlaşmazlık var. Farklı insanların farklı hikayeleri sürekli iç içe geçiyor. Benim ülkemi ele alın mesela. Bazen şaka yollu söylüyorum. İsrail aslında bir ülke değil, bir reality show diyorum. Sanki Farklı geçmişleri, farklı kültürleri olan insanları alıp bir araya getirmişsiniz ve her hafta birinin öyküsü ortaya çıkıyor tepemizde de bizi izleyen büyük bir ağabey var sanki...
Peki yazar olmaya nasıl karar verdiniz?
Yazar olmam tamamen kader. Hiç öyle bir niyetim yoktu. Her zaman bilgisayar, fizik ve matematiğe meraklıydım. Benden de mühendis olmam bekleniyordu. Fakat İsrail’de 3 yıl boyunca zorunlu askeri hizmet yapmak zorundasınız. Bu dönem benim için çok dramatikçi. Çok yakın olduğum insanlar öldü, ben çok kötü bir askerdim ve her zaman sisteml bir problemim vardı. Ben de içimi boşaltmak için oturup yazmaya başladım, sonra da bırakamadım.
GÜÇLÜYSENİZ MİZAHA İHTİYACINIZ YOK
Sistemle her zaman bir probleminiz olduğunu söylüyorsunuz. Öykülerinizin bir çoğunda da mizahi ve absürd ögeler bulmak mümkün...
Mizahın her zaman zayıfın silahı olduğunu düşünüyorum. Eğer güçlüyseniz mizaha ihtiyacınız yok. Her zaman ölümle, patronlarımızla ilgili şaka yapmamız da bundan. Eğer bir şeyi değiştiremiyorsanız, sakin olabilmek, akıl sağlığınızı korumak için yapabileceğiniz tek şey onunla ilgili şaka yapmaktır. Ben sadece değiştiremeyeceğim acı veren şeylerle ilgili şaka yapıyorum, onlarla ilgili yazıyorum. Eğer değiştirebilseydim hikaye yazmaya ihtiyaç duymazdım, sadece değiştirirdim.
Filistinli yazar Samir el-Youssef ile birlikte Gazze Blues isimli bir kitap yayımladınız. Biraz da bu kitaptan bahsedebilir misiniz?
Gazze Blues, Gazze’ye giderek orada şarkı söyleyen birini anlatıyor. Kahraman Amerika Birleşik Devletleri’nde doğmuş olmayı diliyor, ve eğer orada olsaydım blues şarkıları yazar, mutlu olurdum diyor. Bu kitapta Ortadoğu’daki ortak bir acıyı dile getirmek için çıkardık. Gidebilse gideceğini söyleyen o kadar çok insan varki, onlardan birini anlatmak istedim. Bu kitap Samir ve benim aramda da bir bağlantı oldu. İkimizde Ortadoğu’da yaşıyoruz, Batı sanatına,kültürüne yakınlık hissediyoruz ama bu toprakların insanıyız. Hissettiklerimiz bizim için buluşma noktası oldu. Çok da iyi oldu.
Yeni projenizden bahsedebilir misiniz?
Şu an polisiye bir roman üzerinde çalışıyorum. Adı da “Parçanın parçası” olacak. Roman üç kişi üzerine kurulu, Hristiyan bir Filistinli, Müslüman bir köktendinci ve İsrailli bir Yahudi. Bu üç kişi bir bankadan soygun yapmak için biraraya geliyor. Amaçları ise çaldıkları para ile ortadoğudan kaçmak. Yani yine bir Ortadoğu öyküsü anlatıyorum. Çünkü Ortadoğu’yu sevebilirim, ondan nefret de edebilirim, değiştiremeyeceğim bir şey varsa burası benim evim.
İsrail edebiyatı son dönemde ciddi bir gelişim gösteriyor. Siz İsrail edebiyatı hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bence İsrail edebiyatı çok heyecan verici. Çünkü içinde her tür şeyi bulabilirsiniz. Biz bir göç ülkesiyiz o yüzden edebiyatımızda da bir ordu öyküsü, bir pasifik öyküsü... O kadar çok şey bulabilirsiniz ki. Mikrokosmostan birçok parça İsrail edebiyatında bir araya geliyor. Bunu çok fazla ülkede bulamazsınız. O yüzden edebiyatın gelişiminden de çok umutluyum.
Ortadoğu’daki olayları özellikle İsrail – Filistin çatışmasını zaman zaman öykülerinize konu ediyorsunuz... Sizce sorunların temelinde ne yatıyor?
Bence Ortadoğu’daki tüm problemlerin temelinde uyuşmazlık ve karşılıklı korku yatıyor. Eğer Ortadoğu’daki insanlar birbirinden korkmasaydı sorunlar çok daha kolay çözülürdü. Siz yanınızdan geçen birine bakınca, bu kesin bana bir kötülük yapabilir diye düşünürseniz sorunları nasıl çözebilirsiniz ki...
Ortadoğu yazmak için uygun bir coğrafya mı sizce?
Ortadoğu dünyada yaşamak için en güzel yer olmayabilir fakat hakkında yazmak için en uygun yer. Mesela kurgu türünde yazacaksanız, önünüzde anlatabileceğiniz kadar çok anlaşmazlık var. Farklı insanların farklı hikayeleri sürekli iç içe geçiyor. Benim ülkemi ele alın mesela. Bazen şaka yollu söylüyorum. İsrail aslında bir ülke değil, bir reality show diyorum. Sanki Farklı geçmişleri, farklı kültürleri olan insanları alıp bir araya getirmişsiniz ve her hafta birinin öyküsü ortaya çıkıyor tepemizde de bizi izleyen büyük bir ağabey var sanki...
Peki yazar olmaya nasıl karar verdiniz?
Yazar olmam tamamen kader. Hiç öyle bir niyetim yoktu. Her zaman bilgisayar, fizik ve matematiğe meraklıydım. Benden de mühendis olmam bekleniyordu. Fakat İsrail’de 3 yıl boyunca zorunlu askeri hizmet yapmak zorundasınız. Bu dönem benim için çok dramatikçi. Çok yakın olduğum insanlar öldü, ben çok kötü bir askerdim ve her zaman sisteml bir problemim vardı. Ben de içimi boşaltmak için oturup yazmaya başladım, sonra da bırakamadım.
GÜÇLÜYSENİZ MİZAHA İHTİYACINIZ YOK
Sistemle her zaman bir probleminiz olduğunu söylüyorsunuz. Öykülerinizin bir çoğunda da mizahi ve absürd ögeler bulmak mümkün...
Mizahın her zaman zayıfın silahı olduğunu düşünüyorum. Eğer güçlüyseniz mizaha ihtiyacınız yok. Her zaman ölümle, patronlarımızla ilgili şaka yapmamız da bundan. Eğer bir şeyi değiştiremiyorsanız, sakin olabilmek, akıl sağlığınızı korumak için yapabileceğiniz tek şey onunla ilgili şaka yapmaktır. Ben sadece değiştiremeyeceğim acı veren şeylerle ilgili şaka yapıyorum, onlarla ilgili yazıyorum. Eğer değiştirebilseydim hikaye yazmaya ihtiyaç duymazdım, sadece değiştirirdim.
Filistinli yazar Samir el-Youssef ile birlikte Gazze Blues isimli bir kitap yayımladınız. Biraz da bu kitaptan bahsedebilir misiniz?
Gazze Blues, Gazze’ye giderek orada şarkı söyleyen birini anlatıyor. Kahraman Amerika Birleşik Devletleri’nde doğmuş olmayı diliyor, ve eğer orada olsaydım blues şarkıları yazar, mutlu olurdum diyor. Bu kitapta Ortadoğu’daki ortak bir acıyı dile getirmek için çıkardık. Gidebilse gideceğini söyleyen o kadar çok insan varki, onlardan birini anlatmak istedim. Bu kitap Samir ve benim aramda da bir bağlantı oldu. İkimizde Ortadoğu’da yaşıyoruz, Batı sanatına,kültürüne yakınlık hissediyoruz ama bu toprakların insanıyız. Hissettiklerimiz bizim için buluşma noktası oldu. Çok da iyi oldu.
Yeni projenizden bahsedebilir misiniz?
Şu an polisiye bir roman üzerinde çalışıyorum. Adı da “Parçanın parçası” olacak. Roman üç kişi üzerine kurulu, Hristiyan bir Filistinli, Müslüman bir köktendinci ve İsrailli bir Yahudi. Bu üç kişi bir bankadan soygun yapmak için biraraya geliyor. Amaçları ise çaldıkları para ile ortadoğudan kaçmak. Yani yine bir Ortadoğu öyküsü anlatıyorum. Çünkü Ortadoğu’yu sevebilirim, ondan nefret de edebilirim, değiştiremeyeceğim bir şey varsa burası benim evim.
İsrail edebiyatı son dönemde ciddi bir gelişim gösteriyor. Siz İsrail edebiyatı hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bence İsrail edebiyatı çok heyecan verici. Çünkü içinde her tür şeyi bulabilirsiniz. Biz bir göç ülkesiyiz o yüzden edebiyatımızda da bir ordu öyküsü, bir pasifik öyküsü... O kadar çok şey bulabilirsiniz ki. Mikrokosmostan birçok parça İsrail edebiyatında bir araya geliyor. Bunu çok fazla ülkede bulamazsınız. O yüzden edebiyatın gelişiminden de çok umutluyum.
Ortadoğu’daki olayları özellikle İsrail – Filistin çatışmasını zaman zaman öykülerinize konu ediyorsunuz... Sizce sorunların temelinde ne yatıyor?
Bence Ortadoğu’daki tüm problemlerin temelinde uyuşmazlık ve karşılıklı korku yatıyor. Eğer Ortadoğu’daki insanlar birbirinden korkmasaydı sorunlar çok daha kolay çözülürdü. Siz yanınızdan geçen birine bakınca, bu kesin bana bir kötülük yapabilir diye düşünürseniz sorunları nasıl çözebilirsiniz ki...
ORTADOĞU’DA BARIŞTAN SÖZ ETMEK BAZEN KOMİK GELİYOR
Peki barıştan nasıl söz edebiliriz?
Ortadoğu’da barıştan söz etmek bana bazen komik geliyor. Bence herkes sadece İsrail değil Ortadoğudaki herkes çözümü biliyor. Örneğin herkes işgalin bitmesi gerektiğini, topraklarımızda iki ülke ve iki ulus olması gerektiğini ve Kudüs’ün her iki ulusunda İsraillilerin ve Filistinlilerin başkenti olması gerektiğini biliyor. Problem bilmekte değil, çözüm yerine ayrıntılara takılmakta. Ayrıca çok ciddi bir güven sorunu yaşıyoruz. Karşımızdakine güvenmediğimiz için kendimize sürekli neden ödün vereyim ki diye soruyoruz. Bir anlaşma yapmayı düşünmeden önce birbirimize güvenmeyi öğrenmemiz gereiyor.
ALÇAK KOLTUK KRİZİ
Son dönemde Türkiye ve İsrail arasındaki ilişkiler bozuldu. İsrail’de yaşayan biri olarak Türkiye, İsrail’den nasıl görünüyor?
İsrail hükümetinden çok şikayetçiyim. Elçinizin alçak bir sandalyeye oturtulduğu o olaya çok üzüldüm, bunu hiç bir ideoloji açıklayamaz. O ve Mavi Marmara olayı sonrasındaki süreç iki ülke arasındaki ilişkilere ciddi zararlar verdi. İsrail’de yıllarca dostumuz olarak gördüğümüz Türkiye'nin İsrail'den nefret etmeye başladığına dair bir korku var. Yakılan bayraklar, İsrail karşıtı söylemlerde bu korkuyu destekler nitelikte. Ama ben iki ülke arasında yıllar, hatta yüzyıllardan gelen bir bağlantı olduğunu düşünüyorum ve bunun sayesinde bunu aşacağız. Toplumlar birbirine yakın ve bir çok ilişkilerimiz var, bunları bir anda silip atamayız ki...
'Tanrı Olmak İsteyen Otobüs Şoförü' Siren Yayınları etiketiyle kitapçılarda.
Peki barıştan nasıl söz edebiliriz?
Ortadoğu’da barıştan söz etmek bana bazen komik geliyor. Bence herkes sadece İsrail değil Ortadoğudaki herkes çözümü biliyor. Örneğin herkes işgalin bitmesi gerektiğini, topraklarımızda iki ülke ve iki ulus olması gerektiğini ve Kudüs’ün her iki ulusunda İsraillilerin ve Filistinlilerin başkenti olması gerektiğini biliyor. Problem bilmekte değil, çözüm yerine ayrıntılara takılmakta. Ayrıca çok ciddi bir güven sorunu yaşıyoruz. Karşımızdakine güvenmediğimiz için kendimize sürekli neden ödün vereyim ki diye soruyoruz. Bir anlaşma yapmayı düşünmeden önce birbirimize güvenmeyi öğrenmemiz gereiyor.
ALÇAK KOLTUK KRİZİ
Son dönemde Türkiye ve İsrail arasındaki ilişkiler bozuldu. İsrail’de yaşayan biri olarak Türkiye, İsrail’den nasıl görünüyor?
İsrail hükümetinden çok şikayetçiyim. Elçinizin alçak bir sandalyeye oturtulduğu o olaya çok üzüldüm, bunu hiç bir ideoloji açıklayamaz. O ve Mavi Marmara olayı sonrasındaki süreç iki ülke arasındaki ilişkilere ciddi zararlar verdi. İsrail’de yıllarca dostumuz olarak gördüğümüz Türkiye'nin İsrail'den nefret etmeye başladığına dair bir korku var. Yakılan bayraklar, İsrail karşıtı söylemlerde bu korkuyu destekler nitelikte. Ama ben iki ülke arasında yıllar, hatta yüzyıllardan gelen bir bağlantı olduğunu düşünüyorum ve bunun sayesinde bunu aşacağız. Toplumlar birbirine yakın ve bir çok ilişkilerimiz var, bunları bir anda silip atamayız ki...
'Tanrı Olmak İsteyen Otobüs Şoförü' Siren Yayınları etiketiyle kitapçılarda.