İstanbul Kültür ve Turizm Müdürlüğü tarafından düzenlenen "Fahreddin Paşa, Medine Müdafaası ve Kutsal Emanetler" konulu program, Topkapı Sarayı Müzesi Konferans Salonunda yapıldı.
Programa Tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı, İl Kültür ve Turizm Müdürü Coşkun Yılmaz ile Topkapı Sarayı Müzesi Müdürü Prof. Dr. Mustafa Sabri Küçükaşçı katıldı.
Programın açılışında konuşan İstanbul Valisi Vasip Şahin, Türk milleti olarak Müslümanlığın seçilmesinin ardından Mekke, Medine ve Kudüs'ü çok önemsediklerini, milletin bu topraklara saygı göstermeye devam edeceğini vurguladı.
Tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı, Osmanlı İmparatorluğu zamanında Harem-i Şerife'nin kadılarının İstanbul Şeyhülislam'ı, Anadolu ve Rumeli kazaskerleri, İstanbul kadısının ardından geldiğini belirterek, "Bunların hepsinin dereceleri vardır. Kamuya matuf, kamuya yönelik bir hürmetin dışında fazla bir hürmet de duymuyor" ifadelerini kullandı.
Zaman zaman, "Bütün parayı Arap'a yedirmişler, yatmışlar" gibi sözler söylendiğine de değinen Ortaylı, "Devlet, öbür taraftaki yeri öyle yerel hanedanlara bırakmaz. Velev ki bunlar peygamber soyundan gelseler dahi. Çok açıktır çünkü Resul-ü Ekrem'in kutsiyeti ve şahsiyeti, soyuna, ehlibeytine saygıyı gerektirir. Fakat imtiyazı gerektirmiyor fazlasıyla. Devlet idaresi başka bir vasfı gerektirir. Onu burada belirtelim" diye konuştu.
"NEREDEYDİNİZ?"
Medine müdafaası sırasında Fahreddin Paşa'nın "Biz buradan çıkamayız" dediğini ve ordunun son neferine kadar şehit olmayı seçtiğini kaydeden Ortaylı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Araplara yönelik, "Neredeydiniz?" sorusunun ise güzel bir soru olduğunu ifade ederek, şöyle devam etti:
"Hiçbir yerde olamazlar. Körfez'in Arapları o sıralar çok sefil ve fakir. Ne katılacak, ne ihanet edecek durumları var, onu da bilin. Problem o değil. Arap dünyası 67'de bile çok Türkofildi. Ama maalesef Batı eğitimini bizim gençler iyi alamıyorlar. Bizim Batı'da okuyan kendi gençlerimizin bile bazıları saçma sapan şeyler söylüyor. Bunların öyle sizin zannettiğiniz gibi solcu molcu olması da gerekmiyor. Biz orada okuyan Müslümanları da biliyoruz. Bir tanesi aynen bu vezirin söylediklerini söyledi. Aynen, yani ismi lazım değildir. 'İttihatçı olduğu için orada Araplarla kavga etti, direndi, lüzumsuz savaştı.' Çok ayıp. Bunlar maalesef Türk entelektüelinin enternasyonalize olması gibi masum ve kısmen de gerekli bir sürecin çok yanlışça, çok hödükçe, çok cahilce tatbikinden ileri geliyor. Yani iki parça bir şey okuyanın cehaleti derinleşiyor. Aynı problem maalesef Araplar için de mevzu bahistir."
"VEZİRE LÜZUM YOK, İÇİMİZDE VAR VEZİRLER"
Kazan Tatarları, Azerbaycanlılar ve İranlıların bu kapsamın dışında kaldığını, çünkü çoğunlukla evlerinde eğitim aldıklarını belirten Ortaylı, şöyle konuştu:
"Biz Türkler maalesef bu kategoriye dahil değiliz. Bunu aşamadıkça da biz böyle şeyleri saçmalarız. Vezire lüzum yok, içimizde var vezirler. Birleşik Arap Emirlikleri veziri siyaset yapıyor, siyaset yaparken kantarın topuzunu kaçırıyor. Problem Katar ile uğraşmaktır. Katar rahatsız ediliyor Arap Yarımadası'nda... Hem Suudileri, Umman ve Yemen gibi akıllılar hariç, Yemen tabii Suudilerin karşısında, biz onları desteklemeliyiz, ruhen de bize yakışan odur. Çok fakir bir kıta ve hakikaten de kabiliyetli insanlar ülkesi. Hem devletin hem milletin onları desteklemesi lazım. Zulüm görüyorlar. Bu çok açık, bu işi İran'a bırakacak değiliz herhalde biz dururken. Yemen'i korumak, İran'a bırakılacak bir politika değildir bize yakışır. Çok açıktır bu. Ruhen orada olmalıyız bir kere bu çok önemli."
"ÇEKİRGE TALİMNAMESİ"
Arap dünyasını anlamak için bilmek ve görmek gerektiğini de belirten Ortaylı, Türklerin hac vazifesi dışında Arapları tanımadığının altını çizdi. Onu da belli bir zümrenin yaptığını ifade eden Ortaylı, "Hacca gitmek herkesin görevi olmalıdır. Eğer itikadınız tam değilse ona biz karışacak değiliz, Allah'ın işi. Lütfen kültür olarak gidiniz. Hiç değilse umreyi yapınız. Bambaşka bir gözlemle dönersiniz" ifadelerini kullandı.
Medine müdafaasının zorlayıcı koşullarına da değinen Prof. Dr. Ortaylı, kuşatma sırasında Fahreddin Paşa'nın askerlere yemek bulabilmek için "çekirge talimnamesi" çıkardığını anlattı.
Bu talimnamede çekirgenin ne kadar lezzetli ve besleyici olduğunun anlatıldığına değinen Ortaylı, ayrıca Hz. Muhammed'in ve sahabelerin de çekirge yediklerinin askerlere aktarıldığını ifade etti. Ortaylı, "Salyangoz da caizdir ama kim yer? Anadolu'da desen, neler derler sana" dedi.
Ahlak buhranına uğranan günlerde bu gibi konuların gündeme gelmesinde de fayda olduğunu ifade eden Ortaylı, şöyle konuştu:
"Aslında bu hatırlamaya sebep olduğu için Birleşik Arap Emirlikleri Bakanı'na teşekkür etmek lazımdır. Çünkü ipin ucunu kaçırmıştır. Biz de ondan daha iyi durumda değildik. Kusura bakma. Ben burada isim vermiyorum dedim ama Fahreddin Paşa'ya 'ittihatçı olduğu için laf etmeye kalkan sözde dini bütünler var, onlara 'geri zekalı' denir ancak, başka bir şey denmez. Bu memleket de Fahreddin Paşa ve etrafındakilere yeni yeni hürmet ediyor aslında. Gidin de Rumeli Hisarı'nda, Aşiyan'daki kabri bir ziyaret edin. Benim pek de yersiz konuşmadığımı anlarsınız."
PROF. DR. İLBER ORTAYLI: KUTSAL EMANETLER BURAYA GETİRİLMESE...
Kutsal emanetler arasında bulunan bazı eserlerin konulduğu mezarların ise bugün yerinde olmadığını vurgulayan Ortaylı, " 'Onu niye yıkıyorsun?' diyorsun, kaleyi, 'Lüzum yok öyle şeye" diyor otel yapıyor. Bir Kabe-i Muazzama'nın üzerine otel yapılır mı? Bazı şeyleri bilmeniz lazım. Bazı konularda çok cahiliz ama bazı konularda herkesten iyiyiz. İslam dünyasının hakikaten Türklerin itikadı, Türklerin saygısı bakımından en önde gelen unsur olduğu çok açık. Fahreddin Paşa savunmasını, Medine şehitlerini de bu anlamda tekrar rahmetle anıyoruz" diye konuştu.
FAHREDDİN PAŞA ESERLERE SAHİP ÇIKTI
Topkapı Sarayı Müzesi Müdürü Prof. Dr. Mustafa Sabri Küçükaşçı Medine'nin Osmanlı Devleti tarafından terk edilmesi kararlaştırıldıktan sonra buradaki eserlerin 30 sandık içinde Hicaz Demiryolu'yla getirildiğini kaydetti.
Küçükaşçı, Topkapı Sarayı'na getirilen 745 kalem eserin tüm ayrıntılarına kadar bir deftere kaydedildiğini, bu kayıt defterinde 1 ile 97 arasının kıymetli hazine eşyası, 98 ile 186 arasının Mescid-i Nebevi, özellikle de Hücre-i Saadet'in içerisinde bulunan veya İstanbul'dan gönderilmiş çok kıymetli mücevherat ile ona benzeyen kıymetli eşyalar, 186'dan 745'e kadar olan bölümde ise yazma Kur'an-ı Kerim'lerin olduğunu ifade etti.
Osmanlıların İstanbul’da en iyi hattatın yazmış olduğu Kur'an-ı Kerim'den bir örneği Mekke ve Medine'ye göndermeyi adet edindiğinin altını çizen Küçükaşçı, Fahreddin Paşa'nın da bunların hepsini geri getirdiğini vurguladı.
Eserler arasında bir gelin sorgucunun dikkati çektiğine değinen Küçükaşçı, "Bu sorguç da Hz. Fatıma'nın sandukasının başına konulmak üzere 2. Mahmud'un kızı Adile Sultan tarafından gönderiliyor" dedi.
İl Kültür ve Turizm Müdürü Coşkun Yılmaz da Fahreddin Paşa'nın getirdiği eşyaların büyük bölümünün, Peygamber'e olan hürmetin göstergesi olarak bu topraklardan gittiğini, bu eşyaların sahibinin yine Türk milleti olduğunu, Fahreddin Paşa'nın da vefa borcu olarak eserleri geri getirdiğini kaydetti.