İnsanların günden güne irileştiği su götürmez bir gerçek. Görünen o ki artık sadece kendimiz şişmanlamakla kalmayıp, çevremizde yaşayan ev hayvanları ve laboratuvar kobayları gibi diğer türleri de etkiliyoruz. Sekiz farklı memeli türüne ait 12 popülasyon üzerinde yapılan araştırma, geçtiğimiz bir kaç on yıl içinde bu canlıların da gittikçe şişmanladığını gösteriyor.
Çalışmanın başındaki Alabama Üniversitesi’nden David Allison, “Bu türlerin her birini etkileyen farklı nedenler olabilir. Fakat bizim aradığımız esas nokta hepsini birden etkileyen bir faktörün olup olmadığı” şeklinde konuşuyor.
Amerika’nın Baltimor şehrinin sokaklarında yaşayan sıçanların 1948 yılından 2006 yılına dek yüzde 40 oranında daha ağırlaştıkları biliniyor. Çünkü üzerlerinden beslendikleri çöpler artık çok daha bereketli. Bununla birlikte kedilerin daha küçük sıçanları yakalama eğilimleri de bu gidişi körüklemiş.
Daha gizemli sonuçlar da ortaya çıkmış. Laboratuvar ortamında iyi bilinen ve sıkı kontrol altında tutulan sabit bir menüyle beslenen sıçanlar, fareler ve primatların da benzer eğilimi göstermeleri dikkat çekmiş. Allison bu canlıların muhtemelen besinleri metabolize etme şekillerini değiştirdiklerini düşünüyor ve buna neden olabilecek üç potansiyel neden dikkat çekiyor: Endokrin sistemi etkileyen kimyasallar, virüsler gibi hastalık etkenleri ve/veya hayvanların bulundukları ortam sıcaklıkları.
Söz konusu üç potansiyelin de endokrin sistemi etkileyeceğine dair kanıtlar mevcut. Örneğin üzerinde canlı yetişmemesi için gemi boyasında kullanılan tributiltin adlı kimyasalın fareleri şişmanlattığı kanıtlanmış. Bunun yanında üst solunum yolu hastalıklarına neden olan adenovirüslerin enjekte edildiği bir çok hayvanın da aynı eğilimi gösterdiği biliniyor. Sıcaklıkla ilişkili olarak da Allison, domuz yetişticilerinin uygun sıcaklığı sağlayarak daha besili hayvanlar yetiştirdiklerine dikkat çekiyor, “Ortam çok soğuk olmamalı ki hayvan ısınmak için enerji harcamak zorunda kalmasın ya da aksi şekilde çok sıcak olmamalı ki iştahları kesilmesin. Bugün evlerimiz artık eskiye göre çok daha doğal sıcaklıklarda tutuluyor ve benzer şekilde laboratuvarlar da öyle. Bu da hikayenin bir bölümünü oluşturuyor.”
Kopenhag Üniversitesi’nden Arne Astrup, çalışma sonuçlarının oldukça çözümleyici olduğunu söylüyor, “İnsanlar ihtiyaçları olanın yüzde 20 fazlasını tüketmelerine karşın neden hala daha açlar? Yağlı yiyecekler, şekerli içecekler, rafinize karbonhidratlar ve diğerleri bunu tam olarak açıklamıyor. Tabii ki fazla yemeden şişmanlamazsınız fakat neden daha fazla yiyoruz, işte bunun cevabını bu çalışma aydınlatıyor.”
Özgün makaleye ulaşmak için tıklayın.
Çalışmanın başındaki Alabama Üniversitesi’nden David Allison, “Bu türlerin her birini etkileyen farklı nedenler olabilir. Fakat bizim aradığımız esas nokta hepsini birden etkileyen bir faktörün olup olmadığı” şeklinde konuşuyor.
Amerika’nın Baltimor şehrinin sokaklarında yaşayan sıçanların 1948 yılından 2006 yılına dek yüzde 40 oranında daha ağırlaştıkları biliniyor. Çünkü üzerlerinden beslendikleri çöpler artık çok daha bereketli. Bununla birlikte kedilerin daha küçük sıçanları yakalama eğilimleri de bu gidişi körüklemiş.
Daha gizemli sonuçlar da ortaya çıkmış. Laboratuvar ortamında iyi bilinen ve sıkı kontrol altında tutulan sabit bir menüyle beslenen sıçanlar, fareler ve primatların da benzer eğilimi göstermeleri dikkat çekmiş. Allison bu canlıların muhtemelen besinleri metabolize etme şekillerini değiştirdiklerini düşünüyor ve buna neden olabilecek üç potansiyel neden dikkat çekiyor: Endokrin sistemi etkileyen kimyasallar, virüsler gibi hastalık etkenleri ve/veya hayvanların bulundukları ortam sıcaklıkları.
Söz konusu üç potansiyelin de endokrin sistemi etkileyeceğine dair kanıtlar mevcut. Örneğin üzerinde canlı yetişmemesi için gemi boyasında kullanılan tributiltin adlı kimyasalın fareleri şişmanlattığı kanıtlanmış. Bunun yanında üst solunum yolu hastalıklarına neden olan adenovirüslerin enjekte edildiği bir çok hayvanın da aynı eğilimi gösterdiği biliniyor. Sıcaklıkla ilişkili olarak da Allison, domuz yetişticilerinin uygun sıcaklığı sağlayarak daha besili hayvanlar yetiştirdiklerine dikkat çekiyor, “Ortam çok soğuk olmamalı ki hayvan ısınmak için enerji harcamak zorunda kalmasın ya da aksi şekilde çok sıcak olmamalı ki iştahları kesilmesin. Bugün evlerimiz artık eskiye göre çok daha doğal sıcaklıklarda tutuluyor ve benzer şekilde laboratuvarlar da öyle. Bu da hikayenin bir bölümünü oluşturuyor.”
Kopenhag Üniversitesi’nden Arne Astrup, çalışma sonuçlarının oldukça çözümleyici olduğunu söylüyor, “İnsanlar ihtiyaçları olanın yüzde 20 fazlasını tüketmelerine karşın neden hala daha açlar? Yağlı yiyecekler, şekerli içecekler, rafinize karbonhidratlar ve diğerleri bunu tam olarak açıklamıyor. Tabii ki fazla yemeden şişmanlamazsınız fakat neden daha fazla yiyoruz, işte bunun cevabını bu çalışma aydınlatıyor.”
Özgün makaleye ulaşmak için tıklayın.