Genel Kurul, TBMM Başkanı Mustafa Şentop'un başkanlığında açıldı. İstiklal Marşı'nın okunmasının ardından Şentop konuşmasına başladı.
Erdoğan'ı locaya gelişinde AK Parti Grubu ayakta alkışlarken, MHP Grubu da ayakta karşıladı.
TBMM BAŞKANI ŞENTOP'UN KONUŞMASI
Konuşmasında çatısı altında gururla bulundukları bu yapının, yalnızca bir bina olmadığına işaret eden Meclis Başkanı Şentop, bu çatının altında yankılanan, işgal teşebbüsüne karşı istiklal iradesinin, istilacılara karşı hürriyet mücadelesinin ve bütün bunları milletle birlikte yapma ısrarının gür sesi olduğunu söyledi.
Şentop, bu Meclis'in, mirası istiklal, mizacı hürriyet, temeli milli irade olan bir yüce abide olduğunu ifade ederek, "Zira, milletin ve vatanın en zor günlerinde teşekkül etmiş, Türkiye’yi istiklale taşıyan milli mücadele iradesinin merkezi olmuştur. Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün tarihi önderliğinde milletimiz, o güne kadarki kahramanlıklarının özeti, o günden sonraki cesaretinin önsözü sayılacak bir dirençle kurtuluşunu elde etmiştir. Bu vesileyle Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü, mesai ve silah arkadaşlarını, Birinci Meclis'in her biri şeref numunesi üyelerini ve kurtuluşa yüreklerini koyan aziz şehitlerimizi rahmetle, minnetle ve şükranla yad ediyorum" diye konuştu.
"İHANETE GEÇİT VERMEDİLER"
Şentop, bu Meclis yüce ve mukaddes olduğu için 15 Temmuz gecesi, milleti bizar ve demokrasiyi tarumar etmek isteyen hain darbe girişimine, milli iradenin tecelli ettiği TBMM'yi bombalayacak kadar alçalmış darbecilere karşı milletin ve Meclis'in kahraman üyelerinin direndiğini, o ihanete geçit vermediğini anımsattı.
15 Temmuz'da girişilen darbe teşebbüsüne karşı eşine az rastlanır bir liderlik sergileyen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a şükranlarını sunan Şentop, o gece şehit olan vatan evlatlarını rahmet, gazileri minnetle andı.
TBMM Başkanı Şentop, dünyanın büyük dönüşümler yaşadığı, köklü değişimlere şahit olduğu bir dönemden geçtiğine işaret ederek, bu büyük dönüşüm ve değişimin, hem tarihi mirası hem de coğrafi konumu sebebiyle Türkiye'ye büyük görevler yüklediğini vurguladı.
Dünyanın en çok komşuya sahip ülkelerinden birisi olarak Türkiye'nin, bölgesinde ve dünyada olup bitenlere geçmişte hiç rastlanmadığı ölçüde müdahil olduğunu, iddialarını ve iradesini her fırsatta, her zeminde ısrarlı bir biçimde dile getirdiğini anlatan Şentop, "Türkiye'nin bölgesinde ve dünyada gittikçe artan bir etkinliğe sahip olması tesadüfi değildir. Türkiye bu güce, gayretli milleti, basiretli idaresi, yerli ve milli politikaları ve en önemlisi de köklü demokrasi geleneği sayesinde ulaşmıştır" dedi.
Şentop, kuruluşunun 99. yıl dönümünü coşkuyla kutladıkları ve istiklal gayretiyle milli mücadeleyi yürüten Birinci Meclis'in, bugün olduğu gibi milletin bütün renklerini zenginlik olarak bünyesinde barındıran bir yapıya sahip olduğunu belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Farklı kökenlere ve kimliklere sahip birçok isim, memleketin bir kısmı işgal edilmişken Ankara'da bir araya gelmişti. Hepsinin ortak idealiyse, esaret altında değil, bu cennet vatanın üstünde bağımsız bir şekilde yaşamaktı. Birinci Meclis'ten devraldığımız mirasın önemli bir parçası da işte bu istek ve iradedir. Bu vesileyle bir daha tekrar etmekte fayda görüyorum ki Türkiye ancak farklılıklarını çatışma bahanesi değil, zenginleşme imkanı olarak gören bir anlayışla ilerleyebilir. Dar ve daraltıcı bir bakış açısıyla bu ülkeye bakmak, geçmişte acısını çektiğimiz bir illettir. 1920 ruhundan bize miras kalan anlayış, farklılıklarımıza rağmen Türkiye'den yana olmayı, aynı bayrak altında eşit vatandaşlar olarak yaşama iradesini zorunlu kılmaktadır.
Köklü bir seçim ve parlamento geleneğine sahip bir ülke olarak Türkiye için sivil siyasetin dışında zemin, demokrasiden başka çare, diyalog içermeyen bir söylem arayışında olmak, bu ülkenin geleceğini baltalamaktır. Bu sebeple, hangi düzeyde olursa olsun, neyi amaçlarsa amaçlasın, ne tür bir kisveye bürünürse bürünsün fikirlerini hakim kılmak veya rakiplerini zayıf düşürmek için şiddeti bir yöntem olarak benimseyenler, şiddet ile arasına mesafe koyamayanlar, bu ülkenin ve milletin aleyhine çalışmaktadırlar."
"TÜRKİYE İLE SAĞLIKLI VE VERİMLİ İLİŞKİ KURMANIN TEK YOLU..."
TBMM Başkanı Şentop, yüce Meclis'in Türkiye'nin zor günlerden çıkışına rehberlik etmiş bir kurum olduğunu dile getirdi.
Milli mücadele döneminde top sesleri Polatlı'dan duyulurken ya da işgalin karanlığı her ufku bürümüşken "Ya İstiklal, ya ölüm" şiarını yükselten, Mehmet Akif'in "Hakkıdır Hakk'a tapan milletimin istiklal" mısrasıyla tamamlanan İstiklal Marşı'nı defalarca ayakta alkışlayan Gazi Meclis'in ruhu neyse, şu an kendilerini bir araya getiren Meclis'in ruhunun da o olduğunu vurgulayan Şentop, bu ruhun, bu istiklal arzusunun, en büyük iftihar tabloları olduğunu, bu sebeple Türkiye'nin büyük bir ülke ve milletin yeryüzünün en mümtaz topluluklarından olduğunu söyledi.
Türkiye'nin, nereden geldiğini de nereye ilerleyeceğini de çok iyi bildiğini belirten Şentop, şunları kaydetti:
"Tarihin bütün karmaşık ve bunalımlı dönemeçlerinde öne çıkıp düzen sağlayan bir topluluk olarak milletimiz, bugün de insanlık değerlerinin safında, her türlü haksızlığın ve zulmün karşısındadır. İnsanlık değerlerinin safında olmayı erdem, haksızlığa karşı çıkmayı vazife bilen aziz milletimizin temsilcileri de bu yüce Meclis'te aynı tavrı takınmaktadır. Bunun en son örneği, 15 Mart'ta Yeni Zelanda'da gerçekleşen katliam karşısında Meclis'te grubu bulunan bütün partilerimizin ortak bir bildiriye imza atmalarıdır. Bütün parti gruplarımıza gösterdikleri bu tavır dolayısıyla teşekkür ediyorum.
En zor şartlar altında bile harici müdahalelere boyun eğmeyen Türkiye'nin bugün eriştiği güç görmezden gelinerek dayatmacı politikalara mecbur bırakılmak istenmesi, bu ülkenin ruhunu ve önemini kavrama eksikliğinden kaynaklanmaktadır ve büyük bir hatadır. Hele de Türkiye'ye yönelik dayatmaların bir parçası olmak üzere terörün ve teröre müzahir yapıların desteklenmesi, başarılı olmak bir yana, Türkiye'nin haklı öfkesini celbetmektedir. Türkiye, haritaları cetvelle çizilmiş, anayasaları cebren yapılmış, idarecileri özel olarak yetiştirilmiş, köksüz ve hedefsiz nev-zuhur devletlere benzemez. Bu yüzden, Türkiye ile sağlıklı ve verimli ilişki kurmanın tek yolu, bu ülkenin ve milletimizin hassasiyetlerini kavramaktan, samimi bir yaklaşım geliştirmekten geçer."
"ÇOCUKLARA YÖNELİK SUÇLARDA KATI, TAVİZSİZ VE HIZLI SÜREÇLER YÜRÜTÜLMELİ"
Çocuklarına ve gençlerine önem vermeyen bir milletin, yok olmanın eşiğinde olduğunu ifade eden Şentop, bu yüzden çocukları ve gençleri milli ve manevi değerlerlerle donatıp, kendi ayakları üzerinde duran, istiklal ve hürriyet aşığı, çağın gerektirdiği donanıma ve niteliklere sahip fertler olarak yetiştirmeleri gerektiğini söyledi.
Şentop, çocuklarla ilgili çabalarını, modern hayatın ve dijital dönüşümlerin doğurduğu yeni sonuçları göz önüne alarak güncellemeleri gerektiğini dile getirerek, "Ayrıca çocuk suçluluğunda ve çocukları hedef alan suçlarda bir artış görülmektedir. Bu hususlarda, özellikle çocuklara yönelik suçlarda TBMM başta olmak üzere bütün kurum ve kuruluşlarımız daha etkin bir çalışma yapmalıdır. Çocuklara yönelik suçlarda katı, tavizsiz ve hızlı süreçler yürütülmelidir. Çünkü çocuklar bize geleceğin ve Allah’ın emanetleridir" dedi.
"BUGÜNÜMÜZÜ İSTİKLAL İÇİN GAYRET GÖSTERENLERE BORÇLUYUZ"
"Bugün bu vatanda ve bu bayrağın altında yaşayan hür bir millet, bölgesel ve küresel anlamda sözüne kulak verilen güçlü bir devlet isek, bunu istiklal, hürriyet ve aziz milletimiz için gayret göstermiş kimselere borçluyuz." diyen Şentop, başta ilk Meclis Başkanı, milli mücadelenin lideri ve Cumhuriyetin banisi Gazi Mustafa Kemal ve Birinci Meclis'te kurtuluş mücadelesine omuz veren bütün milletvekilleri olmak üzere Meclis çatısı altında görev yapan, vatan, millet, bayrak ve devlet uğruna şehit düşen, gazi olan, 15 Temmuz hain darbe ve işgal girişimine karşı dururken makamların en yücesine ulaşan her bir vatan evladını rahmetle, minnetle, şükranla andığını ifade etti.
Halkın Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nı kutlayan Şentop, her geçen yılın demokrasinin kökleşmesine, milletin refah ve selametine, devletin kudretine, yeniden büyük Türkiye davasının muzafferiyetine katkı yapması temennisinde bulundu.
"ŞİDDET YOLUYLA SİYASİ NETİCE ELDE ETMEYE ÇALIŞMAK..."
TBMM Başkanı Mustafa Şentop, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, TBMM Başkanvekili Levent Gök ve bazı milletvekillerine yönelik Ankara'nın Çubuk ilçesinde müessif bir saldırı gerçekleştiğini belirterek, bu saldırıyı kınadı, geçmiş olsun dileklerini iletti. Şentop, bir daha bu tür olayların yaşanmamasının en büyük temennileri olduğunu söyledi.
Şiddet yoluyla siyasi netice elde etmeye çalışmanın, şiddeti meşrulaştırmak veya desteklemenin kabul edilemeyecek bir tavır olduğunu vurgulayan Şentop, bunun Türkiye'ye yakışmadığını kaydetti.
CHP'Lİ ÖZKOÇ: BUGÜN LİNCİN HESABININ SORULMASI GEREKEN GÜNDÜR
Şentop'un konuşmasından sonra söz alan CHP Grup Başkanvekili Engin Özkoç da Kılıçdaroğlu'na linç girişiminde bulunulduğunu belirterek, ellerindeki görüntüler ve tanık ifadelerinin bu gerçeği tüm çıplaklığıyla ortaya koyduğunu söyledi.
Özkoç, şöyle dedi:
"Bugün siyasetin ortak olması, lincin hesabının sorulması gereken gündür. İtidal çağrısı yapılıyorsa, Sayın Genel Başkanımız Kılıçdaroğlu, Türk siyasetinin gördüğü en itidalli, en soğukkanlı, barış ve kardeşlikten yana iradesini en açık şekilde ortaya koyan liderdir. Şehidimiz bir parti, bir hane için değil vatanımız için canını ortaya koymuş evladımızdır, hepimizin evladıdır. Bir şehidimizin acısında ortak olamayacaksak, millet olarak hiçbir noktada yan yana gelemeyiz. Biz şehit cenazelerine böyle bakıyoruz. Şehit, bizim şehidimizdir, hepimizin şehididir. Evladını bayrağımıza sarılı tabutuyla kucaklayan her ailenin yanında olacağız. Bu linç girişimini, şehit aileleriyle, bir toplumsal tepkiyle ilişkilendirmeye çalışanları kınıyor, vicdan ve sağduyuya davet ediyoruz. Linç girişimiyle ilgili hukuki sürecin sonuna kadar takipçisi olacağız."
AK PARTİ'Lİ BOSTANCI: MECLİS'İN SÖZÜ MİLLETİN NİHAİ SÖZÜDÜR
AK Parti Grup Başkanı Naci Bostancı, yaptığı konuşmada, Cumhuriyet'in temellerinin atıldığı günü anmak, bugün ve yarına sonuçlar çıkarmak için toplandıklarını belirtti.
Meclis'in açıldığı 23 Nisan 1920'den kalan tarihi mirasın en başında "Milletin istikbalini yine milletin azim ve kararı kurtaracak" ilkesinin bulunduğunu söyleyen Bostancı, şöyle konuştu:
"Bu, üstünde hangi kıyafet olursa olsun mandacılığı, 'Acaba bu tür hamiliklerden siyasi fayda sağlar mıyım?' diye bir an dahi düşünmeksizin reddetmek anlamına gelir. Büyük güçler dahil tüm ülkelerle ilişkiler kurulurken karşılıklı saygı ve çıkar esasını savunmak, her tür dayatmaya karşı ortak davranmak, şu Meclis'in atmosferinde soluklanan her nefes sahibinin kaçınılmaz tarihi sorumluluğudur. Ortak kaderimiz ve geleceğimiz için takip edilen milli politikaların sonu mutlaka selamete ve felaha kavuşacaktır. Bu yolda maruz kalınan çeşitli meydan okumalar karşısında toplumsal hayata karşılık gelen hassasiyetleri iç siyasetin rekabet konusu yapmamak, ortak sathı tahkim etmek Kuvayı Milliye ruhunun ve 23 Nisan'da açılan bu Meclis'in onurudur, görevidir."
Türk milletinin, en zorlu yoksulluk ve yokluk şartlarında imkansızı mümküne çeviren bir ruha, vefakarlığa ve dayanışma bilincine sahip olduğunu söyleyen Bostancı, "Bunu dün göstermiştir, bugün de o insanların torunları aynı çizgidedir. Bu millet, ışıltısını yitirse de bir imparatorluğun, bir dünya gücünün çocuklarıdır. Arkalarındaki tarihi miras bir yük değil, bir imkandır. O tarihi çizgiyi muhakkak en gerçekçi şekilde kararlılıkla geleceğe uzatacaklardır" dedi.
Bostancı, 99 yıl önce Meclis'te kalpaklılar, fesliler ve sarıklıların bulunduğunu hatırlatarak "Onlar bütün o sembollerin ima ettiği farklılıkları aşmış, ortak bir dayanışma ruhunda bir araya gelmiş, her türlü tartışma ve müzakereyi, milletin kurtuluş ve yeniden ayağa kalkması istikametinde yapmışlardır. Bize bırakılan miras, siyasi rekabeti aynı şekilde yapmak ancak Türkiye'nin ortak kaderi ve geleceğini her türlü mülahazanın ötesinde bir üst değer olarak tutmaktır" değerlendirmesinde bulundu.
Ortak kader ve gelecek için hassasiyet ve siyasetin Türkiye'nin kurumlarında kayıtlı olduğunu dile getiren Bostancı, şöyle devam etti:
"O yüzden temel kurumlara karşı dikkatli ve itinalı bir dil gerekir. Bu kurumlardan biri olarak Meclis, millet iradesinin tecelli yeridir. Meclis'in çeşitli müzakerelerle aldığı kararları eleştirmek elbette mümkündür fakat kurumsal itibarına halel getirecek şekilde kimi kararlarını 'darbe' olarak tanımlamak asla kabul edilemez. Unutulmasın ki Meclis'in sözü milletin nihai sözüdür. Kararının demokrasi dışı eleştirisi doğrudan milletimize, onun karar ve tercihlerine karşı söylemiş bir söz hükmündedir. Bugün bizi burada özel oturumda bir araya getiren, Meclis'e karşı duyduğumuz ortak saygı değil midir? Bu saygı, eleştirel dilin ötesinde milletin kader birlikteliğinin tecelli yeri olarak burayı görmemizin neticesi değil midir? Tam da buna inandığımız, bir kez daha 99. yılda bunu ifade etmek istediğimiz için burada değil miyiz?"
"İKTİDAR MEŞRUİYETİ DAHA BÜYÜK BİR TOPLUMSAL ONAYA BAĞLANMIŞTIR"
Cumhuriyet ve demokrasilerde kuralın belli olduğunu, yöneticileri halkın seçtiğini veya geri çağırdığını ifade eden Bostancı, tüm seçimli makamların kimseye mülk olmadığını belirtti.
Seçim sonuçlarına hukukun imkanları ölçüsünde itiraz yollarının bulunduğuna, bunları kullanmaktan dolayı kimsenin suçlanamayacağına dikkati çeken Bostancı, şunları söyledi:
"Bir oyla dahi olsa seçimi kazanmak hukukunda şüphesiz ki 'altın oy' yoktur. Bütün oylar eşittir ve kural, her bir oyun hakkını korumak ahlakında kayıtlıdır. Tüm makamlar seçimle el değiştirmeye açıkken siyasi rekabet tartışmalarını 'otoriterlik', 'totaliterlik', 'diktatörlük' kavramlarıyla yürütmek kendi içinde bir çelişkidir. Diktatörlüklerde seçimlerin bir önemi yoktur, bizde önemi var. Diktatörlüklerde makamlar el değiştiremez, bizde değiştirir. Diktatörlüklerde göstermelik seçimlerin hukuka ihtiyacı yoktur, bizde hukuk yolları herkes için ihtiyaçtır. Diktatörlüklerde muhalefet ya yoktur ya da haşmetmeaplarının muhalefetidir. Bizde herhalde herkes teyit eder ki ne haşmetmeap vardır ne de onun kaçınılmaz sonucu haşmetmeapların muhalefeti vardır. Diktatörlüklerde muhalefetin iktidar tasavvuru olmaz. Bizde muhalefetin her zaman böyle bir tasavvuru ve yol haritası olmuştur, olacaktır."
Bostancı, Türkiye'nin, 16 Nisan referandumuyla sistemi değiştirdiğini artık Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin yürürlükte olduğunu dile getirdi.
Yeni sistemin, farklı kesimlerin işbirliklerine imkan vermesi bakımından toplumsal açıdan bütünleştirici olduğunu söyleyen Bostancı, "Ortadoğu coğrafyasındaki küresel hayaletin, toplumsal fay hatlarına tahrik eden siyaseti dikkate alındığında bu çok önemli bir işlevdir. İktidar meşruiyeti daha büyük bir toplumsal onaya bağlanmıştır. Yasama ve yürütmenin teorideki ayrılığı, pratikteki birlikteliği yeni sistemle daha net, daha gerçekçi bir ayrılmaya tabi tutulmuştur" diye konuştu.
"CUMHURBAŞKANI, MİLLETİN BİRLİĞİ VE DİRLİĞİNİN SEMBOLÜDÜR"
Meclis'in, yasaların yegane kaynağı olduğunu vurgulayan Bostancı, şöyle konuştu:
"Toplumun sinir uçlarını temsil eden niteliği, bu görevi en yüksek vasıfta yapmasına imkan vermektedir. Her yeni sistem süreç içinde herkesin görüş ve eleştirileriyle tekemmül eder. Pratiği olmayan bir reddiyecilik yerine Cumhuriyet ve demokrasimizi kanatlandıracak, Meclis dahil her demokratik kurumun gücünü artıracak bir çizgide sürece pozitif katkı vermek önemlidir. Cumhurbaşkanı, milletin birliği ve dirliğinin sembolüdür. Bugün Sayın Erdoğan Cumhurbaşkanıdır, yarın bu ülkenin başka evlatları bu göreve gelecektir. Sistem değişikliği sebebiyle kazandığı siyasi mahiyet, hepimiz için ortak değerdeki makama karşı ölçüsüz bir dilin kullanılabileceği anlamında gelmez. Süreç içinde muhalefetteki kimi siyasi kişiliklerin, Cumhurbaşkanlığı kurumuna karşı uygun dil ve tutumları şüphesiz aynı şekilde gördükleri mukabele kanaatimce genel bir memnuniyet yaratmıştır."
"ÇUBUK'TA MEYDANA GELEN MÜESSİF OLAY ASLA KABUL EDİLEMEZ"
Berat Gecesi, 4 askerin teröristler tarafından şehit edilmesinin üzüntüye neden olduğunu aktaran Bostancı, şehitlere Allah'tan rahmet, Türk milletine baş sağlığı diledi.
Naci Bostancı, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, şehit Yener Kırıkcı'nın Çubuk'taki cenazesinde saldırıya uğramasına ilişkin "Çubuk'ta şehidimizin cenaze töreninde meydana gelen müessif olay asla kabul edilemez. Sayın Genel Başkan'a ve CHP temsilcilerine bir kez daha 'Geçmiş olsun' diyorum" dedi.
Bostancı, şu değerlendirmeyi yaptı:
"Sayın Cumhurbaşkanımızın 'Türkiye ittifakı' ve 'kızgın demiri soğutmak' sözleriyle siyasi iklimin normalleşmesine çağrıda bulunduğu siyasi atmosferde bu olayın yaşanması ayrıca dikkate değerdir. Türkiye'nin her tür gerilimi akıl ve sorumluluk çizgisinde aşmaya, beyanların bu istikamette oluşmasına ihtiyacı vardır. Öte yandan toplumsal kutuplaşma yerine kucaklaşmanın yolu, kurumları ortak değer çizgisinde tutmaktan, siyasal dilin kollarını uzatmaktan geçer. Biz bu ülkenin ortak aklından, fikrinden her zaman faydalandık. Her tür eleştiri ve teklifin kışkırtıcılıktan, itham ve isnatlardan uzak olması, asabiyet duygusuna seslenmek yerine tüm toplumun vicdanında karşılık bulması önemlidir."
"BİR ELİ AVRUPA'DA DİĞER ELİ ASYA'DA OLAN ÜLKEMİZİN YÜZÜ HERKESE DÖNÜK"
Küresel ölçekteki insani dramlar, haksızlıklar ve adaletsizlikler karşısında Türkiye'nin yükselen sesinin, herkesin onur kaynağı olduğuna dikkati çeken Bostancı, şunları kaydetti:
"Bir eli Avrupa'da diğer eli Asya'da olan ülkemizin yüzü herkese dönüktür. Sırtımız ise hiç kimseye dönük değildir. Türkiye modernleşiyor, şehirleşiyor, dünyayla daha fazla temas kuruyor. Yolculuğumuzun istikameti kesinlikle modern dünyadır. Bizim de saygın müktesebatımızla katıldığımız, evrensel değerleri dikkate alan bir milliliktir. Mevlana'nın pergeli gibi olduğumuzu her daim hatırlıyoruz. Avrupa merkezli olmak üzere küresel ölçekteki yabancı düşmanlığı, İslamofobia ve Sri Lanka'daki kilise saldırıları gibi gelişmeler izleri endişelendiriyor. Dünyadaki egemen merkez siyasetlerin husumetin doğurduğu popülerlikten pay kapmaya çalışmaları endişemizi daha da artırıyor. Diğer yandan Avusturalya'daki katliamın ardından ortaya konulan haysiyetli insani tavır ise ümitlendiriyor. Yerimiz küresel ölçekte insanlığın, adaletin ve hakkaniyetin safıdır. Tarihi önemdeki bu ülkenin siyasi yolculuğunun hayırlara vesile olmasını diliyorum. Elbette bu dileğin failleri kendilerine düşen sorumluluklarıyla birlikte hepimiziz."
KILIÇDAROĞLU: KURTULUŞ DA KURULUŞ DA HUKUKA DAYANDIRILMIŞTIR
Partisi adına 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nı kutlayan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, bu güzel günün, bahar günlerinin ışıltısıyla taçlanmasını, Türkiye'nin aydınlık, huzur ve adalet dolu günlerinin müjdecisi olması temennisinde bulundu. Kılıçdaroğlu, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün 19 Mayıs 1919'da başlattığı kurtuluş mücadelesinin 100. yılının idrak edildiğini anımsatarak, gelecek 4 yıl içerisinde Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun da aralarında bulunduğu çok önemli 100. yıl kutlamalarının gerçekleştirileceğine işaret etti.
2020'de Gazi Meclis'in açılışının 100. yılının kutlanacağını belirten Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:
"Önümüzdeki bu 4 yıllık süreç, bir kutlamalar dönemidir. Bu yılla birlikte önümüzdeki 4 yıl, tüm yurttaşlarımızın da katılımıyla hepimiz için yeni bir arınma dönemidir. Gerçeklerle yüzleşme, bu güzel ülkemizin kuruluş harcına katılmış, temellerine kazınmış ve Türkiye'mizin, günümüzün sorunlarına da çözüm üretecek felsefeyi yeniden keşfetme dönemidir. Bu felsefeyi 3 sözcükle özetleyebiliriz; hak, hukuk ve adalet."
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, Kurtuluş Savaşı'nın planlanması ve sürdürülmesi ile Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun, Anadolu Müdafa-i Hukuk Cemiyeti'ne dayandığını hatırlatarak, "Yani kurtuluş da kuruluş da hukuka dayandırılmıştır" diye konuştu.
Kılıçdaroğlu, Mustafa Kemal Atatürk'ün TBMM'nin açılışından bir gün sonra 24 Nisan 1920'de Meclis'te yaptığı konuşmada Müdafa-i Hukuk'u bütün yönleriyle anlattığını aktararak, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Mustafa Kemal Atatürk'e göre Müdafa-i Hukuk yani 'hakların müdafaası', sadece işgal güçlerine karşı Türk milletinin haklarının müdafaası anlamına gelmez. Hakların müdafaası, egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olması nedeniyle her bir vatandaşın hakkının ve hukukun savunulduğu bir yönetim anlayışını ifade eder. Mustafa Kemal için tek doğru yol için milli iradeyi egemen kılacak, milli bir Meclis'in, yani TBMM'nin açılmasıdır. Dolayısıyla tereddütsüz şunu söyleyebiliriz: Türkiye Cumhuriyeti'nin temelinde, her bir vatandaşın hakkını ve hukukunu korumayı amaç edinen bir ruh vardır."
Milli Mücadele'yi yönetmesi nedeniyle dünyada "Gazi" unvanına sahip tek parlamento olan TBMM'nin, kurulduğu ilk günden itibaren tarihin kendisine yüklediği sorumluluğun gereği olarak yetkileri konusunda titiz davrandığına dikkati çeken Kılıçdaroğlu, 1924 Anayasası TBMM'de görüşülürken sunulan "Meclis'in kendiliğinden seçimlerin yenilenmesine karar verebileceği gibi Cumhurbaşkanı'nın da seçime karar verebilmesine imkan tanıyan" önergenin, dönemin milletvekilleri Mahmut Esat Bozkurt ve Şükrü Saraçoğlu'nun "Hakimiyet Kayıtsız şartsız milletindir" gerçeğine atıfta bulunan eleştirileri üzerine reddedildiğini anlattı.
Bu gerçeğin altının bir kez daha çizilmesi gerektiğini vurgulayan Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
"Egemenliğin kullanılmasının hiçbir surette, hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılmaması için kuvvetler ayrılığı ilkesi getirilmiştir. Bütün demokrasilerin ana omurgasını kuvvetler ayrılığı ilkesi oluşturmaktadır. Yani yasama, yürütme ve yargı demokrasinin olmazsa olmazıdır. Kuvvetler ayrlığı aynı zamanda gücün demokratik kurallar içinde denetlenmesidir. Bu nedenledir ki, çeşitli defalar askeri darbeler ve farklı müdahalelerle egemenlik milletten alınmak istenmişse de TBMM er geç aslına dönmüştür. Ancak üzülerek ifade edeyim ki, son Anayasa değişikliğiyle TBMM, kendi yetkilerini kısıtlamış, çağdaş demokrasilerin vazgeçilmez kuralı olan kuvvetler ayrlığı ilkesi fiilen ortadan kalkmıştır."
"MECLİS'İN GELECEĞİ BİR KİŞİNİN İKİ DUDAĞI ARASINDAN ÇIKACAK SÖZCÜĞE BIRAKILMIŞTIR"
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, bugün yaşanan "acı gerçek" olarak nitelendirdiği 6 maddeyi şöyle sıraladı:
"Bugün yaşadığımız acı gerçeği 6 madde halinde Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin saygıdeğer üyelerine sunmak isterim. Bir, TBMM'nin yetkileri kısıtlanmış; denge ve denetleme mekanizmaları yok edilmiş; denetimsiz bir yürütme organı yani iktidar yaratılmıştır. İki, Cumhurbaşkanı kararnameler yoluyla Meclis'in yasama yetkisine fiilen ortak olmuştur. Üç, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı fiilen sona ermiştir. Dört, partili Cumhurbaşkanı devleti ve milleti temsil etmek yerine belli bir siyasi görüşün temsilcisi haline gelmiştir. Bu da denge unsuru olması gereken Cumhurbaşkanlığı makamının denge unsuru olmaktan çıkmasına yol açmıştır. Beş, tek kişiye parlamentoyu fesih yetkisi verilmiş, milletin meclisinin geleceği bir kişinin iki dudağı arasından çıkacak sözcüğe bırakılmıştır. Altı, Meclis'in bütçe hakkı ve yetkisi fiilen alınmıştır. Bu adımların, 15 Temmuz hain darbe girişimine karşı, 'Gazi Meclis' unvanına yakışan bir direniş sergileyen Meclis tarafından atılması ise başka bir hazin tablodur."
Kemal Kılıçdaroğlu, son anayasa değişiklikleriyle denetlenen, hesap veren ve şeffaf bir iktidar bulunmadığını savunarak, "Yargı bağımsız değildir. Parlamentonun yürütme organını denetleme yetkisi büyük ölçüde elinden alınmıştır. Oysa demokrasilerde halka hesap vermek temel kuraldır. Egemenliği bir kişiye teslim ettiğinizde hukukun üstünlüğü yok olur, üstünlerin hukuku geçerli olur. Yani egemenlik bir kişiye, bir zümreye veya bir sınıfa bırakılmış olur" ifadelerini kullandı.
"YÜCE MECLİS'İN YETKİLERİNE GÖZ DİKENLER..."
Kılıçdaroğlu, "Türkiye Cumhuriyeti'nin demokratikleşme tarihi, bu Meclis'in yetkilerini savunma ve genişletme tarihidir" sözünü 8 yıl önce Meclis'te 23 Nisan konuşmasında kullandığını anımsatarak, şöyle devam etti:
"Bugün dahi bu Yüce Meclis'in yetkilerine göz dikenler bu hususu hiçbir zaman hatırlarından çıkarmasınlar. Hepimizin ortak talebi, çağdaş, demokratik bir hukuk düzenini inşa etmektir. Bunun yolu, darbe hukukundan arınmış, hepimizin kitapçığı elimize aldığımızda 'bu benim anayasamdır.' diyebileceği bir anayasayı uzlaşma kültürü içinde tartışarak kabul etmemizdir. Bunu yaptığımızda, çocuklarımıza demokratik standartları yüksek, yaşanabilir bir Türkiye bırakacağız. Sadece çocuklarımız için değil, TBMM'nin tarihine ve tarihin kendisine yüklediği sorumluluğun gereğini de yerine getirmiş olacağız."
Kılıçdaroğlu, TBMM'nin bu tarihi sorumluluğu yerine getirmesi temennisinde bulunarak sözlerini tamamladı.
MHP'Lİ AKÇAY: TIPKI 23 NİSAN 1920 MECLİS'İ GİBİ...
MHP Grubu adına söz alan MHP Grup Başkanvekili Erkan Akçay, Meclis'in, İstiklal Savaşı'nı yöneten Gazi Meclis olduğunu hatırlattı.
TBMM'nin, milletin bağımsızlığına ve geleceğine yönelik saldırılar karşısında neleri göze alıp başarabileceğinin mümtaz bir numunesi olduğunu belirten Akçay, "Aziz milletimiz, bu Meclisle ümitleri boğan felaketlerden gözleri kamaştıran zaferler çıkarmıştır" diye konuştu.
Gazi Meclis'in, yoklukları aştığını, zorlukları yendiğini, işgal ve esareti yok ettiğini ve zaferini 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ile taçlandırdığını anımsatan Akçay, "23 Nisan, Türk milletinin bağımsız, medeni, birlik içinde yaşama iradesidir. Etnik köken, dil, din, mezhep, yöre ayrımı yapmaksızın tam bağımsızlık ve milli devlet ülküsünde birleştiğimiz gündür. Teslimiyet belgelerini yırtıp atan cesaretin; manda ve himaye çağrılarını reddeden haysiyetin sesidir" değerlendirmesini yaptı.
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurumsal hafızasının TBMM olduğunu; ülkenin kalkınma ve gelişme hamlelerinin bu çatı altında biçimlendiğini; demokrasinin bu sıralarda gelişip memlekete yayıldığını anlatan Akçay, "Son 60 yıl içinde bazı darbe ve vesayet girişimlerine maruz kalan bu yüce çatı, 15 Temmuz 2016 gecesi FETÖ’cü hainler tarafından bombalandı. Alçak darbe girişimi, milli iradeyi boğma, vatanı parçalama, ülkeyi emperyalistlere teslim etme girişimiydi. Bizler o gece bu çatı altında toplanarak millet iradesine, Meclisimize sahip çıktık" dedi.
Akçay, şunları kaydetti:
"100. yaşına girerken TBMM, kuruluş felsefesine bağlı olarak yeni bir vizyona sahiptir. Bugün itibarıyla Türkiye, içinden geçtiğimiz tüm sıkıntılı dönemlere rağmen çok partili demokratik siyasi hayatı önemli ölçüde kökleştirmiş ve kurumlaştırmıştır. Milli irade hakim kılınmıştır.
Türkiye 16 Nisan 2017 Anayasa referandumu ile Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ni kabul etmiş ve 24 Haziran 2018 seçimleriyle bu yönetim sistemi yürürlüğe girmiştir. 31 Mart seçimleri de bu doğrultuda neticelenmiş, sistem kararlı bir şekilde büyük Türk milleti tarafından teyit ve tescil edilmiş, mühür vurulmuştur. Şimdi bu sistemin bütün kurum ve kurallarıyla yerleşip işlemesi dönemindeyiz. Buna katkı vermek hepimizin görevidir. Bu sistem daha uzlaşmacı ve işbirliklerine imkan veren, bütünleştirici bir sistemdir. İktidar daha büyük ve kapsamlı şekilde millet onayına bağlanmıştır. Yeni dönemde söz daha büyük çoğunlukla yine milletindir. Milletin sözünü koruyup kollama, bu sözün gereğini yerine getirenleri denetleme ve dengeleme görevi Meclisimizindir. Siyaset, demokratik bir yarış ve rekabettir aynı zamanda. Bu yarış ve rekabet uzlaşmazlığa, düşmanlığa ve kör dövüşüne dönüşmemelidir.
Dünyada ve bölgede yaşanan sancıların, belirsizliklerin ve endişe verici hadiselerin ortaya çıkardığı tehdit ve tehlikelere karşı birlik ve beraberliğimizi tahkim edip güçlü olmak, uyanık olmak mecburiyetimiz vardır. Bekamıza yönelik tehdit ve tehlikeleri hiçbir gerekçeyle görmezden gelemeyiz. Bu hassasiyet ve sorumluluk her şeyden ve herkesten önce Meclisimizin mensuplarında olmalıdır. Tıpkı 23 Nisan 1920 Meclis'i gibi. Milli iradeye sadakat, milli egemenliğe bağlılığın ve meşruiyetin şartıdır. TBMM’nin bu hakikat üzerine inşa edildiği asla unutulmamalıdır."
HDP'Lİ BULDAN: KILIÇDAROĞLU’NA ÖRGÜTLÜ, PLANLI BİR LİNÇ SALDIRISI DÜZENLENDİ
HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan ise konuşmasına, cezaevinde olan HDP'nin eski eş genel başkanları Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ ve milletvekillerini selamlayarak başladı.
Meclis'in, 23 Nisan 1920’de kurulduğunda çoğulculuk esasına dayandığını ve özellikle 1921 Anayasası'nın daha ademimerkeziyetçi bir yönetim ilkesini öngördüğünü belirten Buldan, "Ne yazık ki 1924 Anayasası ile birlikte bu çoğulculuk esası terk edildi ve yerine tekçi otoriter sistem inşa edildi. Geriye 100 yıllık acı, yoksulluk, geri kalmışlık, adaletsizlik ve eşitsizlik bırakıldı. Ulus devletin kurucu ideolojisine bağlılık yemini edilirken, insanlık değerlerinden ise giderek uzaklaşıldı. Farklılıkların reddi üzerine kurulan otoriter sistemle birlikte halka ait olması gereken egemenlik devletin eline geçti, halk iradesi sürekli geri plana itildi" ifadelerini kullandı.
Adaletin sadece muktedirler için geçerli olduğu, mazlumların payına ise adaletsizliğin düştüğü bir ülkede yaşadıklarını öne süren Buldan, şunları söyledi:
"Milyonlarca öğrencinin geleceğini çalanlar serbest bırakılırken 'çocuklar ölmesin' diyen bir eğitimci anne, Ayşe Öğretmen bu 23 Nisan’da bebeğiyle cezaevine konuldu. Bu mudur adalet? Bir el Rabia yaparken diğer el Rabia Naz’ın ölüm gerçeğini gizlemeye çalışıyorsa hangi adaletten söz edebiliriz? Sayın Cumhurbaşkanı 'kucaklaşalım' derken aynı saatlerde Gebze ve Kızıltepe’de adalet arayan beyaz tülbentli anneler insanlıktan nasibini almamış resmi görevlilerin saldırısına uğradı, itilip kakıldılar, yerlerde sürüklendiler."
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun Çubuk'ta şehit cenazesinde saldırıya uğramasına değinen Buldan, "Sayın Kılıçdaroğlu’na örgütlü, planlı bir linç saldırısı düzenlendi. Yeni bir Madımak denemesi yapıldı. Bu karanlık saldırıyı normal bir protestoymuş gibi meşrulaştırmaya çalışan resmi ağızların tavrı hukuk dışılığın geldiği noktayı gösterir" dedi.
Kılıçdaroğlu ve TBMM Başkanvekili Levent Gök'e bir kez daha geçmiş olsun dileklerini ileten Buldan, "Sormak istiyorum; bir ülke nasıl bu hale gelebilir, getirilebilir? İktidar uğruna toplumun arasına nefret tohumu ve kötülük ekenler, kendinden olmayanı terörist ilan edenler, bu ülkeyi çok tehlikeli bir yere doğru sürüklüyor" ifadesini kullandı.
Türkiye'nin hiçbir dönem bu kadar kutuplaştırılmadığını öne süren Buldan, halkın bundan duyduğu rahatsızlığı 31 Mart yerel seçiminde sandığa çok net olarak yansıttığını söyledi. Buldan, "Toplum adaletsizliğe, yoksulluğa, ayrımcılığa, irade gasbına da 'artık yeter' dedi ve kendi geleceği için yeni bir dönemin, değişimin önünü açtı" diye konuştu.
Halkın mesajının çok açık ve net olduğunu dile getiren Buldan, "Bu mesajı almayanlar, sandıktan çıkan iradeye saygı duymak yerine seçim sonuçlarını değiştirmek için 23 gündür ülkeyi ve toplumu germeye devam ediyor. Bundan ülke ve demokrasi kazanmayacak. İstanbul’da usulsüzlük değil halk iradesi var" dedi.
Bitlis, Şırnak, Siirt, Hakkari ve daha birçok yerde ahırlara, boş binalara ve milletvekili binalarına seçmen yazdırıldığını ileri süren Buldan, "On binlerce güvenlik görevlisi bu kentlerde seçim sonuçlarını değiştirmek için seçmen olarak kaydırıldı. Şırnak’ta 4 bin asker-polis oyuyla halkın iradesinin önü kesildi" görüşünü savundu.
Yüksek Seçim Kurulu'nun, Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile ihraç edilen ve belediye başkanı seçilen adaylara mazbata verilmemesine ilişkin kararını eleştiren Buldan, "Halkımızın kazandığı Diyarbakır Bağlar, Van Tuşba, Çaldıran, Edremit, Erzurum Tekman ve Kars Dağpınar belediye başkanlıkları YSK darbesiyle gasbedildi. Belediye eşbaşkan adaylarımızın adaylığını kabul edip kazandığında mazbata vermemek, halka karşı kurulan bir pusudur. YSK, kendini halkın yerine koyarak, kazandığımız belediyeleri hak etmeyenlere teslim etti. Bu hırsızlığı, bu utanmazlığı tarih ve halkımız asla unutmayacaktır" diye konuştu.
Pervin Buldan, HDP Hakkari Milletvekili Leyla Güven'in 167 gündür açlık grevinde olduğunu anımsatarak, "Leyla arkadaşımız, hukuksuzluklar bitsin, demokrasinin ve barışın önü açılsın diye açlık grevinde. Buradan bir kez daha parlamentoyu ve iktidarı yaşamı artık kritik noktaya gelen Leyla vekilimizin sesini duymaya, gerekli hukuki, demokratik adımları atmaya çağırıyoruz" değerlendirmesinde bulundu.
"ÇOCUK HAKLARI DAİMİ KOMİSYONUNU BİR AN ÖNCE KURALIM"
Bu 23 Nisan'da da çocukların kutlayabileceği bir bayramdan söz edemeyeceklerini ifade eden Buldan, "Cezaevlerine atılan, şiddete ve cinsel istismara uğrayan, sokakta, tarlada çalıştırılan, anadilinde eğitim göremeyen çocuklar bu ülkenin kanayan yarasıdır. Buradan çağrı yapıyorum. Gelin Meclis'te Çocuk Hakları Daimi Komisyonu'nu bir an önce kuralım. İkinci bir adım olarak da Çocuk Hakları Bakanlığı'nın kurulması için yasal süreci başlatalım" çağrısında bulundu.
Buldan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Son olarak Sayın Cumhurbaşkanına ve tüm siyasi partilere şu çağrıyı yapmak istiyorum: Ülkemizin ihtiyacı acil demokrasidir, barıştır, adalettir, özgürlüktür. Halk, kutuplaşma değil dayanışma ve birliktelik, ayrımcılık değil eşitlik, nefret değil sevgi, esaret değil özgürlük, sömürü değil emeğin hakkı, hukuksuzluk değil adalet, savaş değil barış istiyor, normalleşme istiyor. Kürt sorununu, inançlar sorununu barışla, demokrasiyle çözen, adaleti tesis eden, farklılıkları anayasal güvence altına alan, barışçıl bir dış politikayı esas alan demokratik cumhuriyetle ancak krizlerden çıkabiliriz. Başka çıkış yolu yoktur. Asla tekleştirilemeyecek farklılıklarımız en büyük zenginliğimiz ve gücümüzdür."
ERDOĞAN, HDP'Lİ BULDAN'IN KONUŞMASINI DİNLEMEDEN AYRILDI
Bu arada Cumhurbaşkanı Erdoğan, TBMM Genel Kurulu'ndan, HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan'ın konuşmasını dinlemeden ayrıldı.
Şeref Holü'ne gelen Erdoğan, gazetecilerin "Erken gidiyorsunuz" şeklindeki sözleri üzerine, "Nasıl ayrılmayalım? İstiklal Marşı'nı şu parlamento içerisinde okumayanları dinleyelim mi? Benim Mehmetlerimi şehit edenleri dinleyelim mi? Onlarla kol kola gezenleri, onlarla omuz omuza verenleri dinleyelim mi? Eğer bunlara sizler de olumlu bakıyorsanız, diyecek bir şeyim yok ama benim ne vicdanım ne karakterim ne şu topraklar altında yatan şehitlerimin ruhunu ben muazzep edemem. Onun için de bunları dinleyemem" şeklinde konuştu.
İYİ PARTİ'Lİ TÜRKKAN: MECLİS'İN BÜTÇE YAPMA YETKİSİ ELİNDEN ALINDI
İYİ Parti Grup Başkanvekili Lütfü Türkkan ise, yaptığı konuşmada, Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve Kurtuluş Savaşı'nı idare eden ilk Meclis'in üyeleri ile şehitleri rahmet ve minnetle andı.
Konuşmasını CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na yapılan saldırıyı kınayarak sürdüren Türkkan, "Çubuk'ta sayın Kemal Kılıçdaroğlu'na yapılan bu alçak linç girişimi kınıyorum. Bu girişimin tüm faillerinin bir an önce yakalanarak adalete teslim edilmesini bekliyoruz" ifadelerini kullandı.
Kurtuluş Savaşı'nda verilen mücadeleye değinen Türkkan, 23 Nisan 1920’de Meclis'in, tam bağımsızlık konusundaki azim ve kararlılığının dünyaya ilan edildiğini, Meclis'in, en üst makam ve merci olarak belirlendiğini ve her türlü memleket meselesinin çözümü için en üst çatı olarak kabul edildiğini söyledi.
Türkkan, Atatürk’ün 'Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.' sözüne atıfta bulunarak, "Yüce Meclisimiz, bu sözün anlam kazandığı yerdir. Ancak üzülerek söylemek gerekir ki Kurtuluş Savaşı’mızı yöneten bu Meclis, bugün yetkileri büyük ölçüde elinden alınmış bir Meclis'tir" diye konuştu.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin 16 Nisan 2017 tarihinde kabul edildiğini hatırlatan Türkkan, "Bu sistem birçok yeniliği de beraberinde getirmiş, yeni sistem ile yürütmenin başı başbakan değil, cumhurbaşkanı olmuştur. Meclis'in bütçe yapma yetkisi büyük oranda elinden alınmış, Meclis artık Cumhurbaşkanlığı tarafından hazırlanan bütçenin müzakere edildiği yer haline getirilmiştir. Bunun yanında bakanları denetleme için gensoru verme hakkı da tarihe karışmış, adeta Meclis'in denetim yetkisi tırpanlanmıştır. Denetimden bu kadar kaçmak istemenin altındaki sebep nedir? Ayrıca yeni sistemde hükümetlerin Meclisten güvenoyu almasına da gerek kalmamıştır. Her şeyden önemlisi bugün ülkeyi yönetenler, bırakın millete hesap vermeyi, yasama organının asli unsuru olan milletvekillerinin soru önergelerine dahi cevap vermemektedir" şeklinde konuştu.
Türkkan, Türkiye'de yargının bağımsızlığı, Meclis'in yasama ve denetim işlevini yerine getirmesi ve erkler ayrılığı gibi konularda büyük sorunlar yaşandığını iddia ederek, hukukun üstünlüğü ilkesinden taviz verilmemesi gerektiğini dile getirdi.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne bağlı olarak bazı sorunların ortaya çıktığını öne süren Türkkan şöyle konuştu:
"Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile birlikte tecrübe ediyoruz ki her konuda Cumhurbaşkanı’nın karar vermesi, her sorunu Cumhurbaşkanı’nın çözmesi gerekiyor. Devletin işleyişiyle ilgili en küçük sorumluluk bile Cumhurbaşkanı’nın omuzlarında. Bir kişi, devletin başı da olsa bu kadar sorumluluğun altından nasıl kalkabilir? Cumhurbaşkanı her kim olursa olsun bütün kararları vererek, bütün işleri tek başına yaparak ülkeyi başarılı bir şekilde yönetebilir mi? Hatta daha da önemlisi bu kadar sorumluluğun bir kişide olması o kişinin sağlığını bile tehdit eder. Bu konular yeniden gözden geçirilmeli, sorumlulukların, yetkilerin bir kısmı dağıtılmalı. Dikkat çektiğimiz bu noktaları parlamento çatısı altında müzakere edebiliriz."
Lütfü Türkkan, parlamentonun milleti ayrıştıran ve ötekileştiren sözlerin söylendiği bir yer olmaktan çıkarılması gerektiğini, ayrıştırıcı söylemlerin sadece birlik ve beraberliği bozmak isteyenlerin ekmeğine yağ süreceğini kaydetti.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "Türkiye İttifakı" sözlerine de değinen Türkkan, çetin günlerin yaşandığı bu günlerde Erdoğan'ın bu açıklamasına önem verdiklerini ancak bunun hayata geçmesi için gereken adımların bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından atılması gerektiğini sözlerine ekledi.
Büyük Birlik Partisi (BBP) Genel Başkanı Mustafa Destici de, konuşmasında Türkiye'nin önemli sorunlarının bulunduğunu, bir taraftan terör belası ile uğraşılırken diğer taraftan ülke ekonomisinin açık ya da örtülü yaptırımlara maruz bırakıldığını söyledi.
Türkiye'nin içinde bulunduğu coğrafyada güçlü olmak zorunda olduğunu vurgulayan Destici, "Birlik olmak dışında ikinci bir çaremiz yok. Bu topraklarda yaşayabilmek için güçlü olmak, güçlü olabilmek için de adaletli olmaktan başka bir seçeneğimiz yoktur. Atalarımızdan aldığımız şekilde tam bağımsız Türkiye'yi devredeceğimiz sevgili çocuklarımızı kucaklıyor, bayramlarını kutluyorum. TBMM'nin açılışının 99. yıl dönümünün de milletimiz için hayırlara vesile olmasını Yüce Rabb'imden niyaz ediyorum" diye konuştu.
"51 KİŞİNİN 49 KİŞİYE TAHAKKÜMÜ MİLLETİN EGEMENLİĞİ OLMASA GEREK"
Saadet Partisi Konya Milletvekili Abdulkadir Karaduman da bugün 3 ayrı bayramın bir arada yaşandığını belirterek, üç bayramın da hayırlı olması temennisinde bulundu.
Öncelikli gayelerinin sözün muhkem kılınması olduğunu vurgulayan Karaduman, "Sözün muhkem kılınmasıyla sadece muhkem olanın söz söyleyebilmesi elbette aynı şey değildir. 51 kişinin 49 kişiye tahakkümü milletin egemenliği olmasa gerek. Hukukun üstünlüğü ve insan haklarına giden yol, 99 kişiye karşı bir kişinin temel hak ve özgürlüklerini korumaktan geçer" dedi.
Karaduman, tüm ülke çocuklarının bayramını tebrik ettiğini sözlerine ekledi.
"BİZLERİN GAYRETİ MİLLİ EGEMENLİĞİ MUHAFAZA ETMEK, ÇOCUKLARIMIZ ARACILIĞIYLA EBEDİYETE TAŞIMAKTIR"
DP Genel Başkanı Gültekin Uysal da 23 Nisan'ın manevi değerinin bu günlerde daha iyi anlaşıldığını söyledi.
Millet iradesinin abidesi kabul edilen TBMM'nin, Kurtuluş Savaşı'nın kazanılmasında oynadığı rol ile Gazilik sıfatını kazandığını, zafere giden yolda tetikleyici bir vazife gördüğünü vurgulayan Uysal, sözlerini şöyle sürdürdü:
"TBMM, hem kuruluşun hem kurtuluşun hem egemenliğin hem de tüm farklılıkları reddedip bir olmayı başarmış bir milletin bütünlük sembolüdür. Milli egemenlik ilkesi 200 yıllık tarihin tecrübesinin ürünüdür. Unutulmaması gereken bu Meclis'in, milletin egemenliğini tesis etme gayreti ile kurulduğudur, birilerinin kudretini artırma yeri değildir. Milli egemenlik en yüce hürriyettir. Çocuklarımıza bırakacağımız en değerli miras şüphesiz milli egemenliktir. Bizlerin gayreti milli egemenliği muhafaza etmek, çocuklarımız aracılığıyla ebediyete taşımaktır. Bu düşüncelerle tüm çocukların bayramını kutluyorum."
TİP Genel Başkanı Erkan Baş ise yaptığı konuşmada, halkın iradesini temsil eden Meclis'in kuruluş yıl dönümünü kutladı.
TBMM'de kısıtlanmış söz hakkı ile konuştuklarını ve bu durumu kabul etmediklerini belirten Baş, "Eğer sözlerimiz kısıtlanmasaydı bugün halkın egemenliğinden söz etmek isterdik. TBMM'nin kuruluşunun sadece emperyalist işgale karşı değil, bu işgalcilerle işbirliği yapan padişaha ve saray iktidarına karşı anlamlı bir karşı duruş olduğunu buradan paylaşmak isterdik. Eğer söz hakkımız kısıtlanmamış olsaydı çocuk bayramını kutlarken 2 milyon çocuğun çalışmak zorunda olduğunu ifade etmek isterdim ama maalesef süremiz kısıtlandı. Kim ne yaparsa yapsın bu ülkenin emekçi insanları zorbalara boyun eğmeyecektir" ifadelerini kullandı.
Öte yandan konuşmaları sırasında TİP Genel Başkanı Baş, BBP Genel Başkanı Destici, DP Genel Başkanı Uysal ve SP Konya Milletvekili Karaduman, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve TBMM Başkanvekili Levent Gök'e yönelik saldırıyı da kınadı.
Bu arada eski TBMM Başkanı Binali Yıldırım ve bazı milletvekilleri de CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun yanına giderek geçmiş olsun dileklerini iletti.
TBMM Başkanı Mustafa Şentop, özel gündem ile toplanan Genel Kurul'da konuşmaların tamamlandığını belirterek, birleşimi yarın saat 14.00'te toplanmak üzere kapattı.