Eskişehir'in Seyitgazi ilçesinde 1996 yılından beri sürdürülen ve MÖ 3500 ile 1900 yılları arasındaki Tunç Çağı'nda 1600 yıl boyunca kesintisiz yerleşik hayat sürülen "Eskişehir'in bilinen en eski şehri" olarak adlandırılan Küllüoba, kazı çalışmalarıyla gün yüzüne çıkarılıyor. Kazı başkanı Prof. Dr. Turan Efe ile Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi (BŞEÜ) Arkeoloji Bölümü Başkanı ve Kazı Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Murat Türkteki'nin öncülüğündeki 35 kişilik ekiple her yıl 2 ay süren kazılar sonucu ortaya çıkarılan ve Eskişehir'deki ETİ Arkeoloji Müzesi'nde sergilenen eserler, bölgenin "Büyük Kervan Yolu"nda yer aldığının ip uçlarını veriyor.
Kazı başkanı Efe, Küllüoba höyüğünün Yukarı Sakarya Ovalarının batı kesiminde, Seyitgazi'nin 15 kilometre kuzeydoğusunda yer aldığını belirterek, yaklaşık 300x150 metre ebatlarındaki höyükte kültür katlarının kalınlığının azami 9 metre olduğunu kaydetti.
ŞEHİRCİLİĞİN İLK ADIMLARI GÖRÜLÜYOR
"Küllüoba'da bu dönemde mimaride şehirciliğe doğru giden bir gelişmenin ilk adımlarının atıldığı izlenimi ediniliyor. Bunun en önemli göstergesi, kamuya ait bağımsız yapıların giderek ortaya çıkmaya başlaması. Bunlardan 'Kompleks II' olarak adlandırdığımız 31x24 metre ebatlarındaki yapı kompleksi, yerleşmenin ortasındaki büyük avluda yer alıyor. Bu yapı olasılıkla yerleşmenin beyine ait. Küllüoba kazıları sonucunda MÖ 2400-2200 yılları arasına denk gelen Erken İlk Tunç Çağı III'te, Çukurova ve dolayısıyla Mezopotamya ile Troya (Çanakkale) arasındaki kültürel ve ticari ilişkilerin, zannedildiği gibi Akdeniz ve Ege kıyıları boyunca denizyolu ile değil de birbiri ardına doğudan batıya doğru sıralanan Konya, Akşehir, Yukarı Sakarya, Eskişehir ve İznik-İnegöl ovaları üzerinden karayoluyla kurulmuş olduğunu destekleyici somut ek kanıtlar ele geçirildi.
1600 YILLIK KESİNTİSİ YERLEŞİM YERİ
Murat Türkteki de 1600 yıl boyunca kesintisiz yerleşilmiş Küllüoba'da basit konut yapılarının dışında büyük anıtsal bir yapının söz konusu olduğunu belirterek, bu yapının burada bir yönetici sınıfın varlığını, dolayısıyla şehirciliğe giden yolda sosyal tabakalanmanın ortaya çıktığını gösterdiğini söyledi. Bu seneki kazı çalışmalarını "Aşağı yerleşme"de yoğunlaştırdıklarını ifade eden Türkteki, şunları kaydetti:
"Yine Tunç Çağı II dönemine ait yapılar bunlar. Diğer bir çalışma alanımız Orta Tunç Çağı'na geçiş dönemi dediğimiz MÖ 2200-1900 tarihlerine uzanan yerleşmenin mimarisinin ortaya çıkarılmasına yönelik. Henüz yazının olmadığı bir dönem olduğu için uygarlık ismi vermemiz mümkün değil. Bu dönemi kültür olarak adlandırıyoruz. Çağdaşı olan MÖ 3000'lerden itibaren Mezopotamya'da yazı var ama Anadolu'da henüz yazı ortaya çıkmadığı için uygarlık ismi veremiyoruz."
Doç. Dr. Türkteki, 20'si öğrenci 35 kişilik ekiple kazı çalışmalarını yürüttüklerini de sözlerine ekledi.
"GÖZYAŞI KABININ BULUNMASINA ŞAHİT OLMAK HEYECAN VERİCİ"
Eskişehir Kültür ve Turizm Müdür Vekili Şennur Azade de ülkedeki medeniyetlere ait izlerin ortaya çıkarılmasından mutlu olduklarını ifade ederek, "Bakanlığımız bu yıl 90 bin lira katkı sundu bu kazıya. Biz de il müdürlüğü olarak elimizden geldiğince destekliyoruz. Kazıda gözyaşı kabının bulunmasına şahit olmak heyecan verici. Geçmiş kültürlerini gün yüzüne çıkarıp halkımızla paylaşmak bizleri mutlu ediyor. Bulunanlar Eskişehir Eti Arkeoloji Müzesi'nde sergileniyor." diye konuştu.