Ancak, son olay bardağı taşırdı, suyuna da pilav pişirdi. Yarışmacılardan biri rakip grubun kuş üzümü dolu bardağını, izin almadan kendi grubunun masasına götürdü, kuş üzümlerini zeytinyağlı yaprak sarmasına koyuldu. Durum farkedilince üzümleri teker teker çıkarmak zorunda kaldılar. Olaydan sorumlu iki adayın olayı gevrek gevrek gülerek anlatması üzerine gördüğüm manzarada Hazer Şef, gözlerinden yaş, ağzından tükürük çıkartacak derecede sinirli bir halde, “Artık bizi dinleyin, kiminle, nerede, ne konuşacağınızı bilin, aşçılığı bırak, insanlıktır bu yahu!” gibi cümleler sarfetti. Yani, diyorum ki, bıçak var, ateş var, alın teri var (çok terleyen aşçılar neyse ki artık bandana takıyor), kavga var ve hırsızlık var. Bir dizide olması gereken her şey MasteChef Türkiye’de buluşmuş durumda. Güzel ülkemin mutfak versiyonu da denilebilir. Ben programı, Ferdi Tayfur’un “Prangalar” kasedini arkalı önlü onlarca kez dinleyen birinin duyduğu hazzı duyarak izliyorum. Kendime acı çektirmeyi seviyorum. Özellikle, kazandıkları parayı saymazsak yarışmanın jüri başkanı Şef Hazer Amani ile jüri üyeleri Somer Sivrioğlu ve Mehmet Yalçınkaya’ya yarışmacıları yola getirmek için harcadıkları efor dolayısıyla teşekkür ediyorum. Dünyanın en disiplinli yerlerinden biridir mutfaktır. O mutfakta haftanın her günü stresle, yoğunlukla, süratla geçer. Bu hıza kimler ayak uyduracak, kimler geride kalacak, izleyip göreceğiz. O mutfaktan jüri ne kadar kastırırsa kastırsın dünyanın en iyi şefi çıkmayacak belki ama böyle giderse çok büyük vukuat çıkacak.
"GİRİZGAH İYİYDİ SONRASI TUFAN"
2008 yapımı “True Blood” dizisinin finalinde hüngür hüngür ağlamıştım. 100 küsür yaşındaki vampir ölmek zorundaydı ve mezarının toprağını aşka bağlı olduğu kadın atıyordu. O toprak attıkça ben ağlıyordum. Vampirlerle kurduğum ilişki böylesine ahmakça bir boyutta olduğu için yeni çıkan her diziye heyecanla atılıyorum. 2007 yapımı, aynı isimli çizgi roman kitabından uyarlanan “30 Gün Gece” filmindeki vampir tasviri ise alışılanın tersinedir. İçinde insan kanı içmeye yeminli romantik bir genç vampir veya İtalyan kesim takımıyla çapkınlık turuna çıkan züppe bir kan emici göremezsiniz. Kendi dillerini konuşan ve sadece öldürmeye programlı bu vampirlerle düzeyli bir ilişki içerisindeyim. Yılların böyle geçtiği bir gün “Yaşamayanlar”ı duydum. Türkiye’de ilk kez bir vampir dizisi yapılmıştı. Biraz çekinerek, nasıl olacak diyerek izlemeye koyuldum. Girizgah iyiydi. Sonuçta Osmanlı’nın topraklarına bağladığı Eflak-Boğdan’da yaşayan vampirlerden Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nde bahsedilmesi olayı ilgi çekici hale getiriyordu. Sonrası mı? Sonrası tufan... Dizinin en kötüsü Dimitri! Kerem Bürsin bir türlü düzelmeyen aksanına en uygun rolü bulduğu için nasıl mutluyum anlatamam. Yarım asırlık koca vampir uzun deri ceketi, güneş gözlükleri ve kapkaranlık kalbiyle İstanbul’un sahibi olmuş da haberimiz yok. Yalnız vampir arkadaşı, Dimitri diye seslenince, kulağımda Nuri Abi gibi çınlamasının yarattığı yabancılaşma hissini de söylemeden geçemeyeceğim. Birkan Sokullu, Dimitri’nin geçen yüzyıldan arkadaşı, iyi vampir rolünde. Hani sizi bütün gece yediği için şişmanlıktan uçamayan, nasıl olsa yakında patlayacak deyip, öldürmeye kıyamadığınız sivrisinek gibi. İnsan kanına tövbeli, tek aşkı Mia’nın yani Elçin Sangu’nun koruyucusu koca yürekli vampir. Elçin Sangu, Dimitri’nin dönüştürdüğü, intikam almak ve insana geri dönmek için şehre gelen Mia rolünde. Yani bilindik, tanıdık bir hikaye. Bu arada en karizmatik vampir kesin kes Selma Ergeç olmuş, tebrik ediyorum. Yönetmenin yaratmaya çalıştığı şeyse alkışlanası. Canımı gerçekten acıtansa İstanbul’un büyükbaşlarıyla ortaklık yapan Dimitri ve çetesinin karınlarını doyurmak için güzel şehrimin kenar mahallelerine baskın düzenleyip, çocuklarını kaçırması, şehrimin gerçeğini talan etmesi. İzlediğim iki bölümde beni yakalayan tek yanı bu oldu. Yani olan yine garibana oldu. Mahalle sahnelerinden ve içinde yaşayan gençlerden oluşan vampir imha ekibinin jargonundan “Sıfır Bir” dizisinin spin-offu çıktı çıkacak.