Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, son gazeteci gözaltılarından sonra oluşan durumu Milliyet'ten Fikret Bila'ya değerlendirdi. Bila'nın yazısı şöyle:
Ergenekon davası kapsamında gerçekleştirilen son gözaltılar sadece Türkiye’de değil, dünyada da tepkilere neden oldu.
Gazeteciler, meslek örgütlerinin öncülüğünde İstanbul ve Ankara’da protesto yürüyüşleri yaptılar. Farklı görüşlere sahip gazeteciler ve yazarlar bu tepkide birleştiler. Gözaltılara sadece basından değil siyasi partilerden ve sivil toplum kuruluşlarından da tepki geldi. Avrupa Birliği Komisyonu ve ABD Dışişleri Bakanlığı endişelerini ifade ettiler. Uluslararası basın kuruluşları da tepki verdiler.
TAKDİRİ GÖLGELİYOR
Tartışmalar sürerken, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, gelişmeleri nasıl değerlendirdiğini öğrenmek istedim. Cumhurbaşkanı Gül’le dün İstanbul’dan telefonla konuştum. Gelişmeleri nasıl değerlendirdiği yönündeki soruma şu karşılığı verdi:
“Yargının, hâkim ve savcıların işine karışmam söz konusu olamaz. Ancak olup bitenleri takip ettiğimde intibaım şu ki; kamu vicdanında kabul görmeyen bazı gelişmeler oluyor. Bu hal, Türkiye’nin geldiği ve herkes tarafından takdir edilen görüntüsünü gölgelemektedir. Bundan kaygı duyuyorum.”
‘DAHA TİTİZ DAVRANILMALI’
Cumhurbaşkanı Gül, savcı ve hâkimlerden beklentisini de şöyle dile getirdi:
“Savcılardan ve mahkemelerden sorumluluklarını yerine getirirken daha titiz davranmalarını; insanların ve kurumların onur ve hukuklarının zedelenmesine yol açmayacak şekilde davranmalarını beklemekteyim.”
Cumhurbaşkanı Gül, özlü ve çok önemli bir değerlendirme yaptı. Konunun yargı sürecinde olduğunu dikkate alarak kelimelerini özenle seçerek konuştu. Kuvvetler ayrılığı ilkesine özen göstererek gelişmeleri, Türkiye’nin dış görüntüsü ve kamu vicdanındaki yeri açısından değerlendirdi.
Tartışmalara ve uluslararası tepkilere yol açan uygulamaların kamu vicdanına sığmadığı ve Türkiye’nin görüntüsünü de gölgelediği saptamasında bulundu. Bu saptamanın Cumhurbaşkanı tarafından yapılmış olmasının, hem iç hem dış kamuoyu açısından anlamı büyük.
Cumhurbaşkanı Gül, savcılar ve hâkimlerle ilgili değerlendirme yaparken de yargının bağımsızlığı ilkesini koruyan bir üslup kullandı. Sadece beklentisini ifade etmesi bu özenin göstergesiydi. Talimat anlamına gelecek, yargıya müdahale algısı yaratacak veya bu yönde istismar edilebilecek bir ifade kullanmadı.
Cumhurbaşkanı’nın gelişmelerin Türkiye’nin görüntüsünü gölgelediğini ve bundan kaygı duyduğunu ifade etmesi de üzerinde dikkatle durulmalıdır.
ÜZÜNTÜ VERİCİ
Cumhurbaşkanı Gül, bu halk hareketleri başlamadan yıllar önce İran’ın başkenti Tahran’da toplanan İslam Konferansı’nda, bu ülkelere değişim önermiş; demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü, kadın-erkek eşitliği konusunda çağrılar yapmış, yönetimleri halkların sesine kulak vermeleri konusunda uyarmıştı.
Bugün, Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da hızla yayılan ve dikta rejimlerini birer birer yıkan büyük bir değişim süreci yaşanıyor. Gül’ün Tahran’daki sözlerinin değeri bugün daha iyi anlaşılıyor. On yıllarca otoriter yönetimler altında kalmış bu ülkelerin geleceklerini inşa etmelerinde Türkiye örnek gösteriliyor.
Böyle bir süreçten geçerken örnek gösterilen Türkiye’nin demokratik-hukuk devleti nitelikleriyle bağdaşmayan; basın özgürlüğü ve kişi hakları açısından sorgulanmasına yol açan uygulamalara sahne olması gerçekten kaygı ve üzüntü verici.
Ergenekon davası kapsamında gerçekleştirilen son gözaltılar sadece Türkiye’de değil, dünyada da tepkilere neden oldu.
Gazeteciler, meslek örgütlerinin öncülüğünde İstanbul ve Ankara’da protesto yürüyüşleri yaptılar. Farklı görüşlere sahip gazeteciler ve yazarlar bu tepkide birleştiler. Gözaltılara sadece basından değil siyasi partilerden ve sivil toplum kuruluşlarından da tepki geldi. Avrupa Birliği Komisyonu ve ABD Dışişleri Bakanlığı endişelerini ifade ettiler. Uluslararası basın kuruluşları da tepki verdiler.
TAKDİRİ GÖLGELİYOR
Tartışmalar sürerken, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, gelişmeleri nasıl değerlendirdiğini öğrenmek istedim. Cumhurbaşkanı Gül’le dün İstanbul’dan telefonla konuştum. Gelişmeleri nasıl değerlendirdiği yönündeki soruma şu karşılığı verdi:
“Yargının, hâkim ve savcıların işine karışmam söz konusu olamaz. Ancak olup bitenleri takip ettiğimde intibaım şu ki; kamu vicdanında kabul görmeyen bazı gelişmeler oluyor. Bu hal, Türkiye’nin geldiği ve herkes tarafından takdir edilen görüntüsünü gölgelemektedir. Bundan kaygı duyuyorum.”
‘DAHA TİTİZ DAVRANILMALI’
Cumhurbaşkanı Gül, savcı ve hâkimlerden beklentisini de şöyle dile getirdi:
“Savcılardan ve mahkemelerden sorumluluklarını yerine getirirken daha titiz davranmalarını; insanların ve kurumların onur ve hukuklarının zedelenmesine yol açmayacak şekilde davranmalarını beklemekteyim.”
Cumhurbaşkanı Gül, özlü ve çok önemli bir değerlendirme yaptı. Konunun yargı sürecinde olduğunu dikkate alarak kelimelerini özenle seçerek konuştu. Kuvvetler ayrılığı ilkesine özen göstererek gelişmeleri, Türkiye’nin dış görüntüsü ve kamu vicdanındaki yeri açısından değerlendirdi.
Tartışmalara ve uluslararası tepkilere yol açan uygulamaların kamu vicdanına sığmadığı ve Türkiye’nin görüntüsünü de gölgelediği saptamasında bulundu. Bu saptamanın Cumhurbaşkanı tarafından yapılmış olmasının, hem iç hem dış kamuoyu açısından anlamı büyük.
Cumhurbaşkanı Gül, savcılar ve hâkimlerle ilgili değerlendirme yaparken de yargının bağımsızlığı ilkesini koruyan bir üslup kullandı. Sadece beklentisini ifade etmesi bu özenin göstergesiydi. Talimat anlamına gelecek, yargıya müdahale algısı yaratacak veya bu yönde istismar edilebilecek bir ifade kullanmadı.
Cumhurbaşkanı’nın gelişmelerin Türkiye’nin görüntüsünü gölgelediğini ve bundan kaygı duyduğunu ifade etmesi de üzerinde dikkatle durulmalıdır.
ÜZÜNTÜ VERİCİ
Cumhurbaşkanı Gül, bu halk hareketleri başlamadan yıllar önce İran’ın başkenti Tahran’da toplanan İslam Konferansı’nda, bu ülkelere değişim önermiş; demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü, kadın-erkek eşitliği konusunda çağrılar yapmış, yönetimleri halkların sesine kulak vermeleri konusunda uyarmıştı.
Bugün, Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da hızla yayılan ve dikta rejimlerini birer birer yıkan büyük bir değişim süreci yaşanıyor. Gül’ün Tahran’daki sözlerinin değeri bugün daha iyi anlaşılıyor. On yıllarca otoriter yönetimler altında kalmış bu ülkelerin geleceklerini inşa etmelerinde Türkiye örnek gösteriliyor.
Böyle bir süreçten geçerken örnek gösterilen Türkiye’nin demokratik-hukuk devleti nitelikleriyle bağdaşmayan; basın özgürlüğü ve kişi hakları açısından sorgulanmasına yol açan uygulamalara sahne olması gerçekten kaygı ve üzüntü verici.