Cüzzam, 1876’da Armauer Hansen'in bulduğu lepra basilinin öncelikle, deri ve sinirleri tutmasıyla kronik seyir gösteren bir enfeksiyon hastalığı. Tanınması insanlık tarihi kadar eskilere dayanan hastalık hakkında çok az şey bilindiği için, yüzyıllarca sakat bırakan ve hastanın görünümünü olumsuz şekilde değiştiren tüm hastalıklara cüzzam dendi.
Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre dünyada 10-12 milyon lepra hastası bulunuyor. Sağlık Bakanlığı’ndaki verilere göre ise Türkiye'deki hasta sayısı 4.000 civarında.
''Kepekli, kabuklu'' anlamına gelen lepranın, halk arasında ‘Miskin Hastalığı’ olarak da adlandırıldığını belirten Amerikan Hastanesi Dermatoloji Bölümü’nden Dr. Buket Pençe, hastalığın solunum yolu ile bulaştığını ve daha çok yetersiz beslenme ile kötü hijyenik şartların olduğu tropikal bölgelerde görüldüğünü söyledi. 25-31 Ocak Cüzzam Haftası’nda hastalığa dikkat çeken Dr. Pençe, cüzzamın bulaşma yolları ve tedavisi hakkında şu bilgileri verdi.
CÜZZAM HASTALARI TECRİT EDİLDİ
"Tedavisinin bulunmadığı eski çağlarda toplumlar cüzzamdan korkmuş ve hastaları tecrit etmişlerdir. Yapılan bu büyük yanlışlık ise hastaların doktorlara başvurmalarını geciktirmiş, hastalığın yayılmasına ve tedavisinin gecikmesine neden olmuştur. Oysa, lepra mikrobu, tüberküloz basiline benzemekte ama ondan çok daha zor bulaşmaktadır. Tedavisiz cüzzam hastasının hastalığı eşine bulaştırma olasılığı bile çok zayıftır. Verem aşısının, direnci arttırarak hastalıktan koruyucu etkisi bulunmaktadır.
Hastalığın bulaşma yolu solunum yoludur. Lepra hastalarının bir kısmında mikrop bulunmakta, bir kısmında ise bulunmamaktadır. Hastalık ancak mikrop çıkartan hastaların uzun süre evinde veya yakınında bulunan direnci kırık kişilere veya çocuklara bulaşabilmektedir. Hastalığın bulaştığı kişilerin yüzde 90'ında belirtiler ömür boyu hiç görülmemektedir. Kalan yüzde 10 kişinin 3/4'ünde ise direnç iyi olduğundan hastalık kendiliğinden iyileşmekte, diğer 1/4'ünde ise lepra hastalığı, bulaştıktan 2 ile 7 yıl sonra belirtilerini göstermektedir."
AÇIK RENKLİ VE PEMBEMSİ LEKELERLE BAŞLIYOR
Lepra basili ilk olarak yüzeyel sinirlerde yerleşiyor, sonra deriyi, burnu, boğazı, kemikleri ve nadiren bazı iç organları tutabiliyor. Hastalığın erken ve geç belirtilerine dikkat çeken Dr. Pençe, lepranın gelişmiş ülkelerin sorunu olmadığını hatırlatıyor.
"Lepra günümüzden yüzlerce yıl önce Norveç'te ve bazı Avrupa ülkelerinde salgın halinde iken hiçbir tedavi uygulanmadan, sosyoekonomik şartların düzelmesi ile ortadan kalkmıştır. Günümüzde de cezzam, gelişmiş ülkelerin sağlık sorunu değildir. Yetersiz beslenmenin ve kötü hijyenik şartların olduğu tropikal bölgelerde görülmektedir. Cüzzam hastalığının erken belirtileri vücutta birkaç tane açık renk veya pembemsi leke olabilir. Lekelerde duyu kaybı vardır. Bu lekelere bir pamuk parçası ile dokunulduğunda hasta bunu hissetmez. Bazen de hastalık el veya ayak parmaklarında uyuşmalarla başlayabilir.
Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre dünyada 10-12 milyon lepra hastası bulunuyor. Sağlık Bakanlığı’ndaki verilere göre ise Türkiye'deki hasta sayısı 4.000 civarında.
''Kepekli, kabuklu'' anlamına gelen lepranın, halk arasında ‘Miskin Hastalığı’ olarak da adlandırıldığını belirten Amerikan Hastanesi Dermatoloji Bölümü’nden Dr. Buket Pençe, hastalığın solunum yolu ile bulaştığını ve daha çok yetersiz beslenme ile kötü hijyenik şartların olduğu tropikal bölgelerde görüldüğünü söyledi. 25-31 Ocak Cüzzam Haftası’nda hastalığa dikkat çeken Dr. Pençe, cüzzamın bulaşma yolları ve tedavisi hakkında şu bilgileri verdi.
CÜZZAM HASTALARI TECRİT EDİLDİ
"Tedavisinin bulunmadığı eski çağlarda toplumlar cüzzamdan korkmuş ve hastaları tecrit etmişlerdir. Yapılan bu büyük yanlışlık ise hastaların doktorlara başvurmalarını geciktirmiş, hastalığın yayılmasına ve tedavisinin gecikmesine neden olmuştur. Oysa, lepra mikrobu, tüberküloz basiline benzemekte ama ondan çok daha zor bulaşmaktadır. Tedavisiz cüzzam hastasının hastalığı eşine bulaştırma olasılığı bile çok zayıftır. Verem aşısının, direnci arttırarak hastalıktan koruyucu etkisi bulunmaktadır.
Hastalığın bulaşma yolu solunum yoludur. Lepra hastalarının bir kısmında mikrop bulunmakta, bir kısmında ise bulunmamaktadır. Hastalık ancak mikrop çıkartan hastaların uzun süre evinde veya yakınında bulunan direnci kırık kişilere veya çocuklara bulaşabilmektedir. Hastalığın bulaştığı kişilerin yüzde 90'ında belirtiler ömür boyu hiç görülmemektedir. Kalan yüzde 10 kişinin 3/4'ünde ise direnç iyi olduğundan hastalık kendiliğinden iyileşmekte, diğer 1/4'ünde ise lepra hastalığı, bulaştıktan 2 ile 7 yıl sonra belirtilerini göstermektedir."
AÇIK RENKLİ VE PEMBEMSİ LEKELERLE BAŞLIYOR
Lepra basili ilk olarak yüzeyel sinirlerde yerleşiyor, sonra deriyi, burnu, boğazı, kemikleri ve nadiren bazı iç organları tutabiliyor. Hastalığın erken ve geç belirtilerine dikkat çeken Dr. Pençe, lepranın gelişmiş ülkelerin sorunu olmadığını hatırlatıyor.
"Lepra günümüzden yüzlerce yıl önce Norveç'te ve bazı Avrupa ülkelerinde salgın halinde iken hiçbir tedavi uygulanmadan, sosyoekonomik şartların düzelmesi ile ortadan kalkmıştır. Günümüzde de cezzam, gelişmiş ülkelerin sağlık sorunu değildir. Yetersiz beslenmenin ve kötü hijyenik şartların olduğu tropikal bölgelerde görülmektedir. Cüzzam hastalığının erken belirtileri vücutta birkaç tane açık renk veya pembemsi leke olabilir. Lekelerde duyu kaybı vardır. Bu lekelere bir pamuk parçası ile dokunulduğunda hasta bunu hissetmez. Bazen de hastalık el veya ayak parmaklarında uyuşmalarla başlayabilir.
Diğer belirtiler ise deride kuruluk, terleme azalması, kıl kaybı, yüzeyel sinirlerin kalınlaşmasıdır. Hastalık bu erken belirtilerle tanınıp tedavi edilirse, ilerlemesi durur, belirtiler gerileyip kaybolabilir. Ortalama beş yıl belirtiler farkedilmezse, hastalık ilerleyerek duyu kaybı nedeni ile yara ve yanık izleri, eller ve ayaklarda felçler, kaş-kirpik dökülmeleri, gözlerin kapanamaması, zamanla körlük, yüzde oluşan kabartılarla ''aslan yüzü'' görüntüsü, burunda çökme, parmakların kıvrılması ve pençe şeklini alması gibi en ileri tedavisiz lepra hastalığının belirtilerini göstermektedir."
CÜZZAMLA SAVAŞ: DOĞRU BİLGİ, İYİ BESLENME, HİJYEN
Cüzzamın erken dönemde tanınıp tedavi edilmesi için Ankara, İstanbul ve Elazığ Lepra Merkezlerine kayıtlı hastaların evlerinde ziyaret edildiğini ve diğer ev halkında hastalık olup olmadığının araştırıldığını belirten Dr. Buket Pençe, tedavi hakkında ise şunları söyledi.
"Hastalara ikili veya üçlü antibiyotik tedavisi başlandıktan 6 ay-2 yıl sonra tedavileri tamamlanmaktadır. Bu arada hastaların tecrit edilmeleri gerekmemektedir. Tedavisiz kalmış eski hastalar için cüzzam hastanelerinde ilaç tedavileri, uğraşı tedavileri, fizik tedavi, rehabilitasyonlar ve çeşitli cerrahi tedaviler devam etmektedir. Cüzzamla savaşta en önemli konu, toplumun, hastaların, hasta yakınlarının doğru bilgilendirilmesi, iyi beslenme ve sağlıklı ortamlarda yaşamanın sağlanmasıdır."
PROF. DR. TÜRKAN SAYLAN CÜZZAMLA SAVAŞIN SİMGESİYDİ
CÜZZAMLA SAVAŞ: DOĞRU BİLGİ, İYİ BESLENME, HİJYEN
Cüzzamın erken dönemde tanınıp tedavi edilmesi için Ankara, İstanbul ve Elazığ Lepra Merkezlerine kayıtlı hastaların evlerinde ziyaret edildiğini ve diğer ev halkında hastalık olup olmadığının araştırıldığını belirten Dr. Buket Pençe, tedavi hakkında ise şunları söyledi.
"Hastalara ikili veya üçlü antibiyotik tedavisi başlandıktan 6 ay-2 yıl sonra tedavileri tamamlanmaktadır. Bu arada hastaların tecrit edilmeleri gerekmemektedir. Tedavisiz kalmış eski hastalar için cüzzam hastanelerinde ilaç tedavileri, uğraşı tedavileri, fizik tedavi, rehabilitasyonlar ve çeşitli cerrahi tedaviler devam etmektedir. Cüzzamla savaşta en önemli konu, toplumun, hastaların, hasta yakınlarının doğru bilgilendirilmesi, iyi beslenme ve sağlıklı ortamlarda yaşamanın sağlanmasıdır."
PROF. DR. TÜRKAN SAYLAN CÜZZAMLA SAVAŞIN SİMGESİYDİ
18 Mayıs 2009'da kaybettiğimiz Prof. Dr. Türkan Saylan, Türkiye'de cüzzamla savaşın en önemli isimlerinden biriydi. Dermatolog olan Prof. Saylan, lepra çalışmalarına 1976 yılında başladı, Cüzzamla Savaş Derneği ve Vakfı’nı kurdu. 1986’da kendisine Hindistan’da “Uluslararası Gandhi Ödülü” verildi. 2006 yılına kadar Dünya Sağlık Örgütü’nün lepra konusunda danışmanlığını yaptı. Uluslararası Lepra Birliği’nin (ILU) kurucu üyesi ve başkan yardımcısı, Avrupa Dermato Veneroloji Akademisi’nin ve Uluslararası Lepra Derneği’nin üyesi oldu. 1981-2002 yılları arasında 21 yıl, gönüllü olarak Sağlık Bakanlığı İstanbul Lepra Hastanesi Başhekimliğini yaptı.