Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda Cumhurbaşkanlığı personeliyle iftarda bir araya geldi.
İftarın ardından yaptığı konuşmada tüm personelin, ramazanı şerifini ve yaklaşan Kadir Gecesi ile bayramını tebrik eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bu mübarek günlerin ülkemiz, milletimiz, İslam dünyası ve tüm insanlık için barışa, huzura ve selamete vesile olmasını diliyorum." diye konuştu.
"Maalesef bu iftar buluşmasını buruk bir şekilde gerçekleştiriyoruz." ifadesini kullanan Cumhurbaşkanı Erdoğan, İstanbul Atatürk Havalimanı'nda gerçekleştirilen terör eyleminde 13'ü yabancı uyruklu, 41 kişinin hayatını kaybettiğini, yaralıların büyük bir kısmının taburcu olduğunu, 100 civarında yaralının tedavisinin devam ettiğini söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Türkiye, dünyanın en eli kanlı terör örgütlerinin hedefinde bir ülke olarak ağır bir imtihandan geçiyor. Terörün, terör örgütlerinin, terör eylemlerinin üstesinden geleceğimizden en küçük bir şüphem yok. Er veya geç Allah'ın izniyle bu işin üstesinden geleceğiz. Ama bu mücadelede yeri geldiğinde gerek güvenlik güçlerimizden gerekse sivil vatandaşlarımızdan kayıplarımız oldu ve halen de oluyor, bu mücadelede daha sonra da olacak. Biz terör örgütlerinin kıydığı her canı şehit olarak görüyoruz. İnşallah Rabbim de kendi katında bu şekilde kabul edecektir. Çünkü Rabbimin bizlere vaadi var ve 'Kendi yolunda öldürülenlere ölüler demeyiniz.' hitabıyla bu müjdeyi zaten bizlere veriyor."
Erdoğan, "Kimden gelirse gelsin, terör eylemlerinin hepimizin gayet iyi bildiği hususlarda Türkiye'yi köşeye sıkıştırmaya, taviz vermeye zorlama amacı taşıdığı açıktır. Biz de diyoruz ki bu millet Çanakkale'de çeyrek milyon vatan evladının kanı ve canı pahasına birliğinden, beraberliğinden, kardeşliğinden vazgeçemeyeceği durumunu, inancını tüm dünyaya ilan etmiştir." dedi.
"SİVİL VATANDAŞLARIMIZI ŞEHİT EDENLERİN KİMLER OLDUĞU ORTADA”
Son bir yılda kaybedilen her güvenlik görevlisinin, her masum vatandaşın yüreklerinde yeni bir yara açtığına işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi:
"Şunu çok açık net söylememiz lazım, gerçi dünya hala bizim şu anda yapmakta olduğumuz operasyonlarımızın sivil vatandaşları öldürmeye yönelik olduğunu ifade ediyorlar. İşin aslı böyle mi? Sivil vatandaşlarımızı şehit edenlerin kimler olduğu apaçık ortada. İşte en büyük ispatı dün akşam. Dün akşam havalimanında çocuk, kadın, yaşlı demeden bu insanları öldürenler teröristler değil miydi? Daha önce yine Ankara Garı'nda 105 tane vatandaşımızı öldürenler yine bu teröristler değil miydi? Onun öncesinde yine aynı şekilde Gaziantep'te, Diyarbakır'da bu tür terör eylemlerini yapanlar bu teröristler değil miydi? Değerli kardeşlerim, tabi ki burada bir algı operasyonuyla özellikle askerimizi, polisimizi, korucularımızı bu noktada suçlu, zanlı haline getirme gayretleri var. Fakat bunu hiçbir yere yutturamayacaklar. Çünkü bütün bunların hepsini bu millet gayet iyi biliyor."
Şehitlerin acısını hiçbir zaman unutmayacaklarını ve aziz hatıralarını ilelebet yaşatacaklarını dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti:
"Şundan da taviz vermeyeceğiz, 4 tane bizim başlığımız, dolayısıyla bizim rabiamız var. Birincisi tek millet. Biz Türk'üyle, Kürt'üyle, Laz'ıyla, Çerkez'iyle, Gürcü'süyle, Abaza'sıyla 79 milyon tek milletiz. Bizi bölemeyecekler, bizi parçalayamayacaklar ve biz et tırnak gibi aynen bir, beraber yolumuza devam edeceğiz. İki, tek bayrak. Bayrağımızın rengi şehidimizin kanıdır, hilal bağımsızlığımızın ifadesidir, yıldız şehidimizin ta kendisidir. Bizim bayrağımıza eş bayrak biz görmüyoruz ve ülkemizde öyle sağda solda, zaman zaman bazı direklere çektikleri paçavralar hiçbir zaman bu ülkede bayrak tanımına uydurulamaz. 'Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır, toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır.' diyoruz. Ve tek vatan diyoruz. Üçüncüsü, 780 bin kilometrekareyle tek vatan. Bizim vatanımızı da asla bölemeyecekler. Kendi kendilerine böyle hayal aleminde dolaşanlar, gezenler var. Boşuna dolaşıyorsunuz, işte buyrun, bütün bu yapılan operasyonlar niçin yapılıyor? Bu vatan topraklarında biz sizlere asla gelip de bir parçayı, bir şehidimizin kanının yoğurduğu parçayı teslim etmeyiz, vermeyiz ve veremeyiz, böyle bir yetkimiz yok."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Vatan dediğimiz nedir biliyor musunuz? Kuru bir tarla değil, vatan dediğimiz kuru bir arazi değil. Vatan değimiz şehit kanlarıyla yoğurulmuş toprakların ta kendisidir, orada şehit kanı var. Dolayısıyla bizim onu sonuna kadar koruma görevimiz var, sorumluluğumuz var, mesuliyetimiz var. Bu cumhurun başı olarak şahsım, hükümetimiz hep birlikte cumhurbaşkanlığında sizler, ordumuz, polisimiz, köy korucularımız işte bunun mücadelesini veriyoruz ve sonuna kadar da vereceğiz." diye konuştu.
Taviz verilemeyecek başlıkların dördüncüsünün tek devlet olduğunu ifade eden Erdoğan, "Bizim Türkiye Cumhuriyeti'nden başka devletimiz yoktur. Devletin içinde devlet olmaz. Çıkmış 'paralel devlet, bilmem şu devlet, bu devlet' Ne devleti ya? Türkiye Cumhuriyeti Devleti içinde ikinci bir yapılanmaya gidenler onlara da şimdiden bu haberi veriyorum, daha önce ne demiştim? 'İnlerine gireceğiz' demiştim, girdik. Ne oldular? Kimi Pensilvanya'ya kaçtı, kimisi Avrupa'ya kaçtı, kimisi değişik yerlere kaçtı, bine yakın kaçanların sayısı." şeklinde konuştu.
“BURAYI LEKELEYEMEZLER"
Bazılarının da cezaevinde olduklarını ancak bunların yeterli olmadığını dile getiren Erdoğan, şunları kaydetti:
"Daha çok var, binlerce var. Bunların da hepsi ortaya çıkarılacak, bunların üzerinde çalışıyoruz, durmak yok, temizleyeceğiz. Cumhurbaşkanlığına da girmişlerdi, belki hala da vardır. Onların üzerinde de çalışıyoruz, söyleyeyim, ya kendileri istifa eder giderler, nereye giderlerse gitsinler ama burayı lekeleyemezler. Ve geldiğimiz andan itibaren yaptığımız iş zaten o temizlik harekatıdır. Çünkü bunlar, enteresan olan şey şu, bunu bilmenizi istiyorum, adam açıklama yapıyor, 'Pensilvanya'daki zat onlara şah damarından daha yakınmış.' Bu ifadeyi siz nasıl kullanırsınız?' Rabbimiz bize ayetinde bildiriyor, 'Size şah damarınızdan daha yakınım.' O güç Allah’tır ve bize Rabbimizden başka şah damarından daha yakın olan hiçbir şey olamaz. Bu iddiaları ortaya koyanlar, bu söylemleri söyleyenler şirk içindedir. Bunu bir defa bilmek gerekir. Onun için bu tür sapıkları da iyi tanıyalım ve bu tür sapıkların olduğu toplumlarda bu ifade kullanıldığı yerde anlayın ki bu budur. Hiç endişeniz olmasın biz kula kul olmayacağız, biz sadece Allah'a kul olacağız."
"Türkiye'yi hedeflerine ulaşmaktan ne PKK'sı, ne YPG'si, ne DEAŞ'ı, ne DHKP-C'si ne Paralel İhanet Çetesi hiçbirisi alıkoyamayacaktır." ifadesini kullanan Erdoğan, "Bu terör örgütleri en son Milli Güvenlik Kurulu toplantımızda kararımızı aldık, 'Legal görünüm altında illegal terör örgütleri' ki 'Fetullahçı Terör Örgütü de bunlardan bir tanesidir' dedik ve bunu strateji belgemize girdik. Şimdi de yargı kararları gelmeye başladı mı? Başladı. Bu yargı kararlarının gelişiyle birlikte de bunlara karşı takınılacak tavır çok daha farklı olacaktır." değerlendirmesinde bulundu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan,"Bu terör örgütleri üzerinden bizi tedip edeceklerini sananlara sesleniyorum, ne yapsanız boş. Türkiye'nin 2023 hedeflerine mutlaka ulaşacağını buradan duyuruyorum. Burası Cumhurbaşkanlığı makamı. İnşallah Cumhuriyetimizin 100. yıl dönümünü çok daha farkı kutlayacağız 2023 Cumhuriyetimizin 100. kuruluş yıl dönümü ve ona hazırlıklarımızı çok daha farklı yapacağız. Dünyanın en büyük 10 ekonomisi haline mutlaka geleceğiz." dedi.
Yarın Osman Gazi Köprüsü'nün açılışını yapacaklarını belirten Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Kim derdi ki Avrupa'yı Asya'ya bu şekilde bağlayacaklar veyahut da Körfez'de böyle dolaşmaktansa hemen şöyle 5 dakika 6 dakika içerisinde oradan karşıdan karşıya geçelim ve oradan şu anda bitmiş olan köprüden çıkıştan sonra Orhan Gazi'ye kadar, Osman Gazi'den 40 kilometre bitti, dört dörtlük bir yol. Ama bu İstanbul'dan çıktığımız zaman İzmir'e 3 saatte, 3 saat 15 dakikada varacağız, 8.5 saatlik yolu buraya indiriyoruz. Bu medeni olmanın işaretidir. Çünkü hep söylerim yol medeniyettir, su medeniyettir, yolu olmayan medeniyetten bahsedemez, suyu olmayan medeniyetten bahsedemez. İşte bunları şu anda gerçekleştirmiş, barajlarıyla, göletleriyle artık Türkiye'de bambaşka bir süreç başladı.
Yarın Osman Gazi köprümüzün açılışıyla yeni bir dönem başlıyor ve bütün o Körfezi dolaşmaktan vatandaşlarımız kurtulacaklar. Bunlar bizim ciddi manada kaza riskimizi azalttığı gibi şunu bileceğiz ki 'vakit nakittir' anlayışından hareketle vakti, nakte dönüştürüyoruz."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 26 Ağustos'ta da Yavuz Sultan Selim Köprüsü'nün açılışını yapacaklarını belirterek, "O bambaşka bir güç Boğazın üzerinde üçüncü bir gerdanlık. O da yine güzelliği ile herşeyiyle farklı. Osman Gazi dünyada dördüncü sırada yer alıyor. Özellikleri itibarıyle Yavuz Sultan Selim bir numara olacak. Çünkü ortasından da malum raylı sistem geçecek. Bütün bu özellikleriyle bu güzellikleriyle bir yeni adım inşallah onlar da bittiği zaman çok daha farklı olacak ta Kınalı'dan Akyazı'ya non stop arabanıza bineceksiniz ve hiçbir yere takılmadan oralara kadar ulaşabileceksiniz. Bütün bunlar bir inancın, bir aşkın, bir heyecanın neticeleridir. Zaten hazmedemeyenler, çekemeyenler, şu anda ülkemize saldıranların, saldırılarının niyetlerinin arkasındaki en önemli şey de bu değil mi? Büyüyen güçlenen bir Türkiye'yi hazmedemiyorlar." diye konuştu.
Erdoğan, 26 Aralık'ta Boğaz'ın altından Marmaray'dan sonra bu defa da Avrasya Tüneli'nin geçeceğini dikkati çekerek, "Herkes artık aracıyla Boğaz'ın altından geçecek. Ama bazılarının havsalası bunu almıyor, 'bu işler nasıl oluyor?' Niye? Çünkü onların bu ülkede dikili bir ağacı yok, bunlar oldukça bunlar çılgına dönüyor. Ama ne yaparsanız yapın, biz, halkımıza sözümüz var, ahdimiz var ve milletimize verdiğimiz sözleri yerine getireceğiz." ifadelerini kullandı.
"BUNLARI AŞACAĞIZ”
2018'in başında da dünyanın en büyük havalimanının açılışını yapacaklarına işaret eden Erdoğan, şöyle devam etti:
"Yılda 150 milyon yolcu kapasiteli bir havalimanı. Yeşilköyü niye gelip bunlar bombaladı? Ne günahı vardı o insanların? Çocuk kadın yaşlı, yerlisi var, yabancısı var, bu sivil insanların ne günahı vardı? Hem kendini patlatıyorsun, hem de o insanlar bu sebeple orada ölüyorlar. Bunun insani, vicdani herhangi bir yanı var mı, İslami her hangi bir yanı var mı? Yok. Bunlar ne Müslümanı ya, bunlar, 'ila cehenneme zümera', oraya gidici bunlar. Bunlar cehennemde yerini hazırlamışlar. 'Bir kişinin ölümüne neden olmak tüm insanlığın ölümüne neden olmaktır' diyor bizim dinimiz. Böyle bir şey nasıl yaparsınız? Ama nasıl ki Pensilvanya noktasında böyle farklı aldananlar var, hep söylüyorum ya, 'tabanı ibadet, ortası ticaret, tavanı ihanet' diyorum aynen böyle işte. Bunları aşacağız ama bunları aşmak için bir olacağız, iri olacağız, diri olacağız, kardeş olacağız, hep birlikte Türkiye olacağız ki bunları aşalım."
Cumhurbaşkanlığı Sarayı içerisinde hep beraber çalıştıklarını ifade eden Erdoğan, "Geldiğimizden beri neler yaptılar değil mi? 'Buraya giremezsiniz' dediler, 'yapamazsınız' dediler, 'burada ne işiniz var' dediler. Ne oldu girdik mi buraya? Girdik. Çalışıyor muyuz? Çalışıyoruz. Daha önce çalıştığınız mekanlarla bu mekan arasındaki hizmet farkınız ortada mı? Ortada. Ama onların böyle bir derdi yok ki, onların derdi başka, Ama biz biliyoruz ki buralar tüm dünyaya bir sinyaldir ve burada verilen hizmet bereketlidir, daha da bereketli olacaktır. Çünkü bu makam dünyanın her yerinde mazlumların ve madumların yardımcısı olmayı mutlaka sürdürecek bir makamdır. Bugün ben varım yarın bir başkası olacak. Burası benim tapulu malım değil, biz gelip geçiciyiz, bizim yerimiz belli, iki metreküp bir mezar, sonunda oraya gideceğiz. Eğer bu kubbede hoş bir seda bırakabilmişsek ne mutlu bize ama bırakamamışsak vay halimize." ifadelerini kullandı.
"HEDEFLERİMİZDEN VAZGEÇMEYECEĞİZ”
Ziya Paşa'nın, "Eşek ölür kalır semeri, insan ölür kalır eseri" sözüne atıfta bulunan Erdoğan, "Şimdi bütün bu terör eylemleriyle beraber acımızı yaşayacağız, şehitlerimize rahmeti, dualarımızdan eksik etmeyeceğiz ama hedeflerimizden de vazgeçmeyeceğiz. Ben o şehit analarına, şehit annelerine annem olarak, anam olarak bakıyorum. Ama onlar da diyorum ki bir gün, iki gün, güç gün, beş gün acınız olacaktır ama unutmayın siz peygamberlik makamından sonra en yüce makama ulaşmış bir şehidin annesi olarak anılıyorsunuz, bunu unutmayın." diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Türkiye'nin asıl felaketi bu terör olayları değil, hedeflerinden ve ideallerinden vazgeçmesi olur. İşte biz bundan vazgeçmeyeceğiz. Milletimizi böyle bir felaketle asla yüz yüze bırakmayacağız. Bu vesileyle dün İstanbul'da kaybettiklerimiz başta olmak üzere, terör olaylarında verdiğimiz tüm şehitlerimize Allah'tan rahmet, ailelerine başsağlığı, yaralılara da Rabbimden acil şifalar diliyorum." dedi.
Erdoğan, İstanbul'daki terör saldırısı dolayısıyla telefonla arayarak taziye dileklerini ileten Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, ABD Devlet Başkanı Barack Obama, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev, Pakistan Cumhurbaşkanı Memnun Hüseyin, Ürdün Kralı 2. Abdullah, Bosna Hersek Devlet Başkanlığı Konsey Başkanı Bakir İzzetbegoviç, Almanya Başbakanı Angela Merkel, İngiltere Başbakanı David Cameron, Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras başta olmak üzere yazılı mesaj yayınlayan devlet ve hükümet başkanlarına da şahsı ve milleti adına teşekkür etti.
Suudi Arabistan Kralı Selman Bin Abdülaziz, Veliaht Prens Bin Naif, Veliaht vekilprens Bin Muhammed, Katar Emiri Şeyh Temim'in de yazılı beyanlarıyla üzüntülerini ve Türkiye'nin yanında olduklarını bildirdiklerini belirten Erdoğan, bunlara da milleti adına teşekkür etti.
"ELLERİNİ OVUŞTURANLAR DA YOK DEĞİLDİ”
Rusya Devlet Başkanı Putin ile görüşmelerinin farklı bir gündemle önceden kararlaştırıldığına dikkati çeken Erdoğan, şunları kaydetti:
"Sayın Putin'le samimi başsağlığı dileklerinin yanında ülkelerimiz arasındaki ilişkilerin düzeltilmesine yönelik son gelişmelerle ilgili görüşlerimizi paylaştık. Gerçekten her iki ülke için de çok faydalı bir görüşme yaptığımıza inanıyorum. Türkiye ile Rusya arasındaki münasebetlerin hızla eski seviyesine ulaştırılması konusunda kendisiyle mutabık kaldık. Sayın Putin'le eylül ayında Çin'de yapılacak G-20 toplantısında daha kapsamlı bir görüşme gerçekleştirme kararı aldık. Bu arada 1 Temmuz'da Soçi'de dışişleri bakanlarımızın da bu konuları enine boyuna ele almaları hususunda bakanlarımıza talimat vermeyi kararlaştırdık. İlk adım olarak da turizmde hemen kapıları açalım ve turizm noktasındaki adımlarımızı süratle atalım kararına vardık ve kendileri de bakanlar kuruluna başkanlık ettiler ve bakanlar kurulu toplantısında talimatı kendileri verdiler ve bunu da bizzat arkadaşlarımız takip ettiler.
Bu konudaki samimiyetin ötesinde de bütün alanlarda şu ana kadar attığımız adımları çok daha farklı bir şekilde geliştirerek o varmış olduğumuz kararları tahakkuk ettirmek, gerçekleştirmek için gerekli adımları süratle atmanın kararını yine bu görüşmede aldık. Birçok mahfiller farklı şeyler söyleyebilirler, bunlar bizim için çok da önemli değil. Ama bu süreci, bu denli samimi işletmede yardımcı olan bütün dost devlet başkanlarına, hükümet başkanlarına özellikle teşekkür ediyorum. Çünkü Rusya ile aramızdaki ilişkiler özellikle gerek Başbakanlığım dönemimde, gerekse Cumhurbaşkanlığım dönemimde çok çok iyi bir konumdaydı, şu anda bunu yeniden başlatacağımızın bugünkü telefon bir miladı olmuştur. Bundan dolayı Sayın Putin'e ve mesai arkadaşlarına verdikleri emek sebebiyle, ben de mesai arkadaşlarıma verdikleri emekler sebebiyle teşekkür ediyorum ve bu yeni sürecin ülkelerimiz hakkında hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum. Bizim bu sürece ellerini ovuşturanlar da yok değildi biliyor musunuz? O da çok manidar. 'İyi ki oldu be' diyenler de vardı. Ama onların da oyunu böylece bozulmuş oldu."
“TEK TARAFLI DÜŞÜNMEDİK”
Türkiye ile İsrail ilişkilerine değinen Erdoğan, iki ülke arasında Mavi Marmara gemisi saldırısından bu yana sorunlu olan ilişkileri düzeltme yolunda önemli adımlar atıldığını belirtti.
Recep Tayyip Erdoğan, bu adımların da Türk milleti ve Filistinliler için hayırlı olmasını dileyerek, "Yalnız buradan bir açıklama yapmak durumundayım; Türkiye Cumhuriyeti olarak biz hangi adımı atıyorsak atalım bu adım bilinmelidir ki her zaman karşılıklı milletlerin kazanımına dayalı bir adımdır. Hiçbir zaman hiçbir adımı tek taraflı düşünmedik. 'Kazan-kazan' esasına dayalı olarak hep bu adımları atmışızdır. Yani Türkiye de kazanmalı, Rusya da kazanmalı. Türkiye de kazanmalı, İsrail de kazanmalı. Buralardaki hassasiyetimiz bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da devam edecektir." ifadesini kullandı.
Bazılarının İsrail ile ilgili olayları farklı şekilde kaşıdıklarını ifade eden Erdoğan, "Biz İsrail ile olan ilişkilerimizi niye kesmiştik? Olay malum. Peki duruşumuzda o günden bugüne herhangi bir değişiklik oldu mu? Olmadı. Ama şimdi Sayın Obama'nın araya girmesiyle başlayan yeni süreç... 3 başlık talebimiz vardı. Bunun bir tanesi özürdü. Bunun özür olayını bizzat Sayın Obama'nın yanında, o zamanlar İsrail Başbakanı zaten ifade ettiler ve o madde gerçekleşti. Ama o günden bugüne 3 yıl içerisinde arkadaşlarımızın İsrail tarafıyla görüşmeleri oldu. Bunları bu akşam ben niye anlatıyorum, çünkü hedef saptıranlar var, duymayıp uyduranlar var. Ekranları başında bizi izleyen vatandaşlarım bunları bilsin istiyorum." değerlendirmesinde bulundu.
"KANIN RAKAMI OLUR MU?”
İsrail ile ilişkilerde yaşanan son gelişmeleri eleştirenlere seslenen Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Olayı yaşayan benim, olayı yaşayan benim özel temsilcilerim fakat sen neyi duydun, neyi gördün, neyi bildin? Söylemediğim şeyleri söylenmiş gibi gösterenler var. Çünkü bunlar akşam başka, sabah başka konuşurlar, böyle hareket ederler. İkinci başlığımız neydi bizim? Dedik ki tazminat. Görüşmeler yapıldı, 20 milyon dolar 10 şehidimiz için tazminat olarak belirlendi. Şimdi çıkmışlar onlara farklı şeylerle, 'Olur mu 20 milyon, ne demek, siz daha fazlasına layıksınız.' Bu kanın rakamı olur mu? Şu anda yapılan görüşmeler neticesinde böyle bir tazminata karar verilmiş. Alır veya almaz ama biz burada uluslararası bazda bir adım atıyoruz. Siz kalkıp da Türkiye'den böyle bir insani yardımı götürmek için günün Başbakanına mı sordunuz? Biz zaten oraya gerekli yardımı, Gazze'ye bugüne kadar hep yaptık, yapıyoruz. Filistin'e yaptık, yapıyoruz ama bunları da yaparken bizler bir yerlere gövde gösterisi olsun diye değil, her şeyi uluslararası diplomasi neyse bu diplomasi içinde yaptık, yapıyoruz. Bundan sonra da yapacağız. Bunları davul zurna çalarak değil, edebi, adabı içerisinde yaptık, yapıyoruz."
Erdoğan, cuma günü Mersin'den İsrail'e 14 bin ton insani yardım malzemesi yüklü geminin kalkacağına işaret ederek, gemide gıdadan giyeceğe ve çocuklara verilecek hediyelere kadar birçok malzeme bulunduğunu kaydetti.
Gazze'de 200 yataklı bir devlet hastanesinin bitirildiğini vurgulayan Recep Tayyip Erdoğan, hastanenin şu anda tıbbi teçhizatlarının döşendiğini, daha sonra da açılışının yapılacağını bildirdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsrail'in okullar konusunda verdiği söze dikkati çekerek, "İsrail'in Türkiye üzerinden bu tür yardımların girmesine müsaade edeceğini" vurguladı.
"EN ÖNEMLİ SIKINTI ENERJİ”
"En önemli sıkıntının enerji" olduğunun altını çizen Erdoğan, şunları söyledi:
"Enerji noktasında, 'İster İsrail tarafından enerji verilebilir veya Almanlar tarafından geçmişte orada yapılmış olan santralden bu enerjiyi verebiliriz.' dediler. Şu anda ekibimiz, o santrali kontrole gidecek, çünkü eski bir santral. Dolayısıyla Enerji Bakanlığımızın göndereceği ekip orada kontrolleri yapacak. Talep daha fazla olabilir ve ondan sonra bu devam edecek. Burada çok daha alternatifli enerji noktasında imkanlar sağlayalım. Bunların da görüşmeleri ayrıca yapılıyor. Bir diğer konu su. Doğru dürüst su bulamıyorlar. Su imkanı yok. Dedik ki bir denizden artıma, iki sondaj. Her ikisine de 'evet' dendi ama bu arada 'Biz İsrail'den de su verebiliriz.' dediler. Bu konuda yine şu an itibarıyla detaylarına girmeyeyim, oradan da su vermek suretiyle bu 3 çeşitlendirme olmuş olacak. Ve okul, hastane daha farklı yerlerde yapma konusunda bir sıkıntı yok. En büyük sıkıntı mesela çimento sıkıntısıydı. Bu konuda da kendileri kapıları açacaklarını söylediler."
"BUNLARI KİMSE YUTMAZ”
"Birileri çıkıyor, televizyonlarda yorumlar yapıyor. Bazı siyasi partilerin başkanları çıkıyor, bakıyorsunuz tamamen tersine, olumsuz, yalan, yanlış her şeyi söylüyor. Bunları kimse yutmaz." diyen Recep Tayyip Erdoğan, "Şimdi bunlar yapıldıkça ne yapacaksınız. Şimdi cuma günü bu gemi kalkıyor, gidecek. Bundan sonra bu bir rutine de bindirilecek. Enerji, su... Bütün bunlar çözüldükçe ne yapacaksınız? Biz şu anda Dışişleri Bakanlığı Müsteşarımız imzasını attı, karşı taraf attı. Biliyorsunuz İsrail Bakanlar Kurulu'ndan da bu metni geçirdiler. Şimdi aynı şekilde biz de Meclisimizden bunu geçirmek suretiyle bu anlaşmayı tamamlamış olacağız." şeklinde konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti:
"Oradan meydan okumanın anlamı ne? Gelin de bize Meclis'te anlatın. Başbakan anlatıyor, ben anlatıyorum. Sen anlamıyorsan, özürlüysen ben ne yapayım. Zaten Parlamento'da anlatılacak olanlar bunlardan farklı şeyler değil, bunu anlatacaklar." ifadesini kullanan Erdoğan, şunları kaydetti:
"İnanıyorum ki bu her iki anlaşma, her iki adım, şu sıkıntılı günlerimizde bizim için inanın çok farklı bir adım oldu. Bunun bereketlenerek gelmesi en büyük temennimdir. Türkiye'yi önümüzde çok daha aydınlık günler bekliyor. Turizmde bakın bugün bütün sektörün ileri gelenleri açıklamalarını yapmaya başladılar. Herkesin bir beklentisi var. Yapmaya gel, yapmaya. Sorumluluk makamındasın. Sorumluluk makamında olan yıkmaya gelir mi? Bu ülke hepimizin. Hepimizin olan bu ülkede çıkıp da yani salı günleri sana verilen o mikrofondan böyle hakaret etmen, Cumhurbaşkanına hakaret, Başbakana hakaret, bunlar sana bir şey kazandırmaz. Yaklaşık 10 yıldır o partinin başındasın, devamlı geri gidiyorsun. Patinaj, başka bir şey yaptığın yok. Zaten biraz bu meselede şöyle kendini bir hesaba çeksen, hesap uzmanısın ya 'Ben bu işi başaramadım' deyip çekip gitmen lazım."
Ramazanın, hayatın anlamını kavrama, dünya imtihanını başarı ile verme, varoluşun farkına varma noktasında sunulmuş bir imkan olduğunu ifade eden Erdoğan, her güçlükle beraber bir de kolaylık verildiğini, bu son gelişmelerle bunu bizzat gördüklerini söyledi.
Erdoğan, büyüklerin de adeta bu ayeti tefsir edercesine "Zahmet olmadan rahmet olmaz." dediklerini, ramazan ayının zorluk yanında kolaylığın, zahmet ile gelen rahmetin en somut ve en güzel örneği olduğunu dile getirerek, uzun günlere, yakıcı sıcağa, susuzluğa ve açlığa karşı bir ay boyunca verilen çetin mücadelenin bayram günü sevince, adeta bir zafere dönüştüğünü vurguladı.
Ramazanın insanı dönüştürüp ihya ve inşa ettiğine dikkati çeken Erdoğan, "Yardımlaşarak, paylaşarak, dostluk, komşuluk, akrabalık bağlarını daha da perçinleyerek, mağdur ve mazlumlara el uzatarak sadece kardeşliğimizi, birlik ve beraberliğimizi değil, insanlığımızı da büyütürüz. Bize düşen bu kutlu ayın rahmet pınarından doya doya nasiplenmek, bunun yanında bu ayın vermek istediği dersleri alarak, bunları hayatımıza tatbik etmektir." diye konuştu.
"TOPLUMUMUZ, BİRLİK VE BERABERLİĞİNDEN TAVİZ VERMEDİ"
Ramazan boyunca şehit yakınları ve gaziler ile başlayan, sivil toplum kuruluşlarından Mehmetçiklere, devlet erkanından esnafa ve muhtarlara kadar toplumun farklı kesimleri ile iftarlarda bir araya geldiklerini anımsatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu vesileyle onların arzularını, fikirlerini ülkemize dair temennilerini, bölgelerdeki meselelerle ilgili kanaatlerini öğrenme imkanı bulduk. İftar sofralarında şahit olduğumuz manzara şudur, milletin her bir ferdi bu ayın ruhuna uygun bir şekilde dayanışmasını, muhabbetini, ümidini diri tutmaya çalışıyor. Terör örgütünün milletimizin arasına sokmak istediği fitnelerin tamamı insanlarımızın feraseti ve basireti sayesinde tamamen boşa çıktı. Toplumumuz, en büyük sermayesi olan birlik ve beraberliğinden taviz vermedi. Bunu gittiğim Mardin ve Cizre'deki kışlada beraber iftar yaptığımız askerimiz ve polisimizde gördüm, köy korucumuzda gördüm. Baktım gözleri ışıl ışıldı. Sordum, 'Ne diyorsunuz tamam mı, devam mı?' Verdikleri cevap çok manidardı, 'Sayın Cumhurbaşkanım sakın rehavete kapılmayalım, aynen bu işi bitirene kadar devam edelim.' O zaman insan tabii çok daha farklı duygulanıyor. Onlar da bu çıkılan yolda bu işi bitirmeden dönmenin doğru olmayacağını bizzat yaşayarak gördüler."
Erdoğan, terörle mücadele edenler arasında 9 aydır eşinden ayrı olanlar, belli aralıklarla izin verilerek eşinin yanına gidenler ve eşine ulaşamadan şehit düşenler bulunduğunu dile getirerek, bunları bizzat herkesin haberlerde yaşadığını, gördüğünü, duyduğunu aktardı.
"BUNDAN SONRA DAHA ÇOK ÇALIŞACAĞIZ"
Ekonomi, dış politika, turizm ve ticaret ile diğer alanlarda tedavüle sokulmaya çalışılan felaket senaryolarına milletin itibar etmediğine dikkati çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti:
"Bu sürecin lokomotifi hiç şüphesiz, kararlı duruşumuzla yola devam etmemiz oldu. Memurundan şoförüne, uzmanından güvenlik görevlisine, danışmanından genel sekreterine diğer tüm idari görevlilerine kadar cumhurbaşkanlığı kadrosu içinde yer almak bizler, sizler için de bir ayrıcalıktır, şereftir. Bu çatı altında görev yapan, bu ayrıcalığa sahip olan her bir mesai arkadaşım aynı zamanda büyük bir sorumluluk üstleniyor. Türkiye için yeni bir dönemin başlangıcı olarak gördüğüm 10 Ağustos 2014'te milletimiz üzerine düşeni yapmıştır. Cumhurbaşkanlığı olarak bizim de milletimize karşı vazifelerimizi bihakkın yerine getirmek için çok çalışmalıyız. Yakın çalışma arkadaşlarım başta olmak üzere, birimlerimizin, personelimizin gerçekten takdire şayan bir gayret sergilediğini biliyorum ama madem ki Türkiye'nin önündeki sorunlar büyük, sıkıntılar ciddi, öyleyse bizim de buna uygun bir tempoda çalışmamız gerekiyor. Bugüne kadar çok çalıştık, bundan sonra daha çok çalışacağız. Sizlerle bugünlere geldik. Türkiye'nin yarınlarının inşasını da inşallah yine sizlerle birlikte gerçekleştireceğiz. Cumhurbaşkanlığının Çankaya Köşkü'nden Beştepe Külliyesi'ne taşınması sadece bir mekan değişikliği değildir. Bu aynı zamanda zihniyet değişiminin de ifadesidir.
Burası 79 milyon vatandaşımızın tamamının temsil edildiği, kendini bir defa buraya ait hissettiği bir yerdir. Öyle olmak zorundadır. Her fırsatta tekrarladığım kadim devlet geleneğinin adeta mayasını oluşturan Şeyh Edebali'nin bir sözü var, 'İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.' Cumhurbaşkanlığı makamının ve bu Külliye'nin asli görevi işte bu düsturu tam anlamıyla hayata geçirmektir."
“TEVAZU EN BÜYÜK ZENGİNLİĞİMİZ OLMALIDIR"
"Bizler bu millete efendilik için gelmedik, bizler bu millete hizmetkar olmak için geldik." ifadesini kullanan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bunun için buradayız, kimse böbürlenmesin, gururlanmasın, tevazu bizim en büyük zenginliğimiz olmalıdır, bunu böyle bilelim. Unutmayınız ki bu makamların, bu payelerin tamamı geçicidir, kalıcı olan milletin hayır duasını alacak hizmetleri eserleri, projeleri yaparak milletin gönlünde müstesna bir yer edinebilmektir." dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, insanların dertleri, sıkıntıları ve ihtiyaçlarıyla uğraşmanın kendileri için bir yük olmadığını, bunu bir görev olarak kabul ettiklerini dile getirerek, "Kendi milletine üstten bakan, çözüm yerine bahane üreten, işini lütfeder gibi yapan eski memur anlayışını asla kabul edemeyiz. Ben sizi o memurlardan kabul etmiyorum zaten. Her bir arkadaşım biliyorum ki vazifesine ve bulunduğu makama bu şekilde bakıyor." ifadesini kullandı.
Devletin en üst temsil makamında görev yapan personelin duruşu, vizyonu, görev icra etmedeki becerisi ve disiplini ile diğer kamu personeline örnek teşkil etmek zorunda olduğuna işaret eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Siz farklı bir yerdesiniz onun için örnek olacaksınız. Bu bakımdan kendinizi sürekli geliştirmelisiniz ve yerimizde sayarsak her gün bizim için kayıp olur. Bu kayba tahammül edemeyiz çünkü bu ülkenin artık kaybetmeye tahammülü kalmamıştır. Özellikle yetişmiş insan kaynağına bu kadar ihtiyaç duyduğumuz bir dönemde kendi personelimizin köhne kalıplara hapsolup kalmasına rıza gösteremeyiz. Başta şahsım olmak üzere Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde sorumluluk üstlenen hiç kimsenin milletimizin burayla ilgili umutlarını, beklentilerini boşa çıkarmaya hakkı yoktur."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Unutmayınız, Türkiye sadece 79 milyonun yaşadığı bir toprak parçası değildir. Türkiye Filistin’den Suriye’ye, Libya’dan Yemen’e, Afrika’dan Güney Asya’ya kadar yüz milyonlarca mazlum için de bir umudun adıdır. Bakın donörler toplantısı yapılıyor. Dünyada bir numara Amerika, ikinci sırada Türkiye, üçüncü sırada İngiltere ama milli gelire oranla baktığınız zaman bir numara Türkiye." diye konuştu.
"ÜLKE VE BU MİLLET HER ALANDA GÜÇLÜ OLMAK ZORUNDADIR"
2002'nin kasım ayında göreve geldiklerinde, Türkiye'nin alan el durumunda olduğunu anımsatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Çok kısa bir zamanda alan el olmaktan çıktık veren el olmaya döndük. Onun için de gittiğimiz her yerde hamdolsun oralardaki halklar bize karşı çok farklı bir yaklaşım içinde bulunuyorlar. Bunun için bu ülke ve bu millet her alanda güçlü olmak zorundadır. Biz ne kadar güçlü olursak bize umut bağlayan insanlar da kendilerini o kadar güvende hissedecektir. Zorluklar, sıkıntılar, sorunlar, eksiklikler muhakkak olacaktır ancak bunların hiçbiri üstlendiğimiz ağır sorumluluğu yerine getirmek, milletimize daha iyi hizmet etmek için birer engel, birer bahane olamaz, olmamalıdır." ifadelerini kullandı.
Türkiye’de 2 milyon 700 bin Suriyeli ile 300 bin Iraklı bulunduğunu ve bu kişilere her türlü desteğin verildiğini bildiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, şimdiye kadar yapılan faturalı harcamanın 11,5 milyar dolar olduğunu ifade etti.
Erdoğan, şunları kaydetti:
"Peki bize Birleşmiş Milletler'den gelen destek ne? 500 milyon dolar civarında. Ben buna STK’ların, belediyelerin yaptığı harcamaları katmıyorum, sadece devletin kendi bütçesinden yaptığı harcamayı söylüyorum. Peki Avrupa Birliği ne yapıyor? Tutuşuyor, hepsi 'Aman gelmesinler.' diyor. Biz ne diyoruz, 'Varil bombaları altında şu anda ölümle karşı karşıya olan bu insanlara biz kapımızı kapatamayız.' diyoruz. Şimdi soruyorum, bizim yaptıklarımız mı insanidir, Batı’nın yaptığı mı insanidir? Biz insana renginden dolayı değer vermiyoruz, biz insana dininden dolayı değer vermiyoruz, biz insana dilinden, ırkından dolayı değer vermiyoruz, biz insana insan olduğu için değer veriyor, hepsine kapımızı açıyoruz. Bizim bu medeniyetimizdeki anlayış bugüne bu şekilde gelmiştir, bundan sonra da böyle devam edecektir. Sizin bu noktada da her birinizin vazifenizi aşkla, heyecanla, karalılıkla yapacağına yürekten inanıyorum."