1954 doğumlu Macar yazar Krasznahorkai’nin 1985’de yayımlanan ilk romanı Şeytan Tangosu, Sovyetlerdeki kolhoz ya da İsrail’deki Kibutz örneğine benzer terk edilmiş bir tarım kooperatifinde yaşayan yaklaşık on kişinin hikâyesini anlatıyor. Mekân tam olarak belirtilmese de komünist dönemin sonlarına doğru Macaristan’dayız...
Sonbahar sağanağının tüm gücüyle bastırmasıyla birlikte kooperatifte yaşayanların dünyayla tüm irtibatları kesilmiştir. Her biri yaşam amaçlarını, daha iyi bir hayat için umutlarını yitirmişler, kooperatifte çürüyüp gitmektedirler, yapacak fazla bir şeyleri de yoktur. Birbirlerinin karılarını arzularlar, sürekli içen doktor devamlı komşularını gözetler, iki genç kadın metruk değirmende kendilerini satmaya çalışır, özürlü kız sürekli kedisini öldürmeyi dener. Futaki, rüzgârın taşıdğı, adeta öte diyarlardan gelen bir çan sesiyle uyanır, bu kez daha önceki denemelerinin aksine bir yolunu bulup oradan ayrılmaya, kaderine meydan okumaya kesin kararlıdır. Ancak birden bütün kooperatifte “geliyorlar” sözcüğü fısıldanmaya başlar.
Gelenler öldükleri sanılan, gizemli, karizmatik, kurnaz, filozof şair İrimias ve arkadaşı Petrina’dır. Bazıları onların Mesih bazılarıysa Satan olduklarına inanırlar. İnsanlar İrimias’dan hem çekinmekte hem de onun kendilerini bu hiçliğin içinden çekip çıkaracağını ummaktadır. Onların gelişiyle birlikte kooperatifte yaşayanların hayatları alt üst olur ama halk onun kendilerini “vaat edilmiş topraklara” götüreceği inancından vazgeçmemiştir...
Krasznahorkai’nin tarzını “delilik noktasından ele alınan gerçeklik” olarak adlandırmak mümkün... Yazdıklarına mental fiksiyon denebilir. Romanlarının atmosferi apokaliptik, deşifre edilmesi zor mesajlar veriyor, karakterleri hep hayatları için belirleyici olacak bir idrakın eşiğinde, hatta Dostoyevski’nin karakterleri için Tanrı neyse, Krasznahorkai için de idrak eşiği bu denebilir, ama onun yarattığı evrende Tanrı kesinlikle yok! Karakterlerin ne düşündüğünü anlamak da hayli zor çünkü dünyaları asla tam olarak ifşa edilmeyen bir gerçeğin kenarında sendeleyip duruyor. Özgün, obsesif, gizemli ve vizyoner bir yazar olan László Krasznahorkai, aynı zamanda politik tavrını koruyarak siyasi değişimlerin zalim ve kinik mekanizmasını da ifşa ediyor.
Sonbahar sağanağının tüm gücüyle bastırmasıyla birlikte kooperatifte yaşayanların dünyayla tüm irtibatları kesilmiştir. Her biri yaşam amaçlarını, daha iyi bir hayat için umutlarını yitirmişler, kooperatifte çürüyüp gitmektedirler, yapacak fazla bir şeyleri de yoktur. Birbirlerinin karılarını arzularlar, sürekli içen doktor devamlı komşularını gözetler, iki genç kadın metruk değirmende kendilerini satmaya çalışır, özürlü kız sürekli kedisini öldürmeyi dener. Futaki, rüzgârın taşıdğı, adeta öte diyarlardan gelen bir çan sesiyle uyanır, bu kez daha önceki denemelerinin aksine bir yolunu bulup oradan ayrılmaya, kaderine meydan okumaya kesin kararlıdır. Ancak birden bütün kooperatifte “geliyorlar” sözcüğü fısıldanmaya başlar.
Gelenler öldükleri sanılan, gizemli, karizmatik, kurnaz, filozof şair İrimias ve arkadaşı Petrina’dır. Bazıları onların Mesih bazılarıysa Satan olduklarına inanırlar. İnsanlar İrimias’dan hem çekinmekte hem de onun kendilerini bu hiçliğin içinden çekip çıkaracağını ummaktadır. Onların gelişiyle birlikte kooperatifte yaşayanların hayatları alt üst olur ama halk onun kendilerini “vaat edilmiş topraklara” götüreceği inancından vazgeçmemiştir...
Krasznahorkai’nin tarzını “delilik noktasından ele alınan gerçeklik” olarak adlandırmak mümkün... Yazdıklarına mental fiksiyon denebilir. Romanlarının atmosferi apokaliptik, deşifre edilmesi zor mesajlar veriyor, karakterleri hep hayatları için belirleyici olacak bir idrakın eşiğinde, hatta Dostoyevski’nin karakterleri için Tanrı neyse, Krasznahorkai için de idrak eşiği bu denebilir, ama onun yarattığı evrende Tanrı kesinlikle yok! Karakterlerin ne düşündüğünü anlamak da hayli zor çünkü dünyaları asla tam olarak ifşa edilmeyen bir gerçeğin kenarında sendeleyip duruyor. Özgün, obsesif, gizemli ve vizyoner bir yazar olan László Krasznahorkai, aynı zamanda politik tavrını koruyarak siyasi değişimlerin zalim ve kinik mekanizmasını da ifşa ediyor.