Batı tarzı yaşam stilinin getirdiği alerjik yatkınlık, çevresel etkenler, fazla katkı maddesi ve antibiyotik tüketme ile anne sütünün az kullanılmasının çocuklarda besin alerjisinin görülmesi nedenleri arasında yer aldığını ifade eden Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Alerji ve Klinik İmmünoloji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Hasan Yüksel, ''Çocukluk dönemi besin alerjisinin bulguları, yüzde 95 oranında ek gıdaya başlayınca ortaya çıkıyor'' dedi.
Prof. Dr. Yüksel, besin alerjisinden bir çocuğu koruyan en önemli etkenin anne sütünün kullanılması olduğunu söyledi. Besin alerjisine benzeyen gıda katkı maddesi reaksiyonlarının da o dönemde görülebileceğini ifade eden Yüksel, bu nedenle yanlış tanının da söz konusu olabileceğini dile getirdi:
''Örneğin, inek sütüyle ilk kez karşılaşan çocuğun ağzında ciddi şişlikler dediğimiz anaflaksi bulgular olabilir. Yemek borusundan geçerken orada oluşturduğu alerjiden dolayı reflü hastalığı olabilir veya bağırsaklardan geçince orada yaptığı iritasyondan dolayı ishal, karın ağrıları, gelişme geriliğine yol açan bağırsakta emilim bozuklukları, dışkıda kan olabilir. Bu çocukların yüzde 25'inde, bebeklik egzaması olabilir. Çok nadiren de olsa besin alerjisi olan çocukların yüzde 5-10'unda astıma benzer bulgular olabilir. Bu nedenle besin alerjisinin perspektifi biraz geniş. Bu nedenle mutlaka, çocuk alerji uzmanı tarafından tanı konulmalı.
Sonuç olarak, derisinde en ufak bir döküntü olan, karnı ağrıyan, reflüsü olan, baş dönmesi olan, kansızlık olan her çocuğa besin alerjisi tanısı konulmamalı. Besin alerjisi, ülkemizde hala anne sütü sıklıkla ve katkı maddeleri daha az kullanıldığı için beklenenden daha az. Besin alerjisinin şikayet olarak belirlenen sıklığı yüzde 2-4 gibi, ama uygun bir ortamda, bir çocuk alerji merkezinde incelendiği takdirde bu oran yüzde 0.68'e düşüyor. Bu nedenle Türkiye'de, besin alerjisi teşhisi, olması gerekenin 4 katı fazla konuyor. Tetkik, tahlil ve teşhis için 4 kat para harcanıyor veya bunun için ilaç harcaması yapılıyor.''
Prof. Dr. Hasan Yüksel, çocuğun besin alerjisi konusunda bir alerji uzmanı tarafından görülmesi gerektiğini vurgulayarak, ''Önce basit bir kan tetkiki ile gerçekten kanda şüphelenilen besine karşı bir immünglobin E denilen antikor var mı, yok mu onun araştırılması lazım. Ondan sonra şüphelenilen besin ile deri testi yapılması gerekir. Buraya kadar gerçekten teşhis konulamamış ise sadece o besin verilerek de sonuçlara bakılabilir'' dedi.
Besin alerjisi teşhisi konulan çocuğun diyetinden o besinin 6 ay çıkarılıp, onun yerine uygun bir başka besinle takviye edilmesi gerektiğini de anlatan Yüksel, böylece çocuğun o besine karşı dirençli hale geçtiğini ve alerji bulgularının da gerilediğini anlattı.
Çocuk alerjisiyle, erişkin alerjisinin gelişiminin benzer, ama etkenlerinin farklı olduğunu ifade eden Yüksel, erişkindeki besin alerjisinin tedavisinin henüz bulunamadığını, sadece korunmanın söz konusu olduğunu, çocukluk çağındaki besin alerjilerinin ise tedavi edilebilir olduğunu vurguladı.
Prof. Dr. Yüksel, çocukluktaki besin alerjileri düzgün tedavi edilirse yüzde 90 oranında geçtiğini sözlerine ekledi.
Prof. Dr. Yüksel, besin alerjisinden bir çocuğu koruyan en önemli etkenin anne sütünün kullanılması olduğunu söyledi. Besin alerjisine benzeyen gıda katkı maddesi reaksiyonlarının da o dönemde görülebileceğini ifade eden Yüksel, bu nedenle yanlış tanının da söz konusu olabileceğini dile getirdi:
''Örneğin, inek sütüyle ilk kez karşılaşan çocuğun ağzında ciddi şişlikler dediğimiz anaflaksi bulgular olabilir. Yemek borusundan geçerken orada oluşturduğu alerjiden dolayı reflü hastalığı olabilir veya bağırsaklardan geçince orada yaptığı iritasyondan dolayı ishal, karın ağrıları, gelişme geriliğine yol açan bağırsakta emilim bozuklukları, dışkıda kan olabilir. Bu çocukların yüzde 25'inde, bebeklik egzaması olabilir. Çok nadiren de olsa besin alerjisi olan çocukların yüzde 5-10'unda astıma benzer bulgular olabilir. Bu nedenle besin alerjisinin perspektifi biraz geniş. Bu nedenle mutlaka, çocuk alerji uzmanı tarafından tanı konulmalı.
Sonuç olarak, derisinde en ufak bir döküntü olan, karnı ağrıyan, reflüsü olan, baş dönmesi olan, kansızlık olan her çocuğa besin alerjisi tanısı konulmamalı. Besin alerjisi, ülkemizde hala anne sütü sıklıkla ve katkı maddeleri daha az kullanıldığı için beklenenden daha az. Besin alerjisinin şikayet olarak belirlenen sıklığı yüzde 2-4 gibi, ama uygun bir ortamda, bir çocuk alerji merkezinde incelendiği takdirde bu oran yüzde 0.68'e düşüyor. Bu nedenle Türkiye'de, besin alerjisi teşhisi, olması gerekenin 4 katı fazla konuyor. Tetkik, tahlil ve teşhis için 4 kat para harcanıyor veya bunun için ilaç harcaması yapılıyor.''
Prof. Dr. Hasan Yüksel, çocuğun besin alerjisi konusunda bir alerji uzmanı tarafından görülmesi gerektiğini vurgulayarak, ''Önce basit bir kan tetkiki ile gerçekten kanda şüphelenilen besine karşı bir immünglobin E denilen antikor var mı, yok mu onun araştırılması lazım. Ondan sonra şüphelenilen besin ile deri testi yapılması gerekir. Buraya kadar gerçekten teşhis konulamamış ise sadece o besin verilerek de sonuçlara bakılabilir'' dedi.
Besin alerjisi teşhisi konulan çocuğun diyetinden o besinin 6 ay çıkarılıp, onun yerine uygun bir başka besinle takviye edilmesi gerektiğini de anlatan Yüksel, böylece çocuğun o besine karşı dirençli hale geçtiğini ve alerji bulgularının da gerilediğini anlattı.
Çocuk alerjisiyle, erişkin alerjisinin gelişiminin benzer, ama etkenlerinin farklı olduğunu ifade eden Yüksel, erişkindeki besin alerjisinin tedavisinin henüz bulunamadığını, sadece korunmanın söz konusu olduğunu, çocukluk çağındaki besin alerjilerinin ise tedavi edilebilir olduğunu vurguladı.
Prof. Dr. Yüksel, çocukluktaki besin alerjileri düzgün tedavi edilirse yüzde 90 oranında geçtiğini sözlerine ekledi.