NTV'de yayınlanan Banu Güven ile Artı programına katılan eski DGM savcısı Mete Göktürk, 'Ergenekon' soruşturmasından alınarak terfi ettirilen savcı Zekeriya Öz ve davanın bundan sonraki süreciyle ilgili konuştu:
Mete Göktürk: Bu dava Türkiye'nin çok gündeminde olan ve Cumhuriyet tarihinin en kapsamlı soruşturmalarından birisi olan bir davanın hakim ve savcıları ile ilgili olmasaydı dikkat çekmezdi. Yargı içinde bunlar olağan bir uygulama. Yerleri değiştirilen kişilerden Zekeriya Öz özellikle başsavcı vekilliğine getirilmiş yani meslekte bir üst dereceye getirilmiş demektir bu. Fikret Seçen’de başsavcı vekilliğine getirilmiş durumda. Bu davalardaki savcılara yardımcı olacak çalışmalarını koordine edecek düzenleyecek ve iş bölümünü sağlayacak bir konuma gelmiş durumda. Zekeriya Öz bu işleri yapamayacak. Kurul tarafından varsa gereği bu işleri için bir süre tanınabilir. Zannediliyor ki Zekeriya Öz başka göreve atandığı anda Ergenekon duruşması yara alacak aksayacak gibi düşünülüyor ama tek kişi yürütmüyordu bu soruşturmayı. Birlikte iddianameler hazırlandı birlikte soruşturmalar yapıldı. Şöyle de düşünmek gerekir insanlar ölebilir de emeklide olabilir o zaman bu işler yarım mı kalacaktı? HSYK’da bazı yetkilerin aşıldığı sert kullanıldığı görüşü onlarda da hakim. Bu durumda yapılacak iki şey var yapılan şeyleri olumlu buluyorlar ki rencide etmeden görev değişikliği yoluna gidilmiş durumda. Elbette son olaylar toplumda da basıncı çok yükseltti. Özellikle basılmamış kitabın örgüt dokümanı olarak değerlendirilmesi basın özgürlüğüne yönelik büyük bir saldırı niteliği taşır. Henüz yayınlanmamış bir belgeyi örgütsel bir doküman olarak nitelerseniz bunun sonu gelmez. Basılmamış bir kitapla suç işlenmesi söz konusu değildir. Bu basına uygulanan sansürdür. Sansürün uygulandığı dönemden kalma bir uygulama bu. Dolayısıyla asla bağışlanacak bir hata değil. Bu bakımdan da sorumlu olan insanlar bu kişilerin aynı hataları işlememeleri için bir süre görev değişikliği yapılmasına yarar görmüşler.
Ahmet Şık’ın kitabının her sayfasını bir kişi ezberlese ve çıkıp okusa 300 kişi filan ne olur?
Göktürk: İçinde suç içeren cümleler varsa basın yoluyla da suç işlenebilir ama bu örgütsel doküman değildir. Birisine basın yoluyla hakaret edilmiş çok uzun bir yazı bunu alan kişi aynı şekilde bu küfrü tekrar ederse o da hakaret suçunu işlemiş olur. Bir eserin suç unsuru olması için basılması lazım bir kere. Bir zamanlar terör örgütlerinin yayınları vardı hala da vardır ve bunlar toplatılır basın yasasına göre işlem yapılır. Buradaki cümleleri duvara yazan bir kişi hakkında örgüte yardım ve yataklıktan işlem yapıldı.
Böyle bir terfi ne düşündürüyor size?
Göktürk: Bu görevden uzaklaştırmak gereği hissettiklerini düşünüyorum. Uzun süre Ergenekon soruşturması gibi bir soruşturmayı canla başla yürütmeye çalıştılar. Bu konunun sağa sola dağılması hem soruşturmanın ciddiyetini ortadan kaldırıyor hem de çok hatalar yapılmasına suçsuz .insanların zaman zaman mağdur edilmelerine kadar giden bir süreç.
Birinci sınıf savcı olmadığı söyleniyor?
Göktürk: Hakkında süren soruşturmalar olduğunu be yüzden birinci sınıfa ayrılma işleminin gecikmiş olduğunu duyduğum kadarıyla söylüyorum fakat yasal olarak bir engel yok. Özel yetkili savcılıklar için gerekli olmadığını gördük.
Aykut Cengiz Engin başsavcılık makamını boşalttıktan sonra yerine Turan Çolakkadı geldi o da özel yetkiliydi bütün bu Ergenekon mevzusuna hakimdi yaş haddinden emekli olacak yakında o da. Acaba başsavcı vekili olan Zekeriya Öz başsavcı olabilir mi?
Göktürk: Olabilir de olmayabilirde. Bakarsınız İzmir başsavcısı İstanbul başsavcılığına getirilebilir vekili getirilebilir ya da tamamen dışında bir savcı başsavcılık olarak atanabilir. Aykut Cengiz Engin’de DGM başsavcılığı vekilliğinden İstanbul Cumhuriyet başsavcılığına atanmıştı o da soruşturmalara yabancı değildi. Aynı şekilde Turan Çolakkadı’da o savcıktan geldiği için Türkiye'de çok önemli soruşturmaları yöneten savcılığın çalışmalarını yakinen takip edecek bir birikime sahiptir.
Burada tahliye karar veren hakimlerin tümümün farklı görevlere atandıklarını hatta birinin de hakkında soruşturma başlatıldığını ve görevden alındığını söyleniyor. Bu size ne düşündürüyor?
Göktürk: O konunun ayrıntılarını bilmiyorum ama içlerinde disiplin soruşturması yapılanlar olduğunu biliyorum. Bunlarda bir kısmı yolsuzluktan rüşvetten soruşturma yapılan kişiler. O bakımdan orada kalmalarında sakınca olduğu düşünülmüş o nedenle oybirliği ile uzaklaştırıldıklarını biliyorum.
Yargı sisteminde kadrolaşmanın bu kadar tartışılıyor olması ve Ergenekon davasında sizin gördüğünüz savcılık makamı açısından hataları tekrar hatırlatarak bitirelim...
Göktürk: Eğer bir saflaşmak olarak değerlendirilmesi böyle bir ihtimal varsa bu çok tehlikeli bir şey. Eskiden şikayet edilen buydu yargının siyasallaşması özellikle HSYK’nın belli bir ideolojinin temsilcisi gibi hareket etmesinden yakınılıyordu ve anayasa değişikliği ile apayrı bir yapı oluşturuldu ve mümkün olduğu kadar bu sakıncanın kalkmasına özen gösterildi kalkıp kalkmadığını zaman gösterecek. Bu soruşturma da arama gibi telefon dinlenmesi gibi tutuklama gibi temel hak ve özgürlükleri doğrudan ilgilendiren konularda çok özensiz davranıldığını hep gördük. Türkiye'de adli kolluk diye bir kurum olmamasından elbette iktidara bağlı içişleri bakanlığının emrindeki kolluk güçlerinin yanlı davranmaları zaman zaman kaçınılmazdır. Bunlarında savcılıkları yönlendirmesi pekala mümkündür. O bakımdan tamamen siyasetten arınmış bir yargıdan bahsetmek mümkün değildir.
Mete Göktürk: Bu dava Türkiye'nin çok gündeminde olan ve Cumhuriyet tarihinin en kapsamlı soruşturmalarından birisi olan bir davanın hakim ve savcıları ile ilgili olmasaydı dikkat çekmezdi. Yargı içinde bunlar olağan bir uygulama. Yerleri değiştirilen kişilerden Zekeriya Öz özellikle başsavcı vekilliğine getirilmiş yani meslekte bir üst dereceye getirilmiş demektir bu. Fikret Seçen’de başsavcı vekilliğine getirilmiş durumda. Bu davalardaki savcılara yardımcı olacak çalışmalarını koordine edecek düzenleyecek ve iş bölümünü sağlayacak bir konuma gelmiş durumda. Zekeriya Öz bu işleri yapamayacak. Kurul tarafından varsa gereği bu işleri için bir süre tanınabilir. Zannediliyor ki Zekeriya Öz başka göreve atandığı anda Ergenekon duruşması yara alacak aksayacak gibi düşünülüyor ama tek kişi yürütmüyordu bu soruşturmayı. Birlikte iddianameler hazırlandı birlikte soruşturmalar yapıldı. Şöyle de düşünmek gerekir insanlar ölebilir de emeklide olabilir o zaman bu işler yarım mı kalacaktı? HSYK’da bazı yetkilerin aşıldığı sert kullanıldığı görüşü onlarda da hakim. Bu durumda yapılacak iki şey var yapılan şeyleri olumlu buluyorlar ki rencide etmeden görev değişikliği yoluna gidilmiş durumda. Elbette son olaylar toplumda da basıncı çok yükseltti. Özellikle basılmamış kitabın örgüt dokümanı olarak değerlendirilmesi basın özgürlüğüne yönelik büyük bir saldırı niteliği taşır. Henüz yayınlanmamış bir belgeyi örgütsel bir doküman olarak nitelerseniz bunun sonu gelmez. Basılmamış bir kitapla suç işlenmesi söz konusu değildir. Bu basına uygulanan sansürdür. Sansürün uygulandığı dönemden kalma bir uygulama bu. Dolayısıyla asla bağışlanacak bir hata değil. Bu bakımdan da sorumlu olan insanlar bu kişilerin aynı hataları işlememeleri için bir süre görev değişikliği yapılmasına yarar görmüşler.
Ahmet Şık’ın kitabının her sayfasını bir kişi ezberlese ve çıkıp okusa 300 kişi filan ne olur?
Göktürk: İçinde suç içeren cümleler varsa basın yoluyla da suç işlenebilir ama bu örgütsel doküman değildir. Birisine basın yoluyla hakaret edilmiş çok uzun bir yazı bunu alan kişi aynı şekilde bu küfrü tekrar ederse o da hakaret suçunu işlemiş olur. Bir eserin suç unsuru olması için basılması lazım bir kere. Bir zamanlar terör örgütlerinin yayınları vardı hala da vardır ve bunlar toplatılır basın yasasına göre işlem yapılır. Buradaki cümleleri duvara yazan bir kişi hakkında örgüte yardım ve yataklıktan işlem yapıldı.
Böyle bir terfi ne düşündürüyor size?
Göktürk: Bu görevden uzaklaştırmak gereği hissettiklerini düşünüyorum. Uzun süre Ergenekon soruşturması gibi bir soruşturmayı canla başla yürütmeye çalıştılar. Bu konunun sağa sola dağılması hem soruşturmanın ciddiyetini ortadan kaldırıyor hem de çok hatalar yapılmasına suçsuz .insanların zaman zaman mağdur edilmelerine kadar giden bir süreç.
Birinci sınıf savcı olmadığı söyleniyor?
Göktürk: Hakkında süren soruşturmalar olduğunu be yüzden birinci sınıfa ayrılma işleminin gecikmiş olduğunu duyduğum kadarıyla söylüyorum fakat yasal olarak bir engel yok. Özel yetkili savcılıklar için gerekli olmadığını gördük.
Aykut Cengiz Engin başsavcılık makamını boşalttıktan sonra yerine Turan Çolakkadı geldi o da özel yetkiliydi bütün bu Ergenekon mevzusuna hakimdi yaş haddinden emekli olacak yakında o da. Acaba başsavcı vekili olan Zekeriya Öz başsavcı olabilir mi?
Göktürk: Olabilir de olmayabilirde. Bakarsınız İzmir başsavcısı İstanbul başsavcılığına getirilebilir vekili getirilebilir ya da tamamen dışında bir savcı başsavcılık olarak atanabilir. Aykut Cengiz Engin’de DGM başsavcılığı vekilliğinden İstanbul Cumhuriyet başsavcılığına atanmıştı o da soruşturmalara yabancı değildi. Aynı şekilde Turan Çolakkadı’da o savcıktan geldiği için Türkiye'de çok önemli soruşturmaları yöneten savcılığın çalışmalarını yakinen takip edecek bir birikime sahiptir.
Burada tahliye karar veren hakimlerin tümümün farklı görevlere atandıklarını hatta birinin de hakkında soruşturma başlatıldığını ve görevden alındığını söyleniyor. Bu size ne düşündürüyor?
Göktürk: O konunun ayrıntılarını bilmiyorum ama içlerinde disiplin soruşturması yapılanlar olduğunu biliyorum. Bunlarda bir kısmı yolsuzluktan rüşvetten soruşturma yapılan kişiler. O bakımdan orada kalmalarında sakınca olduğu düşünülmüş o nedenle oybirliği ile uzaklaştırıldıklarını biliyorum.
Yargı sisteminde kadrolaşmanın bu kadar tartışılıyor olması ve Ergenekon davasında sizin gördüğünüz savcılık makamı açısından hataları tekrar hatırlatarak bitirelim...
Göktürk: Eğer bir saflaşmak olarak değerlendirilmesi böyle bir ihtimal varsa bu çok tehlikeli bir şey. Eskiden şikayet edilen buydu yargının siyasallaşması özellikle HSYK’nın belli bir ideolojinin temsilcisi gibi hareket etmesinden yakınılıyordu ve anayasa değişikliği ile apayrı bir yapı oluşturuldu ve mümkün olduğu kadar bu sakıncanın kalkmasına özen gösterildi kalkıp kalkmadığını zaman gösterecek. Bu soruşturma da arama gibi telefon dinlenmesi gibi tutuklama gibi temel hak ve özgürlükleri doğrudan ilgilendiren konularda çok özensiz davranıldığını hep gördük. Türkiye'de adli kolluk diye bir kurum olmamasından elbette iktidara bağlı içişleri bakanlığının emrindeki kolluk güçlerinin yanlı davranmaları zaman zaman kaçınılmazdır. Bunlarında savcılıkları yönlendirmesi pekala mümkündür. O bakımdan tamamen siyasetten arınmış bir yargıdan bahsetmek mümkün değildir.