AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik'ten af açıklaması

AK Parti MYK toplantısı devam ederken Sözcü Ömer Çelik açıklamalarda bulundu. MHP'nin af teklifiyle ilgili, "Partideki çalışma ve değerlendirme tamamlanmamıştır, son aşamasındayız ama tam bir nokta koyulmamıştır. Heyetlerarası görüşmeler gerçekleşecek. Sayın Genel Başkanımız ile Sayın Bahçeli bir araya gelecekler. Bu heyetlerarası görüşmelerde ortaya çıkan tabloyla ilgili son politik çerçeveyi çizecekler" dedi.

Haberler ntv.com.tr, Anadolu Ajansı 03.10.2018 - 00:19

AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında, parti genel merkezinde gerçekleştirilen AK Parti Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısı devam ederken düzenlediği basın toplantısında açıklamalarda bulundu, soruları yanıtladı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın BM toplantısı dolayısıyla geçen hafta ABD'ye gittiğini daha sonra da Almanya'ya bir "devlet ziyareti" gerçekleştirdiğini hatırlatan Çelik, BM toplantısında verilen mesajların dünyadaki konjonktür açısından özel bir önemi olduğunu söyledi.

ABD Başkanı Donald Trump ve yönetiminin işbaşına geldiğinden beri daha önce görülmeyen bir tablo ile karşı karşıya gelindiğini belirten Çelik, "İlk defa belki de 2. Dünya Savaşı'ndan sonra transatlantik ilişkilerde bu derece tartışmanın yaşandığı bir dönemden geçiyoruz." diye konuştu.

Çelik, bir bakıma 2. Dünya Savaşı'ndan sonra kurulan düzenin aynen devam etmediği konusunda herkesin mutabık olduğunu ancak bu durumun neye evrileceği konusunda ise kimsenin bir kestirimde bulunmadığını bildirdi.

Geleneksel olarak ABD başkanlarının Avrupa entegrasyonunu desteklediklerini ancak ilk defa Başkan Trump'ın İngiltere'nin Brexit sürecini desteklediğini anımsatan Çelik, bunun çok şaşırtıcı olduğunu ifade etti.

Trump'ın Almanya Şansölyesi Angela Merkel'i göç konusunda eleştirdiğine dikkati çeken Çelik, "Halbuki göç konusunda belkide duvarlar örmek yerine köprüler kurma konusunda diyaloğa en açık lider şu anda Avrupa'da Sayın Merkel." dedi.

Paris İklim Anlaşmasıyla ilgili bir tartışmanın da ortaya çıktığını ancak en önemli tartışmanın NATO meselesi ile ilgili ortaya çıktığını dile getiren Çelik, Başkan Trump'ın Avrupa ülkelerinin NATO'ya daha çok yardım etmesi gerektiğini, kendilerinin Avrupa'nın güvenliğini tek başına mevcut bütçelerle karşılamayacaklarını söylediğini aktardı.

Çelik, "Bu tabii hakikaten 2. Dünya Savaşı sonrası kurulan liberal düzendeki en büyük çatlaklardan bir tanesi. Çünkü esas olarak Amerika ve Avrupa arasındaki bu güvenlik konsensüsü bu düzenin omurgasını oluşturuyor, bu düzenin omurgasına dönük açık bir ifadeydi bu." diye konuştu.

Tartışmalar üzerine Merkel'in "Artık güvenliğimiz açısından eski dostlarımıza güvenemeyeceğimizi Avrupa'nın kendi başının çaresine bakması gerektiğini düşünüyorum" demek zorunda kaldığını vurgulayan Çelik, "Bu ifadeler 2. Dünya Savaşı sonrasında çıkarılan dersler, kurulan düzen, ortaya çıkan liberal konsensüs, bu çerçevede oluşan NATO güvenlik konsepti ve benzeri konularda ciddi bir sarsıntı olarak önümüze geldi." ifadelerini kullandı.

"BM'NİN BÜYÜK BİR REFORMA İHTİYACI VAR"

Trump'ın son olarak, İran'la ilgili P5+1'in gerçekleştirdiği nükleer anlaşmadan çekileceğini anlatan Çelik, Avrupa ülkelerinin ise bu anlaşmanın arkasında olduklarını ve anlaşmanın devam etmesi gerektiğini söylediklerini belirtti.

Ömer Çelik, "Bütün bu tablo şunu ortaya koyuyor, dünyadaki bildiğimiz kuralların, usullerin, bildiğimiz paktların ciddi bir şekilde sarsıntı geçirdiği ya da bunların ciddi bir eleştiriye tabi tutulduğunu hem de sistemin içinden eleştiriye tabi tutulduğunu ve sarsıcı bir şekilde çeşitli zeminlerde ele alındığını gösteriyor." dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın BM toplantısında "Dünya 5'ten büyüktür" ifadesi altında değerlendirilebilecek mesajların büyük bir ilgiye sahip olduğunu açık bir şekilde gördüklerinin altını çizen Çelik, şunları söyledi:

"14'e yakın baş başa görüşmeleri oldu Sayın Cumhurbaşkanımızın, bütün bu görüşmelerde aslında Birleşmiş Milletlerin büyük bir reforma ihtiyacı olduğu, bu reformun gerçekleştirilmesi konusunda herkeste bir arayış var fakat kimse Cumhurbaşkanımız kadar berrak bir şekilde ifade edemiyor. Hatta şunu ifade edebiliriz ki ikili görüşmelerde bu görüşe katıldıklarını söyleyenler, bununla ilgili analizlerini, hazırlıklarını paylaşanlar maalesef dışarıda bazen bunu açıkladıkları şekilde net bir şekilde ortaya koyamıyorlar. Dolayısıyla bir bakıma Türkiye Cumhurbaşkanımızın Birleşmiş Milletler Genel Kurulundaki konuşmasıyla da hem dünyanın vicdanı olma konusundaki liderliğini sürdürüyor hem de bu bahsettiğim düzenin değişimi, 2. Dünya Savaşı sonrası kurulan liberal düzendeki sarsıntılar yeni arayışlar paktların yer değiştirmesi gibi bir takım denklemler içerisinde, bu yeni arayışlar içerisinde model ortaya koyabilen, Birleşmiş Milletlerin yapılanmasından tutun da diğer ilişkilere kadar model ortaya koyabilen bir ülke olarak ortaya çıkıyor."

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın önerdiği modelleri görüştüğü liderlerle de paylaştığını dile getiren Çelik, "Cumhurbaşkanımızın ortaya koyduğu bu tablonun Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda çok büyük bir ilgi gördüğünü görüyoruz." ifadesini kullandı.

Ömer Çelik, bütün bu tartışmaların ortasında her tarafla konuşabilen, her tarafla ilişkisini sürdürebilen, her tarafla köprüler kurabilen merkezi ülke olarak Türkiye'nin konumunu sürdürmeye devam ettiğine dikkati çekti.

Erdoğan'ın daha sonra Almanya'ya "devlet ziyareti" gerçekleştirdiğini anımsatan Çelik, bu ziyaretin iyi planlandığını, Almanya tarafından iyi bir şekilde hazırlanıldığını aktardı.

"ALMANYA'NIN EV SAHİPLİĞİ EN ÜST DÜZEYDE"

Almanya Cumhurbaşkanı Frank Walter Steinmeier ve Şansölye Merkel'in ev sahipliklerinin en üst düzeyde olduğunu vurgulayan Çelik, Türkiye ile Almanya arasında uzun zamandır sorunlar yaşandığını, sorunları aşmak için diplomasinin kanallarının açık olduğuna işaret etti.

Çeşitli zeminlerde çeşitli formüller bulmaya ve beraberce çözüm üretmeye çalıştıklarını anlatan Çelik, şöyle devam etti:

"Cumhurbaşkanımızın her zaman ifade ettiği gibi masadan kalkmak gibi bir anlayışımız yok. Haklı olduğumuz konuları sonuna kadar gür bir sesle ifade ederiz ama her zaman da çelişki olan, çatışma olan alanlarda masada diplomasinin bütün yollarını, stratejinin bütün imkanlarını kullanarak çözüm bulma irademizi kullanırız. Nitekim bu bakımdan baktığımızda Almanya ile aramızdaki sorunların çözülmesi, yeni bir sayfa açılması bakımından bu ziyaretin arzulanan amacına ulaştığını ifade edebiliriz."

Alman basınında gördüğü bazı ifadeler üzerine bu haberlerin kendi seyahatleriyle ilgili olup olmadığını merak ettiğine değinen AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, "Bu seyahatin gerçek dinamiklerini ve gerçek gündemini yansıtmaktan çok uzak kendi itibarlarını bile sıkıntıya sokacak kadar bu ziyareti başarısız göstermek için bu ziyaretin sonuçlarını olumsuz bir şekilde resmetmek için çok gayret edilmiş birtakım makaleler, haberler gördük. Ta baştan güdümlü bir şekilde ortaya koyulmuş." değerlendirmesinde bulundu.

Ziyarete ilişkin objektif haberlerin de bulunduğunu anımsatan Çelik, şunları kaydetti:

"Halbuki bu ziyaret özellikle de bu bahsettiğim Amerika Birleşik Devletleri ile Avrupa arasındaki tartışmalar ortaya çıkarken Uzak Doğu'daki gerilim ortadayken, Suriye ve Irak'ta bu süreçler devam ederken, aynı şekilde ABD'nin İran'a dönük tutumuyla Avrupa'nın tutumu arasındaki bu farklılık ortadayken ve Arap Baharı'nın gerçekleştirildiği ülkelerin pek çoğunda bu istikrarsızlık sürerken esasında Avrupa ile Türkiye arasındaki yakınlaşmanın ne kadar önemli, ne kadar gerekli ve ne kadar stratejik olduğunu bir kere daha ortaya koyuyor. Dolayısıyla bunu sabote etmek, bunu sabote etmeye çalışmak esasında Avrupa'nın çıkarlarına da aykırıdır, Almanya'nın da çıkarlarına aykırıdır. Biz yaptığımız resmi görüşmeler itibarıyla gezinin gerçek gündeminin bu ilişkilerin yakınlaşmasına dönük güçlü bir iradeyi ortaya koyduğunu ve bu sonuçları ürettiğini net bir şekilde görüyoruz."

AF TEKLİFİ

MHP'nin TBMM'ye sunduğu af teklifine ilişkin çalışmaların ne aşamada olduğunun sorulması üzerine Ömer Çelik, Adalet Bakanlığının bu konuda bir çalışma yaptığı gibi AK Parti'de Siyasi Hukuk İşleri Başkanlığının da bir çalışma yürüttüğünü belirterek, "Bu konuyla ilgili çeşitli isimler konuldu. Önce af olarak gündeme geldi daha sonra ceza indirimi olarak gündeme geldi. Artık içeriğe bakmak gerekiyor. Nihayetinde, Türkiye Büyük Millet Meclisine gelmiş bir tasarıdır. Tabii ki bununla ilgili bir görüş olgunlaştırılacaktır." ifadesini kullandı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, ABD ve Almanya ziyaretleri öncesinde ve seyahati sırasında da "Kişilere karşı suçların affedilmesine karşı olduklarını ancak devlete karşı suçlar konusunda konuyu gündeme alınabileceği" şeklinde açıklamalarını anımsatan Çelik, şöyle konuştu:

"Henüz partideki çalışma, değerlendirme tamamlanmamıştır. Son aşamasındayız ama tam bir nokta koyulmamıştır. Bu konuda kararımız, olgunlaştığı zaman... Arkadaşlarımız bütünüyle gözden geçiriyorlar. Genel Başkanımıza, Cumhurbaşkanımıza arz edilecek. Tabii ki kamuoyu ile paylaşılacaktır. Bu çalışma nihayetlendiği zaman Genel Başkanımıza sunulduktan sonra paylaşılacaktır."

AP'NİN TÜRKİYE'YE YAPILAN YARDIMLARLA İLGİLİ KARARI

Ömer Çelik, Avrupa Parlementosunun (AP) Türkiye'ye yapılan AB yardımlarında 70 milyon avro tutarında kesinti yapan karar tasarısını oy çokluğu ile onaylamasının hatırlatılması üzerine, daha önce de Türkiye'ye yönelik katılım öncesi yardım aracı olarak gösterilen IPA fonlarının kesilmesi şeklinde bir yaklaşımın ortaya konduğunu vurguladı.

Çelik, Türkiye'nin geçirdiği darbe girişimi sonrasında Avrupa Parlamentosunun trajik ve travmatik kararlara imza attığına işaret ederek, "Avrupa Parlamentosunu bir demokrasi okulu olarak düşünürsek, Türkiye'nin demokrasisi saldırıya uğradıktan sonra o zaman ki Avrupa Parlamentosu Başkanı, Türkiye'ye gelmek için haftaları, ayları tüketti." diye konuştu.

FETÖ'nün darbe girişiminde, Türk Parlamentosunun bombalandığını ve o gece kahraman milletvekillerinin parlamentoyu terk etmediklerini anlatan Çelik, 2 kez bombalanan Türkiye Büyük Millet Meclisinin "gazi" unvanı aldığını söyledi.

Ömer Çelik, Fransa'nın Başkenti Paris'te meydana gelen Charlie Hebdo saldırısında birçok ülke başbakanı ve cumhurbaşkanının teröre karşı güçlü bir duruş ortaya koyduğunu hatırlatarak, "Türkiye'de gerçekleştiren hain darbe girişimi bundan yüzlerce binlerce kat daha tehlikeli, demokrasiyi tehdit eden bir girişimdir. Avrupalı liderler benzer bir dayanışmayı göstermek için Ankara'ya ya da İstanbul'a niçin gelmemiştir. Avrupa'daki cumhurbaşkanları ya da başbakanlar Ankara'ya gelselerdi, Cumhurbaşkanımızla görüşseler, o dayanışmayı gösterselerdi. Halkımızın şehit edildiği mekanlara çiçek bırakıp, yüce Meclisi ziyaret etselerdi, demokrasi mesajı verilirdi. Bugün hepimizin mücadele etmek zorunda kaldığı DEAŞ gibi terör örgütlerine karşı ve Avrupa'daki aşırı sağ örgütlere karşı ne kadar güçlü bir mesaj verilerek onlar ideolojik olarak geriletilmiş olurlardı. Bu vizyondan yoksun davrandılar. Aylarca buraya gelmediler." şeklinde konuştu.

"AVRUPA PARLAMENTOSUNU AŞIRI IRKÇI VE SAĞCILAR DOLDURACAK"

Avrupa Parlamentosunun demokrasi konusunda geçerli ve etkili bir tarafının olmadığının altını çizen Çelik, şöyle devam etti:

"Eski demokratik gücünü ve etkinliğini kaybeden bir parlamento ile karşı karşıyayız. Bunu çok üzülerek söylüyorum. Önümüzdeki seçimlerden sonra tabloya baktığınız zaman Avrupa'nın siyasi haritasında gördüğümüz şey, Avrupa Parlamentosunu çeşitli ülkelerden gelen aşırı sağcılar ve ırkçılar dolduracaktır. Avrupa Parlamentosu bu kararları alarak, kendi varoluş anlamını oluşturan demokratik zihniyete karşı zehirleyici bir fonksiyon üretiyor.

Şimdi ne yapıyorlar, IPA fonlarını kesiyorlar. Ne işe yarıyor katılım öncesi mali yardımlar. Avrupa Birliği üyeliğini sağlamadan önce onun demokratik standartlarını yükseltmesi için verilen yardımlardır. Bir yandan müzakere etmiyorsun, eleştiriyorsun, bir yandan diyorsun ki bu standartlarda gerileme var. O standartları ilerletmek üzere yapılan projeleri finansa eden fonları niye kesiyorsun? Son derece çelişkili bir karardır. En çok eleştirdikleri kavramlar yargı, hukuk gibi alanlardı. En önce oradaki fonları kestiler. Bir alanda gerileme olduğunu tespit ediyorsan, senin görüşün buysa, o zaman o alanla ilgil proje yaparsın. Tam tersini yapıyor, eleştirdiği alanı daha da fazla zaafa uğratmak için fon kesintisine gidiyor.

Buradaki yaklaşım, demokratik bir yaklaşım değildir. Buradaki yaklaşım, dayanışma içinde bir yaklaşım değil, tamamen ideolojik bir yaklaşımdır. Avrupa Parlamentosunu bu ideolojik fanatizm giderek kıskaç altına almaktadır."

"İNSANDA BİRAZ UTANMA OLUR"

Avrupa Birliği (AB) Komisyonunun Genişlemeden Sorumlu Komiseri Johannes Hahn'ın en büyük korkusunun "Türkiye ile Avrupa Birliği arasında bir ilerleme olacağı"nı ifade eden Ömer Çelik, şunları kaydetti:

"Türkiye ve Avrupa Birliği ile arasında ilerleme olması, bu şahıs için kabus anlamına geliyor. Geçen günlerde bir açıklama yapıyor. Türkiye'de ekonomik krizi Türkler kendisi üretti. Avrupa'nın herhangi bir şeklinde yardımını beklemesinler. Bu şahsın üzerine vazife değildir. Avrupa Komisyonu içerisindeki tartışmaları da biliyoruz. Avrupa'da da itibarlı bir şahıs değil. Kafası, Avusturya Macaristan dönemindeki Osmanlı imajında kalmış, hala o korkularla yaşayan bir şahıs. Genişleme Komiseri, genişlemenin tam tersi şeklinde bir işgal üretiyor. İnsanda biraz utanma olur. Avrupa Parlamentosunun verdiği bu kararlar için de geçerli. Bu kararlar, Avrupa Parlamentosuyla konsey tarafından Avrupa Komisyonuna gönderiliyor.

Suriyeliler için verecekleri fonu yerine getirememişler bir de IPA fonlarından kesinti yapıyorlar. Avrupa'da bazıları Avrupa Komisyonunu aşırı sağ bir yazılımla ele geçiriyorlar. Suriyeliler için gönderilmiş mali yardımların karşılığında sanki bu fonlardan kesinti yapmak gibi zihinlerde bir denklem kurmuşlardır. Bu son derece tehlikeli bir denklemdir. IPA fonlarının misyonu farklıdır, Suriyeliler için yapılan yardım farklıdır."

Çelik, IPA fonlarının katılım ülkesinin standartlarını yükseltmek için çeşitli projelere verildiğini dile getirerek, Türkiye'de bulunan 3,5 milyon Suriyeli'nin, Avrupa'daki ülkelerin bazılarının nüfusunun yarısı kadar olduğuna değindi.

"Bugün Suriyeliler içerisinde 800 bin çocuk eğitim görüyor. Bu da Avrupa'daki bazı ülkelerdeki toplam öğrenci sayısının 2 katıdır." diyen Ömer Çelik, "Türkiye bu kadar yüksek bir fedakarlık gösterirken ellerinden gelen yardımları yapmaları gerekirken, kurumsallaşmış bir iki yüzlülük üretiyorlar. Bu iki yüzlülüğü üretenler de bellidir. Tutuyorlar IPA fonlarından kesintiye gidiyorlar. İnsanda biraz yüz kızarması olur. Önce Suriyelilerle ilgili yardımları yerine getirelim de demokrasi konusundaki dayanışmadan da vazgeçtik. O zaman maddi meselelere bakalım derler. Tamamen ideolojik fanatizm çerçevesinde hareket ediyorlar. Bahsedilen kesinti toplam bütçede hiçbir şey ifade etmez. Projelerin yürümesine bir engele yol açmaz. Türkiye'nin burada yürüttüğü faaliyetler açısından maddi bir noksanlık oluşturmaz. Avrupa Parlamentosunun, AB Konseyinin ve AB Komisyonunun demokratik itibarı açısından son derece yanlış izlenimler doğmasına yol açıyor." ifadelerini kullandı.

"AŞIRI SAĞIN KULLANDIĞI BİR MATRUŞKA VAR"

Çelik, "Aşırı sağın kullandığı bir matruşka var, onlar Cumhurbaşkanımıza düşmanlık ederek aynı o matruşka bebeklerde kaldırdığınızda altından başka bir şey çıkar, bunun altına Türkiye düşmanlığını saklıyorlar, onu kaldırdığınızda altında İslam düşmanlığı saklı, onu kaldırdığınızda esasında altında antisemitizm saklı. Avrupa'da herkesin görmesi gereken şey şu, hala antisemitist duygular bu aşırı sağ tarafından şimdi İslam düşmanlığı öne çıkarılarak örtülüyor. Dolayısıyla İslam düşmanlığına kim prim veriyorsa, kim buna sessiz kalıyorsa aynı zamanda antisemitizmin de yükselmesine de çanak tutmuş oluyor." değerlendirmesinde bulundu.

Son matruşkanın kaldırılması durumunda altından 'eurofobia' yani Avrupa değerlerine düşmanlığın çıktığını vurgulayan Çelik, şöyle devam etti:

"Dolayısıyla bunlara sessiz kalan, 'biz bunları idare edersek bunların oyunu alırız' diyen, 'aşırı sağın politikalarını benimsersek aşırı sağın oy almasını engelleriz' düşüncesine kapılan siyasetçiler farkında olmadan Avrupa'nın temel değerlerini ve Avrupa entegrasyonunu sarsan, buna düşmanlık eden siyasi hareketlerin yükselmesine imkan vermiş oluyorlar. Daha önce de söyledim, Avrupa'nın DEAŞ'ı aşırı sağdır. Ortadoğu için DEAŞ ne ifade ediyorsa, Avrupa için de aşırı sağ onu ifade etmektedir. Ortadoğu'da DEAŞ hangi amaçlara ve hangi emellere sahipse, insanlık karşıtı amaçlara ve insanlık karşıtı emellere sahipse, Avrupa'daki aşırı sağ da aynı insanlık karşıtı amaçlara ve emellere sahiptir."

"DEAŞ'I YÜKSELTEN İDEOLOJİK ZEMİN"

Aşırı sağcı politikacıların Avrupa'da yürürlüğe koyduğu bir takım politikaların DEAŞ'ı yükselten bir ideolojik zemin oluşturduğunu anlatan Çelik, DEAŞ'ın ortaya koyduğu eylemler, tutumlar ve söylemlerin de Avrupa'da aşırı sağı besleyen bir yapı oluşturduğuna işaret etti.

Avrupa'daki aşırı sağı ve DEAŞ'ı tahterevallinin iki ucu, birbirini besleyen iki ideolojik besleyici akım olarak görmek gerektiğine dikkati çeken Çelik, Köln'deki Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) Merkez Camisi'nin açılışının bu duruma karşı mücadele etmek için önemli bir adım olduğunu dile getirdi.

Alman basınında caminin yapımına katkı veren politikacıların, belediye başkanlarının dışlandığı haberleriyle DİTİB'e saldırıldığını anımsatan Çelik, açılışta projeye destek veren yetkililere teşekkür edildiğini aktardı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Köln'e geldiğinde havaalanında uzun ve verimli bir görüşme yaptığı Eyalet Başkanını bizzat davet ettiğini aktaran Çelik, "Büyük bir iyi niyet burada söz konusudur." dedi.

Erdoğan'ın açılışta verdiği mesajların, Avrupa'nın ortasından, Köln'den verilmesinin de önemli olduğunu ifade eden Çelik, "Belki de dünyadaki Müslüman liderler içerisinde en güçlü şekilde DEAŞ'a karşı sesini yükselten Sayın Cumhurbaşkanımızdır ve burada bir kere daha DEAŞ'ın İslam'la ilgili olmadığını, Müslümanları temsil etmediğini, Türkiye'de sık sık söylediği gibi Avrupa'nın ortasından da bütün dünyaya ilan etmiştir." diye konuştu.

Çelik, Erdoğan'ın caminin kapılarının herkese açık olduğunu güçlü mesajlarla dile getirdiğini söyledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, kadınların camilerden uzaklaştırılmasına karşı da çok güçlü mesajlar verdiğine değinen Ömer Çelik, Avrupa'daki Müslümanların kurdukları bütün ilişkilerde ve Avrupa'daki varlıklarını sürdürme biçimlerinde şeffaf olduklarına dair güçlü mesajı vermek için de cami mimarisinin şeffaf olarak seçildiğinin altını çizdi.

MYK toplantısında Erdoğan'ın kapsamlı bir değerlendirme yaptığını ve kanaatlerini belirttiğini aktaran Çelik, Erdoğan'ın bundan sonra yapılacak çalışmalarla ilgili de talimatlarını verdiğini belirtti.

AK Parti Çevre Şehir ve Kültür'den Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Çiğdem Karaaslan'ın kapsamlı bir sunum gerçekleştirdiğini anlatan Çelik, bunun şehirlerden gelen taleplere yönelik verileri kapsayan bir sunum olduğuna değindi.

Şehir siyaseti kavramının her bir şehir için ayrı ayrı olgunlaştırılmasının AK Parti'nin özel gündemlerinden biri olduğunu dile getiren Çelik, Çevre Şehir ve Kültür Başkanlığının bu konuda güçlü bir çalışma yaptığını ifade etti.

Seçim İşleri Başkanlığının da bir sunumu olduğunu belirten Çelik, TBMM'nin açıldığını anımsatarak başarılar diledi.

Ömer Çelik, MYK'de, TBMM Grubu çalışmaları hakkında da bilgi verildiğini kaydetti.

İTTİFAK GÖRÜŞMESİ NE ZAMAN?

"Yerel seçimlerde ittifak çerçevesinde Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ne zaman görüşecek? AK Parti nasıl bir ittifak öngörüyor?" sorusuna Çelik, şu yanıtı verdi:

"Bununla ilgili takvim kendi tabii seyri içinde devam ediyor. Heyetlerarası görüşmeler gerçekleşecek Sayın Genel Başkanımız ile Sayın Bahçeli bir araya gelecekler. Bu heyetlerarası görüşmelerde ortaya çıkan tabloyla ilgili politik çerçeveyi çizecekler."

Daha önce heyetler arası görüşmelerin ardından genel başkanların bir araya geleceğini söylediğini anımsatan Çelik, şöyle devam etti:

"Bizim açımızdan baktığınızda bu bahsettiğiniz soruların herhangi bir cevabı şu anda yok. Neden yok? Birincisi, heyetler arası görüşmeler yeni başlıyor. Onların ve bizim heyetimizin kimler olduğu açıklandı. Bu arkadaşlarımız bir araya geldikten sonra çeşitli maddeleri tartışacaklar, tartışacaklarının içinde bu bahsettiğiniz konular vardır, yoktur. O kendi gündemi içerisinde değerlendirilecektir. Ondan sonra belli sonuçlara ulaştıkları zaman Genel Başkanlarına herkes arz edecektir, 'şu tartışmaları yaptık ve şu sonuçlara vardık' diye. Daha sonra programlarının müsaitliğine göre her iki genel başkan bir araya gelecektir ve bir politik çerçeve ortaya çıkacaktır.

Genel Başkanımızın talimatları doğrultusunda AK Parti yetkili kurullarının buradaki görüşlerini açıklıyoruz. AK Parti her seçim bölgesinde seçime girecek şekilde hazırlıklarını sürdürüyor."

"DOĞAL BİR ŞEKİLDE AKIYOR"

İttifak konusunda bahsedilen takvim çerçevesinde bir görüşme yapıldığını, şimdi heyetlerin bir araya geleceğini vurgulayan Çelik, bu bahsedilen gündemle ilgili görüşleri olgunlaştıracaklarını kaydetti.

Bu konuda görüşler olgunlaştıktan sonra genel başkanlara arz edileceğini ve daha sonra bir araya geleceklerini yineleyen Çelik, "Takvim bu şekilde işliyor. Bizim açımızdan olağanüstü bir durum yok. Her şey doğal seyrinde, doğal bir şekilde akmaya devam ediyor." dedi.

"Heyetlerin görüşmesi için takvim belirlendi mi?" sorusunu Çelik, "Ona kendi aralarında karar veriyorlar. Bir sıkıntı yok, doğal bir şekilde akıyor." şeklinde cevapladı.

"ONUR DUYDUĞUMUZ BİR TABLODUR BU"

Ömer Çelik, Suriyelilerle ilgili bir soru üzerine, bunun, millet olarak onur duyulması gereken meselelerden biri olduğuna dikkati çekerek, şöyle devam etti:

"Neredeyse 3,5 milyonun üzerinde mülteci barındırıyoruz. Fakat ülkemizde bu mültecilere karşı sistematik ve örgütlü, ırkçı bir tepki yoktur. Avrupa'da maalesef ırkçı ve sistematik tepkiler yüzünden Avrupa'nın siyasi haritası değişmektedir. Pek çok yerde aşırı sağ hatta bazı yerlerde nazi örgütleri bağlantılı bazı kişilerin de içinde olduğu siyasi oluşumlar meclislere girmektedir. Dolayısıyla Türkiye bununla gurur duymalıdır. Geçmişte de, bizden öncekiler de eminim rahat koşullarda yapmamışlardır, çeşitli ülkelerden gelenleri burada misafir ettikleri, canlarına, mallarına sahip çıktıkları zaman. Ama biz bugün dönüp baktığımızda bununla gurur duyuyoruz. Onur duyduğumuz bir tablodur bu.

Bu çerçevede değerlendiriyoruz. Bizden sonraki nesillerde bu yaptığımız işle gurur duyacaklar. Özellikle de Avrupa'da sınırlarla, tel örgülerle askeri birliklerle bu insanların ölüme terkedildiği çeşitli yerlere bakınca yaptığımız işin ne kadar önemli olduğu görülecek. Bire bir anlaşmasından önce 2015 Martı'nda bir günde Akdeniz'e 7 bin kişi açılıyordu. Bu anlaşma sonrası şu anda sayı 20'lere, 30'lara düşmüştür. Akdeniz'deki ölümlerin önlenmesi, insanlık dışı bu tablolara son verilmesi Türkiye'nin iradesi ve kapasitesi sayesinde ortaya çıkmıştır. Gelinen nokta budur."

Geçenlerde Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın eve giderken aralarında Suriyeli ve Filistinli çocukların da bulunduğu sahilde piknik yapan vatandaşlarla bir araya geldiğini hatırlatan Çelik, şunları söyledi:

"İçlerinde Türkçe bilmeyenler var. Bunlar geliyorlar, Cumhurbaşkanımıza sarılıyorlar. Bir iki tane kız çocuğu sarıldı ve ağladı. Şunu biliyorlar ölümden kaçtılar. Ya anneleri ya babaları orada kalmış. Herhangi bir mekanları olmasa da Türkiye'nin ve Türk insanının onlara yuva olduğunu, onları ölümden kurtaran bir şemsiye olduğunu biliyorlar. Dolayısıyla bu şekilde 'Suriyeliler dönsün' demek bir politika değil, bir siyaset değil. Tam tersi bizde olmayan bir takım yanlış tepkileri tetikleyecek bir şey. Tabii ki şunu istiyoruz, Suriye'de istikrar sağlansın, bu insanların döneceği yerlerde herhangi bir terör faaliyeti olmasın ya da rejimin saldırısı olmasın.

Bunlar yerlerine dönecek. Nitekim Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekatlarından sonra dönüş oldu. Arzu ederiz ki tam güvenli bir şekilde bu 3,5 milyon insanın da kendi yurtlarına döneceği güvenli ortam oluşturulsun. Ama bu güvenli ortam oluşturulmadan milletimiz ev sahipliği yapmaya devam edecektir, ekmeğini, çorbasını bunlarla bölüşmeye devam edecektir. Çünkü bir insanlık sınavıdır. İnsanlık sınavı karşısında pek çok millet sınavda kalırken yüce milletimiz bu sınavdan büyük bir başarıyla geçmektedir. Tek başına Türkiye insanlığın vicdanını oluşturmaktadır."

"TÜRKİYE ELİNDEN GELENİ YAPIYOR"

Özellikle siyasilerin "Suriyeliler gitsinler buradan" şeklinde bir üslup kullanmamasının çok önemli olduğunu, siyasilerin söylediği sözlerin alttaki kitleye yayıldığını dile getiren Ömer Çelik, buna dikkat edilmesi gerektiğinin altını çizdi.

Toplumun gösterdiği bu olgunluk karşısında bir takım marjinal tepkileri meşrulaştıracak şeylere yol açmamak gerektiğine işaret eden Çelik, "Arzumuz şudur, terörün olmadığı, bu insanların hayatlarının tehdit altında olmadığı bölgeler oluşsun da bunlar tabi ki ülkelerine dönsünler. Ama o oluşana kadar misafirimizdirler. Türkiye o bölgelerin ve bu insanların evlerine dönecekleri koşulların oluşması için de elinden geleni yapıyor. En son İdlib konusundaki anlaşmada bu çerçevede değerlendirilebilir." şeklinde konuştu.

KILIÇDAROĞLU'NUN ELEŞTİRİLERİNE YANIT

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun grup toplantısındaki konuşmasında, Uluslararası yönetim şirketi McKinsey konusundaki eleştirilerinin hatırlatılması üzerine Çelik, en temel konularda bile yanlış bilgi üreten ve bilgilendirme faaliyeti yürüten bir genel başkan ile karşı karşıya olunduğunu söyledi.

Devletin kurumlarının yerli ve yabancı, Türkiye içinden ve dışından çeşitli politikalarla ilgili görüş aldığını ifade eden Çelik, "Görüş almak başka bir şeydir. Turizm konusundan tutun, hukuki konulara, başka konulara kadar yerli ve yabancı pek çok kurumdan görüş alınmaktadır. Görüş almak başka şeydir, bu kurumlara icrai bir yetki vermek başka şeydir. Bunların icrai bir yetkisi yoktur, bunlara sadece görüş soruyorsunuz. Hatta aynı anda belli bir politikada belli bir dönüşüm konusunda pek çok kuruma görüş soruyorsunuz. Yerli danışmanlık firmaları da olabiliyor, yabancı danışmanlık firmaları da olabiliyor. Sonuçta bütün bu görüşleri aldıktan sonra politikayı siyasi irade yazıyor, kim uyguluyor siyasi irade uyguluyor." şeklinde konuştu.

Ömer Çelik, en önemli hassasiyetlerinden birisinin siyasi iradenin yerine herhangi bir iradenin ikame edilmemesi olduğunu vurgulayarak, şöyle devam etti:

"Siyasi iradenin, topluma hesap vereceği için kendi politikalarını kendisinin oluşturmasıdır. Bu mesele ile ilgili olarak da 2002'den bugüne kadar sivil siyasetin devlet alanına tam hakimiyetini sağlamak için çok güçlü bir mücadele verdik. Herkes biliyor ki bu mücadeleyi verirken de karşımızda siyasi irade hakim olmasın. Siyaset politikayı yazarken, başkaları bu işin içerisinde işin ortağı olsun diye uğraşan kesim Cumhuriyet Halk Partisi kesimiydi."

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun "Ezanımıza, bayrağımıza saldırıyorlar. Böyle yapanlardan para istemeyi bu millete nasıl anlatacaksınız" sözlerini anımsatan Çelik, şunları kaydetti:

"Sayın Kılıçdaroğlu'nun ezanımıza, bayrağımıza saldıranlar konusunda bir hassasiyet gösterme durumuna gelmesi sevindiricidir. Ne kadar zamanda genel başkan oldu bilmiyoruz ama böyle bir cümle kurması, ezanımıza ve bayrağımıza saldıranlar konusunda bir hassasiyet göstermesinin sevindirici olduğunu ifade ediyorum. Bunu hatırlaması da iyidir.

Bu dediklerinden para istemeyi ne zaman millete anlatacaksınız? Kim kimden para istiyor? Bu nerede duyulmuş? Türkiye yerli yatırımcıya da küresel yatırımcıya da kapısının açık olduğunu ifade ediyor. Dünyanın bütün ülkeleri, kendi ülkesine yatırım çekmeye çalışıyor. Birleşmiş Milletler'e gidin. İsim vermeyeceğim. Bazı ülkelerin başbakanları ve cumhurbaşkanları ile görüştüğünüzde, New York'taki en önemli temaslarının kendi ülkesine yatırım çekecek toplantılara katılmak olduğunu söylüyor. Türkiye de bunu yapıyor. Onun dışında herhangi bir yerden istenmiş para var mıdır? Bu cümlenin herhangi bir mantıki ve ahlaki bir gerekçesi var mıdır? Bunun altını dolduran bir siyasi gerekçe var mıdır?"

"BÖYLE BİR ŞEY YOK"

"Birilerinden bir şey istemek söz konusu ise Sayın Kılıçdaroğlu'na, herhangi bir danışmanı görev versin. Gazeteci arkadaşlar yapabilir, bir akademisyen yapabilir" ifadesini kullanan Çelik, "CHP iktidarları döneminde ne kadar yabancı yardım alınmıştır. Bunun çetelesini çıkarsınlar. Sayın Kılıçdaroğlu, bunların mantığını bize izah etsin." diye konuştu.

Devletin mali bilgilerinin, Türkiye Cumhuriyeti'nin ajandasında, kasasında olduğuna işaret eden Çelik, "Sanki bir yabancı kuruma devletin maliye ya da hazinesinin teslim edilmesi gibi bir çerçeveden bahsediyor. Böyle bir şey yok. Devletin mali bilgilerini kim kime emanet ediyor. Devletin mali bilgileri Türkiye Cumhuriyeti'nin ajandasındadır." dedi.

Sıradan bir danışmanlık işinden sahte bir emperyalizm teorisi çıkarmanın da Kılıçdaroğlu'na nasip olduğunu söyleyen Çelik, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Burada ortaya koyduğu hassasiyetle kurduğu cümlelerin herhangi bir temeli yok. Pek çok kurum hem içerideki hem dışarıdaki kurumlardan danışmanlık alır. 'Erdoğan'a soruyorum, yaşadığımız krizin sorumlusu dış güçler midir?' diyor. Hiç gazete okumuyor mu, hiç televizyon seyretmiyor mu? ABD Başkanı'nın Türkiye'ye dönük açıklamalarını görmüyor mu? ABD Başkan Yardımcısının Twitter hesabında sabitlediği, günlerce tuttuğu Türkiye'ye karşı açıklamalarını görmüyor mu? Bu açıklamalar, bu ekonomik saldırı çerçevesinde ortaya çıkan ekonomimizdeki dalgalanlamalarla ilgili onlarca, yüzlerce haber çıkıyor.

Yüzlerce televizyon kanalında yerli ve yabancı uzun uzun tartışmalar yapılıyor. Türkiye'nin bu ekonomik saldırıya karşı nasıl bir direnç gerçekleştirdiği tartışılıyor. Almanya'dan Avrupa'daki pek çok ülkeye kadar, 'Türkiye'de bir kriz istemiyoruz, Türkiye'nin yanındayız.' Türkiye'ye yapılan ekonomik saldırıdan sonra Çin'den, Rusya'dan, dünyanın başka ülkelerinden yükselen sesleri duymuyor mu? Bu soruyu soran kişinin dünyadan haberi yok mu hala bu soruyu soruyor."

"KENDİ KENDİSİYLE HESAPLAŞMA OLDUĞUNUN HERKES FARKINDA"

Kemal Kılıçdaroğlu'nun çok titizlikle kullanılması gereken namus ve haysiyet gibi kelimeleri çok ucuz ve sıradan bir şekilde kullandığını söyleyen Çelik, şöyle devam etti:

"Uçak meselesini gündeme getirip onur ve haysiyetten bahsederek, 'istifa edin' diyor. Bir kişi bu kadar sık ve sıradan bir şekilde 'onur' ve 'haysiyet' kelimesini kullanıyorsa kendi zihninde ve kalbinde onur ve haysiyet kavramlarıyla ilgili çok ciddi bir cari açık vardır. Kendisinin bu cari açığı kapatması lazım. Bu cari açıkla Genel Başkanlık yapılmaz. Artık bir başkasına bu kelimeleri bu kadar alelusul kullanarak yaptığı saldırıların aslında kendi kendisiyle hesaplaşma olduğunun, bir başkasına söylenmiş sözlerden çok kendi kendisiyle ilgili bir hesaplaşma olduğunun herkes farkında. Dolayısıyla kendisini bu onur ve haysiyet kavramlarıyla yüzleşmeye çağırıyoruz.

'Yüzünüz kızarmıyor mu?' diyor. Herkesin sorması gereken soru şu, genel başkan olduğundan beri girdiği her seçimi kaybeden, yaptığı her işte başarısız olan birisinin yüz kızarma kavramıyla nasıl bir ilişki kurması gerektiğini kendisine bırakıyoruz."

Bunları söylemek mecburiyetinde kaldıklarına dikkati çeken Çelik, "Çünkü önemli, titizlikle kullanılması, insanın ağzından çıkarken bin kere düşünülmesi gereken kavramları o kadar alelusul ve ucuz kullanıyor ki bu dersin maalesef hatırlatılması gerekiyor." ifadesini kullandı.

"SÖZ VERİYORUM ELEŞTİRMEYECEĞİM"

Kılıçdaroğlu'nun "Seçin nasıl kazanılır ve siyaset nasıl yapılır?" konusunda ciddi bir danışmanlık firması bulması gerektiğini vurgulayan Çelik, "(Sosyal demokratız) diyorlar. Sosyal demokrat siyasetten bahsediyorlar. Fakat yaptıkları şey Avrupa aşırı sağının bir siyasi fotokopisi olmaktan öteye gitmiyor. Bir sosyal demokrat parti nasıl olur, Avrupalı anlamda bir sosyal demokrat parti neye benzemektedir? Bu konuda da ciddi bir danışmanlık firmasından yardım almalarında fayda vardır. Eğer seçim nasıl kazanılır, sosyal demokrat bir parti nasıl olur konusunda bir danışmanlık firmalarından yardım alırlarsa söz veriyorum onları eleştirmeyeceğim. Bu projeyi destekleyeceğiz yeter ki gerçek bir sosyal demokrat parti olsunlar, gerçek bir siyasi parti hüviyetine kavuşsunlar. İyi siyaset yapmayı öğrensinler." ifadesini kullandı.

"ŞU ANA KADAR VARILAN MUTABAKAT ODUR"

Çelik, "Sayın Cumhurbaşkanı ve Sayın Bahçeli'nin yapacağı görüşmeden sonra mı ittifakta resmi görüşmeler başlayacak?" sorusuna ise şu yanıtı verdi:

"Sayın Bahçeli, Sayın Cumhurbaşkanımızın daha önce de söylediğim gibi bu gündemle ya da programları müsait olduğu zaman her an bir araya gelmeleri mümkündür ama bu meselenin olgunlaştırılmasıyla ilgili takvim, heyetler bir araya gelecek, sonuçları Sayın Cumhurbaşkanımıza ve Sayın Bahçeli'ye sunacaklar. Ondan sonra da o karar, tekrar bir araya gelerek şekillenecek. Bu çalışma devam ederken başka bir vesileyle veya bu meseleyi de konuşmak üzere bir araya da gelebilirler. Bunda bir şey yoktur. Sayın Cumhurbaşkanımız ile Sayın Bahçeli'nin bir araya gelmesinde herhangi bir engel yoktur. Programları müsait olduğu zaman gelebilirler ama daha önce bahsettiğim takvimin o şekilde işlemesi gerektiğini düşünüyoruz. Şu ana kadar varılan mutabakat odur."

"TÜRKİYE KÖKENLİ CAMİLERDEN TERÖRİZM ÇIKMAMIŞTIR"

Ömer Çelik, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Almanya ziyareti anımsatılarak, Diyanet İşleri Türk İslam Birliğinin (DİTİP) iç istihbarat birimleri tarafından izlendiği iddialarına ilişkin bir soru üzerine, orada DİTİP ile ilgili yanlış tartışmalar yapıldığını söyledi.

Çelik, "Biz her zaman söylüyoruz Anadolu, Türkiye kökenli camilerden hiçbir zaman radikalizm ve terörizm çıkmamıştır. Avrupa'da herkes biliyor ki bütün Avrupa'daki bu bir tür radikal terör haritasına baktığınızda Türkiye kökenli camilerin hiçbirinden böyle bir oluşum ortaya çıkmamıştır. Bu da bu camilerde ortaya konulan anlayışın, İslam'ın anlatılmasının evrensel barış mesajına, İslam'ın gerçek anlamına uygun olduğunu gösteriyor." dedi.

Daha çok Kuzey Afrika kökenli bazı camilerde bu radikal hareketlerin görüldüğüne, bunu da Avrupa'daki herkesin bildiğine değinen Çelik, konuşmasını şöyle tamamladı:

"DİTİP hiçbir zaman herhangi bir şekilde bir tehdit değildir. Tam tersine bu radikal terör hareketlerine karşı İslam'ın doğru anlatılması için oradaki hükümetlere dönük en uygun ve en uygun işbirliği mekanizmasıdır. Fakat bazı yerlerde ufak tefek mesele olduğu zaman orada da bazı siyasiler hemen 'DİTİP uygun bir partner değildir, birtakım tedbirler alınması gerekir.' gibi yaklaşımlar sergiliyorlar. İçişleri Bakanımız Almanya seyahatinde vardı ve muhatabıyla görüştü. DİTİP'in takip edilmesi, izlenmesi ya da tehdit olarak görülmesi gibi bir şey yok. Esasında sağduyulu insanlar DİTİP'in kıymetini biliyorlar. Bir tehdit olarak algılanması gibi bir şey yok. Zaman zaman iletişim kazaları oluyor, onlar da açık bir istişare, açık bir diyalogla çözülüyor."

Ana Sayfaya Git
  • ©Copyright 2024 | Tüm Hakları Saklıdır

NTV’de canlı olarak yayınlanan tüm programlar ile ilgili bilgiler, program bölümleri ve programlarla ilgili haberler NTV Ekranı’nda. Günlük NTV yayın akışı ve program saatlerini de NTV Ekranı kategorisinden saat bazında görebilirsiniz. %100 Futbol ile son dakika spor haberlerini, Gündem Masası ile gündem haberleri ile ilgili değerlendirmeleri NTV Ekranı’nda.